Mam Celal’i kaybettik, ailesi ve Kürt halkının başı sağ olsun.
5 Ekim günü İran’da Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile İran teokratik rejim yetkilileri Sadabat Sarayı'nda resmi görüşmeler yaptılar. Görüşme sonunda her iki tarafın açıklamalarında, Kürt halkına karşı, tehdit, hakaret vardı. İranlı faşist lider 25 Eylül’de Başurê Kurdistan’daki bağımsızlık referandumu için 'ihanet' tabiri kullandı. TC’nin faşist lideri ise ondan geri kalmayan bir tonla tehditlerini sıraladı.
Yukarıda anlatılanlar kamuoyu önünde olan açık beyanlardı ve bizce normaldi; çünkü faşistler, sömürgeciler niyetlerini açık beyan ettiler. Ancak, asıl olan, görüşmenin yeridir: Sadabat Sarayı!
Sadabat Sarayı (Beyaz Baray), 8 Temmuz 1937’de bir toplantıya ev sahipliği yapmıştı. Bu toplantı o dönemin koşullarında kamuoyuna çok yansımamıştı. Toplantı Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında yapılmıştı. Ağrı direnişi sırasında, direnişin kırılması karşılığında İran, TC’ye yardım etti ve karşılığında Küçük Ağrı dağını TC aldı ve Kotol ilçesini İran’a verdi. Ağrı direnişi kırıldı ve bundan sonra Qasr-ı Şirin Anlaşması'ndan sonra sınırlar yeniden o toplantıda belirlendi. Qasr-ı Şirin bir nevi güncellendi. Sadabat anlaşmasının özü; Kürtler hangi parçada direnişe geçerlese bu ülkeler ortak hareketle bu direnişleri bastıracaklardı.
Tarih 5 Ekim 2017, Sadabat Sarayı, yine İran ve TC ama Irak yok; yok çünkü Şiia Irak yönetimi ile İran artık Şiiaizimle tek yönetimler. Farklı zamanda ama aynı mekanda, aktörler değişse de, aynı zihniyetle sömürgeci, işgalci faşist mantık tarihi tekerrür ediyor, etti.
Bu son toplantıların ilginç olan argümanı "İkinci İsrail’e izin vermeyiz" deyimidir. Bu deyim niye kullanılıyor? Safça, tarihten kopuk ele alınırsa; sanki Başurê Kurdistan’da İsrail bir devlet kuruyor, ya da 'Kürtler Yahudi yanlısıdır' imajı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa biraz Ortadoğu ve İslam tarihini okuyanlar Hz. Muhamed’in Medine Sözleşmesi'ni Yahudiler ve Zerdüşilerle, yani Kürtlerle yaptığını bilir. Şimdi Yahudiler 2000 yıl sonra, Nazi soykırımlarını yaşayarak zor bela devlet olarak bir yere tutundular. Ancak Kürtler kendi yerlerindeler ve devletleri yok.
Kürt Halk Önderi, Medine Sözleşmesi'ni güncelleyelim, dedi. Medine’den sonraki İslam Muaviye-İktidar ve talan İslam'ıdır. Şimdi bu ikinci İsrail çığırtkanlığı yapanlar, Rojava’da gelişen bütün renkleri tanıyan ve Hz. Muhammed'in de temel ilkesi olan, 'Arapla Acemin farkı yok' diyen halkların, Rojava’dan tüm Ortadoğu’ya açılacak çağdaş Konfedaral Medine çıkışından korkuyor olmasınlar. Yoksa onlar da iyi biliyor ki Başurê Kurdistan’daki bağımsızlık referandumu ha deyince devlete dönüşemez. Ama esas korku, Başurê Kurdistan'daki sosyolojik gelişmedir; halkın ağalardan koparak, ortak paydada ses vermesidir. Bu sesin, iradenin Rojava ve diğer parçalarla daha da güçlü bağlar kurmasıdır.
Sonuç olarak; güncel Sadabat’a her Kürt örgütünün çok dikkat etmesinde fayda var. Ahmede Xanê’nin dediği gibi, 'ne zaman Türk ve Fars deryası kabarırsa kana bulanan Kürt yurdu olur.' Buradan hareketle, kana bulanmamak ve tarihi ters çevirmek istiyorsak, birlik temenilerini aşan somut ortak mevziler yaratmanın zamanıdır. Unutmayalım ve bilelim ki, Sadabat kandır, parçalamaktır.