Dün ne yazdık? AKP'ye "samimiyet" dedik.
Daha bir gün geçmedi, "samimiyetsizliðin" şahikalarında dolaşan ve artık ne dediði bile anlaşılamayan bir Başbakan'la yüz yüze geldik.
Başbakan Oslo görüşme masasını, geçtiðimiz gün itiraf ettiði gibi, görüşmeleri "keserek" devirdikten sonra, bir tekerlemeyi piyasaya sürdü: "Teröristle mücadele, uzantısıyla müzakere
"
Ýki sandalyede oturma üstadı "ortacı" sözde aydınlar bu tekerlemeyi çok sevdi. Çözümü "daðda" aramak yerine "mecliste" aramak onlara pek "liberal" bir icat olarak göründü. Ve koro halinde bu sloganın gereði olarak Hükümeti PKK'ye ve Öcalan'a boş verip, BDP'yle müzakere etmeye çaðırmaya başladı. Sandılar ki, böyle olacak
Ýşte geçtiðimiz gün başbakan bu tekerlemeyi ters yüz ediverdi. "Teröristlere emir verenlerle müzakere, teröristlerle kucaklaşanlarla mücadele" gibi deli saçması bir "siyasi çizgi" ile milletin karşısına çıktı.
"Kan dökülmesin diye gerillayla, PKK'yle ve onların önderiyle gerekirse aynı masada oturabilirmiş" ama gerillayla kucaklaşan, PKK'yle arasına mesafe koymayan BDP'li vekillerle aynı Meclis çatısı altında olamazmış
Böylece, iki üç gündür tüm "liberal-demokrat" çevrelerin yüreðini aðzına getiren, hatta bunlardan birisini "Başbakanı destekleyelim" diye baðırtan lafların, "Oslo ve Öcalan" hakkındaki karmakarışık açıklamaların tuhaf sonucu şöyle: PKK ve Öcalanla müzakere, BDP ve Gültan Kışanakla mücadele
"
Kürt sorunu bizzat devlet ve onu destekleyen "dış güçler" tarafından bir labirent haline getirildi. Şimdi Başbakan bu labirentin çıkmaz koridorlarında bir kobay gibi o duvardan bu duvara yalpalayarak, çarparak, düşüp kalkarak çıkış yolu arıyor.
Başbakan'ın şaşkınlıðı, akıl almaz laflar etmesi, Kürt sorununun aldıðı yeni veçheyle ilgili. Savaşın tırmanışından söz etmiyorum. Elbette savaşın yeni aşaması tüm devleti şaşırttı. Ama ortada yeni bir olgu daha var. Psikolojik savaş mekanizması felce uðradı.
Ne demek bu?
Şu demek:
Birincisi, Öcalan'ı, Adalet Bakanının uygunsuz tabiriyle bir "enstrüman" olarak kullanma umudu artık hem Öcalan'ın akıllara durgunluk veren direnişi, hem de Kürt kamuoyunun "neyin Öcalan'a ait, neyin Öcalan adına uydurulmuş" olduðunu anlayacak büyük bir olgunluða, uyanıklıða, zekaya ve sezgiye sahip olmasıyla birlikte yok olup gitti. Devlet ve AKP, Öcalan'ın bir "enstrüman" olmadıðını, onun her hangi bir "alet" gibi kulanılamayacaðını, PKK'nin önderi olduðunu ve halkın Öcalan "gerçeðini" çok iyi tanıdıðını gördü. Öcalan'ı kendi arkadaşlarına karşı koyma yeltenişi iflas etti. Kürtler Öcalan'ın PKK ve PKK'nin Öcalan olduðunu, aynı zamanda bu ikisinin Kürt halkı anlamına geldiðini çoktan anladı ve kendi varlıðının bilincine varan halk Öcalan'ın her sözünü en doðru "yorumlama" yeteneðini kazandı. Ýzolasyon işe yaramadı: Senkronizasyon devrimi yaşanıyor: Öcalan ne düşünüyorsa, örgüt ve halk onu düşünüyor; örgüt ve halk ne düşünüyorsa Öcalan onu düşünüyor
Bu Öcalan'ın büyük direnişi ve iradesi sayesinde gerçekleşti
Ýkincisi, psikolojik savaşın en büyük, en kurnaz, en ahlaksız, en iki yüzlü, en sinsi, en rezil ve en berbat yöntemi iflas etti. Bu yöntem, Kürt halkının "barış beklentisiyle oynama" yöntemidir. Bu yöntem "ataerkil, paternalist, vesayetçi" sistemin yöntemidir. Bu yöntemin en basit uygulaması, kışladaki uygulamadır. En etkili şekilde askere zorla alınan, Türkçe bilmeyen, "Ali Okulu"na giden Kürdün üstünde denenmiştir. Sille tokat, falaka zorla Türkçe öðrenmiştir, "Ali Okulundan mezun" olduðu gün, onu insanlıðından çıkaran "komutan", ensesine şöyle "babayani" bir şaplak vurduktan sonra, alnından öpmüş ve "şimdi mutlu bir Türk askeri oldun" demiştir. O Kürt nesilden nesile, bu "komutanı" anlatıp durmuş, "bir şamar attıðında, bir de duvar vururdu, ama baba adamdı" lafı "askerlik hatıralarının" baş köşesinde yer almıştır.
AKP şu son on yıl içinde bu yöntemi defalarca uyguladı. Her "inkar ve imha kampanyasından" sonra "şimdi Açılım yapıyorum", "şimdi müzakere sürecini başlatıyorum" diyerek, kitlelerin sivil ve barışçı direniş gücünü zaman zaman başarıyla etkisiz hale getirdi. Halkın "barış beklentisiyle oynama" yöntemi, önce onu "canından bezdirme, barıştan umutsuz hale getirme", ardından da çölde susuz kalmış insana uzaklardan vahayı gösterir gibi "sahte barış umutlarını" yeşertme, ardından yeniden umutsuzluða sürükleme yöntemidir.
Ýşte artık bu yöntem, halkın aðır kayıplar pahasına elde ettiði dersler sayesinde çöpe atılmıştır. Düne kadar Başbakanın aðzından çıkan her "barış ve müzakere" lafı kitleleri büyük bir "beklentiye" sokarken, artık etkisini büyük ölçüde yitirmiş bulunuyor.
Halk artık ne Başbakan'ın bu tür içi boş "açılım" laflarına güveniyor, ne de onun bu laflarını allayıp pullayıp, Kürt halkının bilincinde AKP'ye dair boş umutlar yaratmaya çalışan siyasetçi, yazar ya da aydn çevrelerin "pazarlamacı" sözlerini ciddiye alıyor.
Kürtler artık "lafa deðil, işe" bakıyor.
Ne Öcalan sizin kullanabıleceðiniz bir "enstrümandır", ne de Kürt halkı, bir elinizle şamar atıp, öteki elinizi öptüreceðiniz" Ali Okulu"nun eski Kürdüdür.
Kaynak: Özgür Gündem