Kapitalist modernitenin şizofrenik tezahürü: Tecavüz
Kapitalist modernitenin şizofrenik tezahürü: Tecavüz
Kapitalist modernitenin şizofrenik tezahürü: Tecavüz
Son dönemlerde Türkiye ve Kürdistan’da taciz, tecavüz ve cinsel istismar olayları artıyor. Tecavüz, taciz ve şiddete maruz kalan kadın ve çocuklar ise psikolojik, toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
Toplumsal barış ve özgürlüğün gelişmediği tüm toplumsal mekan ve zamanlarda şiddetin olduğunu ifade eden Jineoloji Akademisi Dönem Sözcüsü Dorşin Akif, “Özgürlük ve demokrasinin gelişmediği her yer toplumsal savaşın ya da şiddetin geliştiği mekanların olduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Fakat mevcut sosyal bilim toplumsal savaş halini sürekli olarak ürettiği için bu hakikati gün yüzüne çıkarmaktan uzak durur” dedi.
Türkiye ve Kürdistan’da artan taciz, tecavüz ve şiddeti Dorşin Akif ile konuştuk.
Son dönemlerde şiddet çok yoğun olarak gündeme geldi. Bu konuda sizce nasıl bir ele alış var?
Mevcut toplumsallıkta, toplumsal yapı günlük olarak şiddete maruz kalıyor. Fakat şiddetin uygulama biçimleri farklılık yarattığı için anlık olarak uygulanan şiddet zaman ve mekanlar arasında değişikliğe uğruyor. Bu nedenle de hissediliş değişiyor. Toplumsal barış ve özgürlüğün gelişmediği tüm toplumsal mekan ve zamanlarda şiddet vardır. Toplum bilim anlamında da çok yoğun olarak üzerinde durulan bir konu. Özgürlük ve demokrasinin gelişmediği her yer toplumsal savaşın ya da şiddetin geliştiği mekanların olduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Fakat mevcut sosyal bilim toplumsal savaş halini sürekli olarak ürettiği için bu hakikati gün yüzüne çıkarmaktan uzak durur. Bu nedenle de sanki sadece kadın şiddete maruz kalıyormuş gibi bir algı oluşturur. Bu algı kadını sürekli zayıf bir metafor olarak inşa edilmesine neden olur. Oysa öyle değildir. Günümüzde şiddete maruz kalmayan tek bir toplumsal doku yoktur. Tüm toplumsal güçler, eğer kendilerini radikal demokrasili ve özgürlükle inşa edip yaşamlarını ahlaki ve politik temellerde geliştirmiyorlar ise toplumsal savaş hali kalıcıdır. Sürekliliğini sağlayacak kurumlar inşa etmiştir. Bu kurumların başında da hukuk kurumu geliyor. Hukuk, mevcut haliyle toplumsal savaş halinin devlet eliyle yayıldığı temel kurumlaşmalardan biridir. Dikkat edersek şiddetin uygulanış biçimi, kime uygulanması gerektiği, hangi formlarda şiddetin uygulanması gerektiğini basın yolu ile devlet duyuruyor. Bugün gelişen tüm toplumsal direniş eylemlerinde polisin uyguladığı şiddetin oranı bir tartışma konusudur. Savaş halliliğin bir formu olarak işlemiş olsa da devlet uygulaması olarak ele alındığı için “şeriatın kestiği parmak acımaz” denilerek uygulama makul ve meşru görülür. O zaman mevcut toplumsal dokuda şiddetin olup olmaması gerektiği tartışmalarına kadar götürülen bir yaklaşım ile karşılaşmış oluyoruz.
‘ŞİDDETTE DOZAJ YOK’
Toplumsal yapının şiddetli hali iktidar ve idare mekanizmaları tarafından kabul görülür. Temel sorun şiddetin dozajı ve mevcut bürokrasi içinde işleyişe oturtulabilmesidir. Yürütülen şiddet tartışmaları aşılma yönüyle yapılan bir tartışma değildir. Kimin eliyle yapılması gerektiği, ne zaman yapılması gerektiği daha çok tartışma konusudur.
Kadına dönük şiddet tanımlamasına geldiğimizde ise; devlet ve idari mekanizmaların tümünde korunmasız bir yapı olarak kadının tanımlandığı dikkatten kaçmamalıdır. Zaten kadına dönük uygulamalar devlet, iktidar, hakim ve idare odakları tarafından çok zayıf olduğu biçiminde tanımlanmıştır. Kadına yönelik uygulanacak şiddetin formu da tanımlanmıştır. Devletin süreklileşebilmesi için benzerlerini üretip, çoğalabilmesi gerekiyor. Örnek olarak değerlendirdiğimizde Gezi Parkı’nda uygulanan şiddet ile kadına yönelik tecavüz arasında çok ciddi bir farklılık yoktur. Özdeştir, her ikisi de aynı kaynaktan beslenir. Şiddetin dozajı da uygulamanın geliştiği mekanlar, zamanlar ve toplumsal yapılara göre farklılaşır. Kadına dönük şiddet erkeğin kendisini süreklileştirebileceği ölçüde tutulur. Gerekçeleri de mutlaka kurgulanır. Egemenin ve idarecinin her türlü şiddet için mutlaka sağlam bir gerekçesi vardır.
Toplumda her yaşta insanlara dönük tecavüz ve tacizler gelişiyor. Geçtiğimiz günlerde 80 yaşında bir kadına ve 5 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edildiğini basında gördük. Sizce bunun sebebi nedidr?
Bu, şizofrenik bir durumdur. Çünkü neredeyse evrendeki tüm etnik ve kültürel yapılarda bu yaşlardaki insanlar açısından cinsellik yok denecek kadar azdır. Hele ki 5 yaşındaki bir çocuğa, yaklaşmak, temas etmek ve cinselliği ile görmek mümkün değildir. Bu düzey şizofrenik hali ifade eder ki, gelinen aşama da budur. 80 yaşındaki kadın açısından da bu böyledir. Kadın burada cinsiyet sınırlarını aşmış ve bilgelik sınırlarında ele alınır. Fakat kapitalist modernitenin geldiği aşama işte şizofrenidir diyebilirim. Toplumsal dokuya saldırı halidir, sorun çocuk veya yaşlı bir kadın olmasının ötesine taşınmıştır. Delluze ve Guattari kapitalizm ve şizofreniyi yan yana ele alır. Bu bence de çok yerinde bir tanımlamadır. Çünkü ana akım olarak gelişen modernite toplumsal yapıya seksi, sporu ve sanatı bu biçimiyle sunmuştur. Kendisinden kopan, hakikatinden kopan bir toplumsallık ancak geleceğine ve geçmişine bu kadar vahşice saldırabilir. Düşünelim gelecek toplumsal yapısını inşa edecek olan o beş yaşındaki çocuktur. Ve o çocuğun zihninde hep tecavüz anı olacaktır. Dolayısıyla ya erkeğe korkunç düzeyde bağımlı ya da erkekten korkan ve ondan kaçan haliyle kalır. Tarihsel belleğe saldırı ise 80 yaşındaki kadına dönük saldırıdır. Bu kadar kendi köklerinden kopan ve sadece o ana bağlı kalan bir erkek dünyası bırakılmıştır. O nedenle kapitalist modernite şizofreniktir.
Peki, bu toplum tecavüz ve tacizci zihniyetten nasıl kurtulacak ve arınacak?
En başta, kapitalist modernitenin inşa ettiği her şeyden toplumu savunmak gerektiğini belirtmek gerekiyor. Bu akım geleceği, geçmişi ve günü her an erkekli idare sistemi ile inşa ediyor. Tecavüz ve tacizden kurtuluşun eğitimle aşılabileceği söyleniyor. Doğru, eğitimler ile aşılabilir, ama bu eğitimler modernitenin inşa ettiği kavramlar ve kuramlarla olduğu sürece değiştirilemez. Örneğin bu saldırıları geliştirenlerden bazıları Türkiye üniversitelerinde okuyan kişilerdir. Tekil durumlar olarak ele alınan bazı kadın ölümlerinin sanıkları profesördür. Sistemi besleyen bir eğitim yine sistemi üretecektir. O yüzden ekolojik, demokratik ve cinsiyetlerin özgürlüğü ile inşa edilmiş bireyler inşa ederek toplumsal doku savaş hallilikten kurtulabilir.
‘TOPLUMSAL TECRİT UYGULANMALIDIR’
Özellikle kadın özgürlüğünü ve iradesini ortaya çıkarabilecek eğitimlerin geliştirilmesi, toplumsal özgürlük açısından önem taşıyor. Bu hem güncel toplumsal değişimler için, hem de kültürel anlamda toplum inşaları için önem kazanıyor. Bir de günlük olarak gelişen saldırılara karşı nasıl önlemler almak gerekiyor, üzerine kafa yorulması gereken çok önemli bir sorundur. Bence kadına ve çocuklara dönük bu tür saldırılara karşı toplumsal tecrit başta alınması gereken bir tedbirdir. Ardından ise bireyin bu patolojik durumunu aşacak yöntemler, özgün durumlara göre geliştirilmeli. Tabii durum tekil ya da münferit olarak ele alınmamalı. Kapitalist modernitenin bir inşası olarak ele alınmalı. Saldırıya uğrayan bireyler açısından da ciddi bir ilgi gerekiyor. Az önce de ifade etmeye çalıştım, bu tür saldırılara maruz kalan bireyler açısından yaşam çok daha korkunç boyutlarda oluyor. O nedenle acil toplumsal desteğe ihtiyaç duyuluyor.
Toplum neden bu tür durumlara sessiz kalıyor?
Örneğin, Hindistan’da yaşanan tecavüze çok iyi bir refleks gösterildi. Çünkü çok ciddi toplumsal bir refleks gösterildi. Bu refleksler toplum inşalarında önemli bir güçtür. Bunlar örgütlü ve sürekli hale gelmesi ise toplum savunması ve korunması anlamına gelir. Sessizliğin olması, cevabın gelişmemesi ise toplum savunmasız ve korunmasız kalması anlamına geliyor. Bu hal kapitalist moderniteye zihinsel anlamda teslimiyet anlamını taşır. Dikkat edersek Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de gelişen bu tür saldırılara refleksler gelişiyor. Fakat devlet tacizci ve tecavüzcüleri korumaktan vazgeçmiyor. Günlük olarak bu durumlara müdahalelerde bulunulsa da örgütlü ve sürekli mücadele yürütmek ve toplumsal cinsiyetçiliğin aşılması amaçlı mekanizmaları geliştirmek gerekiyor. Toplumsal savaş hali de cinsiyetçilik olmadan yaşam imkanı bulamaz.