Kâğıt krizi: Bir tür mali sansür!

Gazetelerin yaşadığı kâğıt sıkıntısı yayılmaya başlarken muhalif basın, bunun kâğıt üretmeyen ve önlem almayan iktidarın bir tür mali baskısı ve sansürü olduğunu söylüyor.

Türkiye’de yaşanan ekonomik krizi hayatın her alanında kendisini iyice göstermeye başladı. Özellikle döviz kurunun ani yükselişi ile hammaddesi ithal edilen, Türkiye’de üretilmeyip dövizle alınan mal ve hizmetlerde maliyetler de arttı.

Geçtiğimiz hafta bazı yerel gazeteler basım günlerini azaltırken bazıları ise sayfa sayılarında daralmaya gitti. Peki, bu durum zaten siyasi olarak iktidarın hedefi olan muhalif ve özgür basını nasıl etkiliyor? Yeni Yaşam ve BirGün Gazetesi artan maliyetler karşısında fiyat artışına gitmek zorunda olduğunu açıkladı. Evrensel Gazetesi ise şimdilik fiyatında bir değişiklik yapmadı.

Öte yandan Türkiye Gazeteciler Sendikası önceki hafta yaptığı açıklamada Türkiye medyasının en zor dönemini yaşadığını belirtmişti ve “Hükümet bu duruma sessiz kalamaz. Kâğıt krizine acil bir çözüm üretilmeli. Aksi halde yeni kapanmalar kapıdadır” ifadelerine yer vermişti.

Açıklamanın ardından bu hafta TGS Başkanı Gökhan Durmuş konuyu Cumhurbaşkanlığına taşıdı. TGS’nin yaptığı açıklamaya göre Durmuş kısa vadede basın ilan kurumunun gazetelere sağladığı ilân gelirinin artırılması, kâğıtta KDV’nin sıfırlanması ve hükümetin kâğıt sübvansiyonu yapması gibi önlemlerin alınabileceği gibi önlemleri aktardı.

Fakat basın özgürlüğünün dünya ortalamasının çok altında olduğu Türkiye’de bu gibi önlemlerin alınması; özellikle Basın İlan Kurumu’nun gazetelere sağladığı ilanların hükümete yakınlık gibi kriterlere göre düzenlendiği düşünülürse pek de olası görünmüyor…

SEKA OLSAYDI BUNLAR YAŞANMAZDI

Bu konuda sorularımızı yanıtlayan Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, yaşanan kâğıt sıkıntısının döviz kuruna bağlı olarak TL’nin değer kaybının yanı sıra ülkedeki kâğıt fabrikalarının kapatılmış olmasıyla da ilişkisi olduğunu söylüyor: “1994 krizinde de bu sorun yaşanmıştı. 1994’de dünya piyasalarında selüloz ve kâğıt fiyatları 1000 doların üzerine çıktı. O zaman içeride kâğıt hammaddesi ve her türlü kâğıt üretimi yapan SEKA 600 dolar civarında bir fiyatla iç piyasaya kâğıt vererek yaşanan krizden yayın sektörünün etkilenmemesini sağladı. SEKA özelleştirme politikalarının sonucu kapatılmasa bugün de durum bu kadar içler acısı olmazdı.”

Bu tablonun öncelikle iktidarın kontrolü dışındaki basın organlarını etkilediğini belirten Polat, bunun sebebini ise şöyle anlatıyor: “Çünkü diğerleri zaten iktidarın çeşitli türden desteğiyle bir çözüm buluyor. Bu yaşadığımız aslında bir tür mali sansür demek bizler için. Yani yaşadığımız baskılara şimdi bir de bu eklenmiş oldu.”

Fatih Polat da Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın dile getirdiği çözüm yolunu işaret ediyor yani; kâğıtta vergilerin sıfırlanması, kâğıt sübvansiyonu yapılması ve Türkiye’de yeniden kâğıt üretimine geçilmesi gerektiğini ifade ediyor.

KÂĞIT KRİZİ MAYIS’TA BAŞLADI

BirGün Gazetesi İmtiyaz Sahibi İbrahim Aydın ise yaşanan kâğıt krizinin yeni olmadığını söylüyor. Aydın ilk olarak Mayıs ayında, kâğıdın hem uluslararası piyasadaki hem de Türkiye’deki fiyatlarına çok ciddi bir zam geldiğini ifade ederek rakamlardaki artışı şöyle anlatıyor: “ilk olarak birkaç ay önce normalde 500-550 dolardan aldığımız kâğıdın tonunu 850 dolardan almak zorunda kaldık. Bunun üzerine bir de şimdi kur yükselişi eklenince fiyatlar anormal bir seviyeye ulaşmış oldu.”

Muhalif basının bu krizden bir hayli etkilendiğini dile getiren İbrahim Aydın “Bizim gibi gazeteler gazetecilik faaliyeti dışında bir uğraş içinde değil, Türkiye’de özellikle tüm demokratik kesimlerin, ezilenlerin, sömürülenlerin sesi olmaya çalışıyoruz. Bunu da iktidardan ya da holdinglerden destek alarak yapmıyoruz. Bu yüzden ister istemez -ki bunu okuyucularımızla da paylaştık- gazetenin fiyatına zam yapmak zorunda kaldık. Okurlarımız sağ olsunlar sahip çıkıyor, bizim ayakta kalmamız için önemli bir dayanak oluyor. Ancak kurun bu belirsiz durumu arttığı sürece çok büyük bir maliyet baskısı altında eziliyoruz.”

HAVUZ MEDYASI DIŞINDAKİLER TEHDİT ALTINDA

Havuz ve holding medyası dışındaki bütün yazılı basının, yereller de dâhil ciddi bir tehdit altında olduğunu söyleyen Aydın “Tonunu 850 dolardan aldığımız bir kâğıt var öte yandan da yine doların 7-8 liraya çıkması gibi bir durum. Bu halde artık koşullarımız imkânsızlaşmaya başlayacak. Türkiye’de kâğıt üretilmiyor, SEKA kapatıldı ve peşkeş çekildi birilerine dolaysıyla böyle bir destek de yok. Çünkü bütün dünyada basın bir şekilde desteklenir gerek kâğıt gerekse de vergi konusunda devlet basını sübvanse eder. Ama Türkiye’de maalesef kendisinden olmadığı sürece tüm hükümetler açısından diğer basın tehdittir ve yok edilmesi gereken kuruluşlar olarak görülür” diyor.

ELDEKİ KÂĞIT STOĞU BİTERSE GERİSİ BELİRSİZ…

Yeni Yaşam Gazetesi İdari İşler Sorumlusu Mehmet Şahin de tıpkı Fatih Polat ve İbrahim Aydın gibi kâğıt fiyatlarındaki artışlarından epey etkilendiklerini anlatıyor: “Öyle fazla kâğıt stoku yapabileceğimiz bir depomuz ya da mali durumumuz yok. Dolayısıyla biz her seferinde ihtiyacımızı giderebilecek küçük miktarlar alıyorduk; ama dolardaki yükselme bizi farklı bir maliyetle yüz yüze bıraktı. Bu yüzden elimizdeki stok bitince yenisini alabilir miyiz açıkçası biraz karışık bir durum.”

Özellikle yerel basından gelen gün ve sayfa sayısını azaltma riskinin kendileri için de geçerli olduğunu ifade eden Şahin birkaç gün önce gazete fiyatını artırmak zorunda kaldıklarını belirtiyor.

İKTİDARIN İŞİNE GELİYOR

Şahin de havuz medyası dışında, öz gücüyle çalışan ve herhangi bir holding bünyesinde faaliyet göstermeyen özgür basınının bu krizde ister istemez zorlanacağının altını çiziyor: “Eldeki kâğıt stokları hızla tükendiği zaman bunun için yapılacak çok da şey yok. Evet, biz fiyat artırımına gittik ve bunu okuyucumuza sunduk ama bu ilerde sayfa sayısının düşürülmesi de anlamına gelebilir.”

Öte yandan Mehmet Şahin bu kontrolsüz krizin iktidarın işine geldiğini ve özgür basını susturmanın bir başka yolu olduğunu da sözlerine ekliyor: “Bu kontrolsüzlük biraz da bilerek yaratılan bir durum çünkü hükümet de alternatif kaynağı olmayan özgür basının bundan etkileneceğini çok iyi biliyor. Bu da bir şekilde muhalif basının susturulmasıdır.”