KCK Yürütme Konseyi Başkanlıðı, 2012 yılı deðerlendirmesinde gösterilen büyük direnişle birlikte 2013 yılının da bir başarı yılına dönüştürülmesinin zemininin yaratıldıðını kaydetti. KCK, 2012 yılı bizim için sonuçları belli, net ve kesin olan başarılı bir yıl olmuştur derken, Öcalanın özgürlüðü ve Kürt sorununun çözümünün kaçınılmaz olduðunu vurguladı.
2012 yılında Kürdistan ve Ortadoðudaki gelişmeler ile küresel güçlerin durumunu deðerlendiren KCK Yürütme Konseyi Başkanlıðı, 2012 yılında Kürtlerin büyük bir direniş gösterdiði ve bunun da 2013 yılını bir başarı yılına dönüştürme zemini yarattıðına vurgu yaptı.
Ortadoðuda yaşanan mevcut süreci Üçüncü Dünya Savaşı olarak deðerlendiren KCK, Artık savaşlar, eskisi gibi güçlerin doðrudan karşı karşıya gelmesi biçiminde gelişmiyor. Bunu engelleyen çeşitli nedenler vardır dedi.
Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalara işaret eden KCK, şu deðerlendirmelerde bulundu: 2011 yılının başından itibaren Arap ülkelerinde başlayan süreç, birer isyan ve halk devrimi tarzında güçlü bir kitlesel temele dayanan hareketler olarak gelişmiştir. Özellikle Mısır ve Tunustaki ilk çıkış bu biçimdeydi. Ancak bunu gören kapitalist modernitenin öncü güçleri derhal sürece müdahale ederek deðişimi destekledikleri ve halkın özgürlük ve demokrasi taleplerinin arkasında oldukları savıyla sürecin gerçek bir halk devrimine veya demokratik devrime dönüşmesinin deðil de kendi çıkarları doðrultusunda bir yönlendirme ile bölgede oluşturmak istedikleri kendi sistemlerini kurmanın zemini haline getirmek istediler. Devrim deðil de bir restorasyonla, yine kendi denetiminde bölgenin bir dizayndan geçirilmesi için aktif bir biçimde devreye girdiler. Burada esas olarak bir halk ayaklanması, daha fazla özgürlük, daha fazla adalet, daha fazla demokrasi isteyen ve yine adil paylaşım isteyen bir halk hareketi vardı. Ama Batı sermayesi buna çeşitli biçimlerde el atarak çıkarları doðrultusunda yönlendirme ve bunu kendi sisteminin tümden çökertilip bir tarafa atılması deðil de sistemin deðişime uðratılması ve yeni bir dizayna tabi tutulması ile sonuçlanmasını saðlamaya dönük müdahaleler geliştirmiştir. Batı sermayesi, özellikle Libya süreciyle birlikte ne kadar bencil yaklaştıðını ve her şeyi kendi çıkarları doðrultusunda yönlendirme arzusu içinde olduðunu çok iyi bir biçimde açıða vurmuştur.
AKP DEVLETÝ BATI HEGEMONYASININ TAŞERONLUÐUNU ÜSTLENDÝ
AKP devletinin, Ortadoðu sorununda Batı hegemonyasının taşeronluðunu üstlendiðini kaydeden KCK, Burada durumun ciddiyetini fark eden, yani bölgedeki sistemin çöküşe gittiðini, dolayısıyla bölgede yeni bir dizaynın gelişeceðini ve bundan Kürt halkının da yararlanabileceðini, bölgedeki demokratik yükselişin Türkiyeyi de önemli oranda etkisi altına alabileceðini düşünen AKP devleti, daha önceden belirli ölçüde Batı ile Ýran arasında bir denge politikasını yürütüyor gibi görünmesine raðmen Libya müdahale süreci ile birlikte tamamen Batı sermayesinin taşeronluðunu yapma temelinde bir nevi makas deðiştirmeyi kendisi açısından kesinleştirmiştir diye belirtti.
Aslında Türk devlet sistemi ve kapitalizminin Batının denetiminde şekillenen bir sistem olduðunun altını çizen KCK, Ayrı düşmesi beklenemezdi. Fakat özellikle AKPnin öncülüðündeki devlet yapılanması, böyle bir dengeyi hep yürüttü. Hem Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı Ýran ve Suriye ile bir ittifak yaptı ve bölgesel bir konseptle bu mücadeleyi yürütmeyi esas aldı, hem de NATOnun, özellikle de ABDnin ve ABnin daha kapsamlı desteðiyle Kürt Özgürlük Mücadelesini tasfiye etme konseptini önüne koydu. Yani Türk devleti, Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı, hem uluslararası hem de bölgesel bir konseptle mücadele etmekteydi. Ama gelinen noktada eðer bu gelişmenin dışında, yani Batının Ortadoðuyu yeniden biçimlendirme sürecinin dışında kalırsa kontrolü yitirebileceðini düşünüp aslında bir yerde Ýrana ve Suriyeye sırt çevirerek Batı sermayesiyle ittifakını daha stratejik bir düzeye çıkararak bu sürece dahil oldu ifadelerini kullandı.
BÖLGEDE NETLEŞEN ÜÇ TARAF
Türk devletinin Batı sermayesinden yana tutum almasının altında Kürt sorununa dair almış olduðu sözlerin olduðu açıktır diyen KCK, bütün bunlarla birlikte Türkiyenin sürece dahil olmasının, özellikle de Suriyeye dönük çok daha erkenci ve müdahaleci bir pozisyon almasının, çeşitli çevreleri de rahatsız ettiðine dikkat çekti. KCK, Ama Suriyede tarafların mücadele süreci kendisiyle birlikte yepyeni gelişmeler ve sonuçlar ortaya çıkartmıştır. Çünkü Batı sermayesinin müdahale politikalarına karşı Çin ve Rusya sermayesi tutum almıştır. BMnin Güvenlik Konseyinde veto hakkı olan bu iki devletin uluslararası bir kararla müdahale edilmesi sürecinin önünde durması, beraberinde yepyeni bir durumu açıða çıkarmıştır vurgusunu yaptı.
Bu durum, açıkça bölgede netleşen üç tarafın olduðunu ortaya koyuyor diyen KCK, şu tespitlerde bulundu: Bu her üç tarafın da amaçları ve politikaları ayrıdır: Bunlardan birincisi, devrim isteyen gerçek halk güçleri, yani halkın demokrasi ve özgürlük güçleridir. Ýkincisi, bu devrimsel süreci kendi çıkarları doðrultusunda yönlendirerek bölgeyi yeniden dizayn etmede deðerlendirmek isteyen hegemonik Batı kapitalist modernitenin finans kapital güçleri ile onların taşeronları olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerdir. Üçüncüsü ise bu müdahaleye karşı duran ama statükoyu da korumak isteyen, mevcut rejimlerin sürdürülmesinden yana politika belirleyen ve arkasında Rusya ile Çinin olduðu Ýran, Suriye ve Irak gibi güçlerdir. Böylece Suriye zeminindeki mücadele süreci, kendisiyle birlikte adeta soðuk savaş dönemindeki gibi iki kutuplu bir yapılanma açıða çıkarmıştır. Bu, belki eskisi gibi çok kalıcı bir yapılanma olmayabilir, farklı karakterler taşıyor olabilir. Yine eski tarz bir soðuk savaş ve doðrudan cephe alma durumunda da deðiller; zaman zaman uzlaşan, zaman zaman da zıtlaşan ve farklı çıkar çatışmalarının deðişik zeminlerde mücadelesini yürüten bir pozisyon söz konusudur. Gerçek şu ki uluslararası boyutu olan iki taraf netleşirken, esas gelişmenin sahibi olan, özgürlük ve demokrasi isteyen ve bölge halklarının yüz yıllara dayanan amaçlarını taşıyan üçüncü taraf da netleşmiştir. Suriyede yaşanan çatışma aslında bu güçlerin çatışmasıdır ve bir taraftan halkın özgürlük istemi varken, öbür taraftan iki kesimin iktidar kavgası söz konusudur.
BÖLGE YENÝDEN YAPILANACAKTIR
KCK, Kısacası süreç nasıl gelişirse gelişsin ve ne olursa olsun gerçek olan şu ki, artık bölgedeki mevcut sistem çöküşe gitmektedir ve bölge yeniden yapılanacaktır diyerek şunları ekledi: Her bir taraf kendi çıkarlarına göre bölgeyi dizayn etmek isteyecektir. Burada önemli olan halk hareketlerinin, yani halkların demokratik-özgürlükçü hareketlerinin kendilerini daha fazla yabancı güçlerin denetimlerine koymadan iradelerini korumaları ve çeşitli biçimlerde ilişkileri olsa da iradeli bir duruşu sergilemeleridir. Eðer bu dönemde halkların demokrasi güçleri bu biçimde bir iradeli duruşu gerçekleştirirlerse bölgenin geleceðini belirlemede etkin ve temel bir güç olan halkların demokrasi gücü ve iradesi kendisini artık dayatacaktır. Bu nokta çok önemlidir. Esas bölge sahibi olan bölge halklarının burada iradeleşmesi büyük bir önem taşımaktadır.
KONFEDERAL SÝSTEM
Mevcut durumda ne bölgedeki statükocu güçler ne de dış güçlere dayalı bir takım silahlı güçlerin fanatik bakış açıları Ortadoðu sorununda köklü çözüm geliştirebilir diyen KCK, bölge için konfederal sistem önerisini tekrarladı. KCK, Köklü çözüm, bölgenin özgücüne dayanan, bölge gerçekliðinin tarihsel birikimiyle bütünleşen, bölge halklarının kardeşliði temelinde demokratik ulus anlayışıyla bölge sorunlarının çözüme kavuşturulması ve demokratik konfederal sistemle bölgenin yeniden inşa edilmesidir dedi.
KC, Bu hususta Kürt halkının baskıcı, anti demokratik ve sömürgeci sisteme karşı direnişi, tarihin bu önemli aşamasında çok önemli bir fırsat yakalamıştır. Sadece bir Kürdistan devrimi deðil, Kürdistan devrimi ile birlikte Ortadoðuda demokrasi hareketinin iradeleşmesini saðlayacak bir rol oynama şansı ve imkanı doðmuş bulunmaktadır diye ekledi.
TÜRKÝYENÝN SURÝYEDEKÝ HESAPLARI
Türkiyenin Suriyedeki hesaplarına işaret eden KCK, Şu andaki amacı birliðin önüne geçmek ve Kürtleri birbiriyle çatıştırmaktır. Aynı zamanda Kürtlerle Araplar arasında bir çatışma yaratmaktır. Bu eksende Türk devletinin en çok istediði şey, Kürtler arası çatışma yaratmak, Batı Kürdistanda kurulan birliði dinamitlemek ve parçalamaktır. Çünkü eðer böyle olursa Kürtler zayıflayacaktır. Temel amaç Kürtlerin zayıflamasıdır. Stratejisi budur. Güneyde, Kuzeyde, Batıda, Doðuda ve her yerde Kürtleri zayıflatma stratejisi vardır. Burada Güneydeki egemen siyasi anlayışın farklı yaklaşımları var tabi. Ama bunu artık herkesin görmesi gerektiði ortadadır deðerlendirmesinde bulundu.
KÜRTLER ÝÇÝN ESAS DAYANAK KÜRT ULUSAL BÝRLÝÐÝ
Tüm bu hesaplar ve saldırılar karşısında Kürtler için esas alınacak en önemli dayanaðın Kürt Ulusal Birliði olduðunu vurgulayan KCK, bu konuda şu mesajı verdi: Esas alınacak dayanak Kürt demokratik birliðidir ve doðru bir siyasal stratejiyle Kürt halkının yeni yapılanmada yer almasını saðlayacak bir iradeleşmeyi esas alan politikalardır. Bunun için de acilen gerekli olan şey, Kürt halkının demokratik-ulusal birliðini saðlayacak olan bir Ulusal Kongrenin çatısında birleşmek ve ulusal bir stratejiyi belirleyerek bu strateji temelinde Kürt halkının özgürlük davasını başarıya taşımaktır. Ulusal ve uluslararası düzeyde bunun geliştirilmesi ve sonuç alıcı kılınması önemlidir.
MEZHEP ÇATIŞMASINA TARAF OLUNMAMALI
Kürtler açısından diðer bir tehlikenin Sünni ve Şia olarak ikiye ayrılan kamplaşma olduðuna dikkat çeken KCK şöyle dedi: Bölge giderek Sünni ve Şia diye ikiye bölünürken, Güney siyasetinin bir tarafı kendisini Şia tarafına, diðer bir tarafı da kendisini Sünni tarafına dayandırarak gizliden bir parçalanmayı yaşıyorsa bu bir tehlike demektir. Böylesi bir politika ulusal çıkarlara hizmet etmez. Biz hem Kürdistandaki ulusal-demokratik birliði geliştirmek, onu korumak ve pekiştirmek için, hem de Kürt halkının bölgede onun bunun yedeðine düşme deðil bir iradi güç haline gelmesi ve Ortadoðudaki demokratik devrimde öncü bir konumda yer alması için mezhep çatışmasında taraf tutmamalıyız. Kürt halkının bugün esas alacaðı doðrultu, ortaya çıkan demokrasi ve özgürlük doðrultusu olmalıdır; onun bunun tarafı deðil, bölge halklarının demokrasi güçlerinin tarafı olmalıdır. Bu dönemde en çok esas alınması gereken şey, Kürt halkının kendi özgücüne dayanma gücü ve siyaseti olmalıdır.
SURÝYEDE BÝR ÝKTÝDAR MÜCADELESÝ SÖZKONUSU
Suriyede bir biriyle çatışan tarafların kolay kolay yenişebilmesi güç gözükmektedir tespitini yapan KCK, şunları ifade etti: Her ne kadar Katarın Doha kentinde en son gerçekleşen toplantıyla ABD öncülüðünde muhalefet güçleri toparlanmak istese ve bu amaçla Suriye Ulusal Koalisyonu kurulmuş olsa da, bu durum muhalefet güçlerinde belli bir güçlenmeyi yaratmasına raðmen sonuç alıcı bir hamle zeminini oluşturmaktan uzak olduðu da görülmüştür. Bu açıdan mevcut çatışmanın daha da derinleşeceði, güçlerin deðişik biçimlerde birbirine karşı hamleler geliştireceði görülmektedir. Bu yönlü özelliði gereði bu savaş çok acımasız yürütülmektedir. Herhangi bir savaş kuralı ve insan hakları dikkate alınmadan taraflar birbirlerine yüklenmektedir. Suriyenin sonuç almak için tüm silahları kullanarak acımasız bir şiddete başvurmasına karşı, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiyenin desteklediði silahlı güçlerin yürüttüðü mücadele daha çok mezhepsel eksenli bir yola doðru kaymış bulunmaktadır. Zaten hem Arap devletlerinin hem de AKPnin aslında bu yönlü yüklenmekte oldukları da görülüyor.
Mevcut durumda açıða çıkan şey, kimsenin demokrasi ve özgürlük gibi bir derdinin olmadıðı ve iktidar mücadelesinin söz konusu olduðudur. Egemen olma istemi temel amaç haline gelmiş bulunmaktadır.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
Yaşanan bu çatışmalı sürecin geleceði konusunda ise KCK şu tespiti yaptı: Önderliðimizin Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımladıðı bu süreç Batılı kapitalist modernite güçlerinin belli bir etkinliði saðlanıncaya, Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelerde istikrar oluşuncaya ve Ýran sorunu çözülünceye kadar devam edecektir. Çünkü özellikle egemenlik amacından vazgeçmeyecek olan Batılı sermaye çevreleri Ýrana boyun eðdirmek veya onu deðiştirmekten vazgeçmeyeceklerdir. Bu nedenle de, Ortadoðu bölgesindeki süreç bu biçimde önümüzdeki yıl da derinleşerek devam edecektir biçimindeki tespit doðru bir tespit olacaktır.
KÜRT HAREKETÝ SÜRECÝ DOÐRU OKUDU
Kürt hareketinin süreci doðru okuduðuna vurgu yapan KCK, Gerillanın üstün askeri performansı, 2012 yılını, son 15 yılın en yoðunluklu eylem ve direniş yılına dönüştürdü diye kaydetti. KCK, Kısacası, gerillanın 2012 yılında geliştirdiði hamlesel çıkış, AKP devletinin 2 yıldan bu yana öngördüðü konsepti tümüyle etkisiz kılmış, boşa çıkartmış ve sonuçsuz bırakmıştır. Esası budur dedi.
2012 yılı içerinde zindanlarda gelişen 68 günlük açlık grevini de hatırlatan KCK, Zindanlardan gelişen müdahale, Serhildan Hareketinde bir canlanma meydana getirdi (
) Açlık grevleriyle verilen mesaj yerini bulmuş ve eylem amacına ulaşmıştır diye belirtti.
Sonuç itibarıyla cezaevi direnişinin sürece önemli bir katkısının olduðunu ifade eden KCK, Gerillanın hamlesel çıkışı, Kürt siyasetinin direngen tutumu, halkımızın bütün saldırılara raðmen göstermiş olduðu serhildan ve direniş ruhu ve de cezaevlerinin ortaya koyduðu kararlılık, Önderliðin Ýmralıda gerçekleştirdiði dirençli tutumla birleşince Önderliði bir güç haline getirdi dedi.
314 GERÝLLA YAŞAMINI YÝTÝRDÝ
Yıl içerisinde gelişen tüm savaş boyunca 314 gerillanın hayatını kaybettiði bilgisini veren KCK, Sayısal olarak az ama nitelikli bir şahadet durumu vardır tespitini yaptı. Bunun karşısında bu savaşta karşı tarafın kayıpları ise daha fazla olup, tam olarak gerilla kaybının 7 katıdır diyen KCK, Tabii ki biz savaşın başarı düzeyini sadece karşı tarafın kayıplarıyla ölçmek durumunda deðiliz ifadesini kullandı. KCK, Önemli olan kat edilen örgütsel ve siyasi sonuçlar bakımından olan başarıdır. Bu açıdan bakıldıðında genel olarak 2012 yılı güçlerimiz açısından önemli sonuçları olan başarılı bir yıl olmuştur diye ekledi.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ KAÇINILMAZDIR
Öcalanın özgürlüðü ve Kürt sorununun çözümünün kaçınılmaz hale geldiðini söyleyen KCK, şu deðerlendirmelerde bulundu: Kürt sorunu, öylesine bir kördüðüme dönüşmüş bir sorun ki, Kürdistan zemininde yürütülecek mücadeleyle birlikte bölgesel ve uluslararası koşulların da gözetilmesi ve bu temelde yürütülecek kapsamlı bir mücadeleyle ancak çözülebilir. Açık ki, uluslararası ve bölgesel gelişmeler de Kürdistandaki mücadele sürecine etkide bulunmaktadır. Bunları da hesaba katmamız gerekmektedir. Fakat biliyoruz ki gelişmelerde belirleyici olan biz, yani kendi ülke zeminimizdeki mücadeledir. Bu yüzden biz önce kendimize dayanacaðız, önce kendimizi yetkinleştireceðiz, önce kendimizde zaferi yaratma ve zafer tarzını pratikleştirmeyi hedefleyeceðiz. Ama bilmeliyiz ki dışımızdaki gelişmeler de şu veya bu düzeyde mücadelemizin sonuçlarına etki yapmaktadır.
Gelinen noktada Kürt sorununun çözüm süreci kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu konuda AKPnin Türk sömürgeciliðini kurtarma amacıyla devreye girmesi ve yeni bir üslup kullanarak sömürgeciliði farklı bir tarzda pekiştirme çabaları hiçbir biçimde sonuç vermeyecektir. Yine dışa dayanması, özellikle de ABDden çok şey bekleyerek adeta onların Kürt sorununu çözeceðini sanma tutkusuyla her şeyini dışarıya baðlaması ve daha fazla öldürücü teknolojik olanakları elde etmek için adeta kendini satılıða çıkarması hiçbir sonuç vermeyecektir. Hiçbir çaba, Kürt sorunu gibi dev bir sorunun üstünü örtemeyecek, onun yarattıðı devindirici etkiyi ortadan kaldıramayacak ve halkımızın özgürlük mücadelesinin büyük yürüyüşünün önüne geçemeyecektir.
2012 BAŞARILI BÝR YIL OLDU
KCK, 2012 yılının Kürt hareketi açısından başarılı bir yıl olduðunu kaydederek şöyle noktaladı: Biz hareket olarak 2012 yılında dünya kamuoyunun gözü önünde büyük bir direniş performansını gösterdik. Bu açıdan yıl bizim için sonuçları belli, net ve kesin olan başarılı bir yıl olmuştur. Bunu inkar edemeyen AKP devleti, bunu komşu devletlerden yani Suriye ve Ýrandan aldıðımız destekle saðladıðımızı propaganda etmektedir. Bu büyük bir yalandır, büyük bir çarpıtmadır. Bu güçlerle bu türden bir ilişki durumumuz asla söz konusu deðildir. PKK Hareketi baştan beri olduðu gibi bugün de özgücüyle, öz dinamikleriyle bu yükselişi ve bu büyümeyi başarmıştır.