Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) ile Kongra-Gel Başkanlık Divanı, yayınladıkları ayrı açıklamalarla bir yılını dolduran Öcalana tam tecride son verilmesini isterken, bu zulüm ve işkenceye karşı direnişe çaðırdı.
KNK açıklamasında, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletleri sessizliklerine son vermeye, bu işkence sisteminden desteklerini çekmeye ve karşı çaðırırken, Kongra-Gel, her alanda ulusal ve demokratik birliðimizi güçlendirerek direnişi yükseltelim dedi.
KNK Yürütme Konseyi mesajı şöyle: Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana benzersiz bir tecrit ve işkence altındadır. Türk Devleti, Öcalan'a özel ve özgün olarak bir ada da (Ýmralı Adası) cezaevi inşa ederek, her türlü hukuk ve ahlak dışı uygulamaları, dünyaya kapattıkları bu özel mekânda gerçekleştirmektedirler. 13,5 yıldır bir insan, bir adada, içinde bir tv dahi bulunmayan 11 metre karelik bir hücrede ve yalnız başına, tutulmaktadır. Bu durum cezanın infazı deðil, işkencedir. Ýmralı Adası Tek Kişilik Cezaevi statüsü, Guantenamo statüsünden daha aðırdır ve ondan daha fazla izole edilmiştir.
Askeri yasak bölge olarak ilan edilen Ýmralı Adası bugüne kadar askeri ve sivil birimlerin ortaklaşa yer aldıðı Başbakanlık Kriz Merkezi tarafından yönetilmektedir. Bu birim, özel yetkilerle donatılmıştır, herhangi bir olayda veya durumda olaðanüstü koşullar oluştuðunda, ancak 6 aylık bir süre için devreye giren bir çekirdek devlet birimidir. Oysa Ýmralı'da tam 13,5 yıldır hakim olan tek güç olarak varlıðını sürdürmektedir. Bu özel hukuk ve infaz sisteminin temel özelliklerinin başında son derece keyfi ve politik iktidarın günlük talimatlarına açık olması gelmektedir. CPTnin tüm uyarılarına raðmen, bu durum 1999 yılından beri deðişmeyen bir gerçekliktir.
Sayın Öcalan, aile ve avukatları ile 27 Temmuz 2011 yılından bu yana görüştürülmemektedir. Bizzat Başbakan ve Adalet Bakanı, kamuoyu karşısında açıkça buna kendilerinin izin vermediklerini ifade etmişlerdir. Ve Öcalan'a ilişkin yeni bir yasa çıkarılana kadar da görüşmeye izin vermeyeceklerini de vurgulamışlardır. Bu beyanlarda gösteriyor ki, Öcalan'a uygulanan tecridin insani, ahlaki, hukuki bir temeli olmadıðı gibi yasal bir dayanaðı da yoktur ve keyfi bir uygulamadır. Hükümet buna raðmen büyük bir özgüvenle bu kararının arkasında durmaktadır.
Söz konusu Öcalan ve Kürtler olunca, hukukun, yasaların, uluslar arası sözleşmelerin hatta normal bir devlet olmanın tüm gereklilikleri ayaklar altına alınabilmektedir. Bunu içerde ve uluslar arası sahada sorgulayan, eleştiren ve kınayan bir açıklamaya da, ne yazık ki pek rastlanılmamaktadır. Zaten Başbakan Erdoðan da bir açıklamasında bu tecrit ve işkence siyasetine Batı dünyasının desteðinin tam olduðunu büyük bir memnuniyetle dile getirmektedir. Bu desteðin, Öcalan'ın 37 avukatının tutuklanmasına, toplam 50 avukatının sanık olarak mahkeme karşısına çıkarılmasına, savunma hakkının da ortadan kaldırılmasına raðmen devam ettiði anlaşılmaktadır.
Öcalan, Ýmralı'da 13,5 yıldır Türk Devletinin bir rehini, esiri olarak bulunmaktadır. Kendisine karşı ne iç hukuk ne de savaş hukuku uygulanmaktadır. Özellikle Avrupa Devletleri sessizlikleriyle bu özel ve faşizan sisteme onay vermektedirler. Ýmralı Ada Hapishanesini bundan dolayı sadece Türkiye'nin deðil, Avrupa'nın da 'Guantanamo'su olarak adlandırmak yerindedir.
Kimlikleri inkar edilen, en temel insani ve ulusal hakları gasp edilen milyonlarca Kürt için Öcalan, kendi iradelerini temsil etmektedir. Öcalan, Kürtler ve barışçıl çözüm yanlıları tarafından Kürtlerin Türkiyede ortak yaşamasının sembolü ve barışın elçisi olarak kabul görmektedir. Öcalan, Kürt sorununun çözümünde kilit role sahip bir şahsiyettir. Öcalan'a uygulanan tecrit, hakaret, işkence Kürt halkı açısından büyük bir öfke ve nefret ile karşılanmakta adeta devletin savaş çaðrısı olarak okunmaktadır.
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan, 27 temmuz 2011'den bu yana, yani tam bir yıldır, tam 366 (uzun yıl) gündür ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemektedir. Saðlıðı ve yaşamı konusunda herhangi bir bilgi de alınamamaktadır. Ailesi ve halkımız endişe ve kaygı içindedir. Bu durumun devam etmesi, telafisi imkansız sonuçları doðuracaktır.
Bu amansız tecrit birinci yılını doldururken, özellikle de Avrupa ülkelerini, sorumlu kurumlar olarak Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletleri sessizliklerine son vermeye, bu işkence sisteminden desteklerini çekmeye ve karşı çıkmaya çaðırıyoruz.
Hiç bir hukuka ve ahlaki ilkeye sıðmayan bu esaret ve işkenceyi Kürt halkının neye mal olursa olsun asla kabul etmeyeceðinin de bilinmesini istiyoruz.
Ve artık Sayın Öcalan'ın, 13,5 yıllık esaretinin sona erdirilip, özgürlüðüne kavuşmasını istiyoruz. Öcalan özgür olmadan, demokrasinin de barışın da olmayacaðını vurguluyoruz.
Bu Kürt Halkının tüm kurumlarının özgürlük çıðlıðıdır. Ýnsani deðerlere duyarlı herkesi, bu sese kulak vermeye, bu haksızlıða, zulme ve işkenceye karşı çıkmaya çaðırıyoruz.
Kongra Gel Başkanlık Divanı ise şu mesajı yayınladı: Önder Apo nun esareti 13 yıl beş ay oldu. Son bir yıl yani bugün tam 366 gündür oldukça aðırlaştırılmış tecrit koşulları altındadır. Saðlıðı ve yaşamı hakkında halk ve Hareket olarak hiçbir bilgimiz yoktur.
Önderliðimize yönelik aðırlaştırılmış tecrit, halkımıza ve Hareketimize yönelik şantaj ve tehdit amacıyla uygulanmaktadır. Tecrit ile halkımız cezalandırılmak ve özgürlük talepleri engellenmek istenmektedir.
Türk devletinin ve AKP hükümetinin halkımızın iradesini kırma ve teslim alma politikalarının en yoðun uygulama alanı olan Ýmralı sistemine karşı, önder Apo yürüttüðü tarihsel mücadelesi ile kendisi üzerinden yürütülmek istenen politikaları tamamen boşa çıkarmıştır.
Önder Apo nun direnişi karşısında başarısız kalan AKP hükümeti, bir yandan Önderliðimiz üzerinde aðır tecrit uygulayarak, diðer yandan da halkımıza ve Hareketimize karşı yürüttüðü topyekun savaş ile sonuç almak istemektedir.
Ancak AKP ve sultan Erdoðan için artık sonun başlangıcıdır. Halkların özgürlük yürüyüşünü durdurmaları, özgürlüðe akan zamanın önüne geçmeleri asla mümkün deðildir. Bu tarihsel süreçte Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi kazanacaktır. AKP ve Erdoðan tarafından bunun durdurulması mümkün olmadıðı gibi, aksine kaybedecek olan kendileridir ve günümüzde yaşananlar da bunu açıkça göstermektedir.
Önder Apo nun amansız mücadelesi ile yeniden yarattıðı özgür halk gerçekliði ile, Önderliðin özgürlüðü temelinde halkımız bulunduðu her alanda direniş mücadelesini yükseltmektedir.
Bunun en somut örneði Güneybatı Kürdistan da yaşanmaktadır. Önderliðimizin çok büyük emeklerinin olduðu güneybatı halkı günümüzde adım adım demokratik özerkliðe yürümektedir. KONGRA-GEL Başkanlık Divanı olarak Güneybatı Kürdistan halkımızın görkemli mücadelesini coşkuyla selamlıyor, her zaman yanlarında olacaðımızı ifade ediyoruz.
Önderliðimizin Ýmralı direnişi, sekiz bini aşkın siyasi tutsakların zından direnişleri, halkımızın kahramanca direnişi ve gerillanın görkemli mücadelesi ile Kürdistan ve ortadoðuda tarih yeni baştan yazılmaktadır.
Özgürlük Mücadelesinin bu final sürecinde halkımıza çaðrımızdır; Önderliðe, şehitlerimize ve tarihe cevap olmak için, Önder Apo ya özgürlük, Kürt halkına siyasi statü şiarı temelinde bulunduðumuz her alanda ulusal ve demokratik birliðimizi güçlendirerek direnişi yükseltelim. Gün, özgürlük için tüm gücümüzle mücadeleyi yükseltme günüdür."