ANALİZ

KDP ulusal birlikten mi, parçalamaktan mı yana?

KDP’nin öyle ulusal birlik gibi bir derdinin olmadığı bir kez daha net olarak görülüyor. Çünkü yapılan uygulamalar yıllardır tümüyle Türk devletinin Kürt politikasıyla örtüşüyor.

Son birkaç gün içinde KDP, Maxmûr Mülteci Kampındaki on binden fazla insan üzerinden tam bir irade kırma, telsim almaya dönük yasaklar geliştiriyor. Yine Kuzey Kürdistan’dan sözde KCK davalarından dolayı Güney Kürdistan’a geçmiş Kürtlere dönük uygulamaları, Türk devletinin baskı, şiddet ve korkuyla denetim altına alan politikalarını andırıyor.

Oysa daha birkaç gün önce Kürt siyasi güçleri arasında yine aynı yerde gelişen görüşme, diyalog ve ortak toplantılar bütün Kürdistan’da büyük bir umut yaratmıştı. Kürtlerin temel gündemi bir anda ulusal birlik, ulusal konferans tartışmalarıyla dolmuştu. Herkesin merakla yönelttiği, "Gerçekten bu kez siyasi partiler bir araya gelecekler mi" sorusuydu.

Peki, nereden çıktı bu sonu iç çatışmaya kadar gidebilecek baskı, yasak, tehdit politikaları? HDP Heyeti ile yapılan görüşmeler sonrasında kameralar önünde "Görüşmeler oldukça iyi geçti" beyanları, ya da kapalı kapılar arkasında yapılan iyi niyet söylemleri... Hepsi bir kandırmaca mıydı?

Yeni Özgür Politika Yazarı Ferda Çetin geçen haftaki yazısında haklı olarak geçmişin analizi üzerinden son bir hafta içinde tanığı olduğumuz o güzel ve umut veren karelere temkinli yaklaşmış ve yazısına, “Önce samimiyet, sonra ulusal birlik” başlığını atmıştı.

Ferda Çetin’e kuşkusuz o başlığı attıran on yılların birikim ve tecrübesiydi. Dolayısıyla yaşananların sadece bir ilizyondan ibaret olmaması gerektiğini, geçmişten doğru dersler çıkarılması gerektiğini salık veriyordu.

Kürtler sonunda ulusal birliğini sağlayacaktır elbet. Ancak son iki üç gün içerisinde Hewler ve KDP merkezli Maxmur Mülteci Kampına ve Türk devletinin faşizminden dolayı Hewler’de bulunan Kuzey Kürtlerine dönük geliştirilen politikalar, geçen hafta tanık olduğumuz o umut saçan karelerin maalesef yine berhava edilmeye çalışıldığını gösteriyor.

KDP yönetimi ayın 27’sinden bu yana Maxmur’dan tek bir insanın kamp dışına çıkışına izin vermedi. Bu kararın nereden icap ettiğine dair tek bir açıklama yapmıyor. Bu da yetmiyormuş gibi şimdiye kadar değişik iş alanlarında, zorunlu geçimini sağlamak üzere Hewler’de çalışan yüzlerce Maxmurluya çalışma yasağı getiriyor.

Daha da ilginç ve kabul edilmez olanı, bu işten çıkarmalar sırasında yaşananlardır. Güney Kürdistan Genel Asayişinde kurulan özel bir siyasi masa tek tek işçilerin çalıştıkları yerleri tespit ediyor, hepsini zorla çağırarak tehdit ediyor, önceden hazırlanmış belgeleri imzalatıyor. Dahası, parmak izlerini alıyor ve bir daha da Hewler’de çalışmamaları yönünde tehdit ediyor. Çağırdığı herkesi, "Siz burada siyasal faaliyet yürütüyorsunuz; yürüyüş, gösteri, miting vb. etkinliklere katılmışsınız, sakın bir daha katılmayın, başınıza geleceklerden siz sorumlu olacaksınız" diyerek de tehdit ediyor.

Bu uygulamalar, politikalar tam olarak on yıllardır Kuzey Kürdistan’da Türk devletinin Kürtlere uyguladığı baskı, asimilasyon, sindirme, teslim alma politikalarıyla örtüşüyor. Kaldı ki, soruşturulanların verdiği bilgiye göre, soruşturmayı yürüten iki kişiden biri Türkçe, biri de Kürtçe konuşuyor.

Hewler’de zorunlu ikamete maruz kalan, sözüm ona KCK davasından Güney'e gelmiş Kuzeylilere de bunlar yapılıyor. Aynı masa tarafından, Hewler’de olanlar da çağrılıp benzeri tehditlere maruz kaldıktan sonra, Hewler’de bulunan HDP Temsilciliğine gitmemeleri yönünde uyarılıyor. Aksi taktirde işlerine son verileceği ve Türkiye’ye teslim edilecekleri söyleniyor. Buna, Şengal’de yaptığı halk toplantısında, PKK’ye karşı halkı savaşa teşvik etmesi de eklenince, işin nerelere vardırılmak istendiği anlaşılıyor.

Bu politikalar son derece tehlikelidir ve Kürtlerin binlerce bedelle elde ettiği kazanımların sömürgecilere açık şekilde peşkeş çekilmesidir. İşte tüm bunlarla KDP’nin öyle ulusal birlik gibi bir derdinin olmadığı bir kez daha net olarak görülüyor. Çünkü yapılan uygulamalar yıllardır tümüyle Türk devletinin Kürt politikasıyla örtüşüyor ve hatta bu da yetmiyor; KDP ile Erdoğan’ın AKP’si bu politikaları birlikte geliştiriyor. Rojava Devrimi'nin başından beri bu politika Kürtlerin tüm eleştiri ve itirazlarına rağmen adeta gözlere sokula sokula, tüm Kürt halkının talep ve umutlarıyla alay edile edile uygulandı. KDP halen bu politikasında ısrar ediyor.

Yine Ferda Çetin’in geçen haftaki yazısının başlığıyla bitirelim: “Önce samimiyet, sonra ulusal birlik."