Direniş bizde sadece iyi anlamda yorumlanır.
Size karşı bir şey yapılmaya çalışılıyor, bir şey dayatılıyor ve siz de bunu kabul etmiyor ve direniyorsunuz.
Direnişin negatif yanı da vardır.
Direniş, adı üzerinde, negatif bir eylemdir ya da duruştur.
Ýnisiyatif sizde deðil, karşıdakindedir.
Sizin yaptıðınız karşınızdakinin saldırısına ya da dayatmasına karşı direnmektir.
Bu nedenle uzun süren direnişler, sadece direniş olarak kalırlarsa insanı bitirir, en azından önemli oranda yıpratırlar.
Direnen aynı zamanda üretmek zorundadır.
Ýnsanı geliştiren, zenginleştiren üretimdir; kendi başına direniş deðil
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve hükümetlerinin Kürt halkıyla ilgili olarak son 30-35 yıl ve hatta daha gerisindeki performansına baktıðımızda, negatif anlamda direnişi görürüz.
En basit taleplerden başlayarak sürekli bir direniş gösteriliyor. Başka bir deyişle sürekli çarpışarak geriye çekiliniyor. Bir talepte direnmekten vazgeçiliyor, bir sonrakinde direniliyor.
Bugün Kürtçe diye bir dil var mıdır diye kimse sormuyor.
30 yıl öncesinde durum böyle deðildi.
Kürtçenin sözünü etmek bile Türk Ceza Kanunu 125. maddeden (bölücülük maddesi) ceza almak için yeterliydi.
Dil konusunda uzman olduðu iddia edilen bazı profesörler Kürtçe diye bir dilin bulunmadıðı, bu dilin Osmanlıca-Farsça-Arapça karışımı uydurma bir dil olduðu konusunda uzun açıklamalar yapıyorlardı.
Aziz Nesin, Bu ülkede bir profesör, bir de pürüfüsür vardır sözünü boşuna söylememiştir.
1980li yıllarda Almanyadaki durumu hatırlıyorum.
O sırada Türkçenin seçmeli ders olması için deðişik eyaletlerin kültür bakanlıklarına başvuru yapılıyor, dernekler bu konuda kampanyalar açıyordu.
Kürtçenin seçmeli ders olması için de kampanya açılması gerektiði konuşulduðunda, zamanın Türkçe öðretmenlerinde yaygın olan itirazla karşılaşıyorduk: Kürtçe diye bir dil yoktur. Kürtçeden söz etmek bölücülüktür.
Aylar ve hatta yıllar bu saçma tartışmayla geçti.
Bir bölüm insan Kürtçenin de öteki diller gibi bir dil olduðunu kabul etmiyordu.
Bugün kimse böyle bir şey düşünmüyor.
Kürtçe diye bir dil var mıdır yok mudur deðil, Kürtçe eðitim konusu konuşuluyor.
Kürtçenin varlıðı tartışması geride kaldı.
Kürtçe seçmeli ders deðil, eðitim dillerinden birisi olsun konusu konuşuluyor.
Eski korkular, itirazlar, direnişler bu kez Bu ülkenin tek anadili vardır, o da Türkçedir üzerinden kendini yeniden gösteriyor.
Ve hiç kimse de şunu sormuyor:
Yıllarca Kürtçenin gerçekte var olmayan bir dil olduðunu savundunuz.
Bu konuda direnebildiðiniz kadar direndiniz ve sonunda vazgeçmek zorunda kaldınız.
Bu kadar inadın, direnişin anlamı neydi?
Kürtçeyi yok etmeye, en azından ciddi oranda sınırlandırmaya çalışırken, Türkçeye iyilik mi yapmış oldunuz?
Türkçenin büyük sorunları var.
Yıllardan beri üniversite mezunlarının bile Türkçeyi düzgün yazamadıkları bir ülkede yaşıyoruz.
Ýki ayrı imla kılavuzu olan ve bu kılavuzları da sürekli deðişen bir dil olabilir mi?
Türkçe de Kürtçe de dünyanın önde gelen dilleri arasında deðildir.
Türkçenin böyle bir özelliði olsaydı, yasaklasanız bile herkes bir yolunu bulup Türkçe öðrenirdi.
Ermeni kökenli dilbilimciler Türkçeye önemli hizmetlerde bulundular. Örneðin bu dilin epistemolojik sözlüðü onları eseridir. Türk kökenli dilbilimcilerin bir bölümü ise bu katkıyı kabul etmemek ya da en azından geri planda göstermek için ellerinden geleni yaparlar.
Neden, çünkü onlar Ermeni kökenlidir.
Yapılanın deðeri kabul ediliyor, sadece köken kabul edilmiyor.
Bu insanlar, bırakın Kürtçeyi, Türkçeyi de sevmiyorlar.
Almanyada yapıtlarını farklı bir Almanca ile yazdıðı için Feridun Zaimoðlu takdir edilir, ödül bile alır; ama bizde böyle bir şey düşünülemez.
Dile katkı yapan deðil, onun kökeni önemlidir.
Korkulardan, komplekslerden kaynaklanan anlamsız direnişlerle yıllar geçiyor.
Binlerce insan hayatını kaybettikten sonra eski direniş çizgisinden vazgeçiliyor, yerini yenisi alıyor.
Kimsenin de aklına Bunca zaman neden direndik, ne elde ettik? diye de sormak gelmiyor.
Büyük olmanın iki yolu vardır:
Birincisi: kendiniz büyürsünüz.
Ýkincisi: başkasını küçültmeye çalışırsınız ve böylece görece olarak büyük görünürsünüz.
Ýkincisi sonuç alamayacak sahte bir yoldur.
Kürtçeye bu kadar baskı yapılması Türkçe için iyi olmadı.
Kürtçe küçültülmeye çalışılınca Türkçe büyümedi, gelişmedi.
Bu direnişin korku ve çaresizlikten, üretememekten kaynaklandıðını söylemek abartma olmaz.
Türkçenin büyük bir dil olduðunu iddia ediyorsan, bunu göstermenin yolu başka dilleri yıllarca yasaklamak, bunu yapamayınca da kısıtlamaya çalışmak deðildir.
Büyük kentlerde maðaza isimlerinin bile genellikle Türkçe olmadıðı bir dönemdeyiz, ama kimin umurunda?
Kürtçe isim görünce kıyameti koparanlar aynı tepkiyi Ýngilizce için göstermiyor.
Bu anlamsız, yıpratıcı, sonuçsuz direnişin bitmesi daha da zaman alacak
Sorun dil deðil, sorun Türklerin korkularıdır.