Minbic operasyonu ve Tayyip’in sonu-Selahattin Erdem

Minbic operasyonu Erdoğan’ın Suriye politikasının bir kez daha yenilgiye uğradığını gösteriyor...Nereden bakılırsa bakılsın, artık Erdoğan iktidarının sonu gelmiştir. Dolayısıyla herkes hesabını doğru yapmalıdır.

Uzun süredir beklenen Minbic operasyonu nihayet başladı. Merkezinde Kürt güçlerinin olduğu Demokratik Suriye Kuvvetleri iki koldan ilerliyor. Böylece YPG ve YPJ güçleri Fırat’ın batısına geçmiş bulunuyor. Basında yer alan değerlendirmelere göre, Demokratik Suriye Kuvvetleri rahatlıkla Minbic’ı özgürleştirecek ve Kobanê Kantonu ile Afrin Kantonunu birleştirecek. Böylece Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt koridoru tamamen şekillenmiş olacak. 

Aslında Minbic operasyonu uzun süredir bekleniyordu. Şeddadê’nin özgürleştirilmesi ardından fazla zaman geçmeden Minbic operasyonu başlayacaktı. Bunu sadece Kürtler değil, ABD yönetimi de istiyordu. Çünkü DAİŞ’in başkenti olduğu söylenen Rakka operasyonunun gerçekleştirilebilmesi için bu gerekiyordu. Rakka operasyonu ise Kürtlerden çok ABD yönetimi için önemliydi. ABD yönetimi, olası bir Rakka zaferini Kasım ayında yapılacak seçimi kazanabilmek için kullanabilmeyi hesap ediyordu.

Çok açık ki, Demokratların Kasım seçimini kazanabilmeleri Rakka ve Musul operasyonlarının başarılmasına bağlıdır. Tıpkı dört yıl önce Usema Bin Ladin’in öldürülmesi üzerinden seçimin kazanılması gibi. Bu nedenle Amerika iç politikası açısından Rakka ve Musul operasyonlarının başarılması büyük önem taşıyor. Bu açıdan da Rakka operasyonunun önünün açılabilmesi için mevcut ABD yönetiminin Şeddadê ve Minbic operasyonları için aceleci davrandığı belirtiliyordu.

Fakat mevcut Minbic operasyonu beklenenden çok geç başladı. Neden? Tayyip Erdoğan yönetimi engelledi de ondan. Erdoğan yönetimi Kürt güçlerinin Fırat’ın batısına geçmesini “Kırmızı çizgi” olarak tanımlıyordu. Bunu engelleyebilmek için de tehditten tüm imkânları seferber etmeye kadar her şeye başvurdu. Rojava topraklarını bombalamadan Rus uçağını düşürmeye kadar her türlü provokasyonu geliştirdi.

Ancak Tayyip Erdoğan yönetiminin tüm bu çabalarının sonuç vermemiş olduğu görülüyor. Minbic operasyonu Erdoğan’ın Suriye politikasının bir kez daha yenilgiye uğradığını gösteriyor. Sivil-asker TC yöneticileri istedikleri kadar Kuzey Suriye’de oluşacak bir Kürt koridorunu kendileri için en büyük tehlike olarak görmeye devam etsinler. Belli ki akıl dışı bu Kürt düşmanlığı sadece kendileriyle sınırlı kalıyor.

Tayyip Erdoğan yönetiminin tüm bağırmalarına ve tehditlerine rağmen, mevcut ABD yönetimi DAİŞ’e karşı savaşta Rojava Kürtleriyle aktif işbirliği yapmaya devam ediyor. Her ne kadar AKP Hükümeti Kürtlerin Cenevre-3’e katılımını engellemeyi başardıysa da, ABD’nin DAİŞ’e karşı Kürtlerle birlikte savaşını engelleyemedi. Böylece de Erdoğan yönetiminin Suriye ve Rojava Kürdistan politikaları tamamen iflas etti. 

Aynı şey Irak ve Başurê Kürdistan için de geçerlidir. Neden? Bunun tek nedeni, TC yönetiminin yaşadığı Kürt düşmanı zihniyet ve politikadır. Bu düşmanlık öyle ki, adeta hastalık niteliğindedir. Tayyip Erdoğan ve devlet yönetimine göre Suriye’de her şey olabilir, herkes her şeyi elde edebilir, yeter ki Kürtler hiçbir hak elde etmesinler! Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü kabul edilmesin! Yani kendileri için tek tehlike olarak Kürtlerin varlığını ve özgürlüğünü görüyorlar.

Peki Kürtler bu devlete ne yaptılar ki, devlet tarafından bu kadar büyük tehlike ve düşman olarak görülüyorlar? Halbuki ne Türkiye toplumu ne de devleti için Kürtler olumsuz hiçbir şey yapmadılar. Yaptıkları olumluluk ise stratejik düzeydedir. Türklerin Anadolu’ya girişinde, Ortadoğu’yu ele geçirerek imparatorluk kuruşunda, ulusal kurtuluş savaşı vererek TC devletinin kuruluşunda Kürt desteği başat ve belirleyici düzeyde olumlu rol oynadı.

Buna karşı TC yönetiminin eşi görülmemiş düzeyde Kürt düşmanlığı yaşamasından kendisi sorumludur. Aslında TC’nin böyle bir Kürt düşmanı haline gelmesini yaratan süreç ile, Kürtlerde celladına bu denli sevdalanacak düzeyde bir ihaneti ortaya çıkaran süreç derinliğine araştırılmaya ve anlaşılmaya değerdir. Çünkü bunların bir benzeri adeta yoktur. Bu düzeyde yaratılmaları da doğal ve kendiliğinden bir durum değildir. Kürt düşmanlığı bu düzeyde geliştirilirse, sonunda Türkiye toplumunun milliyetçilikten arındırılma süreci yaşayacağı açıktır.

Peki böyle bir Kürt düşmanlığı ile TC ve Türkiye toplumu Ortadoğu’ya açılabilir mi? Bunun gerçekleşmeyeceği açıktır. Tarihte bunun örneği yoktur. Kırk milyonu aşan Kürt toplumunu ezerek ve yok ederek TC’nin Ortadoğu’ya açılamayacağı açıktır. Oysa Tayyip Erdoğan yönetimi, izlediği Kürt düşmanı politika ile Ortadoğu’ya açıldığını iddia etmekte ve Türkiye toplumunu kandırmaktadır. Halbuki değil Ortadoğu’ya açılmak, Ortadoğu bölgesine giden tüm alanlarda Kürtler tarafından kuşatılmaktadır. Sonuç böyle olunca da, bu sefer Ortadoğu’ya açılımımızı ve dünya ilişkilerimizi Kürtler engelliyor diyerek Kürtleri suçlamaktadır. 

Şurası çok açık bir gerçek ki, mevcut Kürt düşmanı politika ile TC’nin Ortadoğu’ya açılması mümkün değildir. Sadece Ortadoğu’dan kuşatılmak da değil, mevcut Kürt düşmanı politika TC’yi dünyadan da tecrit edecektir. Nitekim Tayyip Erdoğan yönetiminin bugün bölgede ve dünyada yaşadığı gerçeklik budur. Rusya ile tam bir savaş durumunu yaşamaktadır. ABD ve AB yönetimleri ise Tayyip Erdoğan’ın üzerini çoktan çizmiştir. Nitekim artık ABD yönetimi Tayyip Erdoğan ile farklı düşündüğünü gizlememekte, tersine görüş farklılıklarını açıkça belirtmeyi tercih etmektedir. 

Avrupa Birliği’nin tutumu da bundan farklı değildir. Son olarak Alman meclisinin büyük bir oy çokluğu ile “Ermeni Soykırımını” kabul etmiş olması, AB-TC ilişkileri açısından önemlidir. Almanya’nın ilk defa böyle bir tutum alıyor olmasını da dikkate almak gerekir. Almanya’nın tutumu aslında Avrupa Birliği’nin tutumu demektir. Buna bir de ABD yönetiminin Rojavalı Kürtlerle birlikte Minbic operasyonunu başlatmış olması eklenirse, bu durumun Tayyip Erdoğan yönetiminin sonunun geldiğini gösterdiği açıktır. 

Kuşkusuz DAİŞ’e karşı mücadelede Minbic operasyonunun çok büyük bir önemi vardır. Minbic’ın özgürleştirilmesi Kobanê ve Afrin Kantonlarını birleştirecek, bu da DAİŞ ile AKP arasındaki bağlantıyı iyice kopartacaktır. Yine Minbic zaferinin devamı olarak Rakka operasyonu gündeme gelecek, bu temelde de DAİŞ’in sonunu getirecek süreç başlamış olacaktır. Böylece Suriye’nin demokratik yapılanmasının ve Rojava Kürdistan’ın özgürlüğünün önü açılacaktır. Rojava Kürdistan’ın özgürlüğü ise Erdoğan’ın Kürt düşmanı politikasını yerle bir edecektir. 

Nereden bakılırsa bakılsın, artık Erdoğan iktidarının sonu gelmiştir. Dolayısıyla herkes hesabını doğru yapmalıdır. Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Irak politikaları boşa çıkmıştır. “Fırat’ın batısına geçilemez” biçimindeki Rojava politikası yenilgiye uğramıştır. Cizre, Sur, Gever, Nusaybin ve Şırnak’taki demokratik öz yönetim direnişleriyle 24 Temmuz topyekûn özel savaş saldırısı yenilgiye uğratılmıştır. ABD, AB ve Rusya ile ilişkiler sıfırı tüketir noktaya gelmiştir. Bütün bunlar, Erdoğan yönetiminin içte ve dışta ne denli tecrit olduğunu ve artık kredisini tüketerek son noktaya geldiğini göstermektedir.

Böyle olduğu için, yani artık son noktaya geldiği için Erdoğan yirmi dört saat ağzına geleni konuşmakta, avazı çıktığı kadar bağırmakta ve herkesi tehdit ederek susturmaya çalışmaktadır. Öyle ki, ağzından çıkanı kulağının duymadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Kürtlere “Nereye giderseniz gidin” diyerek adeta ülkesinden kovmaya çalışmaktadır. Derler ya, dağdaki gelip bağdakini kovarmış! Sormazlar mı: Sen kimsin, nereden geldin ve kimi kovuyorsun? Eğer çekip gitmesi gereken biri varsa, bunun en başta Tayyip Erdoğan olacağı açıktır. Eğer bu savaşta ısrar edilirse, sonunda Tayyip Erdoğan’ın bin yıl önce gelmiş olduğu yere kovulacağı ortadadır.

Bunun için de AKP faşizmine karşı, Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirmeye çalıştığı tek adam diktatörlüğüne karşı birleşik devrimci direnişi her alanda geliştirmek gerekir. Faşizme karşı, faşizmin tarih, kültür, kadın, doğa, insan ve Kürt katliamlarına karşı varlık ve özgürlük direnişini yükseltmek zorunludur. Faşizm ancak her alandaki topyekûn direniş ile yıkılır. Dolayısıyla Tayyip diktatörlüğünü de direniş ile yıkma zamanı gelmiştir.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA