KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ABD’yi Türk devletinin “terörüne destek vermekten vazgeçmeye” çaðırarak, “Türk devleti kayıtlarına göre 40.000 kişi ölmüştür. Bu 40.000 kişiden en az 30.000’i Kürt’tür ve devlet tarafından öldürülmüştür” dedi.

ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Türkiye ziyaretinde, Türk mevkidaşı Ahmet Davutoðlu ile yaptıðı basın toplantısı sırasında PKK’nin “onbinlerce canı alan terör faaliyetlerini sürdürdüðü” yönündeki açıklamasına tepki gösterdi.

KOMŞU ÜLKELERÝ SUÇLUYOR, ÝŞ KENDÝNE GELÝNCE FARKLILAŞIYOR

Karayılan şöyle konuştu: “Evet, durum şudur. Kürt halkına karşı büyük bir haksızlık yapılmıştır ve bugün Kürt halkına karşı bir devlet terörü, polis terörü uygulanmaktadır. Kürt gençleri kurşuna dizilmektedir. Kürt halkı baskıya uðramaktadır. Kürt halkına karşı bir zulüm siyaseti bizzat AKP hükümeti tarafından pervasız bir biçimde uygulanmaktadır. Ama öbür yandan bölgede bir nevi demokrasi havarisi kesiliyor, demokrasiyi ve özgürlüðü başka yere taşıyabilecek pozisyona giriyor. Komşu ülkeleri anti-demokratik, katliamcılıkla suçluyor. Ýş kendine geldi mi, farklılaşıyor.

Şimdi uluslararası kamuoyuna şunu anlatıyor: “Kürt sorunu var, ben Kürt sorununu çözeceðim, fakat PKK engeldir. PKK terör uyguluyor. Ýşte bilmem PKK eroin ticareti yapıyor, insan öldürüyor, para kazanıyor. Ýşte şuna buna dayanıyor” diyerek uluslararası düzeyde tamamen yalana dayalı, tamamen iftira bir propaganda ile diplomasi yürütüyor. Oysa bu ülkede sorunu en çok çözmek isteyen PKK Önderliði’dir; Başkan Apo’dur ve PKK’dir.

BÝZ KENDÝ YAÐIMIZDA KAVRULUYORUZ

En çok çözümden yana olan biziz. Demokratik barışçıl çözüm isteyen biziz. Ama biz aynı zamanda bu halka söz vermişiz. Onurlu duruşumuzda sonuna kadar ısrar edeceðiz. Biz dayatılan hiçbir onursuzluðu asla kabul etmeyiz. Bunu Amed Zindanlarında da gösterdik, bunu Ýmralı Zindanı’nda da Başkanımız gösteriyor, tüm yoldaşlarımız bütün zindanlarda gösteriyor ve daðlarda gösteriyoruz. Halkımızda meydanlarda gösteriyor. Her yerde bunu gösteriyoruz. Biz, onurlu insanlarız. Biz, baðımsız bir hareketiz. Biz, öz gücümüze dayanıyor ve kendi yaðımızda kavruluyoruz. Ortadoðu’nun hiç kimseden yardım almadan, baðımsız durabilen tek hareketiyiz. Biz özgürlük, adil paylaşım ve demokrasi istiyoruz.

Ortadoðu’da bugün halklar da daha fazla demokrasi ve özgürlük istiyorlar. Bunun için Arap halkları sokaklara dökülmemişler mi? Evet. Zaten biz de yıllardan beri bu sisteme karşı mücadele halinde özgürlük istiyoruz. Bize karşı devlet terörü var. Biz bu devlet terörüne karşı ancak daðlarda kendimizi savunabilecek, koruyabilecek ve meşru hakkımız olan cevap verebilecek konuma gelmiş bulunuyoruz. Bunun neresi terördür?

CLINTON NEDEN DEVLET TERÖRÜNÜ GÖRMÜYOR?

Şimdi Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Sayın Clinton 60 yaşında bir kadın, bir annedir. Elini vicdanına koyarak konuşmalıdır. Aynen şöyle söyledi: “PKK, on binlerce canı alan terör faaliyetlerini sürdürüyor. ABD teröre karşı mücadelesinde Türkiye’nin yanındadır.” Şimdi ya kendi ülkesinin çıkarları için yalan söylüyor, ya da kendisi yanıltılıyor. Oysa Kürt halkına karşı Türk devleti terör uyguluyor. En son uyguladıðı bariz terör olarak Roboskî Katliamı nedir? Bu halka ve özgürlük mücadelesine karşı bizzat devlet tarafından 17.528 faili-meçhul cinayet işlenmiştir. Sayın Clinton niye bunları görmüyor? Niye Türk devletinin Kürdistan’da uyguladıðı devlet terörünü görmüyor da, bizi on binleri öldüren örgüt olarak gösteriyor? Öyle deðildir. Türk devleti kayıtlarına göre 40.000 kişi ölmüştür. Bu 40.000 kişiden en az 30.000’i Kürt’tür ve devlet tarafından öldürülmüştür. Bunun çoðu ise bizzat bizim arkadaşlarımızdır.

ABD ARTIK TERÖRÜN YANINDA YER ALMAMALI

Biz artık uluslararası güçlerin, başta ABD’nin Türk devletinin terörünün yanında yer almamasını istiyoruz. Sömürgeciliðin Kürdistan’da akıttıðı kana ortak olmamasını istiyoruz. Yeter artık! Ekonomik ve siyasi çıkarlarınız için Kürt halkını bu kadar harcanmasına artık yeter! Peki, Sayın Clinton siz Güney Kürdistan’daki Federal Hükümet yetkilileriyle de dostluk kuruyorsunuz. Onlar da Kürt’tür. Onların da aynen bizim gibi askeri güçleri var. Siz onları dost görüyorsunuz ama bizi de terörist ve düşman görüyorsunuz. Onlardan ne farkımız var? Onlar da Kürt halkının meşru hakları için mücadele yürüttüler. Biz de Kürt halkının meşru hakları için mücadele yürütüyoruz ve bu mücadeleyi de demokratik, siyasal yollarla geliştirerek sonuç almak istiyoruz. Ancak Türk devleti buna aman vermiyor. Sizin saðladıðınız teknik ve istihbarat ile bizi yok etmek istiyor. Fakat halkımız bize sahip çıktıðı ve halkımız bu davaya güçlüce katıldıðı için sizin desteklerinize raðmen bizi tasfiye edemiyorlar. Gerçek budur.

ARTIK VÝCDANA GELÝN

Bu nedenle artık vicdana gelin ve bu yanlış, katliamcı siyasete son verin, ortak olmayın. Büyük devlet olduðunuzu söylüyorsunuz ama büyük devlet böyle olunmaz. Kürt halkının bu topraklarda yaşamaya hakkı var. Biz hiçbir şey istemiyoruz. Biz Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı doðal haklarını istiyoruz. Bu haklarımız doðal haklar olduðu için de hiçbir güç bizi yenemez. Çünkü biz bu topraklara kök salmış bir halkız ve haklı taleplerimiz bizim temel güç kaynaklarımızdır. Bunun için de bize karşı yapılan hiçbir saldırı biçimi sonuç alamaz. Gerçeklik budur.”

Karayılan, Ýran rejimi ile PJAK arasında 5 Eylül 2011’den bu yana devam eden ateşkesi de deðerlendirirken, her iki tarafın önemli oranda ateşkese uyduðunu söyledi. Karayılan bu konuda şunları ifade etti:

“Geçen yıl 5 Eylül’de PJAK’ın ilan ettiði ateşkese Ýran da uydu. Bugüne kadar her iki taraf da önemli oranda ateşkese uydular. Birkaç kez karşılıklı hatalar oldu, bazı çatışmalar yaşandı fakat her iki taraf da önemli oranda ateşkesi bugüne kadar getirebildi. Bu da bir örnektir, karşılıklıdır. Demek ki ateşkesler Türkiye’deki gibi olmuyormuş. Yani karşılıklı olunca oluyormuş. Fakat şimdi biraz gerginlik durumu vardır. Ama biz ateşkesin sürdürülmesinin her iki tarafın çıkarına olduðunu düşünüyoruz. Özellikle de bölgede yaşanan gelişmeler çerçevesinde sürece yaklaşıldıðında, ne PJAK’ın ve Kürtlerin Ýran ile sürdürecekleri bir çatışmada çıkarı olabilir, ne de Ýran Ýslam Cumhuriyeti’nin PJAK veya Kürtlerle sürdürecek bir çatışmada çıkarı olabilir. Bu açıdan doðrudur, şuan bir gerginlik durumu var. Çatışma olasılıðı da vardır. Ama biz PKK olarak çatışmanın deðil, ateşkesin sürdürülmesi politikasında ısrar edilmesi gerektiðini düşünüyoruz. Umarım taraflar arasındaki bu gergin ve karşılıklı mevzilenme durumu bir çatışmaya yol açmaz.

ÝRAN ÝLE PJAK ARASINDAKÝ SORUN DÝYALOGLA ÇÖZÜLMELÝ

Biz şunu söylüyoruz: Kimse Kürtlere farklı şeyleri dayatmamalıdır. Kürtler artık bu topraklarda onurlu, ilkeli bir siyaseti geliştiriyorlarsa, buna saygı duyulmalıdır. Herkes birbirine saygı duyarsa hiçbir sorun olmaz. Ayrıca Kürtler de sorunlarını demokratik diyalog yöntemlerle çözmeyi önemsemelidirler. Ama eðer bu çözüm bir tarafa atılıp şiddetle sonuç alınmak isteniliyorsa o ayrı bir konudur. O zaman Kürtler de kendilerini korur.

Aynı şeyi aslında biz tüm parçalar için de belirtiyoruz. Eðer bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bir çatışma durumu varsa, bu Türkiye ile sürdürülen diyalogların TC Devleti tarafından tıkatılması sonucudur. Onlar bizimle, Kürt halkıyla diyalog yöntemleriyle barış yapmak istemediler. Onlar bizi tasfiye edip kendilerine dahil etmek istiyorlar. Tek taraflı sorunu kendi çözüm biçimleriyle çözmek istiyorlar. Bu da nedir? Bu da Kürt direniş güçlerinin tasfiye edilmesidir. Bunun için bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bir çatışma durumu vardır. Başka bir devlet bunu Kürtlere dayatırsa, Kürtler orada da elbette direneceklerdir. Bu açıdan genelde sorunların diyalogla çözülmesi gerektiðini bir kez daha ifade ediyoruz. Bu temelde Ýran ile PJAK arasındaki sorunların da diyalog ile çözüme kavuşması gerektiðini özellikle vurgulamada fayda görüyorum.”

BATI KÜRDÝSTAN’DA BÝRLÝÐE ÝHTÝYAÇ VAR

Karayılan, Suriye’deki durumu da deðerlendirdi: “Kürt halkı Ortadoðu bölgesinde haksızlıða uðramış bir halktır. Bölgenin en eski halkı olmasına raðmen ülkesi bölünmüş, parçalanmış ve halk gerçekliði inkar edilmiş bir halktır. Davası haklıdır ve her yerde çözümü öncelikle demokratik diyalog yöntemiyle öngörmelidir. Bugün Suriye’de de Kürtler aynı biçimde sorunlarını Suriye’nin deðişimi çerçevesinde, diyalog yöntemleriyle çözümü esas almalıdırlar. Yani şu tarafı bu tarafı tutmadan ziyade, öncelikle Kürt sorununun çözümü ilkesi çerçevesinde diyalog ve demokratik deðişimi öngörmelidirler. Fakat bunun için özellikle Batı Kürdistan’da da birliðe ihtiyaç vardır. Şimdi yürüttükleri birlik çalışmalarının sonuca gitmesi, başarıya gitmesi bu anlamda çok önemlidir.

SURÝYE’DE DEÐÝŞÝM KAÇINILMAZ

Kürtler Suriye’de artık bir güçtür. Dolayısıyla Kürt halkının, özellikle de siyasal güçlerin kendi aralarında birlik olmaları, haklarını almaları için önemli bir olgudur. Yani birlik derken, küçük büyük demeden tüm siyasal güçlerinin ortak bir birlik kurmaları önemlidir. Belli ki, artık Suriye’de bir deðişim kaçınılmazdır. Bu anlamda Kofi Annan Planı’nın hayata geçmesi en geçerli yol olarak gözükmektedir. Çünkü diðer türlüsü bir iç çatışmaya gidebilecek bir sürece yol açacaktır. Bu nedenle Annan Planı -o plan her ne kadar bugün boşa çıkartılmış gibi olsa da- veya benzer bir proje çerçevesinde deðişim ve dönüşümün gerçekleşmesi Suriye toplumunun da çıkarına olacak olan bir süreç olacaktır. Bu açıdan Kürt halkı da böylesi bir süreçte yapıcı, diyalogdan yana ve demokratik bir sürecin gelişmesine önemli katkılar yapabilecek durumda olan bir yapılanmaya sahiptir.

Sonuç olarak gerek Kuzey’de, gerek Doðu’da, gerek Batı’da veya Güney Kürdistan’da genel anlamda Kürt toplumu da bulunduðu her yerde demokratik aktivitenin gelişmesine önayak olabilecek bir pozisyondadır. Kürt sorununun Ortadoðu bölgesinde çözümü Ortadoðu bölgesinin demokratikleşmesine hizmet edecektir. Ortadoðu halklarıyla dayanışma içerisinde Kürt sorununun çözümünü öngörmek gerekmektedir. Kürt sorunu bölge halklarına karşı deðil, bölge halklarıyla ortaklaşarak çözüme kavuşursa bu doðru bir çözüm perspektifi olacaktır. Biz bu eksende tüm parçalarda Kürt sorununun çözümünü öngören yaklaşımı daha doðru, daha gerçekçi, bölge halklarının da çıkarına ve bölgenin demokratikleşmesine de hizmet edecek bir gelişme olacaðını düşünmekteyiz.”