Karayılan: Devlet bu yıl da sonuç alamadı

Karayılan: Devletin amacı Bakur’da gerilla sistemini dağıtmak; Başûr’da komuta-kontrol merkezini ortadan kaldırmak; Rojava Devrimi’ni boğmak ve Öcalan’a geri adım attırmaktı ama sonuç alamadı.

Toplumsal gerçekliğin yok edilemeyeceğini ve insan iradesinin sergileyeceği direnişi hesaba katmayan sömürgeciliğin hüsrana uğradığını belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Fethullah Gülen Grubu bir yönelimle nasıl susturulduysa Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin de benzeri bir baskı ve yönelimle toplumsal anlamda susturulacağını hesap ettiler ama bir halk gerçeğine, bir hakikate dönüşen Kürdistan demokrasi ve özgürlük hareketini öyle bastırabilmelerinin mümkünatı yok. Zaten mümkün de olmadı” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 2018’de yaşananları ve 2019’a ilişkin hedefleri konusunda ANF’ye konuştu. İki bölüm halinde yayınlayacağımız değerlendirmenin birinci bölümü şöyle:

2018’in Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin tarihine önemli bir yıl olarak geçtiğini, bu yılın çok önemli kazanımları olduğu gibi, önemli şehadet halkalarının da yaşandığını kaydeden Karayılan, “Çok büyük direnişlerle kahramanlık destanlarının yaratıldığı 2018 yılında yaşananlar, bizler için büyük derslerle doludur. 2018 yılının devasa mücadele ve direniş süreçlerinin doğru değerlendirilmesi, gereken sonuçların çıkarılması; bu temelde daha güçlü, daha doğru taktik ve tarzlarla mücadele edilmesi, direnişin bu temelde Kürdistan’ın dört bir yanında geliştirilmesi 2019 yılının kazanılmasını kesinleştirecektir. Bu açıdan gerek sonuna doğru geldiğimiz 2018 yılı pratiğinden, gerekse de daha önceki yılların pratiğinden doğru sonuçlar çıkarmamız, daha doğru, gerçekçi ve sonuç alıcı mücadele taktikleriyle savaşı geliştirip kazanmamız için gereklidir" dedi.

Öncelikle Öcalan’ın 2013’teki Newroz’da geliştirdiği hamlenin büyük ve tarihi değeri yüksek bir hamle olduğunu görerek; yarattığı sonuçları, açığa çıkardığı gerçekleri iyi bilince çıkarmanın gerektiğini vurgulayan Karayılan, hem Kürdistan sorununun hem de Ortadoğu’da yaşanan çatışma ve sorunların çözümüne yeni bir perspektif ile müdahale etmeyi hedeflediğini söyledi. Diyalog ve demokratik yöntemlerle çözüm için Demokratik Ulus perspektifiyle önemli bir açılım yaptığını belirten Karayılan, "Önder Apo bununla bölgede akan kanı durdurmayı ve bölge halkları için yeni bir süreci başlatmayı amaçladı. Bu sürecin harcı olacak olan Kürt-Türk ittifakını önemsedi ve bunu Türk devletine önerdi. Bu temelde ateşkesin gelişmesini, savaşın durdurulmasını ve yeni sürecin dalga dalga yayılarak tüm bölgeyi kapsayacak tarzda geliştirilmesini hedefleyen bir proje sundu" şeklinde konuştu.

AKP ÖZEL SAVAŞLA YAKLAŞTI

AKP’nin ise çok büyük bir samimiyetsizlikle bu projeye özel savaş taktikleri çerçevesinde yaklaşarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni oyalama, zayıflatma ve nihayetinde tasfiye etmenin alt yapısını oluşturmada kullandığını ifade eden Karayılan, böyle bir amacı olduğunu gizlemek için sürece sıcak bakan yaklaşımlar geliştirdiğini belirtti.

DEVLETİN HEDEFLEDİĞİ OLMADI

Ancak Öcalan’nın her yönüyle düşünülmüş kapsamlı hamlesinin, Türk devletinin hedeflediği gibi Hareket’te bir zayıflamaya değil, büyük bir güçlenmeye vesile olduğunu söyleyen Karayılan, şöyle devam etti: "Kürt Özgürlük Hareketi hem Bakurê Kurdistan’da siyasal planda önemli bir konum kazandı hem de Rojava devrim güçleri önemli başarı ve mevziler kazandı. Kürt halkının Rojava’da, Şengal’de ve Başûrê Kurdistan’da DAİŞ’e karşı geliştirdiği direniş en son Kobanê direnişiyle zirveye çıkarak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni bölgede önemli bir aktör haline getirdi."

KORKTU VE SAVAŞ İLAN ETTİ

Kürt halkının yaşadığı bu gelişmelerden büyük korkuya kapılan sömürgeci soykırımcı Türk devletinin, bu yönlü gelişme sürecinin önüne geçmek için vekaleten DAİŞ çetesi üzerinden yürüttüğü savaşı, Temmuz 2015’te resmen savaş ilan ederek kendisinin üstlendiğini vurgulayan Karayılan, "Bu savaşı aslında aynı yılın 5 Nisan’ında Önder Apo ile görüşmeleri keserek ve İmralı’da yeni bir tecrit ve savaş süreci geliştirerek başlattı. Daha sonra Temmuz’da bunu resmi bir savaş ve saldırı konsepti olan, ‘Çöktürme Planı’ ekseninde pratikleştirmeye koyuldu. Fakat savaşın asıl başlangıcı 5 Nisan’da İmralı’da uygulamaya konulan pratiklerle başladı. Zaten savaşın odaklandığı en önemli nokta İmralı’dır. Sömürgeci soykırımcı Türk devleti bu konseptin ön adımlarını ilkin İmralı’da geliştirdi, sonra da gittikçe genelleştirdi" diye konuştu.

DEMOKRATİK ÖZERKLİKLE CEVAP

Kürdistan halkının bu saldırı dalgasına karşı Demokratik Özerklik direnişleriyle cevap verdiğini anımsatan Karayılan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu temelde başta Sur, Cizîr, Nisêbîn, Şirnex, Gever ve Hezex olmak üzere Kürdistan’da çok büyük tarihi direnişler gelişti. Bu direnişler karşısında sarsılan sömürgeci soykırımcı Türk devleti kendi içindeki tüm faşist bileşenleri yan yana getirerek daha kapsamlı bir saldırı savaşı hazırlığı içerisine girdi. Bu hazırlık sürecindeyken, gelişen yeni ittifakta dışlanabileceğini hesap eden ordu içindeki bir grup darbe yapmaya yöneldiyse de daha baştan beri kontrol altında olan bu darbe girişimi başarılı olamadı. Fethullahçı cemaate yakın veya üye olan bu grubun girişimi tuzağa düşürülerek bozguna uğratıldı."

REJİM DEĞİŞİKLİĞİ KÜRTLERE KARŞI

Esas darbenin bu girişimden 5 gün sonra 20 Temmuz 2016’da tüm Türkiye’de OHAL ilan edilerek iktidarı tek elde birleştiren, hükümeti Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yöneten yeni bir rejim getirilmesiyle yapıldığını belirten Karayılan, bu darbe rejiminin kalıcı bir biçimde geliştirilmesi hedeflenerek, şunları yapıldığını söyledi: "AKP-MHP-Ergenekon ve ulusalcı Kızıl Elmacı kanadın birleşmesinden meydana gelen bu faşist ittifak Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı yürüttüğü savaşta başarılı olmak için Türkiye rejiminin bu temelde değiştirilip geliştirilmesini öngördü. ‘Tek elden yönetilen tek adam rejimi’ biçiminde formüle edilen cumhurbaşkanlığı sistemi bu güçler tarafından gündemleştirildi. Faşizmin bu tarzda kurumsallaştırılması Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin ezilmesine dayalı olarak örülmeye başlandı. Faşist sistemin soykırımcı savaş rejimi Kürt halkına karşı yürütülen savaşın sadece TC sınırları içerisinde değil tüm bölgede geliştirilmesini gerekli gördü. Kürt halkının ezilmesi temelinde Türkiye’nin bölgesel hatta küresel bir güç haline getirilmesi hayaliyle bu faşist ittifakı geliştirdi.

TÜM PARÇALARDA EZİLMESİ

Yeni Osmanlıcılık hayali olarak da formüle edebileceğimiz bu faşist yaklaşım esas olarak Kürt halkının tüm parçalardaki özgürlük dinamiklerinin ezilmesi, sindirilmesine dayandırılarak geliştirilmiştir. Nasıl ki Türkiye Cumhuriyeti 1920’lerde Bakurê Kurdistan’daki bütün direniş emarelerinin bastırılmasına dayalı olarak inşa edildiyse şimdiki tek adam rejimi olan ve adına ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ denilen faşist TC sistemi de Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bütün dinamiklerinin ezilmesine dayalı olarak geliştirilmeye çalışılıyor.

KENDİ SAVAŞ HAMLESİNİ BAŞLATTI

Kendisini yeniden inşa eden bu rejim Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin yok edilmesini, Türkiye’de ve bölgede ilerici, demokrat ve sosyalist bütün yapılanmaların hedeflenerek zayıflatılmasını ve çökertilmesini öngören bir konseptle ortaya çıkmıştır. Türkiye’de hem Kürt Özgürlük Mücadelesi hem de Türkiye sol, sosyalist demokrasi güçlerinin ezilmesini hedefleyen bu faşist yapılanma 2016’nın güzünde kendi savaş hamlesini başlatmıştır. Bu sürecin başlangıcı sayılabilecek olan Ertuş operasyonu döneminde Çelê’ye gelen bu faşist rejimin askeri ve siyasi kanatları, çeşitli açıklamalarda bulundular. Bu sürecin kendileri açısından Türkiye’nin kurtuluş savaşı olduğunu, bu savaşın Türkiye için bir varlık-yokluk savaşı olduğunu, açıklayarak süreci başlattılar.

HAVA TEKNİĞİNE DAYALI SAVAŞ

Bu temelde gerillaya karşı daha çok tekniğe dayalı, en çok da hava tekniğine dayalı bir savaşı planladılar. Çünkü; Türk ordusu o zamana kadar yürütülen kara savaşında sonuçsuz bırakılmıştı, yenilgiye uğratılmıştı. Büyük paralar dökülerek Kürdistan gerillasına karşı karadan yürütülen savaşı hava savaşına dönüştürecek bir konseptle tüm Kürdistan’da kapsamlı hava saldırıları eşliğinde operasyonlar başlattı. Bunun paralelinde 4 Kasım’da HDP Eşbaşkanları milletvekillerine yönelerek, daha sonra da HDP denetimindeki tüm belediyelere de kayyum adı altında el koyarak darbeci hamlelerini adım adım uygulamaya koydu.

2017’DE DE YAPAMADILAR

Amaçları Kürdistan özgürlük gerillasını 2016-2017 kışında ezmek ve yok etmekti. Hatta bunun için tarih verdiler fakat gerçekleştiremedi. 2017, kapsamlı bir direniş yılı olarak yaşandı. Çok kapsamlı bir hava savaşı geliştirmesine, yoğun bir diplomatik çaba sergilemesine, İmralı’da dünyada eşi benzeri bulunmayan psikolojik savaşı tırmandırmasına, yine hiçbir hak hukuk tanımadan tüm Kürt yurtsever kurumlarını hedefleyerek hepsini tasfiye etmesine rağmen gerilla karşısında istediği sonucu alamadığı için diğer bütün alanlarda da sonuç alıcı bir düzeyi yakalayamadı. Türk devletinin önüne koyduğu hedefe ulaşması 2017’de imkansız kılındı.

2018’E TAŞIDI

2017’de yapamadığını 2018 hedefi yaptı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni yok etme konseptini 2018’de kesin bir biçimde gerçekleştirmek için varını yoğunu ortaya koydu. Daha 2015’ten itibaren Türkiye’nin jeostratejik konumunu pazara sürerek, deyim yerindeyse kendini mezata çıkarıp Rusya ile ittifak arayışına girdi. İşte Rusya, Türk ordusunun Cerablus ve Bab’a girmesinin önünü bu temelde açtı.

ZAYIF KARNINI BİLİYORLAR

Bölgede hegemonik bir mücadele ve savaş içerisinde bulunan kapitalist dünyanın büyük devletleri AKP-MHP rejiminin zaafını iyi tespit etmişlerdi. AKP-MHP rejiminin zayıf karnı, Kürt sorunudur. Kürtlere karşı kim tutum geliştiriyorsa kendisini onlara peşkeş çekmeyi vaat eden ve bunu maharet sayan bir diplomasi geliştirdi. AKP-MHP diplomasisinin ana teması ve stratejisi, Kürt sorununa ve Kürt halkına karşıtlık temeline oturtuldu. Rusya da TC’nin bu durumundan hareketle pragmatistçe yaklaşarak Türkiye’den elde ettiği birtakım ekonomik ve siyasi çıkarlar uğruna bölgede kendi çıkarları temelinde kullanma sürecini başlattı.

Türk devletinin 2018 planlamasının ana hedefi konumunda olan İmralı’da uygulamakta olduğu işkence tarzındaki psikolojik savaşı tırmandırarak daha da geliştirdi. Önderliğin sürece herhangi bir biçimde etki etmesinin önüne geçmek için bütün tedbirleri aldı. Kürt siyasetine karşı amansız bir siyasal soykırım politikası geliştirerek sayısı on binleri bulan tutuklamaları sürdürdü. Toplumu sindirmek için en faşist uygulama biçimlerini yürürlüğe koydu. Tüm bunları yapmasının sebebi istediği sonucu elde etmekti. Yani gerillada kırılma yaratmak, gerilla sistemini parçalamak, komuta-kontrol merkezini dağıtmak için çok yoğun saldırılar gerçekleştirdi. Türk devletinin 3 yıldan bu yana Medya Savunma Alanları’na dönük yaptığı hava saldırıları kadar dünyanın hiçbir yerinde hava saldırısı yapılmış değildir. Vietnam’ı kat be kat aşan, Kürdistan’ın her metrekaresine tonlarca bomba düşecek bir şekilde bu toprakları bombaladı. Bakurê Kurdistan’ın başka yerlerinde de aynısını yaptı ama özellikle gerillanın ve Hareketimizin komuta kontrol merkezini darbelemek ve dağıtmak için Medya Savunma Alanları’na yoğun bir biçimde, sürekli bir keşif faaliyeti eşliğinde bombardımanlar yaptı.

GERİLLA SİSTEMİ AYAKTA

Bununla da istediği sonucu elde edemedi. Gerillayı tek tek hedeflemeye, yönetimleri yakından izlemeye çalıştı. Tuzağa düşürerek, denetim altına alarak imha etmeyi planladı. Temel amaç gerilla sistemini dağıtmak, çökertmek, komuta-kontrol merkezini ortadan kaldırmaktı. Fakat düşmanın pervasızlıkta sınır tanımadığı tüm bu saldırılarına rağmen gerilla sistemi bugün tüm eyaletlerde ayakta ve işler haldedir. Dolayısıyla düşman sonuç alamamıştır.

HDP BARAJIN ALTINDA KALMADI

Kürdistan ile Türkiye demokratik kesimlerinin ortaklaşarak yaptığı demokratik siyasete, çok ağır yönelimler gerçekleştirdi. Kürdistan gençliğine, Kürt kadınına dönük yoğun operasyonlar geliştirdi. Tutuklama ve işkence gibi ezme, baskı ve şiddetle en faşist, en zorba uygulamalarını eksik etmedi. Bundaki amacı toplumu sindirmek, geri adım attırmak, pasifize etmekti. Kürt siyasetine, Türkiye sol, sosyalist, demokrat çevrelerine ve yine Kürdistan halkına yönelik gerçekleştirilen ağır faşist baskıların amacı HDP’yi seçimlerde barajın altına düşürmekti. 24 Haziran 2018’deki seçim sonuçları AKP-MHP rejiminin bu konudaki bütün faşizan soykırımcı uygulamalarına rağmen sonuç alamadığını ortaya koydu. Kürt halkı ve Türkiye’deki demokratik kesimler tüm baskılara rağmen tutumundan geri adım atmadı, tavrını değiştirmedi ve demokratik siyasetine, iradesine sahip çıktı. Bu yüzden HDP’yi barajın altında bırakamadılar.

ROJAVA DEVRİMİ’Nİ BOĞAMADI

Türk devleti en ağır ve kapsamlı saldırı planını 2018’de Rojava’ya dönük geliştirdi. Rojava’daki saldırının amacı sadece Efrîn’i işgal etmek değildi. Rojava’da DAİŞ’e karşı mücadelede QSD ile işbirliği halinde olan Uluslararası Koalisyon güçlerini özellikle bir tercihe zorlama, böylece Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye devrim güçlerinin uluslararası ilişkilerini tümden kesme ve Efrîn ardından Minbic, sonra da Fırat’ın doğusunu hedefleyerek Rojava Devrimi’ni boğma, parçalama hedefi vardı. Bunu bir hedef olarak önüne koymuştu. Hem Rusya’nın pragmatist, çıkarcı yaklaşımları nedeniyle Türkiye’den elde ettiği kazanımlar karşılığında Efrîn’e saldırısını onaylaması hem de başta ABD olmak üzere Batı’nın küresel sermaye güçlerinin Önder Apo çizgisinin yaratacağı gelişmelerden korkması, ürkmesi ve bundan hareketle önüne geçmeyi kendi çıkarlarına uygun görmesi neticesi, Efrîn’i işgal etmesi onaylandı. Böylece Apocu Hareket’in büyük hamlesini engellemeyi, tüm Suriye’yi, hatta bölgeyi kapsayacak yeni bir devrimsel sürecin önüne geçmeyi hesapladılar. Bunu aslında sadece Rusya değil, diğer uluslararası sermaye güçleri de kendi çıkarları için daha uygun gördü. Onlar da Apocu Hareket’in gelişiminin frenlenmesini, bir yerde durdurulmasını ve böylelikle kontrol altına alınamasa da sınırlandırılmasını kendi çıkarları açısından gerekli gördü.

İşte Türk devleti bunlardan yararlanarak Efrîn’i işgal etti. Ama daha ötesine gidemedi. Amacı sadece Efrîn’i işgal etmek değildi, onunla birlikte Rojava Devrimi’nin tümünü boğma, parçalama ve böylece ortadan kaldırmaydı. Ancak Efrîn’de her şey hesapladığı gibi çıkmadı. Adına ‘Çağın Direnişi’ denilen Efrîn direnişi; Avestalar ve Karkerler’in büyük bir fedai ruhla kahramanlık destanları yaratan direnişleri, sömürgeci soykırımcı Türk güçlerine karşı çok güçlü bir cevap verdi. Sonrasında gerekli hazırlıkları tam yapamayan, özellikle direnişçi savaş güçleriyle kitlenin bağını güçlü bir örgütsel güce dönüştüremeyen, kendi öngördüğü planlamasını tam olarak hayata geçiremeyen direniş güçleri taktik değiştirmek zorunda kaldılar.

Sonuç itibariyle Türk devletinin esas amacı Rojava Devrimi’ni, Kuzey-Doğu Suriye sistemini dumura uğratmaktı ama bu konuda istediği sonucu elde etmiş değildir.

ULUSLARARASI KOMPLOCULARDAN DESTEK

Özellikle bir taraftan Rusya’ya bir yandan ABD’ye kendini peşkeş çeken, kendini kullandırmaya açık olduğunu söyleyen bir rejimin en çirkef biçimde diplomatik oyunlarla Kürt halkına karşı mevzi kazanma, pozisyon elde etme çabasını sergileme durumunu görmek gerekiyor. Bu çerçevede AKP-MHP rejiminin en iğrenç yöntemlerle pazarlıklar yaparak kendisini uluslararası sermaye çevrelerine dayatması neticesinde ABD’nin 6 Kasım kararı alınmıştır. ABD’nin 6 Kasım kararıyla Türkiye’nin istemlerine cevap vermesi Türkiye’yi bölgede kendi çıkarları doğrultusunda daha iyi kullanma, özellikle İran’a dönük müdahalede Türkiye’yi yanına alma ve bu temelde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı Türkiye’ye yeşil ışık yakarak zemin sunacağını vaat etme anlamına gelen 3 yoldaş hakkındaki kararı Uluslararası Komplo’nun yenilenme çabasının bir sonucudur.

Türk devleti üç yıldan bu yana Uluslararası Komplo’yu yeniden canlandırma yönünde çok yoğun çabalar sergiledi, pazarlıklar yaptı. Bu yönlü yürüttüğü bütün çabalarda Uluslararası Komplo’nun yenilenmesini, Uluslararası Komplo’ya katılan tüm güçlerin yeniden Hareketimize karşı tavır ve tutum almasını hedefledi. Bu konuda da aslında istenilen sonucu elde edemedi. Mevcut durumda ABD kendi siyasal çıkarları açısından ve Hareketimizin önüne geçme, Kürdistan’da özgür Kürt çizgisinin gelişmesinin önüne takoz koyma hesapları çerçevesinde Uluslararası Komplo’yu canlandırmaya girişmiştir.

PKK’Yİ ZORLAYACAK ZEMİN YOK

Bu komplo girişimi, Önder Apo’ya karşı geliştirilen 9 Ekim 1998 Komplosu’nun devamı olmakla birlikte, PKK’yi onun kadar zorlayacak argümanlara, zemine sahip değildir. Çünkü Hareketimiz oldukça gelişmiş, önemli mesafe kat etmiştir. PKK 20 yıl öncesinin PKK’si değildir. Eskiye göre katbekat gelişme sağlayan, Uluslararası Komplo’nun aldığı bütün önleyici tedbirleri boşa çıkaran ve mevziler kazanan bir düzey söz konusudur. İdeolojik, örgütsel, askeri, siyasi ve toplumsal anlamda büyük bir tecrübe birikimi oluşmuş, yetkinlik kazanılmış ve 20 yıl öncesinin zayıflıkları belli düzeyde aşılmıştır. Türk devletinin Uluslararası Komplo’yu canlandırma ve yeniden etkili bir biçimde devreye koyma çabaları neticesinde ABD bu koroya katılmış, bu anlamda komployu yenileme çabalarına olumlu cevap vermiştir. Fakat artık komployu uluslararası düzeyde uygulayabilme koşulları önemli oranda aşılmış bulunmaktadır.

KOMPLO CEPHESİNDE GEDİKLER AÇILDI

Uluslararası Komplo’da etkili bir biçimde yer alan devletlerin eskisi gibi bu koroya katılma durumu gözükmemektedir. Avrupa’nın bütün ikiyüzlülüğüne ve çıkarcı yaklaşımlarına rağmen Avrupa’daki Yüksek Adalet Divanı’nın PKK hakkında almış olduğu en son karar da bunun bir göstergesidir. Tüm Avrupa’nın öyle eskisi gibi TC ve ABD’nin Uluslararası Komplo çizgisine eşlik etmeyeceğini yansıtan önemli bir karardır. Yine Uluslararası Komplo’nun bir diğer ayağı olan Rusya’nın çok pragmatist yaklaşımları olsa da Kürt halk gerçekliğini, onun devrimsel gücünü tümden göz ardı ederek bütün boyutlarıyla soykırımcı çizgiyi sonuna kadar destekleyeceği söylenemez. Elbette ki Rusya kendi çıkarlarını gözetiyor ama aynı zamanda Kürt çevreleriyle de belli ilişkilerinin olduğu biliniyor. 20 yıl önceki Uluslararası Komplo cephesinde birçok gedik açılmıştır. Bu gediklerin tümünü kapatma ve Hareketimiz karşısında kapsamlı bir kuşatmayı geliştirme koşulları bugün çok zordur.

DOĞRU MÜCADELE ÇİZGİSİYLE CEVAP

Kuşkusuz bizim gereken tüm tedbirleri almamız, bunun önemli bir süreç olduğunu doğru tespit ederek bu konuda her türlü saldırı biçimine cevap olacak bir pozisyonda olmamız her an ve her yerde gereklidir. Bu konuda herhangi bir gaflet durumuna asla yer verilmemelidir. Gereken tüm tedbirlerin alınması ve artık sadece Uluslararası Komplo’nun boşa çıkarılması için değil, yenilmesi için gereken bütün rezervlerin daha doğru biçimde işlevsel kılınarak etkili bir mücadelenin geliştirilmesi önem kazanmakta, bir görev olarak öne çıkmaktadır. Gelişen bu Uluslararası Komplo’yu yenileme çabalarını ne küçümsemek ne de abartmak gerekir. Doğru mücadele çizgisini geliştirerek cevap vermek gerekmektedir. Bunun yolu da Önder Apo’nun çizgisinde daha fazla derinleşmek, Önder Apo çizgisini yaşamın her alanında ve her anında etkili hale getirerek mücadeleyi geliştirmekten geçiyor.

BAŞÛR’DA BÜYÜK İŞGAL HESABI

Türk devletinin 2018 yılındaki en önemli hedeflerinden birisi de Başûrê Kurdistan’a dönük geliştirdiği hamlelerdi. Eğer dediği gibi olsaydı; bir haftada Efrîn’i düşürecek, sonra da Kobanê’yi hedefleyerek ilerleyeceklerdi Ama öyle olmadı. Efrîn’de sergilenen Çağın Direnişi onları orada durdurdu. Bu sefer Mart başında Kaniya Reş alanında Başûrê Kurdistan’a dönük saldırısını başlattı, ancak ne olduğunu gördük. Xakûrkê’de değerli yoldaş komutan Agirîler’in büyük direnişi ile karşılaşan Türk devleti, 6 Nisan’a kadar ancak Lêlikan’a kadar gelebildi. Bunu da Xakûrkê içinden gelerek değil, Xakûrkê’nin yanından tampon bölge diyebileceğimiz Deşta Heyatê ile Xakûrkê arasındaki arazileri esas alan bir doğrultudan ilerleyerek Kevortê Tepesi’ne geldi, oradan yan çizip Lêlîkan’a böyle ulaşabildi. Lêlikan’a doğrudan gelmenin yolu Xakûrkê üzerinden geçmektedir ama oradan korktuğu için KDP’nin zemin açması ve işbirlikçi ortaklığı geliştirmesine dayanarak arkasını pêşmergeye verip Lêlikan’a yöneldi. Amacı sadece Lêlikan’ın o tepesini tutmak değildi kuşkusuz. Daha süreç başında hedeflerini ilan edip amaçlarının Qendîl olduğunu söylediler. Başûrê Kurdistan’da, PKK güçlerinin üslendiği tüm yerleri işgal etmeyi hedeflediler. Türk devleti Qendîl derken aslında bütün bu alanları kastediyor. Bu alanlar içerisinde Qendîl alanının kendisi de hedefti ama esasta sadece Qendîl Dağı değil, tüm Medya Savunma Alanları’nın hedeflenerek düşürülmesini amaçlamışlardı. Bunun için Nisan’dan sonra hemen Barzan bölgesindeki Govendê hedeflendi. Ardından Tepê Xwedê denilen alanlarda kuşatma ve saldırı durumu gelişti. Yine Zap’ın Xeregol tepesine dönük daha Mart’ta gelişen yönelime karşı büyük kahramanlık direnişi yaşandı. Burada zaten Xeregol’dan öteye geçemedi. Zap’ta, Avaşîn’de ilerlemeyi göze alamayan Türk ordusu yan çizerek bahar ayları itibariyle boş olduğunu bildiği Govendê ve yine oradan da boş olduğunu bildiği Adil Beg hattına yüklenmeyi esas aldı.

BURADA KAÇAK SAVAŞIYOR

Türk ordusu burada kaçak bir tarzda savaşmaktadır. Dikkat edilirse Govendê ve Tepê Xwedê hattının yoğun bir gerilla gücüyle mevzilendirilmediğini tespit ettiği için operasyonunu orada geliştirdi. Xakûrkê’de ise Kanî Reş alanından, tampon bölgeden hareket ederek Başûr’a doğru ilerledi ve Kevortê Tepesi’ne geldi. Kevortê tepesinde önemli bir gücün olmadığını herkes biliyor. Oradan Lêlîkan’a gelişi, bu iki koldan Başûr içlerine sarkma girişiminin buralarda gerçekleşmiş olması Türk devletinin, ordusunun gerilladan ne kadar korktuğunu ve kaçak bir savaş tarzıyla sürece yaklaştığını açıkça ortaya koyan önemli noktalardır. Gerilla ile doğrudan yüz yüze gelmekten ürken bu gücün daha çok hava güçleriyle, uzaktan hedefe yönelerek ilerlemeyi önüne koymuş olmasına rağmen yine de gerillanın yoğunluklu üs alanlarında değil, daha çok boşluklardan istifade ederek ilerlemeyi planladığı açıkça görülüyor. Bu planını da sonuna kadar götüremedi. Herhalde 2018 planı sadece bu boş alanlarda ilerlemek değildi. Medya Savunma Alanları’na dönük kapsamlı bir planlaması söz konusuydu ama Türk ordusu ve devleti bunu gerçekleştirmekte başarısız kaldı. Değil ki istemedi, istedi ama yapamadı.

EN MUAZZAM DİRENİŞ ÖRNEĞİ

Burada özellikle Xeregol direnişini, Tepê Xwedê direnişini ve en çok da Lêlikan’ın tarihi direnişini vurgulamakta, dikkat çekmekte fayda vardır. Evdil Kovî’den Elî Dirêj Boğazı’na, oradan Lêlikan’a kadar uzanan hat boyunca gerillanın 2018 yılı içerisinde gerçekleştirdiği direniş süreci çağın teknolojisi karşısında insan yeteneğini ortaya koyan en çarpıcı, en muazzam direniş örnekleridir. O alanlar bütünüyle havadan gözetim altında tutuluyor olmasına rağmen gerillanın sürekli bir biçimde suikast mesafesinde düşmana yakın durması ve düşmanı kuşatma pozisyonunda olması, Lêlikan, Evdil Kovî, Elî Dirêj Boğazı hattında gerçekleşen onlarca eylemle gözler önüne serilmiştir. Gerek bu hattaki direniş gerek Zap hattındaki direniş ve gerekse de Govendê, Tepê Xwedê hattındaki direnişlerle karşılaşan Türk ordusu daha fazla ilerleyemedi.

KDP DE TÜRK DEVLETİNE YETMEDİ

İşgalci Türk devleti daha fazla ilerleyebilmek için Başûrê Kurdistan güçlerinden kendisine yandaş aradı. Bu yönlü arayışlarına KDP’nin yeşil ışık yaktığı biliniyor. Fakat onunla da tek başına süreci ilerletemeyeceklerini bildikleri için başka yandaşları aramaya koyuldu. Bu yüzden hem İran’a hem de Irak’a tekliflerin götürüldüğünü biliyoruz. Ayrıca YNK ve Goran gibi hareketler üzerinde ne kadar baskı oluşturduklarını da çok iyi biliyoruz. Sömürgeci soykırımcı faşist AKP-MHP rejimi Başûrê Kurdistan’daki amaçlarını gerçekleştirmek için hem askeri açıdan hem de diplomatik açıdan çok yoğun çabalar sergiledi ama yine de sonuçsuz kaldı. Hem gerilla direnişinin burada gösterdiği irade hem de Başûr halkımızın tavır ve tutumu, gerillanın bu direnişine sempati ile bakması, mevcut durumda Türk devletini başarısızlığa uğratmıştır.

ÖCALAN’A GERİ ADIM ATTIRMA HEDEFİ

Türk devletinin amacı Bakur’da gerilla sistemini parçalamak, dağıtmak; Başûr’da komuta-kontrol merkezini ortadan kaldırmak; Rojava’da gerçekleşen Demokratik Halk Devrimi’ni boğmak, parçalamak ve bu temelde Önderliğe geri adım atmasını dayatmaktı. Düşmanın temel amacı buydu. Bu nedenle İmralı’daki uygulamaları hiçbir zaman gevşetmedi, gittikçe daha da katılaştırıp ağırlaştırdı. Amaç; Önderliğe geri adım attırmaktı. Önderliğin 20 yıldan bu yana sergilediği duruş sonucu İmralı’da olağanüstü bir biçimde ruhsal ve zihinsel direnişin boy vermesi karşısında Türk devleti de çok iyi bilmektedir ki, Önder Apo’ya asla geri adım attıramaz. Gerillanın çökertilmesi, Kürt halkının teslim alınması, Türkiye demokrasi güçlerinin geriletilmesi ve Rojava Devrimi’nin boğulması sağlanırsa Önder Apo’ya İmralı’da geri adım attırabileceklerini hesapladılar. Bunu hedeflediler. Şimdi İmralı’da var olan yoğun ve mutlak tecrit bunlarla bağlantılı bir biçimde sürdürülmektedir. Onların amacı; Hareketimizin mevzilerini bertaraf etmek, tasfiye etmek ve Önderliğe geri adım attırmaktı. Bunu yaparken de herhangi bir biçimde Önderliğin herhangi bir mesajının, güçlendirici söyleminin Kürdistan toplumuna, gerillaya, siyasal alana ulaşmamasını esas aldılar.

BÜTÜN NORMLARI AYAKLAR ALTINA ALDI

Bu nedenle mutlak tecridi geliştiriyor. Bu temelde, İmralı’daki uygulamalar çok boyutlu bir savaştır. Çünkü; bir savaş konsepti çerçevesinde uygulanan savaş politikaları söz konusudur. Burada ahlaki değerler, uluslararası ve yerel yasalar, bütün etik normlar ayaklar altına alınmıştır. Zaten düşman tüm bunları çiğneyerek ve gelebilecek tepkileri göze alarak bu savaşı yürütmektedir. İmralı’daki uygulamalar evrensel insan hakları normlarının ayaklar altına alınmasıdır.

İmralı’daki bu uygulamalar giderek tüm zindanlarda geliştirilen bir uygulama halini aldı. Bir Kürt siyasetçisi Amed’de tutuklanıyor ama götürülüp taa Edirne zindanında tutuluyor. Diğeri götürülüp Ankara’nın, Anadolu’nun, Karadeniz’in herhangi bir zindanına konuluyor. Sırf Kürt halkına zulüm olsun diye ellerinden ne geliyorsa onu yapıyorlar. Bunlarda hak, hukuk, yasa yok. Türk sömürgeciliği için bunlar teferruattır. Önemli olan Kürt halkının iradesini ezmek, onu teslim almaktır. Bunun için İmralı’ya bu kadar yükleniyor, bunun için halkımızın siyaset alanına, halkımızın irade beyanında bulunduğu demokratik eylemlerine bu denli şiddet uyguluyor. Bu nedenle başta İmralı’da ve tüm zindanlarda tecrit, zulüm ve baskı had safhadadır. Bunlar için bütün imkanlarını ortaya koyarak gerillaya karşı hava savaşı ile sonuç almayı hedefliyor.

TEK SONUÇ ALDIKLARI EFRÎNDİR AMA BİTMEDİ

Düşman bu kadar hesap kitap yaptı, planlama geliştirdi, her şeyini peşkeş çekti, ağır yönelimlerde bulundu ama yıl sonu itibariyle bakıyoruz ki, elde ettiği herhangi bir sonuç yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, gözle görülen tek sonuç Efrîn’in işgalidir. Ama Efrîn’in de onlara mal olmayacağı açıktır. Bu korkuyla hareket eden Türk devleti bugün Efrîn’de çağımızın en vahşi insanlık dışı uygulamaları ile bir etnik temizlik hareketi geliştiriyor. Türk devleti özellikle o paravan Suriyeli çeteler yoluyla Efrîn’de en iğrenç uygulamaları sergiliyor. Bunun uluslararası mahkemelerde eninde sonunda yargı konusu olacağı çok açık ortadadır.

TÜM EYALETLER DİRENDİ

Sömürgeci Türk devleti bu biçimde 2018’de çok kapsamlı bir savaş süreci yaşandı. Bu savaş sürecinin en keskin bölümü aslında 20 Ocak ile başlayan ve Mart’a kadar süren Efrîn direnişi; Mart’ta da Kanî Reş, Govendê, Xeregol hattında gelişen direnişler ve en önemlisi de içeride boyutlanan direnişlerdir. Bahar ayları itibariyle yılın en önemli çıkışını daha Mart ayında Mişarê alanında gerçekleştirdiği Girdara eylemiyle Botan Sahası yaptı. Ardından Amed, Serhed, daha sonra Dersim ve diğer bütün eyaletlerde gerillanın bahar hamlesi gelişti. Başta Serhed olmak üzere Kürdistan’ın her eyaletinde Türk sömürgeciliğinin bu saldırı konseptine karşı başarılı direnişler boyutlandı.

Bu direnişi örgütlemek üzere zamansız bir biçimde yola çıkan Eylül Amed arkadaşın daha Şubat ayında şehadete ulaşması, daha sonra Mart ayında Kemal Garzan arkadaşın Erzurum Eyaleti’nin bir bölgesi olan Dersim sınırlarında bulunurken 6 kişilik yoldaş grubuyla birlikte şehadete ulaşması, daha sonra da Xakûrkê direnişinde Agirî yoldaşla beraberindeki yoldaş grubunun şehadete ulaşması, Efrîn direnişi paralelinde Bakur’da geliştirilen direnişin boyutunu gösteriyor. Bu dönemde Efrîn direnişini yükseltmek üzere Bakur’da gelişen direnişlerin ve gerilla eylemlerinin etkili hamlesel çıkışının yanı sıra kayıpları da oldu.

AMANOSLAR İSTİSNADIR

Her alanda gelişen bu hamlesel çıkışlara bir istisna olarak Nisan ayının mevsimsel avantajlarından istifade eden düşman Amanoslarda peş peşe yaptığı operasyon ve hava saldırılarıyla güçlerimize darbe vurdu. Vedat, Ferhat ve Tofan gibi değerli militan arkadaşlarla birlikte önemli şehadetler yaşandı. Bilindiği üzere ırkçı, sömürgeci, soykırımcı, Türk devleti, Kürdistan’ı sürekli bir biçimde soykırım cenderesinde tutarken sadece insanlarına karşı ayrımcılık yaparak saldırmıyor. Aslında coğrafyasına, dağlarına, ormanına da ayrımcılık yaparak saldırıyor. Bombalama faaliyetini Amanos’ta Kürdistan’daki gibi fazla geliştirmiyordu. Oradaki gerilla güçleri de buna dayanarak biraz daha rahat hareket ediyorlardı. Amanos saha güçleri tüm Kürdistan’da gerillanın gündeminde olan yeni tedbirleri kendileri için geçerli görmüyorlardı. Hala eskisi gibi büyük ateşler yakıyor, etrafında halka oluşturup oturuyor ve bu hareket tarzını 2018’e kadar da sürdürüyorlardı. İşte bundan yararlanan düşman üç grup yoldaşı peş peşe hava saldırılarıyla hedefleyerek Amanos Sahası güçlerine ağır darbe vurdu. Bu şehadetler tamamen yeni süreçte geliştirilmeye çalışılan hareket tarzına uymama, onu kendisi için geçerli görmeme anlayışından kaynaklı yaşanan kayıplardı. Düşman da bundan yararlandı. Nisan ayıdır, ormanlar ıslaktır ve ateşle tutuşmaz, yangın olmaz, diyerek hava saldırıları yaptı. Buradaki arkadaşlar, yanılgılı bir konuma düştüler ve düşman da Amanos’da bu tarzdaki hava saldırılarıyla sonuç almayı esas aldı.

NATO GLADİOSU TÜRK ORDUSUNU DONATIYOR

Türk devleti de daha fazla istihbaratla, İHA ve SİHA’larla yoğunlaştırdığı keşif faaliyetleri ile sonuç almayı hedefledi. Zaten en çok umut bağladıkları şey, SİHA denilen aracın 2016’da uluslararası güçlerce, daha açık belirtirsek NATO Gladiosu tarafından onlara verilmesiydi. Bu İHA’ları SİHA’lara dönüştürme tamamen uluslararası destek sonucu gerçekleşmiştir. Bu imkanın Türk ordusuna verilmesini NATO Gladiosu sağlamıştır. Geliştirdiği bu İHA ve SİHA’larla gerilla hareketini tamamen kontrol altına almaya, darbelemeye çok fazla umut bağladı. İnsan iradesinin her şeyin üstünde olduğu gerçeğini adeta unuttular. Toplumsal bir gerçekliğin yok sayılamayacağı, yok edilemeyeceği gerçeği ve insan iradesinin bu konuda sergileyeceği direnişin hesaba katılmaması sömürgecilik için en hüsrana uğratıcı durumlar olmuştur. Onlar bunu hesaplayamadılar. Fethullah Gülen Grubu bir yönelimle nasıl susturulduysa Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin de benzeri bir baskı ve yönelimle toplumsal anlamda susturulacağını hesap ettiler ama bir halk gerçeğine, bir hakikate dönüşen Kürdistan demokrasi ve özgürlük hareketini öyle bastırabilmelerinin mümkünatı yoktur. Zaten mümkün de olmadı.

TASFİYE EDECEKLERİNİ SANMA GAFLETİ

Yılların tecrübesine dayanan Kürdistan özgürlük gerillasının ve Önder Apo ideolojisiyle fedaileşmiş, kendi halkı, davası ve inancı uğruna kendini feda edecek yüksek kararlılığa sahip gerilla güçlerinin salt SİHA’lara dayanarak tasfiye edileceğini sanmak kadar gafilce bir kendini kandırma durumu olamaz. Ama AKP-MHP rejimi böyle bir gaflete düştü. Bu tekniklere dayanarak gerillayı tasfiye edebileceklerini sandılar. Onun için başta PKK’ye Nisan 2017’ye kadar ömür biçtiler. O olmadı, bu sefer de 2018’de artık sonunu getireceklerini hesapladılar. Aşırı bir biçimde tekniğe kilitlenmiş, tekniğin her şeyi yapabileceğini sanan faşist zihniyetin vardığı ve derinliğine yanıldığı nokta burası oluyor. Erdoğan’ın faşist zihniyetine göre polis copu, polis baskısı olursa, elinde ordusu varsa her şeyi yapabilir. Seçimleri bile buna dayanarak organize ediyor. Her seçim süreci öncesi bir saldırı dalgası, tutuklama furyası, savaş tamtamlarını çalarak seçimlerde sonuç almak istiyor. Bu faşist zihniyet her şeyi şiddetten umuyor.

FAŞİST ZİHNİYET SONUÇ ALAMADI

O zannediyor ki, şiddet uygulandığı zaman insan iradesi çöker. Şiddet uygulanıp insanlar imha edildiklerinde biterler. Halbuki her şehit düşenin yerine bin kişi aynı kararlılığı kazanıyor. Belki herkes hemen katılmıyor ama o kararlılık Kürdistan toplumunda, gençliğinde, kadınında zamanla gelişip büyüyor. Bu temel hakikati idrak edemeyecek kadar kendi kör zihniyet yapılanmalarına gömülmüşlerdir. Şiddet dışında, baskı dışında bir şey bilmeyen, toplumların hakikatini dikkate almayan, tarihi toplumsal gerçekleri kaale almayan bu faşist zihniyet yapısı şiddetle sonuç almayı önüne koymuştur. 2018 pratiği aslında gösteriyor ki, bu yönlü bütün beklenti ve hesapları boşunadır. Bu tür faşizm ve şiddet hamleleriyle sonuç almaları mümkün değildir. Şimdiye kadar yaşanan bütün pratik süreçler bu gerçeği defalarca ispatlamıştır.

PKK YAŞAMI, ÖZGÜR BİR YAŞAMDIR

Gerillada gelişen zor koşullara dayanma azmi ve iradesi karşısında çözümsüz kalan düşman, gerillanın bu görkemli iradi duruşunu darbelemek, lekelemek için özel savaş propagandasına çok daha fazla ağırlık verdi. Özel savaş rejiminin psikolojik harekatlarla gerillanın yaşamına dönük geliştirdiği ve tamamen yalana, iftiraya, düzenbazlığa dayalı çeşitli senaryolarla gerilla yaşamının çekiciliğini, güçlü iradeleşmesini zayıflatmaya dönük yoğun çabalar gösterdi. Özellikle Qendîl’de, çeşitli temel üs alanlarında çocukların zorla tutulduğunu, çarpık ilişkilerin geliştirildiğini, insanların infaz edildiğini, insanlara yaşam dışı şeylerin empoze edildiğini AKP medyasının belli başlı TV kanalları, Türk devletinin resmi yayın kuruluşları ve çeşitli medya organları yoğun bir biçimde işleyerek topluma yalana dayalı bir propagandayı servis ettiler.

Düşmanın içerisine düştüğü bu acizlik ve rezillik durumu gerillada gelişen özgür ve demokratik yaşamın çekiciliğinden duyduğu korkunun ne denli büyüdüğünü gösteren somut bir veridir. Çünkü PKK yaşamı, özgür bir yaşamdır. Bireyde iradeleşmeyi, özgürleşmeyi geliştiren ve yetkinleştiren Önder Apo’nun ideoloji ve felsefesi temelinde duygu ve düşüncede yüceleşme ile beraber fedakarlık, yetenek ve cesaret olgusunu da geliştirmektedir.

ÖZGÜR KADIN DURUŞUNDAN KORKU

Özellikle Kürt kadını şahsında kadın özgürlüğünün gerilla saflarında topluma örnek kabilinde gelişiyor olması, bunun da topluma yol gösteren, yön veren bir içerikte gelişmesi, kadın özgürlük çizgisinin kadın gerillacılığıyla daha da iradeleşmesi, ulaşılan özgür yaşam düzeyi düşman güçleri açısından adeta kahredici bir yaşam biçimini ifade etmektedir. Gerillada ve Hareketimizde gelişen özgür kadın duruşu ve eşit-özgür yaşam biçimi düşmanlarımız tarafından kıskanıldığı için, onların kendilerini üzerinde tesis ettikleri erkek egemen zihniyetiyle örülmüş devletçi sistemi ve uygarlık düzenini temelinden sarstığı için kadın özgürlük çizgisini karalamaya çalışıyorlar. Bu nedenle biçare halde karalama furyasına başvuruyorlar. Çünkü; gerillada gelişen özgür kadın yüceleşmesi, savaşçılığı ve performansı topluma da örnek oluyor. Toplumdaki tüm kadınlara güç veriyor ve yol gösteriyor.

Kürdistan kadını, bugün sadece Kürdistan ve Türkiye’de değil, Ortadoğu ve hatta dünya düzleminde kadın özgürlüğüne öncülük edebilecek düzeye gelmiş bulunuyor. İşte düşmanlarımız kadın öncülüğünde gelişen mücadelemizi kıskandıkları gibi bundan duydukları korku iliklerine kadar işlemiş bulunuyor. PKK ve PAJK’ta gelişen özgür yaşam yoldaşlığının, komünalizmin güçlerimizde yarattığı iradeleşmenin, güçlenmenin ve yeteneğin derinleşmesinin farkındadırlar. Kadının bugün hem gerillada hem de toplumda oynadığı öncü rol açığa çıktıkça daha fazla düşmanın hedefi haline geliyor. Bu yüzden psikolojik savaşa dayalı yalanlar geliştirilirken kadın yaşamı etrafında kurguladıkları düzmece haberlerle sözüm ona gerilla yaşamını, özgür kadın çizgisinin yarattığı gelişmeleri gölgelemeye çalışıyorlar. Bütün bunlar beyhude çabalardır. Apoculuğun özgür yaşam çizgisinin yarattığı kadın gerçekliği, onun hakikati, bunun yol açtığı mücadele ve yaşam büyük bir yaşamdır. Özgür kadın iradeleşmesinin gerilladaki boyutu üstü örtülemez, karalanamaz bir biçimde yükselen bir örnek durumundadır. Saralar’dan Besê Anuşlar’a, Bêrîtanlar’a, Zîlanlar’a, Azîmeler’e, Şîlanlar’a, Zelaller’e, Viyanlar’a, Nûdalar’a, Çiçekler’e, Berçem ve Delaller’e kadar uzanan özgür kadın kahramanlığını yaratan şehadetler zinciri artık toplumsallığa dönüşmüş, bir hakikat haline gelmiştir.

APOCU RUHA DİZ ÇÖKTÜREMEZLER

Düşman bu süreçte gerilla ve özellikle de özgür kadın şahsında yükselen çekici yaşam modelini lekelemek, karalamak için bütün imkanlarını devreye sokmuştur. Bunun nedeni de bu yaşam tarzından duyduğu büyük korkudur. Düşmanlarımızın en çok korktukları şey Apocu yaşam tarzımızdır. Mücadele tarihimizden de iyi bilmekteyiz ki; içten ve dıştan gelişen her düşman yönelimi önce yaşam tarzımızı, yaşam ilkelerimizi ve ölçülerimizi hedeflemiştir. Bu yaşam tarzı ve özgürlükçü duruş, insanımızda direnme kudretini olağanüstü bir biçimde geliştirmekte ve onu yenilmez bir güç haline getirmektedir. Düşman da gerillayı, Özgürlük Mücadelesi’ni tasfiye etmeyi önüne koyduğu için bütün güç kaynaklarımıza, yaşam pınarlarımıza yönelmektedir. En temel güç kaynağımız Önder Apo ve onun ideolojisidir. O yüzden Önderliğimize dünyada eşi benzeri bulunmayan mutlak bir tecrit sistemi uygulanıyor. Özgür kadın çizgisi güç kaynağımızdır, ona saldırıyorlar. Gençlik en dinamik, direngen kesimdir, onu PKK’den uzaklaştırmaya çalışıyorlar. PKK’deki eşit, özgürlükçü yaşam ve yoldaşlığımız güç kaynağıdır, onu karalamaya çalışıyorlar. Düşmanın bütün bu saldırılarının temelinde Apocu yaşam tarzından, ilke ve ölçülerinden duyduğu büyük korku vardır. Düşman da iyi bilmektedir ki, bizlerde bu Apocu ruh ve yaşam tarzı hakim olduğu müddetçe geri adım attıramayacak, teslim alamayacak ve diz çöktüremeyecektir. Ne kadar ağır yönelimlerle karşı karşıya olsak da bu Apocu ruh ve yaşam tarzının doğru temsili bize her daim başarıyı getirecektir.”

Devam edecek…