Ne Şam'ın şekeri ne Murat Belge'nin aydınlıðı -Erdem Can

Ne Şam'ın şekeri ne Murat Belge'nin aydınlıðı -Erdem Can

Yazılarında Kürt kaynaklarını takip etmediðini söylemekle birlikte zaman zaman bu konuda ”fikir” beyanından da geri duramaz Murat Belge. Hatta Kürt sorunu konusunda hiç bir kaynaða dayanmasa da bu konuda yurtdışında yapılan akademik toplantılara katılmaktan da imtina etmez. Belge'nin bu konudaki en doðru tutumu, ”Kürt kaynaklarını takip etmediðini” itirafıdır. Zira bu yüzden Belge'nin Kürtler hakkındaki bilgilerinin ”yarım yamalaklık” kadar da bir içeriði yoktur.

Aynı zamanda akademisyen de olan Belge'nin Taraf Gazetesi'nde ”Ortadoðu ve Kürtler” başlıðı ile 5 Aðustos 2012 günü yayınlanan yazısı bilgi sahibi olmayan bir oryantalistin Ortadoðu ve Kürt meselesine bakışını tartışmaya mahal bırakmayacak sarihlikte ortaya koyması bakımından oldukça ”kıymetli”.

Belge'nin söz konusu yazısını sayfada yer aldıðı biçimi ile bir daha okuyalım. (Tırnak içinde yer verdiðim Belge'nin yazısında var olan imla hataları yazının orijinalinden kaynaklanmaktadır.)

Yazısına şöyle başlıyor Belge:

”Ortadoðu, Ortadoðu’ya yakışır biçimde, iyice karıştı. Buranın genel siyasî geleneði ve kültürü, diktatörlükle mücadele edenlerin kendilerinin demokrasiden nasiplenmiş, demokratik deðerleri sindirmiş olmalarını gerektirmiyor. Onun için, birkaç ülkede birkaç diktatörün devrilmesi bundan böyle o ülkede demokrasinin egemen olacaðı anlamına gelmiyor. Bunun nasıl bir mekanizma olduðunu anlamak için öyle çok uzaklara bakmak da gerekmiyor. Türkiye’de Tayyip Erdoðan’ın geçirdiði deðişime bakmak da yeterli.”

Bugün Batılı oryantalistler dahi kendi atalarının geçmişte Ortadoðu'yu kast ederek yaptıðı bu tip coðrafi genellemelerden dolayı mahcubiyet yaşarken Belge, diktatörlüðün coðrafi bir nitelik olduðunu söylüyor. Hızını alamayıp demokrasi yoksunluðundan kaynaklı ”karışıklıðın” Ortadoðu'ya yakışır bir durum olduðunu zikrediyor. Haçlı seferlerinden başlayarak Batılı diktatörlüklerin işgallerine maruz kalan bu coðrafyanın hala bu işgallerin izlerini silme mücadelesi verdiðinden bihaber adeta.

Devam ediyor Belge,

”Suriye’de olanlarında bu durumu bir yeni örnek olduðu anlaşılıyor. Muhaliflerin vahşeti, Esed hanedanının varoluş biçimini meşrulaştırmıyor elbette. Ama o hanedanın vahşeti de muhaliflerinin böyle davranmasını haklı kılmıyor. Bu büyük altüst oluşlar, silâhlı mücadelelere dayalı arbedeler kural olarak böyle, başka türlüsünü görmedik. Ýnsanların içindeki iyiliði çıkaran deðil, en vahşi içgüdülerini harekete geçiren ortamlar.”

Belge, Ortadoðululara ”yakışan” ancak kendisini çok rahatsız eden diktatörlüklere karşı silahlı mücadele edenlerden de memnun deðil. Herhangi bir mücadele yöntemi de önermiyor ama "insanların içindeki iyiliði çıkaran” ifadesi ile Polyannacı yaklaşımlara olan sempatisini de gizlemiyor. Belge, şiddet söylemi üzerinden diktatörün zulmüne karşı varlık mücadelesi veren mazlumla diktatörü eşitleyerek, ”tarafsız” oluyor.

Ayrıca, maruz kalınan hangi şiddet insanın içindeki ”iyiliði” açıða çıkarır ki.

Gelelim yurtdışında Kürt sorunu konusunda akademik toplantılara görüş beyan etmek üzere katılan Belge'nin Güneybatı Kürdistan'a (bu ifade bana ait zira Belge Kürdistan kelimesini zinhar kullanmıyor) ilişkin cehaletinin hayrete sebep satırlarına. Şöyle buyuruyor Belge:

”Benim asıl deðinmek istediðim konu, Kürtler konusu. “Suriye” dendiðinde ilk akla gelecek konulardan biri Kürtler olmazdı Türkiye, Ýran ve Irak’a benzemezdi bu bakımdan. Ama şimdi öyle deðil, 'Suriye' başlıðı alında sıralanacak belli başlı konulardan biri oldu.”

Suriye diye bildiði coðrafyada Kürtler'in sorunları olduðunu yeni öðrenmiş. Belge az önce ”Esed hanedanı” olarak adlandırdıðı Suriye rejimini Kürt politikaları nedeniyle neredeyse övecek. Belge'ye göre Suriye, Kürtler açısından Türkiye, Ýran ve Irak’a benzemezdi. Demek ki davulun sesi uzaktan hoş geliyordu. Suriye rejiminin kimlik dahi vermeyerek yok saydıðı Kürtler'in nereden ortaya çıktıðına şaşıyor. Suriye dendiðinde Belge'nin aklına ”Şam'ın şekeri” gelirdi oysa.

Şöyle devam ediyor:

”Bu, bölgenin geleceðine ışık tutan bir olgu. Bundan böyle, Ortadoðu’da nerede ve hangi biçimde sorun, kargaşalık çıksa, bunun bir yerinde Kürtler olacak ya da Kürtler’i bir biçimde ilgilendirecek. Bunun nedeni çok basit ve açık. Yalnız Ortadoðu’da deðil, sanırım bütün dünyada, bir “ulusal devlet”e sahip olmayan en büyük, en kalabalık “ulusal topluluk”, Kürtler. Ayrıca, bu Kürtler, birkaç ulusal devletin topraklarında yaşıyorlar. Onlar bu toprakları kendi anayurtları olarak tanıyor, biliyor. Ama anayurtlarında bir başka “ulusal” egemenlik var. Sonuç olarak, güçlü bir Kürt milliyetçiliðini var etmek için gerekli bütün koşullar hazır.”

Böyle diyen Belge, ülkesi Ýran, Irak, Türkiye ve Suriye rejimleri tarafından işgal edilen Kürtlerin siyasal mücadelelerini de ”milliyetçilikle” sınırlı olduðunu söyleyebiliyor. Bu dört devletin egemen dilini yazısı ile yeniden üreten Belge, bir kez olsun Kürdistan kelimesini kullanmadıðı gibi, ”Kürtlerin birkaç ulus devletin topraklarında” yaşadıðını söylüyor. Belge yazısında bile Kürt ulusunu tırnak içinde zikrediyor ancak.

Ve Belge, Kürt sorununu ”keşfediyor...”

”Dolayısıyla Kürt “sorunu”, yokmuş gibi görmezden gelinecek, geçiştirilecek bir konu deðil artık. Sözü ettiðim milliyetçi ideolojinin gelişmediði dönemlerde, topraklarında Kürt nüfus barındıran ülkeler, sınırlı politize Kürtler’i görece kolay biçimde etkisizleştirebiliyor, politizasyonun geniş kitleye sıçramasını önleyebiliyorlardı...”

Görüldüðü gibi Belge, Kürt sorununun görmezden gelinemeyeceðini sonunda fark ediyor. Oysa fark etmek için zamana ihtiyacı olduðu anlaşılan konu ise; Kürtlerin herhangi bir ulus devletin sınırları içinde ”barınmadıðı”, o coðrafyanın Kürtlerin öz vatanı Kürdistan olduðu, o ulus devletlerin sınırlarının sonradan emperyalistler tarafından belirlendiði... Belge'nin baya bir zamana ihtiyacı var.

Yazısı boyunca Kürdistan'ı işgal eden devletlerin egemen dilini yeniden üreten Belge, asli ”fikir” sıçramasını da yazısının sonunda yapıyor.

”Bu konu, varolan statüleri koruyarak çözülecek bir konu deðil. Son derece çetrefil, çünkü olayla ilgili taraf çok, hattâ Kürtler’in kendi aralarında bile uyum yok ve bu tarafların birbirleriyle anlaşma ihtimalleri de bir hayli zayıf. Onun için şimdiye kadar, önemli deðişimler dış dinamiklerin aðır bastıðı konjonktürlerde ortaya çıktı: Irak savaşı doðrudan Kürtler’le ilgili bir olay deðildi ama onun sonucunda özerk bölge kuruldu. Şimdi Suriye’de benzer bir süreç işliyor.

Burada, olayı böyle oldu-bittilere bırakmayan, ortak bir çözüm için ortak bir çabayı örgütleyebilen ve yürütebilen bir irade ya da “iradeler koalisyonu” gerekiyor.

Ama böyle bir şeyin olabileceðinden hiç umudum yok.”

Güney Kürdistan'ın yüz yılı aşkın mücadelesini bir çırpıda yok sayıp yaşananları Irak'ın işgaline indirgeyerek ”oldu bitti” demek hangi siyasal analize dayanıyor. Güneybatı Kürdistan'da benzer bir özerklik olasılıðı Belge'yi tedirgin etmiş. Kürtlerin düşmanlarını özerklik ilanına karşı ortak tavır takınmaları konusunda uyarma ihtiyacı duyuyor.

Son olarak Kürdistan'ın dört parçasının Güneybatı Kürdistan'ın özerkliði konusuda ortaya koyduðu tavır birliði de Belge'nin en az otuz yıl sonra farkına varabileceði bir uyum örneði olarak ortada duruyor.

Ýşte siyasal körlükle, ileri görüşlülük arasındaki fark da burada kendini gösteriyor. Belge'nin bugün ”artık” görmezden gelinemeyeceðine kanaat getirdiði Kürt sorununda yıllar önce birileri örgütlü mücadeleyi başlatarak Belge'nin de gözünü açmasına vesile oldu.

[email protected]