Kürt düşmanlığına dayalı ulusçuluk anti-emperyalistlik değil

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun Yeni Özgür Politika Gazetesi için kaleme aldığı makale...

Dünyada ulusçuluğun en fazla çarpıtıldığı ülke Türkiye’dir. Kuşkusuz kapitalist modernite, bunun ulus devlet anlayışı ve yarattığı milliyetçilik birçok ülkede sapkın ulusçuluk ve diğer halklara düşmanlık ortaya çıkarmıştır. Ancak 20. yüzyılla birlikte Türkiye’de bu konuda yapılan sapkınlık ve yarattığı ağır sonuçlar hiçbir ülkedeki kadar olmamıştır. Diğer ülkelerde zamanla bu tür saptırılmış ve sapkın ulusallıklar düzelme yaşamış olsalar da Türkiye’de bu saptırılmışlık derinleşerek bugünlere gelmiştir. Kuşkusuz Türkiye’de kısmi de olsa doğru ulusallık anlayışı bulunmaktadır. Ancak hala baskın olan, saptırılmış ulusallıktır. Bugün bu ulusallık tamamen Kürt düşmanlığına ve bu temelde Kürtleri soykırıma uğratmaya kilitlenmiştir. Ulusallık saptırıldığı gibi, antiemperyalistlik de saptırılmıştır. Kürt soykırımına destek verildiği müddetçe emperyalizmin jandarma ve uşağı olanlar eğer Kürt soykırım politikası konusunda emperyalist ülkeler istenen desteği vermiyorlarsa, o zaman söz konusu ülkelerin emperyalist olduğu akla geliyor. Şöyle emperyalist olduklarından, bölge ülkelerini şöyle egemenlik altına almaktan ve sömürmekten dem vuruyorlar. Emperyalist ülkeler Kürt soykırım politikasına destek veriyorsa müttefik ve iyi, eğer Kürt soykırımı konusunda istenen destek alınmıyorsa Türkiye düşmanı ve Türkiye’ye karşı kötü emeller besleyenler oluyorlar.

Türkiye’de bazı çevrelere göre ulusal çıkarları düşünmek ve emperyalist olmak Kürt düşmanlığıyla özdeşleşmiştir. Türkiye’de Kürt sorununun çözümü isteniyorsa, Kürtler de kendi kimliği ve kültürüyle özgürce yaşasın deniyorsa, onlar haindir, emperyalizmin uşağıdır. Türkiye’de yurtsever olmak bile neredeyse Kürt düşmanlığıyla özdeşleştirilecek. Bunun kadar kirli bir zihniyet ve zehirlenmiş düşünüş olamaz. Dünyada bütün halkların özgür ve demokratik yaşama hakkı vardır; ama sıra Kürtlere geldiğinde bu hak görülmez. Türkiye’de saptırılmış ulusallık, saptırılmış antiemperyalistlik böyle bir anlayış yaratarak, bunu doğru ve meşruymuş gibi Türkiye toplumuna kabul ettirmek istiyor.

Son zamanlarda özellikle Rojava ve Suriye üzerinden açık bir Kürt düşmanlığı yapılıyor. En son yakın zamana kadar sarmaş dolaş olduğu, PKK’ye karşı kullandığı KDP ve Başûrê Kurdistan için sarf edilen sözler, AKP iktidarının tek derdinin Kürt düşmanlığı olduğunu ortaya koyuyor. Rojava ve Suriye’de ne yaşandı? Türkiye insanlık dışı IŞİD’e ve El Nusra’ya açık destek verdi, onları besledi, büyüttü. Hatırlanırsa Kürtler Ceylanpınar karşısındaki Serêkanîyê’den (Binxet) El Nusracıları çıkarmak istediğinde, El Nusracılar Türkiye içinden, Ceylanpınar’dan Serêkanîyê’de direnen Rojava Devrimcilerine saldırıyordu. Türkiye’nin saldırttığı bu çeteler yenilgiye uğratıldı. AKP iktidarı diğer yandan çeteler içinde giderek etkili olan IŞİD’i desteklemeye yöneldi. Onları Musul’a, Şengal’e, Maxmur’a ve Kobanê’ye saldırttı. HPG, YJA Star gerillaları onları Maxmur, Hewlêr önleri ve Şengal’de püskürttüler. Bu saldırılar AKP iktidarının bunlarla ilişki ve ittifakı içinde gerçekleştirildi.

IŞİD’in yükselişe geçtiği ve önünde hiç kimsenin durmadığı bu dönemde onları Rojava Devrimi’ni kuşatmak ve boğmak için Kobanê’ye saldırttı. Çünkü baş kesen, insan yakan bu çetelerin önünde kimse duramıyordu. Dünyayı, insanlığı tehdit eden insanlık dışı sapkın bir saldırı gücü ortaya çıkmıştı. Ancak bu güce Kobanê’de Kürtler ve onların müttefiki enternasyonalist güçler karşı koydu. Tayyip Erdoğan “Kobanê düştü düşecek” dedi, ama Kobanê düşmedi. Kuşatılmış devrimciler fedaice direndiler. Zaten tüm devrimci güçler, Kobanê direnişçileri “burası 21. yüzyılın Stalingrad’ı olacak” diyorlardı. Nitekim öyle de oldu. Tüm insanlığın yüreği, Kürdistan’ın dört parçası ve Türkiye halklarının devrimcilerinin yüreği Kobanê’yle bir oldu. Bu direniş karşısında kırktan fazla ülkenin içinde olduğu koalisyon güçleri ve ABD Kobanê’de IŞİD’e bombalama yapmak zorunda kaldılar. İnsanlığın IŞİD’e karşı bu direnişinin kahramanlığından kendilerine de pay çıkarmak istediler. Zaten IŞİD’e karşı bir koalisyon olduğunu söylüyorlardı. Bu nedenle II. Dünya Savaşında Sovyetlerin Hitler’e karşı direnmesinin yanında yer alır gibi Kobanê direnişçilerinin direndiği IŞİD’e hava saldırıları yaptılar. IŞİD’e karşı direnişin sürdüğü sürece koalisyon güçleri ve ABD hava saldırıları yapmaya devam etti. Kürtler sadece kendileri için değil, tüm insanlık için IŞİD’e karşı direniyorlardı. Türk devleti IŞİD’i beslerken, Rojava Devrimcileri ve Suriye halkları IŞİD’e karşı büyük bedeller ödeyerek direndiler.

Türk devleti “Neden koalisyon güçleri Rojava Devrimcileri’yle işbirliği yapıyor, benimle yapmalı” diyor. Suriye’nin iç gücü olan Kürtlerle ilişki kötü, ama dış bir güç olan Türkiye ile ilişki iyi! Bu olmayınca AKP iktidarı tepki gösteriyor. Bu antiemperyalistlik oluyor. Ama Kürtler kendi topraklarını savunuyor, saldıran IŞİD’e karşı direniyor, ama bu emperyalizme bağımlılık oluyor. Türkiye’nin tek derdi Kürtleri soykırıma uğratmak. Bunun önünde kimse engel olmasın, hatta destek versin, istiyor. Bu olmayınca onlar Türkiye düşmanı ilan ediliyor. Bu nedenle faşistler, Kürt düşmanı ulusalcılar, Türkiye’nin dostu İran, Irak ve Suriye olabilir diyorlar. Onların da Kürt sorunu var, hala Kürt sorununu tam çözememişler. Bu nedenle Türkiye’nin müttefiki bunlar olmalıdır diyorlar. Bunlar dışında dünyayı kendilerine düşman görüyorlar. Çünkü başka ülkelerin Kürtlere düşmanlık yapma gibi özel gündemleri yok. Türkiye’deki ulusalcıların, antiemperyalist anlayışı ve müttefiklik anlayışı Kürt soykırımına destek verirse iyidir, müttefiktir; vermezse Türkiye’yi sevmeyenler, Türkiye’yi bölmek isteyen düşmanlardır.

Türkiye Kürtleri soykırıma uğratmak için herkesle ittifak yapabilir, ilişki kurabilir. Ancak bunlara göre Kürtler herhangi bir siyasi güçle ilişki kurarsa bu Kürtlerin başkalarının işbirlikçisi ve uşağı olması anlamına geliyor. Rojava’da Kürtler kendi topraklarında, şehirlerinde, kasabalarında kendi kimlikleriyle özgürce yaşamak istiyorlar. Bunun dışında yaptıkları bir şey yok. Hiç kimsenin toprağında gözü yok. Suriye’nin demokratikleşmesini istiyorlar. Türkiye’nin karşı olduğu bu; rahatsız olduğu bu. Suriye demokratikleşirse, Kürtler özgürleşirse, bu Türkiye’ye örnek olacak. Şu anda Demokratik Kuzey Suriye Federasyonunda Arap, Kürt, Süryani kardeşçe birlikte yaşıyorlar. Ortak demokratik bir sistem kurmuşlar. Böyle bir Rojava ve Suriye’de halklar ve Kürtler güçlü olur. Böyle bir Suriye’de dış güçlerin etkisi kalmaz. Eğer anti-emperyalistlik yapılacaksa Suriye’de de Türkiye’de de tüm Ortadoğu’da da demokratikleşme savunulmalıdır. Artık sadece ve sadece demokratik toplumlar ve ülkeler antiemperyalist olurlar. Çünkü halkları ve ülkeleri demokratikleşme güç yapar.

Türkiye hala NATO üyesi! Silahını da stratejik ihtiyaçlarını da Avrupa, ABD ve İsrail’den karşılıyor. Hala en komplike silahları ve mühimmatları bu ülkelerden alıyor. Türkiye’nin tüm savaş uçakları ABD’den, keşif uçakları ABD ve İsrail’den, akıllı bombaları ABD’den, tankları, helikopterleri ABD’den ve Avrupa’dan; uyduları Fransızlardan. Hala kalkmış utanmadan PYD’ye silah veriyorlar, bize vermiyorlar, diyorlar. Şu anda Türkiye’ye silah verilmezse, Türkiye’ye ambargo konulsa Türkiye gerilla karşısında savaşamaz duruma gelir. ABD’nin çoğu Arap olan Rakka’da savaşanlara verdiği silahları ise öyle komplike silahlar değil. Kalaşnikof ve doçka gibi karada yakın çatışma silahları. Verilenler içinde en önemlisi, Hammer denilen zırhlı araçlar. Kendisi her türlü silahı alıyor, ama Suriye’de IŞİD’e karşı savaşanlara verilen mütevazi silahlar için yaygara koparıyor. Bunlar neden Türkiye’yi bu kadar ilgilendiriyor? Suriye ve Rusya bundan bu kadar rahatsız olmazken AKP iktidarı neden rahatsız oluyor? Türkiye’yi değil, Suriye’yi ilgilendiren bu durumdan neden bu kadar rahatsız oluyor? Tabii ki Kürt düşmanlığı! Bir Kürt’le bir Türk idama giderken Türk’ün idam sehpasındaki son sözü, Kürt anasını görmesin olur diye bir hikaye var. Türk devletinin politikası gerçekten de böyle. Kürt için hiçbir olumlu durum olmasın, Kürt sadece acı çeksin, soykırıma uğrasın! AKP iktidarının ve onun ulusalcı faşist ittifakının isteği bu!

Türkiye’de antiemperyalist ve yurtsever olunacaksa bunun yolu, Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamını tanımaktan geçer. Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü olmazsa Türkiye antiemperyalist değil, Kürt sorunu nedeniyle bir yerlerin işbirlikçisi ve uşağı olur. Kürtleri soykırıma uğratmak için kendini kullandırtır. Türkiye şimdiye kadar Kürtleri soykırıma uğratmak için emperyalizmin uşağı oldu ve kendini kullandırdı. Şimdi ki şantajları, bağırıp çağırmaları da Kürt soykırımına destek almak içindir. Rojava’da devrimin boğulması için Türkiye’ye destek verseler AKP iktidarı ve onun faşist ortakları da Kürt düşmanı faşist ulusalcıları da hemen Amerikancı olurlar. Dolayısıyla AKP’den, MHP’den ve ulusalcı faşistlerden antiemperyalist çıkarmak, katıra doğum yaptırmakla eş anlamlıdır.

Bu faşistler IŞİD’in QSD güçlerini yenilgiye uğratmasını ister. İşte onların politikasının esası da budur. Tüm politikalarını Kürt düşmanlığı ve Kürt soykırımı belirliyor. Herhangi bir ülkeyle ilişkisini ve karşıtlığını başka kavramlarla izah etmek bir çarpıtmadır. Şu anda AKP’nin de, MHP’nin de, faşist ulusalcıların tümünün tutumlarını de sadece ve sadece bu eksende değerlendirmek gerekmektedir.

95 yıllık yürütülen Kürt politikasının bugün de sürdürülmesi istenmektedir. AKP-MHP iktidarı ve destekçilerinin tek politikası ve amaçları budur. Bu politikanın da Türkiye’ye kaybettirmekten başka bir sonuç vermediği açıktır. Dolayısıyla Türkiye’de bir soykırım olacaksa demokrasi isteyenlerle istemeyenler arasında olacaktır. Çünkü demokrasi isteyenler en başta da Kürt ve Alevi sorununun demokratikleşme temelinde çözümünü isteyeceklerdir. Kürt sorununun çözümü değil, Kürt soykırımını isteyenler de demokrasi düşmanlarıdır. Bunun dışındaki her ayırım bir saptırmadır.

Türkiye’de antiemperyalistlik ve yurtseverliğin temsilcileri Mihri Belliler, Dr. Hikmet Kıvılcımlılar, Denizler, Mahirler, İbrahimler, Behice Boranlar, Kemal Pir, Haki Karerler, Orhan Yılmazkayalar, Paramaz Kızılbaşlar, Ulaş Bayraktaroğlu ve Ulaş Adalılardır.

Türkiye’nin temel politikası, hala Kürt soykırımı üzerine kuruludur. Bu açıdan Kürtlerin mücadelesi sıcak gündem olduğu müddetçe Türkiye’deki siyasetin temel politikası bu eksende belirlenecektir. Siyasi güçlerin karakterini de bu konudaki tutumlar belirlemektedir.