Kadına yönelik şiddet mücadele ile son bulur!
Kadına yönelik şiddet mücadele ile son bulur!
Kadına yönelik şiddet mücadele ile son bulur!
Psikolog Ayşin Yeşilçay İnan ve Av. Barış Yeşil, Avrupa'da yaşayan Kürt kadınlarına yönelik şiddeti feodal ve geleneksel aile yapısının tetiklediğine dikkat çekti. Yeşilçay İnan, "Feodal toplum yapılanmasının getirdiği ahlak ve aşiret/aile namusu kavramı, yabancı bir ortamda daha kısıtlayıcı ve engelleyici bir hal almaktadır" derken, çözüm önerilerini sıraladı. Av. Yeşil de kadının şiddet gördüğü eşiyle barıştırılma girişimlerinin cinayetlere yol açtığı uyarısında bulunarak, kadınların haklarının bilincinde olması gerektiğini belirtti.
Türk devletinin Kürdistan'da yürüttüğü özel savaş politikalarından dolayı Avrupa'ya göç eden Kürtlerin sayısı 1,5 milyon civarında. Farklı bir kültür içerisinde yaşamak zorunda olan Kürt toplumu pek çok sorunla boğuşuyor. Kadın ve erkek arasındaki ilişki, aile içi şiddet başlıkları bu sorunların başında geliyor.
Psikolog Ayşin Yeşilçay İnan ile Av. Barış Yeşil, sorunların psikolojik ve hukuksal boyutunu değerlendirdi.
PSİKOLOG İNAN: ÜLKEYİ TERK ETMEK DUYGU KARMAŞASI YARATIYOR
Kürt toplumunun geçmişte yaşadıklarından kaynaklı Avrupa'da da travma içinde olduğunu düşünen Yeşilçay İnan, gerek ülkelerinden uzakta yaşamaları gerekse de ulusalcı Türklerin baskısının, Kürtleri içe kapanık hale getirebildiğini ifade etti.
Uzun yıllardır Almanya'nın Başkenti Berlin'de psikologluk yapan Ayşin Yeşilçay İnan, kadınlara yönelik dünyanın her yerinde şiddet uygulandığını hatırlatarak, bunun tarihsel bir geçmişten kaynaklandığını belirtti.
Avrupa'da yaşayan Kürtlerin çoğunun kendi ülkesinde yaşanan çatışmalardan kaçtığını söyleyen Psikolog Ayşin Yeşilçay, "Kürdistan’dan gelenler arasında orada yaşadıkları travmanın etkisi altında olanların oranı oldukça yüksektir. Travmalar, sürekli var olabileceği gibi yaşanan bir olayın ardından aniden de tekrar canlanabilir. Devlet baskısı, çocukluktan beri yaşanan korku, dili anlamama, ölüsüne dahi sahip çıkamama, ‘gurbet’ yaşamında tekrar canlanabilmektedir. Bazen az da olsa yaşanan refah, suçluluk duygusu yaratmakta, bazen de ‘şimdi de Almanlar bizi eziyor’ duygusuna dönüşmektedir" dedi.
Ülkesini terk etmek zorunda olmanın, terk ettiği yerde yaşayan ve idealler uğruna savaşanlara karşı duygu karmaşası yarattığını belirten İnan, devamla şu tespitlerde bulundu:
"Burada kendilerine uygun bir yaşam kalitesi kurmak, ayıp bir şeymiş gibi hissediliyor. Acı kültürünün yaşamın odak noktasında olması, tüm yaşam enerjisinin terk ettiği topraklar uğrunda kullanılması insanlarda depresyon yaratabilir. Çaresizlik ve öfke, depresyonu besler. Bu nedenle bir arada hareket etme önem kazanır. Ancak karşılarında olan sadece onlara yaşam hakkı vermeyen devlet değil, yeni tanışılan yasaklar ve aşağılamalar getiren ev sahibi devlettir de. Aslında vatansız olma, yani ayağını bastığın toprağın yabancılığı ile bildik olanın özleminin kalp yarasıdır diaspora. Sürekli bir küskünlük yaratabilir, kırılgan olabilirsiniz, çünkü haksızlık artık neredeyse yazgınız olmuştur. Her daim özlem vardır; toprağına, insanına, diline, ağıdına, renklerine. Bu, fanatizm yaratabilir. Özgürlük tutkusu, üç renkle tetiklenir, örneğin başkalarının sizi anlamaması, şiddeti ve aşağılamasının yarattığı ruhsal yaralanma ve travma, agresyona sebep olacaktır. Yanınızda olmayan, karşınızdadır artık."
'BAŞKALARINA KARŞI SORUNSUZ GÖRÜNME ÇABASI VAR'
Avrupa'da yaşayan Kürt kadınlarının içinde bulunduğu durumu değerlendiren Psikolog Yeşilçay İnan, “Kürt ya da Alevi olmayan halden anlamaz. Yaşananları dile getirmek zordur, utanç verici ya da onur kırıcıdır. Kürt göçmenlerde kent yaşamına ayak uydururken özellikle ‘ele güne karşı’ varlıklı, sorunsuz ve uyumlu görünme çabasından kaynaklanan örtbas edici tavırlara rastlayabiliyoruz. Almanca bilgisi burada okuyanlar dışında çok yetersiz. Ulusalcı Türkler tarafından da aşağılandıklarını ve dışlandıklarını gözlemekteyiz. Bu nedenle yardım edene karşı alışılmadık bir minnettarlık duygusu mevcut. Kırılganlar ve genelde sorunlarını derinlemesine açmak istemiyorlar“ diyor.
'YABANCI BİR ORTAMDA DAHA KISITLAYICI HAL ALIYOR'
Kadına yönelik şiddeti feodalizm ve gelenekler üzerinden ele alan Psikolog Yeşilçay İnan, şöyle konuştu: "Şiddet, Türkiye toplumun genelinde bir gerçektir. Özellikle çocuk yaşta evlendirilme, beşik kertmesi, evlilik içi tecavüz, eve kapatma durumları, bunu besliyor. Feodal toplum yapılanmasının getirdiği ahlak ve aşiret/aile namusu kavramı, yabancı bir ortamda daha kısıtlayıcı ve engelleyici bir hal almaktadır. Sadece aile değil, musahip, kirve, memleketli derken, kocaman bir kale oluşuverir kadının/gencin etrafında. Kontrol eder, gammazlar, baskı altında tutar ve hatta canına dahi kastedecek ‘ortak karar’ almaya zorlanabilir."
'TÖRE GEREĞİ ŞİDDET, İNSAN ONURUNU AYAKLAR ALTINA ALIYOR'
Yeşilçay İnan, kadına yönelik şiddetin aile parçalanmışlığı yarattığını belirtirken "Bu da, nesiller arasındaki ayrımı daha da derinleştirmektedir. Gençler bir yandan ailemden kopmak istemiyorum, çünkü bundan korkuyorum derken, diğer yandan da onları geri kafalı buluyor, kaçmak istiyor" diye ekledi. Avrupa’da ‘töre’ kavramına folklorik bir yaklaşımın olmasını endişe verici bulan Yeşilçay İnan, "Töre gereği şiddet anlayışı, hukukun temel kuralı olan insan onurunun üstünlüğü kavramını ayaklar altına alabilmektedir" dedi.
'ERKEKLERE TERAPİ ZORUNLULUĞU'
Psikolog Ayşin Yeşilçay İnan, kadına yönelik şiddete dair alınması gereken önlemleri de şöyle sıraladı:
"Küçük çocuklarda başlayacak eşitlik ve şiddetsiz çözüm kültürü eğitimi, bu doğrultuda rol modellerin (medya, politika, sanat) desteklenmesi (kamu spotları, film ve dizilerin desteklenmesi) gerekiyor. Yine öğretmen, imamlar gibi toplum içinde saygın görülen kişilerin eğitilmesi ve danışma saatleri ve mekanları sağlanması, hatta maddi destek verilmesi. İhbar sisteminde gizlilik ve hatta ödül güvencesi. Kültüre uygun kadın sığınma evlerinin açılması gerekiyor. Ve en önemlisi de erkeklere danışma/terapi olanakları ve hatta zorunluluğu getirilmesi."
AV. YEŞİL: KADINLAR HAKLARININ BİLİNCİNDE OLMALI
Almanya'nın Düsseldorf kentinde avukatlık yapan Barış Yeşil, kadına yönelik şiddeti feodal ve geleneklere dayandırarak, bunun Avrupa'da da devam ettiğini kaydediyor. Kadınların aile ve geleneklere bağlılığından dolayı şiddete boyun eğdiğine işaret eden Av. Yeşil, “Bu tür şiddet vakalarında araya girenler eski feodal geleneklere göre davranıyor. 'Kocanızdır, birkaç kez dövmüş; ne olmuş' diyerek, kadını kandırıyor. Kadın da, 'eşimdir, bir şey olmaz. Ben çocuklarımla tek başıma ne yapacağım' düşüncesiyle geri dönüyor. Ve sonra olay cinayet ile sonuçlanıyor. Almanya'da buna benzer çok sayıda örnek var" diye konuştu.
Av. Yeşil, kadınların haklarının bilincinde olmamasının da sorunu derinleştirdiğine vurgu yaparak, “Eğer kadın şiddetten dolayı kocasından şikayetçi olursa, ilk önce erkek 10 gün evden uzaklaştırılır. Kadın tekrar şikayetçi olursa bu sefer süresiz olarak evden uzaklaştırılır. Eğer koca bu uzaklaştırmayı dinlemez de yine eve gelirse para ya da hapis cezasına çarptırılır. Şayet kadın, evde kalmak istemezse bile yeni ev tutmak için yardımcı oluyorlar. Yerini de kimse bilemez” bilgilerini verdi.
'BARIŞTIRMA GİRİŞİMİ KATLİAMLARA YOL AÇIYOR!'
Av. Yeşil, ailelerin tarafları ‘barıştırma’ girişiminde bulunmasının şiddetin sürmesine ve hatta katliamlara yol açtığı uyarısında bulundu: "Aileler, yaşlılar araya giriyor. Taraflar tekrardan barıştırılıyor. Şu anda müvekkilim olan bir kadın, kocasından 4 defa ayrıldı ama tekrardan aileler araya girerek, barıştırıldı. En son kadın dayaktan komalık oldu."
Kadına yönelik şiddetin Alman Ceza Hukukuna göre suç olduğunu belirten Av. Yeşil, şu bilgileri verdi: "Bu, 223 ve 232. maddelerde belirtilir. Eğer yaralama veya şiddet basit ise beş yıla kadar hapis veya para cezasına çarpıtılır. Tabii bu ceza yaralama veya suçun verdiği zarara, tahribata göre artar. Kadına karşı işlenen bu tür suçlar özel olarak medeni hukukta ise (Gewaltschutz) 'şiddetten korunma' olarak tanımlanır. Eş veya partnerler bedensel ve cinsel şiddet uyguladığı takdirde, polis ve yargı devreye girer. Çeşitli yaptırımlar uygular.“
'DAVACI KADINLARIN EŞLERİNDEN TEHDİT ALIYORUM'
Av. Barış Yeşil, kendisine birçok benzer davanın geldiğine işaret ederek, "Hemen hemen hepsi şiddet mağduru olan kadınlardır. Hepsi de aile içi şiddet mağduru. Son dönemde aile içi şiddetle karşılaşan genç kızlar söz konusu. Özellikle Kürt ve Türkiyeli ailelerden çok fazla var. Bunlar son dönemlerde sık sık geliyor. Bundan dolayı da tehditler alıyorum. Davalarını getiren kadınların eşleri, yakın aile çevreleri tarafından ölümle tehdit ediliyorum. Hatta fiziki saldırılara bile uğruyorum" dedi.
Kadına yönelik şiddete ilişkin yeterince önlem alınmadığını, oysa ciddi önlemlere ihtiyacın olduğunu bildiren Av. Yeşil, "Yargının verdiği kararların genel caydırıcılığı var. Ama bu birçok konuda yetersiz kalıyor. Bana göre özellikle kadınlara yönelik şiddet uygulayanlara karşı daha ağır ve caydırıcı cezalar verilmelidir" diye ekledi.
Psikolog Ayşin Yeşilçay İnan
Av. Barış Yeşil