Muhalif medya Kürt medyasından ne alıyor/anlıyor?

Kürt medyasına karşı “medyasal türcülük” diyebileceğimiz bir bakış vardır. Kendini muhalifliği içinde aslında iktidar aklı ile yaşatmaya çalışan elit habercilik vardır.

Alternatif medya içerisinde özgün ve gerçekçi bir yeri olan Kürt medyası; bu yerini yüzlerce can vererek aldı. Kürt basınının hakikat arayışı, sıradan ve dönemsel olmadı. İlkelerine göre yaşadı. Ve tüm ilkelerini tek bir cümle ile belirtecek olursak, bu da “hakikati aramak” olacaktır. Bundan ötürü her türlü baskı ve akılalmaz dehşetle yüz yüze kalması tesadüf değil; devlet denen mekanizmanın soğuk, canavar yüzü ile alakalıdır. Burada ‘alakasını’ kurmaya çalışmak istediğimiz esas mesele ise Kürt basınının devlet mahallesinde maruz kaldığının; daha inceltilmiş ve kısmen estetize edilmiş, söylemi bulanıklaştırılmış, haber etiğinin dışına çıkarılmış haline bir şekilde kendi mahallesi diyebileceğimiz ‘alternatif-muhalif medya’ içerisinde maruz kaldığıdır. Özce, maruz kaldığı ‘dışlama’ pratiğidir. Alternatif veyahut muhalif medya da Kürt basınını farklı bir şekilde ‘yaralar’. Çok rahat içeriğini alır ama kaynak vermez. Haberini çok rahat alır ve kendisi yazmış gibi sunabilir; ilk kaynağın kendisi olduğunu belirtebilir. Kürt medyasının verdiği haberi illa bir soru işareti ile görür. Oysa egemenin basınından bir içeriği çok rahat ‘mutlak’ içerik olarak kabul edebiliyor. Kürt medyası söz konusu olunca hesap sorulabilirliğin daha az olduğunu çok rahat düşünebiliyor. Onun adını zikretmeyi tehlike olarak görebiliyor.

Kürt medyasını bugün (ve bugünün çok sert çok çetin geçtiğini; toplumsallığın ablukaya alınıp tasfiye edildiğini ve savaşların gölgesinde seyrettiğini belirtmeye gerek yok) içinde olduğu hal “kayıp gönderge” ile kavramsallaştırılabilir. Kürt medyası bugün kavramsal olarak görünmez kılınıyor. Ürettiği, hikâyesini bilmediğimiz binbir zorlukla ulaştırdığı her tanıklığın, metnin istenildiği anda “görünmezlik” torbasına atılabiliyor olması, kendine rahatlıkla mal edilebiliyor olması insanın aklını donduruyor.

Bu sıradanlık ve bu hak nereden gelmektedir? İnsan, birini insan olarak tanımadığı zaman ona kötü muamelenin yolunu da sınırsızca açar. İstismarın kapılarını hoyratça gösterir. 'Kayıp gönderge' sistemi; “kendini uzaklaştırma, üstünü örtme, yanlış yorumlama ve suçu başkasının üzerine atma aracılığıyla hâkimiyetini sürdürür.” Böyle bir durumda muhalif kendi içinde bir iktidar hiyerarşisi kurar ve ona göre sana davranma hakkını beller. İlginçtir, Kürt medyasının algısı genel olarak hiyerarşik kalıplar içinde ele alınıyor. Bir korku ile ona yaklaşılıyor. Düşünün, muhalif bir ahlâk üretimi yerine iktidarın ahlâkı egemen oluyor haber, içerik ve üretim ağına.

Fransız devrimi sırasında insan hakları beyannamesi hazırlanırken “insan” kelimesinden sadece “beyaz” olanlar kastedilmişti. Köleleştirilenler ve diğer yaşayanlar, beyaz olmayanlar insan olarak kabul edilmiyordu. Böyle algılanıyordu. Bugün medya da denilince, özellikle muhalif medya, sanki Kürt gerçekliği ve kuramsallığı, yılları bulan geleneği yokmuş gibi davranılıyor. Bu iktidar aklı ve ahlâkıdır. Kürt medyasına karşı sistematik olarak uygulandığını zor dönemlerin hemen hepsinde görüyoruz. Kürt medyasının, onların alandaki üretimini, söylem çerçevesini, ilke ve vizyonunu beğenmeyenler dostane eleştiriler ile güçlendireceğine, yardım edip omuz vereceğine tersini yapıyor. Bu durum medya literatürüne de giren “masaüstü sömürgeciliği” kavramı ile yakından ilintilidir. Maalesef masaya sıkışmış bir haberciliğin, bol yoruma boğulmuş bir anlayışın ve devlete dokunmayan, ne olur ne olmaz diyerek liberalizmin sularında oportünizme kulaç atan anlayışlar gırladır.

Muhalif görünümlü onlarca internet sitesi, gazete vs. özellikle bu tavırları ile Kürt medyasına zarar vermektedir. Ondan aldığı bir haberi kaynak göstermeden verebildiği gibi, "adınızı yazarsak zora gireriz" demeyi de kendi hakkı görebilmektedir. Gerçekte suya sabuna dokunmayanlar ödüllü gazeteci, sokakta kurşun ensede haber yapıp gerçek ifşayı yapıp bir lokma bir hırka yaşamaya çalışanlar da görünmez gazeteci oluyor. Öyle; bunca tarihi ve hakiki anların deşifresi, haberi ortada iken Kürt medyası asla cesur gazeteci olamamıştır. Bunun neden olduğuna dair sorulacak bir sorunun cevaplarını herkes bilmektedir. Ve cevaplarını sesli tartışmadığı için de süreç hafıza düğümleri arasında kaybolmaya bırakılmaktadır. O halde Kürt medyasına karşı “medyasal türcülük” diyebileceğimiz bir bakış vardır. Kendini muhalifliği içinde aslında iktidar aklı ile yaşatmaya çalışan elit habercilik vardır.

Bu bir tarafa, Kürt medyasının bir parçası olan yapı ve kurumlar da yer yer iktidara ait olanı daha çok gündem yapmakta, onun söylem alanını genişletmektedir. Bu psikolojik savaşta yenilgi, kendine yabancılaşma emareleridir.

Örneğin, "Kürt medyası yaşanan savaşta izleyici konumunu aşamadı" türünde  başlıklarla servis edilen eleştiri ve görüşler de oldu.

Oldukça cesur ve cüretkâr bir "eleştiri" değil mi?

Muhalif medyanın beslendiği halde dışladığı, 'çekindiği' Kürt medyası, bu kez bir Kürt sitenin manşetinde 'izleyici' olarak görülüyor.

Bu tespit bir eksikliği ve yetersizliği değil; başarısız, etkisiz ve temsil ettiği çizgiyi yansıtmayan basından söz etmektedir. Burada doğrudan özgür Kürt basınının kastedildiği belli.

Bu konuda geçmişe giderek, özgür basın geleneği için uzun bir anlatıma hiç de gerek yok. Gazeteci olmayan ve Kürtler adına "bağımsız" internet siteciliği yapmayan herhangi bir insan da, özgür Kürt basınının son üç yılını değerlendirdiğinde, Kürt medyasının yaşanan savaşta izleyici konumda olmadığını rahatlıkla görebilir.

Evet, özgür Kürt basını muhabiri, kameramanı ve yazarı ile bu savaşı izliyor. Ama röportajı yayımlayan sitenin düşündüğü ve manşete uygun gördüğü başlıkta kastedilen bir izleyicilik değil, bu. Sorumlulukları, riskleri ve bedelleri göze alınarak ve savaşın orta yerinde durarak yapılan bir gazetecilik. Tüm bunlar çizgisindeki ısrarla biçim kazanıyor.

O halde basın alanında çalışanlardan, kime 'izleyici' diyebiliriz?

Lafazanlık yaparak, masa başında ve oturduğu yerden, beğenmediği kurumların haber ve fotoğraflarını kullananlar olabilir mesela. Sahada, savaş alanında bir tek muhabiri bulunmadığı halde, bu alanda çalışan gazetecileri nesne, yaptıkları işleri de önemsiz kılmaya çalışan 'düzen içi gazetecilik.'

İzleyici, bütün haberlerini ANF, DİHA, ŞUJİN, ANHA, ROJNEWS, ÖZGÜR GÜNDEM, Azadiya Welat, Ronahi TV, Sterk TV, Y. ÖZGÜR POLİTİKA'dan aldığı halde, bu emeği ve çabayı kendiliğinden ve kolayca oluşmuş sanan, kerameti kendinden menkul 'büro gazetecisi' olabilir.

Özgür Kürt basın tarihini ve bu geleneğin özelliklerini öğrenme zamanı ve fırsatı olmamış olabilir. Fakat bu radikal (!) gazeteciler son dört yılı asgari bir ilgiyle izlemiş olsaydı eğer, daha sağlıklı bir çizgide konumlanırdı.

Çünkü; 'seyirci' dediğiniz özgür Kürt medyası mensuplarından yüzlercesi, hâlâ Türkiye zindanlarında tutuklu, hükümlü veya ceza tehdidi altında kaçak bir durumda çalışmalarını sürdürüyor.

2014 yılında Maxmur'a yönelik DAİŞ saldırısının haber ve görüntülerini çekerken Deniz Fırat, savaşı yansıtırken şehit düştü, seyircilik yaparken değil!

3 Mart 2017 günü KDP'nin Şengal saldırısını görüntülerken ağır yaralanan ve sonradan şehit düşen Nujiyan Erhan da hakiki gazeteciliğin derdindeydi.

2017 yılında Reqa'da şehit düşen Mehmet Aksoy (Firaz Dağ) fotoğraf makinesi ile savaş haberleri yaparken şehit düştü. Rizgar Adanmış, Hogir Mihemed ve Dilîşan Îbiş de.

Bir işin eksikleri ile 'kusurlarını' mütalaa etmek arasında ciddi anlamsal farklar belirebilir. Söz gelimi, muhalif bir sivil toplum örgütünün, hak ihlallerini veya savaşın bilançosunu yine devlet kurumlarının verilerine dayanarak hazırlaması, medyanın da bunu baz alması -niyetlerden bağımsız olarak- bir 'psikolojik savaşın etkisi' sayılabilir. Savaşı egemenin kavramlarıyla anlatmaktan neticesini anlamamaya kadar, her eksik, aynı zamanda bir kusur sayılabilir. Fakat buna denk düşen bir kötü performans da yokken, haklı veya haksız, kimi eksiklere dayanarak 'psikolojik savaşın etkisi' veya dahası 'izleyicilik' tarifi yapmanın çerçeveye sığmadığı meydanda.

Özgür basın geleneğini sürdüren ve Kürt halkı adına gazetecilik yapan onlarca yazılı, görsel kurum ve onlarca internet gazetesinin varlığı bir zenginlik. Fakat bu zenginlik, 'mahalle'deki 'yakını'nı döverek ve özgür basın emekçilerinin emek ve çabalarını anlamsız ve değersiz kılarak, kendi hanesine puan yazma kurnazlığıyla inşa edilemez.

'Seyirci' olmamak için emek gerekir.