HDP’de tek tartışma konusu; Faşizme karşı mücadele olur

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun HDP Kongresini konu eden makalesi...

11 Şubat’ta gerçekleştirilecek HDP kongresi, Türkiye’deki demokrasi mücadelesi açısından önemli bir yere sahiptir. HDP, Kürt’üyle, Türk’üyle, Çerkez’i, Laz’ı, Alevi’si, Sünni’si ve Hıristiyan’ıyla Türkiye halklarının demokrasi mücadelesinin birikimini ifade etmektedir. HDP içinde Kürtlerin onlarca yıldır büyük bedellerle yürüttüğü demokrasi mücadelesinin birikimi de yer almaktadır. Bu açıdan HDP’nin duruşu ve mücadelesi hem Türkiye’nin demokratikleştirilmesi hem de Kürt sorununun çözümü açısından önemli olmaktadır.

Kürt halkının demokrasi mücadelesi özellikle 1990’lı yıllarda yeni bir boyut kazanmıştır. 1989 yılında başlayarak Kürdistan’da serhildan denilen bir halk hareketli başlamıştır. 1990-91-92 Kürdistan’da serhildanların yoğunlaşarak ulusal, siyasal, demokratik, sosyal ve kültürel devrimin gerçekleştiği yıllar olmuştur. HEP’le başlayan DEP, HADEP, DEHAP, DTP ile büyüyüp gelişen Kürt demokratik hareketi 2013 yılında Türkiye’nin tüm demokratik birikimiyle birlikte halkların demokratik partisi haline gelmiştir. Bu, Türkiye demokrasi tarihi ve Kürdistan’daki demokratik devrim açısından yeni bir aşamayı ifade etmiştir. Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununu; Kürdistan’ın özgürleşmesi temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesini hedefleyen bir siyasi hareket, bir demokratik devrim partisi olmuştur. Böylece Türkiye’nin ve Kürdistan’ın demokratik devrim güçleri birleşerek Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli bir adım atmışlardır. Bu, demokrasi güçleri için stratejik bir adım olmuştur. Böylece Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin önü sonuna kadar açılmıştır.

HDP’nin kısa sürede halkların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, tüm farklı etnik ve inanç topluluklarının umudu haline gelmesi, atılmış adımın ne kadar doğru olduğunu göstermiştir. Türk devleti yüz yıla yakındır Türkiyeli demokrasi güçleri ile Kürt halkının buluşmasını engellemek istemiştir. Bu temelde bir özel savaş ve psikolojik savaş yürütmüştür. Çünkü Türkiye’deki otoriter yönetim ve kurumsal faşizm Türkiye’nin demokrasi güçleriyle Kürt halkının demokrasi mücadelesinin bütünleşmesinde kendi ölümlerini görmüşlerdir. Bu nedenle halkların kardeşliğini ve birlikte mücadelesini engellemek için her yol ve yöntemi denemiştir. HDP, Türk devletinin bu politikalarını kırmıştır. Kuşkusuz Kürtler içinde de Türkiye’deki demokrasi güçleriyle ortaklaşmaya ve ortak mücadeleye soğuk bakan milliyetçi eğilimler bulunmaktaydı. Türkiye solu içinde var olan kimi ulusalcı eğilimler de Kürtlerle ortak mücadelede engelleyici rol oynuyordu. HDP tüm bu eğilim ve engelleri de aşarak Türkiye’yi demokratikleştirecek yeni bir dönemi başlatmıştır.

HDP’nin büyük bir kararlılık ve iradeyle parti olarak seçime girmesi zaten başlı başına bir demokratikleşme mücadelesiydi. Birilerine milletvekilliği kazandırma değil de halkların ortak mücadelesini sağlama partisi haline gelmek çok önemliydi. Bu anlayış bir sinerji yaratmış, Türkiye ve Kürdistan demokratik güçlerinin önemli bölümünü harekete geçirerek 7 Haziran seçimlerinde yeni bir Türkiye’nin kapısını aralamıştır. Ulus devletten Demokratik Ulus anlayışına dayalı demokratik bir Türkiye ufku ortaya çıkarılmıştır. 7 Haziran seçimlerinin, Türkiye’deki otoriter, despotik ve halklar düşmanı sistemi yıkacağı görülerek gerici ve karşı devrimci güçler harekete geçmiştir. 7 Haziran sonrası oluşan karşı devrimci ittifak bile HDP’nin Türkiye için ne anlama geldiğini açıkça ortaya koymuştur. HDP, diğer demokrasi dinamikleri ile bir araya gelip 7 Haziran seçimlerine karşı darbe yapan güçlere karşı mücadele ortaya çıkaramayınca karşı devrimci güçler kurdukları ittifakla halklarımıza ve demokrasi güçlerine karşı savaş başlatmışlardır. Daha doğrusu savaş kararı alan derin devlet 7 Haziran’da demokratik devrim tehlikesini görünce tüm karşı devrimci güçleri birleştirmiş ve savaşı başlatmışlardır.

Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve demokrasi güçlerini bastırmak için 2014 sonbaharında hazırlanan Çöktürme Planı konusunda yeni belgelerin ortaya çıkması, 7 Haziran sonrasından bugüne yaşanan gelişmelerin hangi zihniyet, politika ve planlamadan kaynaklandığını gözler önüne sermiştir. Geçen hafta yayınlanan MİT yöneticilerinin itirafları zaten AKP iktidarının bir çözüm politikası olmadığını net biçimde ortaya koymuştur. Bir taraftan Oslo ve İmralı’da görüşmeler yapılırken, diğer taraftan PKK yöneticilerine yönelik komplolar ve suikastlar yapılmak istenmesi, AKP iktidarının gerçek yüzünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Çöktürme Planı’nın yeni belgeleri HDP’nin de nasıl hedeflendiğini ortaya koymaktadır.

HDP HALKLARIN UMUDUDUR

Türk devleti bir taraftan gerilla ve Özgürlük Hareketi’ni bitirmek isterken, diğer taraftan HDP’yi tasfiye etmek için de kararlar almış, her türlü yol ve yöntemle HDP’ye saldırılmıştır. Bu saldırılar 15 Temmuz darbesi bahane yapılarak arttırılmıştır. HDP’ye yönelik tasfiye harekatı hızlandırılmıştır. Milletvekillerinin ve belediye eşbaşkanlarının tutuklaması, tüm belediyelere kayyum atanması, binlerce demokratik siyasetçinin tutuklanması bir tasfiye harekatıdır. HDP’nin içini ve tabanını boşaltıp bir kabuk haline getirmeyi hedeflemişlerdir.

HDP’de eşbaşkanların tutuklaması ve kadın milletvekillerinin vekilliğinin düşürülmesi de HDP’nin güç kaynaklarına yönelik bir saldırı olmaktadır. HDP’nin tasfiye saldırısı altında olduğu açıktır. Ancak onlarca yıla dayalı bir demokratik birikime sahip olduğu için HDP’nin tasfiye edilmesi başarılamamıştır. HDP bugün de halkların umududur. HDP hala legal alandaki en canlı demokrasi dinamikleri içindedir. Zaten bu nedenle AKP-MHP faşist iktidarının en temel hedefidir. AKP-MHP iktidarının saldırılarının azgınca sürdüğü bu dönemde HDP kongresi daha önemli hale gelmiştir. Çünkü HDP’nin durumu AKP-MHP faşizmine karşı mücadelede önemli role sahip olacaktır. 2018 yılı da faşizme karşı mücadelede kritik yıl olacağından HDP’nin kendisini faşizmi karşı daha etkili mücadele edecek biçimde yeniden konumlandırması önemlidir.

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu konuda çok önemli bir adım atmıştır. Bu cesaretli adımı attığı için Demirtaş’ı kutlamak lazım. Çünkü hiçbir HDP’li duygusal yaklaşım ve vefa borcu nedeniyle Selahattin Demirtaş’ın yerine başka bir eşbaşkan adayı düşünmüyordu. Ancak Demirtaş HDP’nin tarihi misyonunu koruması ve eşbaşkanlık kurumunun daha aktif hale gelmesi için yeniden aday olmayacağını açıklamıştır. Bu kararının ideolojik ve siyasi anlamını, tarihi boyutunu anlamayanlar yüzeysel değerlendirme ve yaklaşımlarda bulundular. Kendine göre yorum yapanlar ortaya çıktı. Aslında bu yüzeysel yaklaşımlar ve zorlama yorumlar, Türkiye'deki egemen siyaset ufkunu aşamayanların ufuksuz bakışını dışa vuruyordu. Selahattin Demirtaş yaptığı açıklamalarla bu yüzeysel yaklaşım ve zorlama yorumların temelsiz, şu ya da bu yönden gelen rüzgarlarda savrulan söz yığınlarından ibaret olduğunu göstermiştir.

Türkiye'de siyasetin en büyük handikabı partilerin demokratik karakterde olmamasıdır. Bu da Türkiye'nin demokratikleşmesini engelleyen bir barikat haline gelmiştir. Bu açıdan demokratikleşmeye ilk başta demokratikleşme iddiasında bulunan siyasi kurumlardan başlamak anlamlıdır. Bu açıdan HDP’de eşbaşkanlık ve iki dönem kuralı önemlidir. Eşbaşkanlık ve özel bazı misyonlar nedeniyle istisnalar olsa da demokratik kuralların uygulanması HDP’nin tutarlılığı açısından gereklidir. Sanırız geçen dönem eşbaşkanlık ve İmralı heyeti açısından bu kural uygulanmamıştır. Selahattin Demirtaş HDP’nin yeni bir mücadele dönemine girildiği bir süreçte aday olmayarak partinin ilkelerini koruma ve mücadelenin önünü açmayı hedeflemiştir. Cezaevinde mücadelesini sürdürse de koşullar yine de görevini yerine getirme ve rolünü oynamada engeller çıkarıyordu. Herhalde hiçbir yetersizliğin ve başarısızlığın bu konumdan kaynaklandığının gerekçe gösterilmemesi açısından böyle bir adım atmıştır. Çünkü Selahattin Demirtaş toy bir siyasetçi değildir. Önemli bir deneyim ve tecrübe kazanmıştır.

HDP DEMOKRATİK TÜRKİYE’Yİ YARATMA PARTİSİDİR

Selahattin Demirtaş’ın aday olmayacağını açıklaması ardından yapılan talihsiz açıklamalar ve tartışmaların en başta da Selahattin Demirtaş’ı rahatsız ettiği anlaşılıyor. Duruşma gününde yaptığı açıklamalardan bunu anlıyoruz. Selahattin Demirtaş’ın aday olmamasını en iyi anlayanlar onu mahkemede yalnız bırakmayan Kürt halkı ve demokrasi güçleri olmuştur. Mahkemedeki büyük sahiplenme bu adıma verilen değerden kaynaklanmıştır. Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliği düşürülmüş, ancak Kürt halkı ve demokrasi güçleri onu hiçbir zaman unutmamış, yalnız bırakmamıştır. Figen Yüksekdağ demokrasi güçleri ve Kürt halkı tarafından her zaman yiğit bir devrimci eşbaşkan olarak kalacaktır. Selahattin Demirtaş da cezaevinde hiçbir zaman yalnız bırakılmayacaktır. Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş eşbaşkan olmasalar da bundan sonra da demokrasi ve özgürlük mücadelesinde bütün yetenekleri ve güçleriyle yer alacaklardır. Onlar bir koltuk ve mevki için bu mücadeleye atılmış insanlar değildir. Zaten her tutumlarıyla bunu göstermektedirler.

Halkların Demokratik Partisi ne Türk’ün, ne Kürt’ün, ne Çerkez’in, ne Alevi’nin, ne Sünni’nin, ne de Hıristiyan’ın partisidir. Tüm emekçilerin, tüm inanç toplulukların partisidir. Demokratik Ulus’un devrimci demokratik partisidir. Böyle anlamayanlar zaten HDP’yi anlamamışlardır. Bu parti tüm halkların kendi kimliği ve kültürüyle özgür yaşayacağı demokratik Türkiye'yi yaratma partisidir. Tüm inançların kendi kültürüyle özgürce yaşamını sürdüreceği bir Kürdistan ve Türkiye yaratma partisidir. Özcesi sadece birine ait değil, ama hepsinin özgür ve demokratik yaşamını hedefleyen bir partidir. Bu partide yönetim için temel kriter Türkiye'yi demokratikleştirecek, Kürdistan'ı özgürleştirecek bir mücadeleyi yönetme ve yürütme kapasitesinde olunmasıdır. Yönetim bu bakımdan zengin bir etnik ve inanç kökenine sahip olduğu ve olacağı gibi, eşbaşkanlar da farklı etnik ve inançsal kimliklere sahip olurlar. Kadın Kürt olur, erkek Türk olur. Kadın Sünni, Erkek Alevi olabilir. Kadın Çerkez, Erkek Süryani olabilir. HDP’nin karakteri nedeniyle böyle farklı kimliklere sahip eşbaşkanlar seçilebilir. Temel kural, birinin kadın, birinin erkek olmasıdır. Bu kural değişmez. Ama diğer kimliklerin ne olacağı duruma göre değişebilir. Yoksa eşbaşkanlıkta bir Kürt ya da Türk’ün olmaması HDP’nin karakterini değiştirmez. Geniş yönetime herkes katılmaktadır. Nerede mücadele yoğunsa, nerede bilinçli, politik ve partiye katkı sunacaklar varsa orada daha fazla katılımlar olur.

Kuşkusuz Türkiye ve Kürdistan geneli düşünüldüğünde bir denge tutturulması da önemlidir. Çünkü yönetimler topluma gidecek, toplumla ilişki kuracak insanlardır. Bu nedenle bazı dengelerin gözetilmesi de yanlış olmaz. Ancak şu bu olmasın gibi tartışmalar yapmak doğru değildir. Bu tür konular hassasiyet yarattığı için Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi maksadı aşan söylemler de ortaya çıkmaktadır. Önemli olan, yapılan yanlışların görülmesidir. HDP çok zengin toplumsal bileşime ve düşünce yapısına, kuşak farkına sahip bir partidir. Zaten gücünü de buradan almaktadır. HDP, farklılıkları kabul etmeyen zihniyetlere karşı mücadele eden bir partidir. Farklılıkları yaşamanın gerçeğidir. Demokrasi en başta da topluma bu bakışa sahip olmaktır. Kürtler tabii ki en fazla zarar gördükleri bir anlayışa sahip olamazlar. Farklılıklarla birlikte olmayı ve ortak mücadeleyi özgür ve demokratik yaşamın güvencesi olarak görürler.

FAŞİZM YENİLMEDEN DEMOKRASİ GELMEZ

Kürt halkının mücadelesine Kürtler kadar farklı halklardan ve inançlardan insanlar büyük emek vermişler, değer katmışlardır. Hala da Kürt halkının mücadelesine büyük emekler katan, yaşamını ortaya koyan demokratlar, devrimciler ve özgürlük savaşçıları vardır. Bunu hiçbir zaman unutmamak lazım. Kürtler içinde de artık çağı karşılamayan, Kürtlere de yararı olmayan milliyetçi eğilimler bulunmaktadır. Ancak ırkçı yaklaşım Kürtlerde pek görülmez. Kuşkusuz milliyetçi yaklaşımlar da Kürtlere zarar vermektedir. Bunun somut örneklerini her zaman görmekteyiz. 20. yüzyıl ulusal kurtuluşçuluğu, ulus devletçi zihniyetler hemen aşılamıyor. Bazıları tarafından onlar sanki temel değişmez doğrularmış gibi ele alınıyor. Halbuki insanlığa en fazla zarar veren ulus devletçi anlayışlar olmuştur. 20. yüzyıl bu nedenle insanlık tarihindeki en büyük yıkım yüzyılı olmuştur. Halkların, ulusların, inançların özgür ve demokratik yaşamı için yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Demokratik Ulus, Ortak Vatan bu konuda çok önemli bir tezdir. İnsanlığın ve Ortadoğu'nun sorunlarını da böyle bir yaklaşım dışında aşmak mümkün görünmüyor.

HDP karakteri nedeniyle kendi içinde kimlik tartışması yapacak bir parti değildir. Zaten hem kimliklerin yok sayılmasına, hem de bu tür tartışmalara son vermek için kurulmuş bir partidir. HDP için önemli olan, program amaçları ve mücadele çizgisidir. Faşizm koşullarında bu da tartışılmayacak kadar nettir. Bu da tüm demokrasi güçleriyle birlikte faşizme karşı ortak mücadeledir. Demokrasi güçlerinin yeni dönem programı da projesi de budur. Bunun dışında her program ve proje saptırma ve faşizme hizmet etmekten başka bir rol oynamaz. Mevcut AKP-MHP ittifakından hiçbir şey beklenemez. Bunlar emekçilere, tüm etnik ve inanç topluluklarına karşı bir savaş ittifakıdır. Çizgileri Türk İslam sentezidir. Aslında AKP MHP’lileşmiştir. 7 Haziran sonrası iktidarın karakteri tamamen bu olmuştur. Dolayısıyla bu iktidara şu bu çağrıyı yapmak, şu bu projeyi sunmak zaman kaybetmek ve mücadeleyi zayıflatmaktır. 2018 yılının tek projesi vardır, demokrasi güçleri ile ittifak ve faşizmi yenilgiye uğratacak ortak mücadeledir. Ahmet Türk derin tecrübesiyle faşizm yenilmeden demokrasi gelmez demiş. HDP kongresinin sloganı da hedefi de ruhu da budur. Faşizm yenilmeden demokrasi gelmez!

2019 seçimlerini beklemek ve buna takılmak da halkları aldatmaktır. Zaten CHP bu yaklaşımıyla AKP-MHP faşizmine koltuk değneği olmaktadır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika