Karayılan: Hamle sırası devrim güçlerinde

Karayılan: 2017'de çizgimizin doğruluğu ispatlandı. Düşmanın yönelimleri boşa çıkarıldı. Hamle sırası artık devrim güçlerindedir. Daha fazla sonuç alacağız.

Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, AKP yönetimindeki Türk sömürgeciliğinin tüm gücüyle 2017'de sürdürdüğü topyekun savaştan sonuç alamadığını, başaramadığını belirterek, bu çetin süreçte hem direnen hem de dönüşüm yaşayan Kürdistan gerillasıyla birlikte Kürdistan Özgürlük Hareketi'nin 2018'de başaracağını söyledi.

Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, 2017'deki savaşı ve 2018'deki beklentileriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.

Türk devleti 2017 yılı için büyük bir misyon biçti. Şiddetli bir savaş yaşandı. Genel olarak sizin cephenizden bu yıl nasıl geçti?

Başlamadan önce şunu belirtelim; Maraş ve Roboskî halkımıza karşı geliştirilen hunharca katliamları kınıyor, şehadete ulaşan insanlarımızı anıyor, onların davasının takipçileri olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Kürdistan özgürlük mücadelesinin bölgede yükseliş yaşaması karşısında paniğe kapılan Türk devletinin derin güçlerinin ittifak yapması ve 'çökertme planı'nı geliştirerek ezme harekatını kararlaştırdıkları biliniyor. Fakat bunun karşısında başta Kürdistan şehirlerindeki öz yönetim direnişleri olmak üzere şehirde, ovada ve kırda büyük bir direniş gösterildi. Dolayısıyla tasarladıkları o ezme harekatı sonuçsuz bırakıldı.

Derin güçler arasında gelişen ittifakın dışında kalmış bir grubun darbe girişimi fark edilince bunun önüne geçilmeyip kontrolü bir biçimde süreci yöneten bu güçler, 15 Temmuz 2016 kalkışmasını fırsata çevirdi. Darbeye katılanları ezdiler. OHAL ilan edip Kürdistan’a karşı daha kapsamlı bir ezme harekatını planladılar. Öyle Fethullah Gülen Grubu'na karşı geliştirilmiş bir süreçten ziyade, esasen Kürdistan Özgürlük Mücadelesine karşı geliştirilen bir süreci başlattılar. Bu bakımdan yapılan kimi hazırlıklar temelinde 1 Eylül 2016’dan bu yana Erdoğan’ın komutasında Kürdistan halkına karşı kapsamlı bir savaş sürdürülüyor. Öncelikle Kürt halkının bütün kazanımlarını hedefleyen bir konsept temelinde bütün legal kurumların felç edilmesi, HDP eşbaşkanlarının ve bir kısım milletvekillerinin rehin alınması, yine kayyum adını verdikleri yasa ile Kürt belediyelerine el konulması; sokakta, köyde, kırda amansız bir faşizan şiddet uygulamasıyla sonuç almaya yöneldiler.

Tüm bunlarla birlikte bir takım yeni teknikler de elde ederek bir nevi bir teknik hamle biçiminde keşif uçaklarının silahlandırılması, sayılarının çoğaltılması ile savaşı kara savaşından hava savaşına dönüştürdüler. Çünkü Türk ordusunu karada gerilla karşısında çözümsüzlüğü açıktı. Yıllardır gözüken bir şeydi ama AKP rejimi bütün maddi yükümlülükleri göğüsleyerek savaşı bir hava savaşına dönüştürdü. Şu anda gerillaya karşı yürütülen savaşın yüzde 90'ı hava savaşıdır. Kara savaşı biçiminde gelişen savaş durumu çok azalmış bulunuyor. Bütün bu yapılanlara dayanarak PKK’nin Nisan ayında kadar bitirileceğini hesapladılar.

Nasıl bu kadar emindiler?

Onlar buna inanıyorlardı. Çünkü kış boyu gerillaya karşı yapılacak olan operasyon ve hava saldırılarıyla ezici darbeler vuracaklarını düşünüyorlardı. Toplumsal alana dönük geliştirilen tutuklama, siyasal soykırım operasyonlarıyla sindirmeyi başaracaklarını hesaplıyorlardı. Bunun için o bakan (Türk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu) Nisan ayını işaret etmişti.

Nisan'a kadar başaramamalarını sağlayan neydi?

Gelişmeler onların hesapladığı gibi yaşanmadı. Her şeyden önce büyük bir direniş oldu. Hem toplumsal alanda halkımızın direnişi oldu hem de siyasal temsilcilerinin tutuklanmasıyla kimse teslim olmadı, ürkmedi, kaçmadı ve direngen bir tutum gelişti.

Bununla birlikte gerilla sahasında büyük bir direniş gelişti. Doğru, başlangıçta savaşın tümüyle bir hava savaşına dönüştürülmesi karşısında belli bir zorlanma yaşandı. Hareket tarzını bu yeni duruma göre uyarlama sürecinde kayıplar verildi. Örneğin; sonbaharda Dersim’de peş peşe 14 gerillanın şehit düştüğü iki çatışma yaşandı. Ama genel olarak bir direniş sergilendi. Kış boyu yapılan operasyonların büyük çoğunluğu boşa çıktı. Bir tek Tatvan’da iki üs yeri çatışmaya girdi ama operasyonlar önemli oranda tasfiye oldu. Yine Mardin Eyaleti komuta düzeyinde Soro ve Dorşin arkadaşın şehadete ulaşmalarıyla darbe almış oldu. Bu biçimde 2017 baharına girildi.

Kış operasyonlarında başarısız olan Türk devleti imha ve yok etme planını 2017 için güncellemek zorunda kaldı. Bu temelde geliştirilen planlamada;

* Yıl içerisinde Kuzey'de tasfiyeyi gerçekleştirme,

* Güney'de KDP ile bir iç çatışma çıkarma,

* Rojava’da Reqa operasyonunu kendisi ve yandaşı çetelerle yapmak için bir diplomatik hamle geliştirme ve böylece hem Rojava Devrimi'ndeki gelişmenin önüne geçme hem de onu artık uluslararası düzeyde terör listesine dahil edip gayri meşru göstermeyi önüne koymuştu.

Türk devleti, 2017 hedeflerini böyle koydu. Bu konuda bir hayli çabaları da oldu.

Bu üç başlıktaki çabaları ve sonucunu biraz izah eder misiniz?

Özellikle bütün diplomatik gücünü ortaya koyarak adeta Türkiye’yi pazarlayarak Reqa operasyonuna QSD’yi dahil etmeme amacı çerçevesinde çok çaba sergiledi. Bilindiği gibi bu çabaları sonuçsuz kaldı. Türk devleti, bir kez daha Rojava Devrimi karşısında, Suriye politikasında hüsrana uğradı.

Diğer yandan bu süreci tetiklemek için Reqa operasyonuna YPG’nin katılımını önlemek için Şengal’de bir çatışma sürecini geliştirmek istedi. KDP’ye bağlı 'Roj pêşmergeleri' adıyla örgütlenmiş çetelerin, 3 Mart'ta Xanesor’a saldırmasının asıl hedefi buydu. Fakat bunu zamanında ve doğru anladık. Dolayısıyla o da sonuçsuz kaldı. Bu anlamda hem politik açıdan güçleri çatıştırmak, hem de Güney'de Medya Savunma Alanları'na düzenlediği kapsamlı hava saldırılarıyla, ki buna Şengal de dahil edildi, istenilen sonucu hiçbir biçimde elde edemedi. Burada da sömürgeci Türk devleti başarısızdır.

Kuzey'de ise süreç oldukça çetin bir biçimde yaşandı. Öncelikle güçlerimiz savaşın artık havadan yürütüldüğü gerçeğine dayanarak kendisini yeniden yapılandırma, hareket tarzını, birleşimini, eylem biçimini yenileme sürecine girdi. Tam da Şengal saldırısının yaşandığı 3 Mart'ta başlayan HPG Komuta Konseyi'nin bu konularda yaptığı değerlendirmeler, aldığı tedbirler çok önemliydi.

Neydi bunlar?

Şöyle özetleyebilirim;

* Türk sömürgeciliğinin iç çatışmayı yaratma çabalarına karşı aldığı ve tüm hareket yönetimine önerdiği tedbir bakımından önemliydi.

* Yeni gelişen savaş sürecini doğru okuma ve bu temelde gerillanın hareket tarzına ilişkin köklü değişimi ön gören bir perspektife ulaşması çok önemliydi.

Bunların etkisi oldu mu?

Elbette, eğer bu olmasaydı belki de farklı sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Gerilla, eski tarzında devam ederek süreci cevaplamak isteseydi kayıpları ağır olurdu ama gerillanın hızla kendini yenileme sürecine girmesi önemli oranda bu kayıpların önüne geçmiştir. Kimi yerler bunu erken kavramadı, zamanında gereken değişikliği yaratamadı. Oralarda bir kısım kayıplar yaşandı. Ama bunu erkenden kavrayan, kendisini ona göre biçimlendiren, dönemin hareket tarzına göre kendisini yenileyen alanlar kayıpların önüne geçti. Aslında gerilla için bu yeni duruma kendisini uyarlama, hareket tarzında yenilik geliştirme, üslenme, eylem biçiminde yenilikler geliştirme süreci oldu. Bir taraftan çatışma, direniş, savaş, eylem diğer taraftan da değişimi bir arada yürütme gibi bir süreç gerilla açısından yaşandı. Bu anlamda hem örgütsel açıdan hem de askeri açıdan büyük direnişlerin ve değişimlerin yaşandığı oldukça şiddetli bir yıl oldu.

Sonuçta genel anlamda 2017'nin muhasebesini yaptığınızda başarı-başarısızlık durumu için sonuç nasıldır?

Sonuç olarak, şunu belirtmek mümkün; 2017 yılı Kürdistan özgürlük mücadelesi açısından gelişmesini sürdürdüğü, gelişen saldırılar karşısında büyük bir direnişin sergilendiği bir yıl oldu. Türk sömürgeciliği için hedeflerine ulaşmadığı, başarısız kaldığı bir yıl durumundadır.

Kürdistan Özgürlük Mücadelesini genel ele alıyoruz. Mesela Kürt halkına karşı düşmanlık politikasıyla yöneldiği Rojava karşısında Türk sömürgeciliği tam bir yenilgi almıştır. Burada yaşanan gelişmeyi durduramadığı gibi daha da derinleşme yaşanmıştır. Sadece Kürt kantonlarını değil, Kuzey Suriye perspektifi ile Rojava Devrimi, bir Suriye devrimine dönüşme sürecindedir. Yeni bir seçeneği ortaya koyan Demokratik Ulus perspektifi ile gelişmeyi daha ileri düzeyde yaşamıştır.

Belirtiğimiz gibi Başûr’da da Türk devletinin amaçları gerçekleşmemiştir. Fakat Başûr’daki siyasetin yanlışlığı, bütün uyarılara rağmen referandumda ısrar etmesi karşısında bazı mevzi kayıpları oldu. Başûr’da da gerçeğin açığa çıkması açısından bugün önemli bir gelişme zemini söz konusudur. Başûr’da son 3-4 gündür, özellikle Soran bölgesinde gelişen bir halk hareketi var, bu halk hareketi de bu arayışın bir sonucudur. Bu arayışı Başûr’da yaşanan kriz durumundan çıkma çabası olarak görmek mümkün, ancak egemen siyasetin bunu doğru okuma ve anlama sorunu vardır. Böyle de olsa Başûr’da halkımızın özgürlük, adil paylaşım ve demokrasi arayışı devam etmektedir. Bu da mutlaka bir çözüm geliştirecektir.

Sonuç olarak Türk devleti açısından başarısızlık ortadadır. Burada Türk devletinin herhangi bir kazanımı söz konusu değildir. Özgürlük arayışının olduğu her yerde sömürgeciliğin kaybedeceği açıktır.

Kuzey devrimi karşısında bu kadar hamle, bu kadar teknik, bu kadar saldırı geliştiren AKP yönetimindeki Türk sömürgeciliği sonuçsuz bırakılmıştır. Apocu Hareket, fedai militanların ve kahraman öncü komutanların; başta Delal yoldaş olmak üzere Berçem, Gülnaz, Aze, Soro, Salih, Serhildan ve Savaş gibi kahramanca çarpışarak direnişi yükseltenler sayesinde düşmanın amaçlarını kursağında bırakmıştır. Kuzey Kürdistan'daki özgürlük mücadelesi düşman saldırılarını boşa çıkarmış, kendi mevzilerini korumuş, bu arada gereken yeniliği yaşayarak daha üst bir mücadele sürecinin zeminini yaratmış ve bunun için gereken düzeyi yakalamıştır.

Bu açıdan genel olarak baktığımızda 2017 yılı, çok çetin, büyük direnişlerle yaşanan; Kürdistan özgürlük mücadelesi açısından kazanım hanelerinin daha fazla olduğu düşmanın ise sonuç almadığı bir süreç olmuştur.

2017’de savaş meydanındaki yenilik ve değişimlerden söz ettiniz, bunu biraz daha açmanız mümkün mü?

Tümüyle yenilendi diyebiliriz. İfade ettiğimiz gibi Türk devleti aslında gerilla karşında karada yenildi. Bu yüzden ağırlığı artık hava savaşına verdi. Tabii gerilla da kendisini buna göre konumlandırmak, hareket tarzını, örgütlenmesini, üslenmesini, eylem biçimini buna göre yenilemek durumunda kaldı. Bu açıdan 2017’de savaş meydanında önemli yenilikler oldu diyebiliriz. Artık Kürdistan gerillası eskisi gibi savaşmayacak, daha profesyonel ve daha fazla zengin taktiklerle savaşacaktır. Nicelik olarak küçük, nitelik olarak büyük birimlerle sarsıcı darbeler vuracak olan Kürdistan gerillası, A’dan Z’ye kadar köklü bir değişimi gerçekleştirerek yeni dönemin zafer tarzını yakalama çabası içerisindedir. Gerektiğinde bir timle, gerektiğinde bir tugayla harekat düzenleme kabiliyetine ulaşma durumunda olan Kürdistan özgürlük gerillası, yeni dönem savaş tarzında derinleştikçe daha fazla zafer gerillası haline gelecektir.

Tarih boyunca bir savaşın kazanılmasında belirleyici olan insan mı yoksa teknik mi, yani silah mı, tartışması hep yapılmıştır. Günümüzde de bu tartışma yapılmaktadır. Ama her zaman varılan sonuç şudur; insan belirleyicidir.

Önder Apo ise “En büyük teknik insanın kendisidir” der. Yani irade kazanmış, insani yeteneklerini alabildiğine geliştiren bir insanın kazanamayacağı hiçbir şey yoktur. Sonuçta tekniği de insan yaratmakta ve o tekniği yine insan kullanmaktadır. Yani savaşta belirleyici olan insan unsurudur, insan yeteneğidir, teknik değildir. Doğru, günümüzde savaşlar istihbaratla, teknikle ve nitelikli insanla kazanılmaktadır. Ama şimdi nitelikli insan olmadan sen istihbaratı doğru kullanamasın, değerlendiremesin, o tekniğin de hakkını veremesin. Yani düşman tekniğini boşa çıkarma, kendi elindeki tekniği de yaratıcı bir biçiminde kullanma düzeyini yakalayamazsın. Sonuçta insan faktörü burada belirleyici konumdadır.

Şu anda AKP rejimi, tekniğe dayanarak sonuç alma peşinde, biz ise bunun karşında alabildiğine insan gerçeğine dayanarak bu savaşı kazanmak istiyoruz. Biz daha ahlaklı, kültürlü, donanımlı, disiplinli, örgütlü, bilinçli, iradeli, yetenekli insanı yaşamın her alanında geliştirerek düşman tekniğini boşa çıkarma, var olan tekniği yaratıcı bir biçimde taktiğin hizmetine koyarak bu savaşı kazanmak istiyoruz. Biz şunu iyi biliyoruz; 21. yüzyılda Kürdistan gerillasının kazanacağı bu savaş sadece Kürdistan için değil, tüm Ortadoğu bölgesi, hatta dünyanın tüm ezilen kesimleri için çok önemli ve stratejiktir. Bu yüzden Kürdistan gerillası yılların tecrübesine dayanarak insan yeteneğini geliştirip, tekniği taktiğin hizmetine koyma suretiyle direnişi yükselterek, bütün saldırıları boşa çıkarma ve kazanmayı önüne koymuş bulunmaktadır. Bu konuda kuşkusuz güçlü bir performans gereklidir. Kürdistan özgürlük gerillası da Önder Apo’nun ideolojik, felsefik gerçeğinde derinleştikçe ve o konuda kişilik dönüşümü yaşadıkça askerileşmeyi de tekniğe hakimiyeti de, uzmanlaşmayı da yaşayabilmektedir. O yüzden biz öncelikle maneviyatı yükselten, ideolojik derinleşmeyi yaşayan, bu konuda doğru bir yaşam tarzını geliştiren askeri kültür, askeri disipline sahip ve teknikte de uzmanlaşmış bir gerillayı geliştirmek istiyoruz. Biz buna profesyonel gerilla diyoruz. Apocu ideoloji ve felsefeyle donamış, yaratıcı, profesyonel gerillayla her türlü düşman saldırısını boşa çıkarma ve sonuç almaya kilitlenmiş bir zafer gerillasını yaratmak mümkündür. Şimdi Kürdistan özgürlük gerillası bu doğrultuda ciddi bir derinleşmeyi yaşama sürecindedir.

Türk hükümeti, başardığının propagandasını yapıyor. Gerçekte yapılan nedir ve nasıl bir sonuçla karşı karşıyayız?

Doğrudur, AKP devleti Kürdistan’da yürüttüğü bu uygulamalarla başarılı olduğunun propagandasını yapıyor. Bugün Kürdistan’da bir zulüm siyaseti var. 12 Eylül faşist cunta rejimini aratmayacak, hatta onu aşan bir düzeyde uygulamalar var. En başta İmralı işkence sistemi ve giderek diğer cezaevlerine yaydırılan işkence var. Önder Apo’ya, AKP rejiminin uyguladığı psikolojik işkence ve ağır tecrit sisteminin dünyada herhangi bir örneği yoktur. Bu tamamen keyfi, Erdoğan’ın bizzat talimatlarıyla gelişen bir durumdur. Sözüm ona bununla Önderliği halktan ve devrim güçlerinden kopararak sonuç almayı amaçlıyor ama bu nafile bir çabadır. Bununla sonuç almaları mümkün değildir. Tersine daha fazla kini bileme, daha fazla fedai ruhu geliştirmeye zemin sunmaktadır. Bu yöntemlerle sonuç almaları mümkün değildir. Bu insanlık dışı işkence ve hiçbir yasada yeri olmayan uygulamaların yanı sıra kapsamlı hava saldırılarıyla yürüttüğü operasyonlarda çok önemli sonuçlar aldığını söylemektedir.

Örneğin birkaç gün önce 1 Eylül 2016’dan bu yana 4 bin 536 gerillayı şehit ettiklerini; bunun 115’inin sorumlu olduğunu ileri sürdüler...

Şimdi bu sömürgeci burjuva yalanına karşı devrimci gerçeği açıklamamız gerekiyor. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, bir devrimci görevdir. Buna göre 11 ayın bilançosunu verebilirim. HPG’nin resmi bilançosu vardır. Aralık ayının, henüz ay tamamlanmadığı için o da tamamlanmış değil. Ama Ocak'tan Kasım sonuna kadarki sonuç şöyledir;

* Türk devletinin ara operasyon sayısı: 112

* Uçak saldırılarının sayısı: 191

* Helikopter saldırıları: 97

* Obüs, havan ve tank saldırıları: 298

* Bunun karşısında gerillanın yaptığı eylem sayısı: 657

*Sonucu tespit edilemeyen eylem sayısı: 162

* Sonuçları tespit edilen eylemlerde Türk güçlerinin kaybı: 24'ü rütbeli bin 484

* Tespit edilen yaralı sayısı: 386

* İmha edilen zırhlı araç: 60

* İmha edilen normal araç: 20

* Düşürülen helikopter sayısı: 3 (1 Kobra, 2 Skorsky)

* Bu 11 ay içerisinde şehit sayısı: 578

* Esir düşen gerilla sayısı: 30.

Bu eylemlerin ne kadarı Gerilla TV'ye yansıdı?

Bu eylemlerden 47 tanesinin görüntüsü Gerilla TV yayınlanmıştır. Birçoğunun görüntüleri de koşullardan kaynaklı henüz merkeze ulaşmadığı için yayınlanmamıştır. Bu eylemlerin bir kısmının görüntülü çekimi de vardır. Tabii ki gece karanlığında olanların çekimi zordur, daha çok gündüz yapılan eylemlerin çekimi yapılmaktadır.

Açıkladığınız bilançoda dikkat çekici bir eksiklik var; çatışma sayısını vermediniz?

Evet, bu ayrıntı çarpıcıdır. Yıl boyunca yaşanan çatışma sadece ama sadece 29’dur.

Neden?

Çünkü asker çatışmaya yanaşmıyor. Havadan operasyonlar yapılıyor, çatışmadan kaçıyor. Bu süre içerisinde ancak 29 tane çatışma olmuştur.

Bu aslında durumu izah eden çarpıcı bir sonuçtur diye düşünüyorum. Yani artık savaş karada değil, havada, hava güçleriyle yürütülen bir savaşa dönüşmüş durumundadır.

Sizin açınızdan başarılı eylemleri de paylaşabilir misiniz?

Birçok eyalette başarılı olan ve resmi olarak kutlanan eylemler vardır. Burada hepsini izah etmek biraz güçtür.

En başta akla gelen 11 Nisan’da Amed Bağlar'da yer altından tünel kazılarak yüzden fazla polisin ölümüne yol açan Amed-Bağlar eylemi.

Botan - Bestlerde gündüz gerçekleşen Tepe Beroj güçlerine karşı yapılan saldırı eylemi.

Serhat Eyaleti'nde iki kez Tendürek’e dönük Türk ordusunun geliştirdiği operasyonlara karşı çok yüksek bir başarıyla gösterilen direniş ve karşı saldırı eylemleri

Sonbaharda Ağrı Dağı'na dönük geliştirilen operasyonda da kayıp verilmeden, çok ciddi bir direniş sergilenerek Türk güçlerine karşı başarılı birçok eylem dizisi gerçekleştirildi ve operasyon bozguna uğratıldı.

2017 yılında Amed’e birçok yönelim ve operasyon oldu. Bahar aylarındaki operasyonlarda bizim de kayıplarımız oldu. Çok önemli değerli arkadaşları şehit verdik. Aşut arkadaştan Gülnaz, Berçem arkadaşlara kadar yine Salihlere kadar birçok kahramanca direniş sergilendi ama birçok operasyonda da karşı saldırılarla düşmana darbeler vuruldu ve kutlanan eylemler oldu.

Zap’ı işgal etmeye dönük gelişen operasyon 17 gün sürdü. Bu 17 gün içerisinde çok az bir kayıpla Türk devletine önemli kayıplar verdiren birçok eylem gerçekleşti. Bu da kutlanan bir direnişti.

Zagros sahasında başarılı olan ve kutlanan birçok eylem vardır.

Karadeniz güçlerinin başta Maçka eylemi olmak üzere başarılı eylemsel çıkışları oldu.

Yılın en başarılı operasyonlardan birisi de hareketimizin yönetimine karşı suikast hazırlığının zemin örgütlemesi içerisindeyken çok ustaca hazırlanmış bir operasyonla müdür düzeyinde 2 MİT yöneticisinin istihbarat güçlerimiz tarafından yakalanarak tutuklanmasıdır.

Neden bu kadar önemli?

Bu operasyonun performansı, artık devrim istihbaratının da belli bir düzey kazandığını göstermektedir. Bu operasyonla Türk devletinin hain bir planı boşa çıkarılmış, 2 MİT yöneticisi yakalanmıştır. Burada önemli olan her şeyin ötesinde büyük bir fayda sağlayan devrimci bir operasyon oluşudur.

Detayları henüz paylaşmadınız...

Bu konuda ileride basına açıklama yapılabilir, şimdilik sadece şunu söyleyebilirim; hareketimiz açısından oldukça olumlu sonuçlar açığa çıkaran çok önemli faydalar sağlayan bir eylem olmuştur.

Elbette bütün eylemleri sıralamadınız ama sonuç olarak tablodan çıkan ve görülen nedir?

Şudur; Kürdistan’da bir savaş var ve Türk devleti bu savaşta ordusu-polisi-paramiliter yapıları, yani bütün unsurlarını/gücünü, teknolojik imkanlarını seferber etmesine rağmen sonuçsuz kalması gerçeği vardır. Buna karşı direnen, dönüşen ve giderek daha fazla kendisini büyük hamlelere hazırlayan bir gerilla ve halk duruşu söz konusudur. İnsan yeteneğinin burada kendini konuşturması en önde gelen özelliğidir. Kürdistan’da bir irade savaşı yürütülüyor, bu irade savaşında insan yeteneğini geliştiren ve bunu zafere taşıma ideasında olan büyük, anlamlı bir direniş yaşanıyor.

2017 yılı açısından da bu direnişin başarı hanesi yüksektir. Bizim için kolay bir süreç değildi, çetin geçti; bir taraftan dönüşüm, değişim diğer taraftan eylem/savaş durumları üst üste binince tabii değişik düzeylerde zorlanmalar da yaşandı ama artık tarz oturdu. Yani gerilla yeni dönem tarzını, belli düzeyde uygulama performansını yakaladı. Bundan dolayı da yıl ortasından itibaren daha derli toplu bir hareket tarzına ulaştı ve kayıplar da azaldı. Karşı tarafın kayıpları ise daha fazlalaştı. Bu sonbaharda Bestler’de yaşanan Delal ve Aze arkadaşların şehit düştüğü büyük operasyon, yine Dersim’de Erzurum güçlerinin bir takımının son yaşadığı kayıpları gibi bazı şahadetler de oldu. Bunlar daha çok Türk istihbaratının çeşitli kullanım malzemeleri içerisine konum belirleyen çipleri yerleştirerek yer tespitinin yapılması temelinde yaşanan kayıplarımızdır.

Kullanım malzemelerinin içine çip yerleştirerek...

Çünkü Türk istihbaratı balta sapından tutalım, ayakkabıya kadar her türlü kullanım malzemeleri içerisine çip yerleştirmekte ve böylece nokta tespitini yapmaya çalışmaktadır. Tabii ki kendini ve ilişkisini iyi örgütlemiş uyanık olan her gerilla birimi Türk istihbaratının bu tür yöntemlerini açığa çıkarır ve sonuçsuz bırakır. Ama maalesef bazı yerlerde arkadaşlarımız oldukça saf yaklaşarak düşmana açık verebiliyor. Aslında artık bayatlamış olan bu yöntemlere karşı hem yurtseverlerin hem de gerillaların tedbirli davranması gerekiyor. Bu konu ileride daha geniş bir şekilde açıklanabilir.

Türk devleti istihbarat adı altında birçok insanla uğraşıyor; düşürmek, ajanlaştırmak için değişik yol ve yöntemleri kullanıyor.

Hangi değişik yol ve yöntemler?

Şantajlar, tehditler yapıyor, insanları izleyip zaaflarını yakalıyor, onları görüntülüyor sonra onlara karşı kullanıyor. Birçok kişiye ikili çalışması için her türlü yöntemle dayatmada bulunuyorlar. Hatta bazılarını da gelin tartışalım bu Kürt sorunu ne olacak, Önderlik iyi bir girişim yaptı sonra bozanlar oldu, siz ne diyorsunuz, diyerek ilk önce böyle yumuşak bir üslupla tartışmaya çekme, sonrada ajanlaşmayı dayatma taktiklerine kadar her türlü taktiği kullanmaktadır. Bunların başını MİT çekmektedir. Yine jandarma, polis gibi güçler de benzer kirli yöntemlerle insan düşürmeye çalışmaktadırlar. Eroini, fuhuşu geliştirerek ajanlaştırmanın zeminini geliştirmek istemektedirler.

Bunların yanında değişik biçimlerde nokta belirleyen çipleri gönderme, tekniği bu anlamda kullanma yöntemlerini de kullanıyorlar. Bunlara karşı gereken duyarlılık ve titizliği göstermeyen birimlerin yeri tespit edilerek havadan vuruluyor. Bu açıdan gerillanın daha incelikli, derinlikli daha ölçülü yaklaşması gerekir. Böyle kaba yaklaşımlarla düşman güçlerinin bu tür sinsi oyunlarını, istihbari faaliyetlerini tıkatmak, sonuçsuz bırakmak zordur. O açıdan yüksek bir duyarlılık, öz disiplin, derin gizlilik ruhuyla çalışabilen bir gerilla birimi ancak kendisini düşman güçlerinin bu insan düşürme ve tekniği alabildiğine kullanma suretiyle denetim kurma sistemini boşa çıkarabilir. Dikkat edilirse tekrardan kaliteli, bilinçli, örgütlü davranış biçimi karşımıza çıkıyor, buna ulaşırsak biz türlü yönelimi sonuçsuz bırakabiliriz.

Şu kesin bir şey; karşımızdaki güç çok zayıflamıştır. Siyasal planda geniş bir değerlendirmeye girmek istemiyoruz. Ama biliyoruz ki Türk sömürgeci devleti bakanlarının bile bugün dünyada gidemediği birçok ülke vardır. Bu denli yalnızlaşmıştır, teşhir olmuştur.

Erdoğan gibi bir diktatörün, diktatörlüğünü bütün dünya kamuoyu çok iyi bilmektedir. O kendisine karşı olan tutumu, sürekli tüm Türkiye’ye karşı bir tutum gibi gösterse de gerçek şu ki; Erdoğan diktatörlüğünün iki yüzlülüğünü, hırsızlığını, katilliğini bilen uluslararası kamuoyu belli bir tavır ve tutum içerisindedir. Tarihte ilk kez Türkiye Cumhuriyeti bu denli bir yalnızlaşmayı yaşamaktadır. Hakeza her gün yolsuzlukları açığa çıkmaktadır. Her ne kadar büyük bir basın gücüyle bütün söylenen gerçeklerin üstünü ötmeye çalışıyorlarsa da bunların izini tümden kaldıramazlar. Kürdistan hakikati büyük bir hakikat, bunu inkar eden, yok sayan ve hiç bir hak tanımayan yaklaşım yenilgiye mahkumdur. Bugün Rojava Devrimi karşısında 6 yıldan bu yana bu kadar çaba içerisine giren Türk devletinin yapmadığı hiçbir şey yoktur, elinden ne geliyorsa yaptı. Çeteleri destekledi; DAİŞ'i, El Nusra'yı destekledi, para döktü her türlü imkanı ortaya döktü. Geriletebildi mi? Hayır.

Niye?

Çünkü Rojava Devrimi, büyük bir toplumsal gerçeğe dayanıyor. Kürt halkını yok sayamazlar, ne Türkiye sınırları içerisinde ne de dışında. Bunda ısrar ettikleri için dünyada ve bölgede zor duruma girmişlerdir ve zayıf konumdadırlar.

Halkımızın direnişi ve ifade ettiğimiz gerillanın görkemli direnişi karşısında da sonuçsuz kalmışlardır. Zulümleri onların üstünde, onların boynunda kalmıştır. Herhangi bir sonuç vermemiştir. Dolayısıyla yenilgiye mahkumlardır. Başarısız olacaklardır, yenileceklerdir.

Bütün bu anlattıklarınızdan hareketle 2018'den beklenen nedir?

Kürdistan özgürlük mücadelesi, ki PKK’nin 40. Yılında yani 2018'de önemli bir çıkış yapmayı önüne koymuş bulunmaktadır. Bunu sadece askeri açıdan değil, toplumsal, diplomatik; her açıdan mevcut sömürgeci, faşist, ırkçı rejime karşı Kürdistan Devrimi kendi müttefikleriyle ortaklaşarak Türkiye sol-sosyalist demokratik güçleriyle daha fazla güçlü dayanışma ve ortaklıklar kurarak, artık AKP ve MHP’nin bu faşist dalgasına karşı topluma dayalı, sonuç alıcı bir direnişi geliştirmeyi önüne koymuş bulunmaktadır.

Bu açıdan Kürdistan özgürlük gerillası da yukarıda belirtiğimiz gibi geçen yılı bir adaptasyon, dönüşüm ve kendini yeni savaş tarzına göre hazırlama süreci olarak yaşadı. Önümüzdeki yıl buna dayanarak daha güçlü bir savaş performansını geliştirme olanaklarına sahiptir. Kuşkusuz daha fazla uzmanlaşmış, küçük ama niteliği büyük birimlerle değişik yol ve yöntemlerle zengin taktiklerle doğru toplanma ve dağılma ilkesini sürecin ruhuna göre uygulayarak hem kırsalda, ovada hem de şehirde direnişi geliştirme, böylece toplumsal hareketin önemli bir dinamiği olan gerillanın önümüzdeki süreçte daha güçlü bir çıkışı ve savaş düzeyini açığa çıkarması mümkündür.

Bunun zemini var mıdır?

Bunun zeminleri vardır, mevcut durumda hiçbir eyalette ciddi anlamda herhangi bir boşluk yoktur. Gerillanın sistemi canlı ve güçlüdür. Bazı yerler kayıplar vermişse de kendisini hızla yenileyebilecek kabiliyeti gösterme durumundadır. Dolayısıyla biz önümüzdeki 2018'in daha kapsamlı, daha büyük bir yıl olarak yaşanacağını şimdiden belirtebiliriz.

Kürdistan özgürlük mücadelesi ve devrim güçleri için önemli avantajları bulunan bir yıl olacağı şimdiden görülmektedir. Her şeyden önce Ortadoğu'daki savaşın önümüzdeki yıl da değişik biçimlerde süreceği anlaşılmıştır. Bu savaş sürecinde kazanan tarafın ırkçılık, milliyetçilik, diktatörlük değil; halklara, topluma dayanan demokratik zihniyete, doğru çözüm önerilerine sahip taraf olacağı açıktır.

Kürdistan’da ve bölgede yaşanan son gelişmeler bir kez daha Önder Apo’nun paradigmasının doğruluğunu ispatlamıştır. Bu doğru paradigmadan Kürtler ve Araplar yararlanarak doğru politikalar oluşturabilir. Demokratik Modernite eksenli paradigma, sadece PKK için değil herkes için yol gösterici komundadır. Rojava Devrimi, Önder Apo’nun Demokratik Ulus perspektifini esas alarak Arap, Asuri ve Süryani gibi diğer halklarla nasıl bir ortaklaşmayı yaşadığı gözler önündedir. Bu Ortadoğu Devrimi'nin yolunu gösteren bir doğrultudur.

Ulus devlet mantığının çözüm getirmeyeceği, ulus devletçi anlayışların gerginlik, çatışma ve bölmeyi sağlayacağı en son Güney Kürdistan örneğiyle bir kez daha açığa çıkmıştır. Dolayısıyla Önder Apo’nun halkların kardeşliğini esas alan, Türk egemen sınıflarının sürekli dile getirdiği gibi bölücülük değil, gönüllü birliği geliştiren eşit, özgür ortaklaşmayı, kadın özgürlüğü ekseninde yürüten bir çizginin kazanacağı netleşmiştir. Bu açıdan Önder Apo çizgisinin bölgede yükselen düzeyi gözler önündedir. Türk devleti ne kadar tecrit de uygulasa, baskı da yapsa bu hakikatin üstünü örtemez.

2018, bazı açılardan, 2017'den daha avantajlıdır. Bizler için avantaj sunmaktadır. Çünkü çizgimizin doğruluğu ispatlanmıştır. Yine düşmanın değişik düzeydeki yönelimleri boşa çıkarılmıştır. Hamle sırası artık devrim güçlerindedir. Bu yüzden de 2018’in bu bakımdan önünün daha açık olduğunu söyleyebiliriz. Belki de 2018 daha çetin geçebilir. Fakat devrimsel gelişmenin yaşanacağı bir zemin de söz konusudur. Bu açıdan devrim güçlerinin daha fazla sonuç alacağı bir yıl önümüzdedir. Biz böyle düşünüyoruz.