Halklar ve Ýnançlar Konferansı başladı

Halklar ve Ýnançlar Konferansı başladı

HDK tarafından düzenlenen "Halklar ve Ýnançlar Konferansı"nda konuşan BDP Mardin Milletvekili Erol Dora, açlık grevlerini selamlayarak, "Türkiye'nin özgürleşmesi gerekir. Herkes empati yapsın kendisi için ne istiyorsa başkaları için de onu istesin" dedi.

Halkların Demokratik Kongresi'nin düzenlediði "Halklar ve Ýnançlar Konferansı" başladı.

Petrol-Ýş Sendikası Genel Merkezi'nde düzenlenen konferansa Afro-Türkler, Alevi, Anti-Kapitalist Müslümanlar, Arap, Boşnak, Çeçen, Adige, Oset, Çingene, Ermeni, Ezidi, Gürcü, Hemşin, Kürt, Laz, Pomak, Rum ve Süryani halk ve inançlardan çok sayıda kişi katıldı. Ayrıca BDP Milletvekili Erol Dora, BDP Ýstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve Ýstanbul Baðımsız Milletvekili A. Levent Tüzel de katılımcılar arasında yer aldı.

Konferans, "Göçler, acılar ve dirençler" sinevizyonunun gösterimi ile başladı.

'ÝMRALI ÝLE GÖRÜŞÜLSÜN SORUN ÇÖZÜLSÜN'

Açılık konuşmasını BDP Mardin Milletvekili Erol Dora yaptı. Dora, cezaevlerindeki açlık grevine dikkat çekerek, taleplerin karşılanması gereken haklar olduðunu söyledi. "Çünkü bunlar doðuştan var olan haklardır. Hala anadilde eðitimi yasaklayan bir anayasamız vardır. Aynı zamanda Türkiye'nin en büyük sorunu güncel anlamda Kürt sorunudur ve 30 yıldır sonuç saðlanmış deðildir. Bu arkadaşlar, kendi iradeleri ile Kürt sorununun çözülmesi ve bu savaşın bitmesi için son seçenek olarak yaşamlarını ortaya koymuşlardır. Buradan hem kendilerini hem taleplerini selamlıyoruz" dedi. Diyalog saðlanarak taleplerin karşılanmasını dilediklerini belirten Dora, Başbakan'ın açlık grevlerini "şantaj" olarak deðerlendirmesine ise, "Bunu şantaj olarak deðerlendirmek doðru deðildir. Çünkü bu taleplerin karşılanmadan Kürt sorununun çözülmesi mümkün deðildir" diye cevap verdi. Soruna halkların kardeşliði ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yaklaşılması gerektiðini vurgulayan Dora, "Bir an önce Ýmralı ile görüşmelere başlanarak bu sorunun çözülmesi gerektiðini düşünüyoruz. Bu konuda inanıyorum ki HDK de çok duyarlıdır. Kürt sorunu yıllardır denenmiş olduðu gibi güvenlik ve asayiş yöntemleri ile çözülecek bir sorun deðildir. Biz iktidara ve hükümete bu güvenlikçi politikalardan vazgeçmesini temenni ediyoruz" diye konuştu. "Çünkü bunlar doðuştan var olan haklardır. Kendi iradeleri ile Kürt sorunun çözülmesi ve bu savaşın bitmesi için son seçenek olarak yaşamlarını ortaya koymuşlardır. Buradan hem kendilerini hem taleplerini buradan selamlıyoruz. Bütün dileðimiz diyalog saðlanarak taleplerin karşılanmasıdır" dedi.

Devlet yetkililerinin "halklar kardeştir" derken gayri-müslimleri saymadıðına dikkat çeken Dora, herkesin "benim anayasam" diyebileceði sivil bir anayasa talep etti ve zorunlu din derslerinin anayasadan çıkarılmasını istedi. Dora konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Bunları kabul edenler empati yapsınlar. Başkaları çocuklarına zorla başka bir din öðretmeye çalışsa ne hissederler? Türkiye'nin özgürleşmesi gerekir. Herkes empati yapsın kendisi için ne istiyorsa başkaları için de onu istesin” şeklinde konuştu.

HALKLAR VE ÝNANÇLAR ADINA TEMSÝLCÝLER KONUŞTU

Doranın konuşmasının ardından halklar ve inançlar adına katılan temsilciler konuşma yaptı.

Kafkasya halklarından Osetler, Adigeler ve Çeçenler adına konuşma yapan temsilciler, kendi dillerinde konukları selamladı.

Osetler adına konuşan Leyla Kılıç: "Çerkez üst kimliðini kullandık. Ama tüm yaşamımızda Osetce konuştuk. Ýlkokula başladıktan sonra dilimizi kullanmamız yasaklandı. Türkçe bilen arkadaşlarımız dışarıda Osetce konuşanları öðretmene ihbar etmeye zorlanıyordu. Ama buna raðmen dilimizi kullanıyorduk. Dilimizin her zaman yaşayacaðını düşünüyorduk ama öyle olmadı. UNESCO’nun kaybolan diller arasına aldıðı dil olunca nasıl yaşatırız kaygısına girdik.

Biz Anadolu kültürünü bir parçasıyız. Sadece beden olarak deðil kültürümüzle de yaşamak istiyoruz. Tanınmak, sayılmak istiyoruz. Ama böyle olmadıðını gördük. Bundan dolayı kendi kimliðimize daha çok sahip çıkmaya başladık.

Oset kültürü ile ilgili güzel şeyler anlatmak isterdim ama insanlar bu uðurda bedenlerini ölüme yatırmışken bunları konuşmaktan çok rahatsız oluyorum. En deðerli varlıðımız bedenimizi neden ölüme yatırmayı göze aldıðımız üzerine düşünülmeli.

Adigeler adına konuşan Curmit Sebahattin: Çerkez üst kimliðini taşıyoruz. Bu isim bize dışarıdan Fransızlardan Almanlardan tarafından verildi. Topraklarımızdan sürüldük, Osmanlı döneminde buraya getirildik. Türkiye Cumhuriyeti kurulduðunda köylerimizin girişlerini "Vatandaş Türkçe konuş" diye yazıldı. Kültürümüzü yaşatmamız kısıtlandı. Acılarımızı yüreðimiz gömdük, düðünlerimizde gizli oynadık.

Türkiye'de ortak yaşamak olarak üst kimlik alt kimlik olarak uygulanıyor. Sistemin dayattıðı kimlikle var olmaya zorlanıyor halklar. Bunun bir yana bıraktıðımızda eşitliði saðlayacaðız. Bu sistem sorunu ama Türkiye aydını da bunu yapmadı. Sinemada, kitaplarda bunlar yazılmadı. Şimdi yavaş yavaş bu hayata geçiyor. Yanımızdaki halkın acılarını anladıðımızda biz geleceði yaşanır kılarız.

Çerkesler genelde devletin yanında olarak bilinir ama böyle deðil. Biz tersine halk olarak haklarını aramamasıyla eleştiririz. Bu kıramadıðımız kabuktur. Şimdi kendi kültürümüzü dilimizi yaşatmak için 1 Mayıslarda, eylemlerde sokaklara çıkıyoruz. Bunu da, bu konuda deneyimli olan halklardan öðreniyoruz.

Arap Alevileri adına Ehlibeyt Kültür Dayanışma Derneði Başkanı Ali Yaman: Türkiye farklı dilleri, kültürleri, renkleri içerisinde barındıran bir coðrafya. Ama kime dokunsanız ah işitiyorsunuz. 21 yüzyılda AB'ye girmeye çalışırken, bu baskıları görmek bizi rahatsız ediyor.

Çoðunluk olarak Akdeniz-Hatay çevresinde yaşıyoruz. Arap olduðumuz için baskı gördük. Ayrıca sınıra yakın yaşadıðımız için bize yıllarca potansiyel suçlu ve vatan haini olarak bakıldı. Şuan öyle bir durumda yaşıyoruz ki, dede ile nene ayrı bir dil, torunlar ayrı bir dil konuşuyor. Çünkü Arapça konuşanlar aşaðılanıyor. Anne ve babalar geleceðini etkiler endişesini taşıyor. Hiç kimse dininden olmak zorundan deðil, ırkından olmak zorunda deðil. Sen benim dinimden, ırkımda hayat felsefemden, olmazsan ben seni bir insan olarak baðrıma basıyorum. Bizim Hz. Ali'den öðrendiðimiz budur.

Suriye'deki olaylardan dolayı siyasi ve medya dili mezheplerden konuşmaya başladı. Bu yanlış bir şey. Suriye'de demokrasi sorunları var ama Türkiye'de de bu sorunlar var.

Aleviler adına Şahkulu Sultan Dergahı Başkanı Mehmet Turhal: Alevilik, akıl ile inancı bir arada götüren bir inanç olarak tanımlanır.

Osmanlı döneminde ve Türkiye döneminde kendi özgürce ifade edilemedi. Dergahlar’da öðretildi, 1925 te tekke ve zaviyelerin kaldırılmasıyla Alevi dergahlarının başına Nakşibendi şeyhleri getirildi ve Alevilik gerilemeye başladı. Bundan dolayı Aleviliðin gelişmesi konusunda sorun yaşandı. Bugün kendini ifade edecek noktada deðil.

Devlet kendi kafasında tasarladıðı bir inancı bize dayatıyor bunu da laiklik adıyla yapıyor. Gerçek bir demokrasi ve laiklik, eşit yurttaşlık için hiç kimseye tek din dil ırk inanç dayatılamaz. Devlet kim kendini nasıl hissediyorsa öyle kabul etmelidir. Diyanet işleri başkanlıðı kaldırılmalı. Yeniden yapılandırılacaksa bile Ermeni ve Rum halklarına yapıldıðı gibi Alevilerin kapatılan dergahlarında ve vakıflarında el konulan mallarının hepsi iade edilmeli. Temsiliyet eşit olmalı.

Zorunlu din dersleri kaldırılmalı. Ýnsanların inanma hak ve özgürlüðü olduðu gibi inanmama hakkı da vardır. Eðitim kurumları konusunda ciddi bir sıkıntısı varı.

"Tanrıya giden yollar inananların sayısı kadardır" der Fransız bilim insanı. Herkes inancını yaşatabilir. Yeterki diðer inançlara da saygı gösterelim.

Batman'dan gelen Ezidi toplumun temsilcisi Nedim Erkiş, Kürtçe konuşarak, açlık grevindekileri selamladı: "Ezidiliðin tarihi çok bilinmiyor. Çünkü 73 katliamdan geçirildi. Dünyanın 6 büyük parçasına daðılmış durumda. 1 milyonu aşkın kişi var. Türkiye'de özellikle devlet tarafından tanınmıyoruz. Kimliðimiz tanınmıyoruz. Ezediler her din bin gerçekliðe sahiptir, diye inanır. Kendi dinine sahip çıkmayan insanların başka dine sahip çıkmayacaðını düşünüyor. Devlet Ezidileri iyi tanımalı."