'KCK' İstanbul davasında Eşref Yaşar savunmasını yaptı

'KCK' İstanbul davasında Eşref Yaşar savunmasını yaptı

"KCK" İstanbul ana davasında ortak savunma yapan BDP Bağcılar İlçe Örgütü eski Eşbaşkanı Eşref Yaşar, "Savcı, Türkiye'de paralel bir devlet kurma hedefini deşifre etmeye çalışmakta. Ancak bizleri yargılamak maksadıyla ileri sürülen bu iddia da keyfi ve kurgusaldır. Bizleri böylesine resmedilmiş bir yapı içerisinde montelemek için ileri sürülen iddialar gerçeği yansıtmamaktadır ve bu amaçla somut hiçbir veri sunulmamaktadır" dedi.

"KCK" adı altında düzenlenen operasyon kapsamında 111'i tutuklu 205 Kürt siyasetçinin ve insan hakları savunucusunun yargılandığı İstanbul ana davasının 5'inci duruşmasının üçüncü oturumu Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısında bulunan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye devam ediyor. Tutsak Kürt siyasetçiler adına ortak savunma yapan BDP Bağcılar İlçe Örgütü eski Eş Bakanı Eşref Yaşar, demokratik Kürt siyasetinin sürekli büyüme eğilimi göstermesi ve Türkiye'nin diğer demokrasi dinamikleriyle buluşması karşında da devletin hukuku çiğneyerek operasyonel yönelimlerle karşılık verdiğini söyledi. BDP'nin ve dayanışma içerisinde olduğu kimi sivil toplum örgütlerinin birer "kriminal suç merkezi" olarak topluma yansıtılmak istendiğini vurgulayan Yaşar, "Gerçekte siyasi parti faaliyetlerinin değil de 'yasadışı' etkinliklerin tertiplendiği birer odak oldukları imajını yaratmak istedi. BDP'li olmanın 'yasadışılık' BDP yöneticisi veya BDP ile dayanışma içerisinde bulunmanın 'tehlikelik' BDP binalarına girmenin 'güvenliği tehlikeye atma' BDP etkinliklerine katılmanın suç olduğu biçimde bir algı yaratılmak istendi. Kürtlere, demokratlara BDP'den uzak durun demek istendi. Demokratik özgürlükçü siyasetimizi itibarsızlaştırmaya, etkinliğini zayıflatmaya ve giderek en geniş kitlelerde izole etmeye çalıştı, marjinalleştirmek istedi" dedi.

Suriye'de yaşanan durumun, etnik ve mezhepsel bir mahiyet içermesi nedeniyle bütün bölgeyi etkilemeye başladığına dikkat çeken Yaşar, şunları söyledi: "Hegomonik güçlerde Suriye'de çatışan taraflar üzerinden müdahil olunca, adeta 'üçüncü dünya savaşına' dönüştü. Türkiye, Suriye politikasında daha başlangıçta rejime karşı konumlanarak yerini aldı. Bu konumlanma Türkiye'nin boyutlanana Kürt sorunu karşısında takınılan tavrının sonucuydu. Zira Suriye'nin Türkiye ile olan uzun sınırı boyunca Kürtler yaşamaktaydı. Suriye'de Kürtler uzun süre Baas rejimine karşı direnmiş ve gelişen mevcut durumdan yararlanarak kendi bölgelerini denetimlerine alarak yönetmeye başlamıştır. Bu durum Türkiye'nin zaten en temel sorunu olan Kürt meselesinin daha da boyutlanmasına yol açabilir ve hatta benzer bir kalkışmanın Türkiye Kürtlerinde de gelişmesini tetikleyebilirdi. Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de bir özerk Kürt Bölgesi veya federasyonu şekillenmektedir. Benzer bir yapının yakın gelecekte İran'da ortaya çıkması neredeyse kesindi. Bu şekilde Türkiye'nin üç sınır komşusu da Kürt yönetimlerinden oluşuyor olacak. Doğaldır ki bu durum Türkiye'nin Kürt sorununu da başka bir mecraya taşıyacaktır. Bu durum devlet tarafından iyi görülmesine rağmen devletin elinde geleneksel bastırma politikasının dışında bir vizyonu da yoktur. Kürt kalkışması veya 'Kürt baharı' Türkiye'nin 'Kürt fobisini' daha da büyüttü."

Savunmasının devamında iddianamede yer alan delillere değinen Yaşar, "İddianamede KCK'nin programı, organları, diğer yapılanmaları ve çalışmaları esasları detaylıca aktarılmış. Soyut olarak KCK'nin ne olduğunu nasıl örgütlendiği ne gibi çalışmalar yaptığını programatiğine dayandırarak izah etmiştir. Ancak bizleri kapsayan somut bir KCK tarifi yaparken, somut bir profil çizerken oldukça keyfi ve öznel davrandığı bizce nettir. İddianameye bakıldığında KCK veya KCK'lilik olarak tanımlanan şeyin, gerçekte devletin potansiyel iç düşman algısıyla örtüşen siyasallaşmış Kürt kimliğinin ta kendisi olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Kürt kimliği etrafındaki her türlü siyasi faaliyeti, sosyal ya da kültürel etkinliği KCK'lilik olarak öngörmektedir" dedi. İddianamede "delil" olarak geçen hususlara değinen Yaşar, BDP'nin seçim çalışmaları, halk toplantıları, mail çalışmaları, basın açıklamaları, şenlikleri, mitingleri ve eylemlerinin ve BDP üye ve yöneticilerinin kendi aralarında yaptığı telefon görüşmelerinin "delil" olduğunu vurguladı. Yapılan bir çok faaliyeti BDP çalışması olduğunun bilinmesin ve bunun inkar edilmemesine rağmen "suç" ve "delil" olarak ele alındığına dikkat çeken Yaşar, "Bunlar iddianame kapsamında uzun uzun anlatılmıştır veya il, ilçe yöneticilerinin bu yönlü notları-raporları olduğu gibi iddianameye alınmıştır" diye belirtti.

Yaptıkları çalışmaların meşru ve yasal olduğunu ifade eden Yaşar, "Fakat bizleri yargılamaya çalışan mantalite BDP ile KCK eşittir mantığında hareket ettiğinden BDP'nin faaliyetlerini de illegalize etmiş ve hatta bu konuşmalardan yansıyan hiyerarşik ilişkiyi de 'KCK hiyerarşisi' gibi göstermiştir. Açık ki, kişiler yani bizler şahsında tüzel kurumsal yapılar yargılanıyor. BDP yargılanıyor. Gerisi kılıftır. Bu da anlaşılırdır; zira 'entegre stratejisinin' bir başka boyutunu göstermektedir. Bu şekilde artık Türkiye'de siyasi partiler kapatılıyor imajı yaratılmayacak, ancak etkisizleştirilmesi düşünülen partinin yöneticisi ve üyeleri cezalandırılacak ve partinin kendisi de böylece fiilen işlemez kılınacak. İddia makamının bu hususta hükümet ve 'güvenlik bürokrasisi' ile ortak çalıştığı gizlenmeyecek şekilde ortadadır" dedi. İddianamede, BDP İstanbul Siyaset Akademisi'nde "Bağımsız Birleşik Kürdistan" eğitiminin verildiği gibi bir algının yaratıldığını sözlerine ekleyen Yaşar, "Savcı, Türkiye'de paralel bir devlet kurma hedefini deşifre etmeye çalışmakta. Ancak bizleri yargılamak maksadıyla ileri sürülen bu iddia da keyfi ve kurgusaldır. Bizleri böylesine resmedilmiş bir yapı içerisinde montelemek için ileri sürülen iddialar gerçeği yansıtmamaktadır ve bu amaçla somut hiçbir veri sunulmamaktadır" dedi. Duruşma devam ediyor.