Hüseyni duruş ve Hz.Hüseyin’e layık olmak

Ritüeller de, cem de bu inancın değerlerinin, ölçülerinin bir biçime kavuşmasıdır. Özdeki farklılıkların biçimde farklılığa kavuşmasıdır. Cemde, ritüellerde özle biçim iç içedir. Zaten kendinden menkul ne öz ne biçim vardır.

Aleviler Muharrem ayında Hz. Hüseyin’in ailesi ve çevresinden 72 kişinin Muaviye’nin oğlu Yezid’in ordusu tarafından Kerbela çöllerinde katledilmesinin matemini tutuyorlar. Bunun için 12 gün oruç tutuyorlar. Bu 12 günde sürekli Kerbela olayını hatırlıyorlar; Hz. Hüseyin’i anıyorlar. Hz. Hüseyin kişiliği ve Kerbela’daki zulme ve katliama öfke Alevilerin temel kültürünü oluşturuyor. Aleviler için en önemli zaman ve olay budur. Daha sonraki Alevilik bu olay etrafında şekilleniyor. Aleviliği tanımak açısından esas olarak da bu olay etrafında ortaya çıkan inancı ve kültürü anlamak gerekir. Zaten Aleviler temel farklılıklarını bu katliam sonrası ortaya koyuyorlar ve her yıl da bu olay etrafında farklılıklarını, inançlarını boyutlandırıyorlar. Kuşkusuz bu inanç ve farklılıklarını ortaya koymadan önce de bir inançları vardı. Mutlaka yeni farklılıkları ve inançları ondan da bir şeyler almıştır; onun üzerinden şekillenmiştir. Ama esas belirleyen Kerbela olayı, Hz. Ali’nin halifeliğine yönelik saldırılar ve Hz. Ali’nin katledilmesidir. Alevilik inancının ölçüleri, değerleri esas olarak bu eksende şekilleniyor. Daha sonra Ehlibeyt soyundan gelen imamların katledilmesi de bu inancın değerlerine yeni boyutlar kazandırıyor.

Ritüeller de, cem de bu inancın değerlerinin, ölçülerinin bir biçime kavuşmasıdır. Özdeki farklılıkların biçimde farklılığa kavuşmasıdır. Cemde, ritüellerde özle biçim iç içedir. Zaten kendinden menkul ne öz ne biçim vardır. Öz biçime kavuşursa anlamlıdır. Biçim özü ifade ettiğinde bir değer taşır. Özden kopan biçimler aslında inançların, kültürel değerlerin yozlaşması, daha doğrusu özden kopmasını ifade eder. Ritüeller önemlidir. Ancak bu ritüellerin özünü ifade eden değerlerin ve kültürlerin yaşatılması kaydıyla… Yoksa toplumun egemen kesimleri tarafından toplumu aldatma aracına dönüşebilirler.

İnançların nasıl oluştuğuna bakmak için ilk ortaya çıktığı sırada bu inanç etrafında gelişen olayları anlamak önemli. Yahudilerde Mısır’dan çıkış, Tur Dağına çıkma ve Kenan ellerine ulaşma süreci önemlidir. Hz. İsa da peygamberliğinden çarmıha gerilene kadarki zamanda geçenler ve bu süreçteki konuşmalar Hıristiyanlığın inancını oluşturur. Hz. İsa’nın yaşadıkları ve karşısına çıkan olaylar konusunda verdiği tepkiler ve konuşmalar inancın kültürünü şekillendirmiştir. İslamiyet açısından da Mekke’de yaşananlar, Hicret ve Medine’de kurulan yaşam düzeni temel yer tutar. Alevilik açısından ise Kerbela olayı etrafında gelişen inanç ve değerler temel farklılığı yaratır.

Aleviler 1400 senedir bu inançlarını ve kültürel değerlerini olgunlaştırmışlardır. Kerbela ve daha sonra yaşadıkları baskı ve zulme karşı öfkeleri ve tepkileri Alevilik inancının temel kültürel değerlerini oluşturmuştur. Hüseyin’in baskı ve zülüm karşısında inancından vazgeçmemesi Aleviler için çok önemlidir. Bu nedenle “dönen dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan” deyimi Alevilerin temel inanç kodlarındandır. “Aslını yani inandıklarını inkâr eden haramzadedir”, deyimi temel kodlardandır. Bu açıdan inandıklarını savunma ve zulme karşı durma ve bu zulme öfke duyma Alevilerin temel inanç özelliğidir. Bu da Aleviliğin toplumcu değerleri koruması ve yaşatmasıyla doğrudan ilintilidir. Çünkü toplumcu değerleri koruyan toplumlar hak, adalet, eşitlik üzerine kuruludur; haksızlığı ve adaletsizliği kabul etmezler. Haksızlığa ve zulme karşı çıkmaları toplumsal değerleri ve yaşamlarını koruma duyarlılığından kaynaklanır.

Aleviler son yıllarda Alevi inancı, kültürü ve yaşamında kaymalardan söz etmektedirler. Aleviliğin özündeki değerleri nasıl koruyacağız tartışmaları yapmaktadırlar. Bu tartışmaları yapmaları doğrudur. Çünkü Aleviliğin özünü yani toplumsal değerlerine ve bu değerlerine dayalı yaşamına karşı saldırılar vardır; bu yaşamdan uzaklaşma ve kaymalar vardır. Bu, iki temel etkenden kaynaklanmaktadır. Birincisi; devletin ve hakim inancın Aleviliği özünden çıkarma, devlete bulaştırarak toplumsal değerlerden koparma ve hakim inanç temelinde asimilasyona uğratma çabalarıdır. İkincisi ise; kapitalizm ve kapitalist modernitenin Aleviliğin toplumsal değerlerini ortadan kaldırıp toplumsal değerlerden kopmuş, bireyci ve kapitalist yaşam içinde eriten saldırısıdır.

Aslında hakim inancın asimile etmesine karşı tarih boyu oluşmuş bir duyarlılık ve refleks vardır. Esas olarak devlet ve kapitalizm saldırısı karşısında kendini savunamayan ve duyarlılığın zayıf olduğu bir durum vardır. Bu da hakim inancın asimile çabalarından daha ağır sonuçlar yaratmaktadır. Aslında Alevilerde tarih boyu devlete karşı da bir duyarlılık vardır. Devletten hep uzak durmuşlardır. Devletin inançlarını bozacağını düşünmüşlerdir. Taht ve taç Aleviler için yanaşılmaması gereken yerlerdir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ile modern devlet ortaya çıkıp toplumların her şeyine karışmayı esas alan bir politika ve uygulamaya yönelince Alevilerin devlete karşı duyarlılığında zayıflama olmuştur. Bu, cumhuriyetin laikliği benimsemesiyle açıklansa da esas olarak cumhuriyetin merkeziyetçi ve tekçi anlayışının getirdiği bir sonuçtur. Eskiden de devlet dini maske yapıp kullanmıştır. Ancak her zaman devlet dışı bir dini kültür ve inanç alanı olmuştur. Devlet her yerde inancı kontrol edememiştir. Daha doğrusu devletin karakteri böyle bir yönelimi gerektirmemiştir. Cumhuriyetle birlikte devlet inanç alanını da bu merkeziyetçi ve tekçi karakterine göre hakimiyet altına almayı esas almıştır. Bu durum zaman içinde Alevilerin bir kesiminin de devlete yanaşması ve devletin Aleviler içinde etki göstermesine yol açmıştır.

Aleviliğin bozulmasına etki eden önemli bir etken budur; diğeri de toplumcuğu dağıtan kapitalizmdir. Alevilik ise inanç değerlerini bin yıllar boyu yaşadığı toplumculukla şekillendirmiştir. Aleviliğin güzel denilen tüm değerleri bu toplumsal yaşam ve devlet dışı kalma karakterlerinden ileri gelmektedir.

Alevilik ve Aleviliğe yönelik saldırılarla ilgili çok genel olarak bunları belirtirken bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Hep dikkatimi çekmiştir. Bazı cemlerde dedeler-pirler kravat takıyor. Dünyada hiçbir inançta böyle bir şey yoktur. Bu Alevilerde ilericiliğin ve çağdaş olmanın saptırılmış biçimidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti batıcılığını yani çağdaşlığını böyle göstermiştir. Kravat resmi daire ve okullarda zorunlu kılınmıştır. Alevilerden bazıları da bunu hem ilericiliğin bir göstergesi hem de devlete yakınlığını ortaya koyma sembolü olarak görmüştür. Dünyada hiçbir inancın ritüellerinde inanç önderleri kravat takmamışlardır. Aksine geleneğe uymayı esas almışlardır. Gelenekler özden kopuk değildirler. Kuşkusuz toplum ve yaşam her zaman değişiyor. Ama değişme ve gelişme adına gelenekten kopmak doğru bir yaklaşım değildir. Özellikle dini önderlerin buna daha fazla dikkat etmeleri gerekir. Yoksa İslamiyet’te imam ne yaparsa cemaatte bilmem ne yapar durumu ortaya çıkabilir.

Alevilerin bir kısmında oluşan en büyük yanılgı devletçi ve kapitalist yaşama uymayı ilericilik sanmalarıdır. Bu durum Alevilerin öz değerlerinden kopmasında bir etken olmuştur. Hatta Alevilerin birçok güzel değerinin bu ilericilik anlayışı nedeniyle geri görülmesi ve bırakılması durumu ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Aleviliğe yapılacak en büyük kötülük kapitalist yaşamda erimek ve devlete bulaşmaktır.

Çağımız demokrasi çağıdır, özgürlükler çağıdır. Demokrasi ise devlet dışı bir olgudur. Ne kadar devlet o kadar az demokrasi, ne kadar demokrasi o kadar az devlet. Aleviler tarih boyu toplumcu demokratik değerlerle yaşamışlardır. Alevilerin ilericiliği, çağdaşlığı ve güzelliği buradan ileri gelmektedir. Bu açıdan demokratik toplum olarak devletten uzak durmalıdırlar; toplumcu bir inanç ve yaşam olarak da bireyci ve maddiyatçı kapitalizmden, onun değerlerinden ve yaşamından uzak durmalıdırlar. Hüseyini duruş budur; onların şehadetlerine verilecek karşılık budur. Matem de, oruç da böyle anlam bulur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika