Kâr hırsının sömürüsüne direnen 4 Aralık!

Kâr hırsının sömürüsüne direnen 4 Aralık!

Sermayeyi-patronu koruyan, özelleştirme ve taşeronlaşmayla birlikte güvencesiz, denetimsiz kâr hırsının insafına terk edilen madencilik sektöründe gelinen nokta, "iş kazaları" ile katliam gibi işçi kıyımlarının gerçekleştiği bir tabloya büründü. Sektörün üretenden yana temsilcileri ise kâr-zarar, para-rant açısından yaklaşmanın bütün değerlendirmeleri borsa üzerinden yapmanın tercihlerini paradan yana yapanların işi olduğuna dikkat çekerken, böylesi bir sistemin demokrasiyle alakasının olmadığının altını çiziyor.

Güvencesiz, denetimsiz, patronları koruyan, üretenin hiçbir hakkının gözetilmediği çalışma koşullarıyla işçileri sömürü çarkının öğüttüğü sektörlerden biri de madencilik. Bu alanda üretimi sağlayan işçiler, bu da yetmezmiş gibi “iş kazaları” ile trajik biçimde hayatlarından olurken “verilere”, “oranlara” isimleri yazılmakla anılır oldu. Yıllık ve aylık raporların her daim kabarık oluşu madencilik sektöründe de her alanda olduğu gibi asıl meselenin sermayenin kâr hırsından başka hiçbir şeyi ifade etmiyor.

Ekonomi politikasının başlıca özelliklerinden olan özelleştirmenin hayati boyuttaki sorunları artırmaktan öte bir getirisi olmazken, bu alanda faaliyet yürüten şirketlerin, patronların lehine çıkardığı mevzuat, yönetmelik ve yasalara attığı imzalarla AKP, bugün gelinen tabloda baş aktör oldu. Son 10 yılda yüzlerce işçinin hayatına mal olan madencilik sektörünün temel problemlerinin başında özelleştirme, taşeronlaşma, güvencesiz ve denetimsiz çalışma koşulları yatıyor.

Servis kazaları, göçükler, gaz zehirlenmesi, grizu patlaması, yangın, elektrik çarpması, iş makinelerinin eli kapması, havalandırmanın yetersizliği sonucu oksijensiz kalması, ocaklardaki vagonun raydan kayması, kayanın ya da taşların kayması gibi sonu gelmeyen bir yığın “iş kazaları” sonucu işçiler sakat kalıp, hayatlarını kaybediyor.

DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ AVRUPA BİRİNCİSİ

Verilere göre madencilik, iş kazaları ve özellikle toplu ölümlerin yaşandığı iş kazalarında ülkede ilk sırada yer alan sektör. Türkiye, dünya genelinde iş kazalarında üçüncü sırada yer alırken, Avrupa’da da ilk sırada. Madencilik sektöründe toplu ölümlü “iş kazaları”nın meydana geldiği işyerlerinin genel ortak özelliklerinin taşeron işletmeler ve sendikasız işyerleri olmaları. İş sağlığı ve güvenliği tablosunu değiştirmek için denetimin etkin kılınması, yaptırımların caydırıcı hale getirilmesinin yanı sıra, maden ocaklarında taşeronun yasaklanması, bu işletmelerde yerinde ve sürekli denetimi sağlayacak sendikal örgütlenmenin teşvik edilmesi, desteklenmesi, iş ve işçi sağlığı/güvenliğinden sorumlu mühendisin iş akdi ve ücret yönünden işverenden bağımsız kılınması da sendikaların ve meslek odalarının öncelikli talepleri.

ÖLÜMLÜ SEKTÖR

4 Aralık Dünya Madenciler Günü'nde mevcut tabloyu ve sorunları ANF'ye değerlendiren TMMOB Maden Mühendisleri Odası (MMO) Genel Başkanı Mehmet Torun, 4 Aralık’ın yüz yıllık bir gelenek olduğunu belirterek, “Odamızın öncüllüğünde sektörün yoğun olduğu her yerde kutlanmaya çalışılıyor. Ne yazık ki madencilik iş kazalarında gündeme gelen sektör haline geldi. Kamunun yönetimden çekilmesiyle özelleştirme ve taşeronlukla, işsizliğin, iş kazalarının ve ölümlerin arttığı bir sektör” ifadelerinde bulundu.

Madenciliğin tüm ülkelerin kalkınmasında önemli bir alan olduğunu dile getiren Torun, “Ama Türkiye’de madenler üretilerek hammadde olarak yurt dışına satılması planlanan alan haline getirildi. Hem meslektaşlarımız hem de genç nüfusun işsizliğinin yoğun olarak arttı. Sektördeki iş kazaları dünyadaki emsalleriyle karşılaştırıldığında çok yoğun olarak görülüyor. Devletin denetimden çekilmesi, taşeronlaşma, özelleştirme, aşırı kâr hırsıyla yapılanlar, bunların artmasında neden oluyor” dedi.

SORUNLARIN NEDENLERİ

“Özelleştirmelerin durdurulması, kamu eliyle yapılması ve taşeronluğun durdurulması somut taleplerimiz” diyen Torun, şunları söyledi: “Kamunun madencilik alanında yatırımını arttırması gerekiyor. İstihdamın artırılması da öncelikli talebimizdir. Özelleştirmeyle iş kazaları arttı. Taşeronlaşma, kayıt dışı, esnek çalıştırma. Bunları üst üste koyduğunuzda devletin de denetiminin geriletilmesiyle, çıkarılan mevzuatların da işverenin lehine hazırlanması sorunların bu hale gelmesinde önemli bir etken.”

VERİLER GERÇEĞİ YANSITMIYOR

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Üyesi ve MMO İstanbul Şube Başkanı Nedret Durukan, 2004-2006 ILO sektör verilerinde 25 ülkeyi kapsayan istatistiklere göre Avrupa’da yüz bin maden işçisinde yüzde 20,15 ölüm varken, aynı dönemde Türkiye’de bu oranın yüzde 92,47 olduğunu vurguladı. Türkiye’deki oranın Avrupa’nın 4,5 katı olduğuna dikkat çeken Durukan, “2000’li yıllar boyunca bu oran yüz binde 70’in altına hiç düşmedi. Yine aynı dönemde bizde yüzde 92.47 olan ölüm oranı Avustralya’da yüzde 13,07, Kanada’da yüzde 35, ABD’de yüzde 27,33’tür. Tabii bizde ki veriler SGK ve Meclis Araştırma Komisyonu Raporlarından alınmıştır. Yani resmi verilerdir. Gerçek ölen sayısından düşüktür. Bizlere ölümün adı grizu, göçük, ocak yangını denilirken, tersane işçilerinin ölümleri hızla arttı, Davutpaşa, Ostim, Esenyurt gibi toplu kıyımlar yaşanan nice örnek bize yatırım ve teknoloji eksikliğinin, ihmalin, denetimsizliğin sadece yerin altında değil her an her sektörde yanı başımızda olduğunun kanıtı oldu” diye belirtti.

'SEKTÖR A'DAN Z'YE SORUNLARLA YÜKLÜ'

Madenlerin bilim ve tekniğin ışığında üretilmesi ve her türlü talana karşı korunmasının öncelikle bir yurtseverlik görevi olduğunu  dile getiren Durukan, “Sektörümüz A’dan Z’ye sorunlarla doludur. En baştan yani eğitimden başlamamız gerekmektedir. Maden mühendisliği eğitiminin ciddi sorunları var. Ancak diğer sektörlerde de olduğu gibi eğitim kurumlarının sektörün talebine uygun planlanmaması, kontenjanların ülke gerçekleri dışında artırılması, tüm  bölümlerde eşit içerik ve kalitede eğitim verme olanağının olmaması ve bütün bunlara rağmen üniversitelerde yeni Maden mühendisliği bölümleri açılması sorunları hızla katlamaktadır” dedi.

'KAZA DEĞİL İŞ CİNAYETİ'

Son yıllarda sektörde yaşanan iş kazalarının artarak sürdüğüne dikkat çeken Durukan, “Madencilik sektörü, doğası gereği özellik ve bütünlük arz eden ve bu nedenle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Mevcut sistem, taşeronluğu desteklemekte, üretilen maden üzerinden para kazananlar arasına bir de taşeron eklenmektedir. Bu durumda maksimum kâr her şeyin önüne geçerken, teknoloji ve tedbirler için yatırım yapılmamakta iş güvenliği ve işçi sağlığı da yok sayılmaktadır. İş güvenliği yatırımcıya pahalı gelebilir ama insan canından pahalı hiçbir şey olmadığını göz önüne alınca kaçınılmazdır.  Yeterli deneyim ve yetkiye sahip olmayan mühendis, eğitimsiz ve yeterince beslenip dinlenemeyen işçi, ve üzerine üretim zorlaması, bir de teknoloji ve güvenlik için yatırım yapılmayınca, iş kazaları kaçınılmazdır. Peki nedenleri ve çözümü bu kadar açık olan felaketlere, 'kaza' demek ne kadar doğrudur? Bunun adına iş cinayeti denmesi doğal” diye kaydetti.

'KAZA DENEMEZ, ÇÜNKÜ...'

“Yaşananlara kader derseniz bizim de kader niye hep bize vuruyor? Neden Avrupa’da iş kazalarında biz birinci sırada yer alıyoruz?” diyen Durukan, “Eşitsizlik kaderimiz yazılırken de mi bizi vurdu diye sormamız gerekecektir. Yeterince beslenip dinlenemeyen işçi dedik evet doğrudur. Bir maden işçisinin ocaktaki ağır çalışma koşullarına dayanabilmek için kaç saat uyuması ve günde kaç kalori alarak beslenmesi gerekmektedir bilen var mı? Bu beslenmeyi aldığı maaşla sağlayamayacağı açıktır. Uzun çalışma saatleri ise dinlenmesine zaten olanak tanımamaktadır. Dünyada ve ülkemizde yaşanan krizin faturası her zamanki gibi çalışanlara çıkarılmaktadır. Sosyal haklar budanır, emekli yaşı uzatılırken, sürekli ücretlerin azaltılmasına çalışılıyor. Zaman zaman işçi hatası diye sunulan kazalara gelince evine geçinebilmek için gerekli parayı götüremeyen, bunun sıkıntısını yaşayan, alması gereken 3000-4000 kaloriyi alamayan insanların uzun saatler bitap düşerek çalışırken hata yapması kaçınılmazdır. İşte bu nedenle de olanlara kaza demek mümkün değildir” ifadelerinde bulundu.

ACIMASIZ SÖMÜRÜ SİSTEMİ

Türkiye’de adım adım Başkanlık sistemine geçildiğini, bunun ön çalışmalarının da yakından izlediklerini ve sektöre yansımalarını da görebildiklerini dile getiren Durukan, şunları belirtti: “Birçok konuda olduğu gibi madencilik izinleri de doğrudan Başbakanlık yetki kapsamına alındı. Ancak bir belirsizlik hüküm sürmekte ve sektörde iş yapanlar anlayamadıkları nedenlerle izinlerini alamamakta, mağduriyet yaşamaktadırlar. İş adamları sektörün durma noktasına geldiğini beyan etmektedir. Yetki sahiplerinin ve yönetenlerin bu sorunlara duyarlı olduğunu ve çözüm için yeterli çabayı gösterdiği düşüncesinde değiliz. Olaylara yaklaşırken, kâr-zarar, para ve rant açısından yaklaşmak, bütün değerlendirmeleri borsa üzerinden yapmak, tam da tercihlerini paradan yana yapanların işidir. İnsan emeği, insan hayatı, insanın insanca yaşaması, insan hakları temel gösterge olmalıdır. Çalışma hayatının demokratikleşmesi konusuna hiç gelemediğimiz gibi ülke değerlerinin, madenlerinin ve insan emeğinin ve hayatının acımasızca sömürüldüğü bir sisteme de demokrasi dememiz mümkün değildir."

Madenlerin gerçek sahibinin halk olduğunu ifade eden Durukan, "Tükenebilir, yerine yenisi koyulamayacak, bu doğal ve değerli kaynak, bütçe açığını kapatmak, taşeron da para kazansın diye kullanılabilecek bir kaynak değildir. Şimdi sırada bor tuzları ve toryum özelleştirilerek, günü kurtarmak için yabancı sermaye ve onun Türkiye’deki uzantılarına sermaye yapılmak istenmektedir” dedi.