Kışlada ‘emir-demir’ Dağda demokrasi - Veysi Sarısözen
Kışlada ‘emir-demir’ Dağda demokrasi - Veysi Sarısözen
Kışlada ‘emir-demir’ Dağda demokrasi - Veysi Sarısözen
KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, geçtiğimiz gün, Stêrk TV’nin Sela Sor programında konuştu.
Gerilla güçlerinin “silah bırakarak geri çekileceği” ve “geri çekilirken Türk ordusu tarafından denetleneceği”, hatta aslında önemli güçlerin geri çekildiği iddialarını yalanladı ve şöyle dedi: “O üretilen senaryoların hiçbir geçerliliği yok. Söz konusu iddiaların hiçbir geçerliliği yok. Herkes yerli yerinde ve gerilla ateşkes konumundadır.”
Hiç kuşkusuz Duran Kalkan, “geri çekilmenin” olmayacağını söylemedi. Bunun koşullarını gösterdi. “Meclis Komisyonu” ve “akil insanlar komisyonu” gibi atılan kimi adımları yetersiz bulmakla birlikte, bunlara değer verdiklerini belirtti. Ancak, gerillanın çekilmesi için PKK Önderi Öcalan’ın gerillaya doğrudan seslenmesi gerektiğini özel olarak vurguladı. Duran Kalkan şöyle dedi:
Genel yönetimimiz, Yürütme Konseyi Başkanlığımız şunu da açıkladı: Yönetimimizde bir sorun yok, görüş birliği vardır. Fakat gerillanın öyle kolay, rahat geri çekilmeye ikna edilmesi mümkün değil”
Sizce ne oluyor? “Süreç tehlikede mi?” Gerilla yönetime karşı “kazan mı kaldırdı?”
Değil. “Müzakere” sürüyor. Eleştiriler yapılıyor, öneriler öne sürülüyor.
Ve gerilla da müzakere sürecinde söz ve karar hakkını kullanıyor.
“Emir demiri keser” laflarıyla militarizmi yüceltmiş bir ülkede, Kürt silahlı güçlerinin “ikna edilmesi” ile ilgili sözler, akla, “acaba PKK süreci yokuşa mı sürüyor?” sorusunu getirebilir.
Ama öyle anlaşılıyor ki, iş bizim bildiğimiz “emir-demir” işi değil.
“Örgüt içi demokrasi” işi...
Devletlerin ordularıyla, onlarla çarpışan isyan örgütlerinin silahlı güçleri arasında böyle bir farkın olması şaşırtıcı mı?
Hükümetin “orduyu ikna” sorunu var mı? Yok. Neden? Soralım:
Subay nedir?
Subay, küçük yaşta askeri okula giden ve askerliği “hayatını kazanacağı bir meslek” olarak seçen kişidir. Bu işin “vatan için” yapıldığı söylense de, bu bütün meslekler için geçerli. Subay “vatan için” çalışıyorsa, torna ustası da aynı iddiayla ortaya çıkabilir. Subay da “emirle demiri kesmektedir”, tornacı da “hünerle demiri kesmekte...” O halde “vatan için” kısmını geçelim. Subaylık bir meslektir ve diğer mesleklerden bir farkı yoktur.
O halde “torna ustası”nın patron “bir tencere kalıbı çıkar” dediğinde “bunu tartışmamız”gerekir , tencere kalıbı yerine ibrik kalıbı çıkarmayı doğru buluyorum” demesi nasıl olacak iş değilse, subayın da, onun patronu devlet, “cepheden çekil” dediğinde buna itiraz etmesi mümkün olmaz.
Özetle, kapitalist toplumda, ne kışlada, ne de fabrikada demokrasi, eğer “kazan kaldırma” ya da “grev” söz konusu değilse, hayal bile sayılmaz.
Gerillacılık ise başka bir şeydir. Birincisi bir meslek değildir. İkincisi gönüllü bir katılımdır.
Böyle olunca, gerillaya “emir” ancak “savaş esnasında” söker. Savaş “kararı” almaktan, “barış” ilan etmeye kadar olan süreçlerde, “emir” değil, tartışma, eleştiri, özeleştiri ve ikna yöntemleri geçerli olur. İşin mahiyeti, gerillada “demokrasiyi” zorunlu kılar.
Şimdi soralım: Başbakan neden 63 kişilik bir “akil insanlar” grubunun oluşturulmasını zorunlu gördü? Çünkü hem kendi seçmeninin, hem de muhalefet seçmeninin “ikna” edilmesi şarttı. Başbakan “orduya talimat veririm operasyon yapar, yapma dersem yapmaz” derken, aynı şeyi halk için söylemiyor. Halk “emir-demir” işinden anlamaz. Kendisini ikna edemeyen hükümetlere karşı “sandığı”, bir anda “sanduka” haline getirebilir. İkna şarttır.
Gerilla da halkın bir parçasıdır. Onun da ikna edilmesi şarttır.
Gerillayı kim ikna edecek?
63 akil insanın bunu başarması düşünülemez. Onlar, Türk halkını ikna etmeye göre şekillenmiş bir heyettir.
O halde gerillayı ikna edecek “akil insan” kim olabilir?
Bu “akil insan” Öcalan’dan başkası değildir. Belli ki gerilla önderiyle konuşmak, tartışmak istiyor. “Önderlikle devlet konuşuyorsa, neden biz konuşamıyoruz?” dediklerini hepiniz duyuyorsunuz işte.
Tekrar edelim: Bu barış süreci ciddi bir süreçtir. Hiçbir tartışma, hiçbir eleştiri, hatta hiçbir provokasyon bu süreci sıfırlayamaz.
Ama sürecin yavaşlamasına neden olabilir.
O halde, AKP’nin kendi “işlerini” ağırdan alması, PKK’nin “işlerini” ise aceleye getirmesi büyük bir yanlış olur. Barış sürecinin selameti her iki “bisiklet sürücüsünün” pedalları aynı tempo ve hızla çevirmelerine bağlıdır. Başbakanın siyah cilalı iskarpini “yavaşlayınca”, gerillanın mekabı da fren yapıyor çünkü.