Kırk yıl sonra Hançapek'te
Kırk yıl sonra Hançapek'te
Kırk yıl sonra Hançapek'te
Urfalı Hanım, kırk yıl sonra Hançepek'e döndü. Önce, Ermeni Kilisesi'ni gezdi, dinlendi. Ardından, genç bir kadınken gittiği hamamın kırık kapısından gençliğine bakar gibi baktı. Akrabalarının evinin önünden geçerken, "Bu camdan o cama seslenir, konuşurduk" dedi. Kendi evinin bulunduğu yere ise "Şimdi kim bilir ne vardır orada!" diyerek gitmek istemedi.
Ermeniler, 1914 Ermeni Soykırımı öncesine kadar, Amed'in sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamının en önemli bileşeniydi. Kentte, 20. yüzyıl başında 35 bin Ermeni yaşıyordu.
Ermeni tüccar ve zanaatkarlar kentin ekonomik hayatında önemli bir yere sahipti. Bakırcılık, kuyumculuk, dericilik, kumaş ve halı dokumacılığı Ermenilerin ileri olduğu meslekler arasındaydı.
Diyarbakır Belediyesi'nde Ermenilerden bir kişi, ikinci başkan olarak görev alırdı. Belediye meclisi üyelerinin yarısını, vilayet idare meclis üyelerinin önemli bir kısmını, başta Ermeniler olmak üzere, Hristiyanlar oluştururdu. Diyarbakır'daki avukat, doktor ve eczacıların tamamına yakını Hristiyan, çoğunluğu ise Ermeni'ydi.
35 bin olan nüfus, 1927 yılına gelindiğinde 3 bine indi. Ermeni soykırımının ardından kentte kalabilenlerin sayısı da 1970'li yıllardan itibaren hızlıca azaldı. Kentin, Ermeni Mahallesi, Hançepek'de bulunan Surp Giragos Kilisesi de harabeye dönüştü. Kilisenin çan kulesi ise, 1914 yılında top atışıyla yıkılmıştı.
Ermeni Vakfı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, kiliseyi aslına uygun olarak restore etti. Kilise, 22 Ekim 2011 tarihinde açıldı.
En son 10 Eylül günü ayin düzenlenen kilise, bayram günlerinde kent ve Türkiye dışından gelen yüzlerce Ermeni'nin akınına uğradı. Bu ziyaretçilerden biri de Urfalı Hanım'dı.
Kilisenin bulunduğu Hançepek'te oturan Urfalı Hanım, Süryani. Eşi ise Ermeni. 40 yıl önce, küçük oğlu sağlık sorunları yaşayınca, tedavi için İstanbul'a göç etmiş. Bir daha da geri dönmemiş.
'KİMSE DE KALMAMIŞTI Kİ ARTIK'
"40 yıldır niye hiç gelmediniz?" sorusuna, "Olmadı işte" diyor. Ancak ardından eklediği cümle, gerçek nedeni ifade ediyor: Kimse de kalmamıştı ki artık. Herkes bir yere gitmişti.
Urfalı Hanım'ın 40 yıl sonra, oğlu, gelini ve torunuyla gerçekleşen Diyarbakır ziyareti, bir veda gibi. Önce, kilisenin bahçesinde dinlendi, çay içti. Uzunca bir süre, yeniden restore edilen kiliseyi izledi.
Ardından, bir zamanlar çocukluğunun, gençliğinin geçtiği, Hapçepek sokaklarını adımladı. O sokaklarda, geçmişe dair artık yıkılmaya yüz tutmuş evlerin dışında kalan tek şey anılardı. Çünkü artık Hançepek, artık savaş mağdurlarının, kentin en yoksullarının sığındığı bir mekan haline gelmişti. Her adım, sadece yoksulluğu ve yoksunluğu anlatıyordu.
Urfalı Hanım, ağır ağır adımladı sokakları. Arada durdu, hafızasını yokladı. Bazı evleri oğluna işaret etti, isimler telaffuz etti.
GENÇLİĞİNE BAKTI
Sonra mahallenin hamamının önünde durdu. Yeni Paşa Hamamı'nın yerinde artık bir harabe vardı. Yıkıntının bir hamam olduğunu anımsatan tek şey, tabelasıydı. Gençliğine bakar gibi, aralık kapıdan baktı Urfalı Hanım. "Ne günlerdi" dedi.
Akrabalarının oturduğu bir sokağa gitti sonra. Karşılıklı iki evi gösterdi, "Bu camdan, o cama seslenir konuşurduk" dedi. Başını sallaya sallaya dolandı bir süre daha.
Evinin bulunduğu yöne yürürken, bir anda vazgeçti, "Dönelim" dedi. Yol mu uzun gelmişti yoksa anılar mı baskın çıkmıştı.
"Şimdi kim bilir ne vardır orada!" dedi, ağır ağır kiliseye döndü.