‘Halkın öz yönetim talebi meşrudur, devlet tutumu meşru değildir’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde başlatılan müzakere sürecini hatırlatan Bilici, “Bu süreçte kullanılan yöntem diyalog ve müzakereydi. Sayın Öcalan şiddeti yöntem dışına çıkararak sonuç almak istedi.''
MELEK YÜKSEL
AMED
Pazar, 13 Aralık 2015, 12:28
Kürdistan’da yıllardır devam eden insan hakları ihlalleri 10- 17 Aralık İnsan Hakları Haftası’nda da devam ediyor. Devletin, imzaladığı Cenevre sözleşmesi ve ek protokollerini hiçe sayarak birçok sivili katlederek kirli savaş politikası yürütmekte olduğuna dikkat çeken Raci Bilici, “2015’de en çok yaşam hakkı ihlal edildi” dedi.
Öteden beri Kürdistan’da inkar ve imha politikalarından dolayı çok ciddi hak ihlallerinin söz konusu olduğunu belirten İnsan Hakları Derneği Amed Şube Başkanı Raci Bilici, “İnsan Hakları Derneği’nin kuruluş amacı, Kürt meselesi ve bu meselenin çözüme kavuşturulmaması sonucunda ortaya çıkan anti-demokratik uygulamaları engellemekti. Fakat derneğimizin kuruluşundan bu yana Türkiye ve Kürdistan’da anti-demokratik uygulamaların ortadan kalkması bir yana, inkar ve imha politikaları dahilinde hız kesmeden devam etti” dedi.
MÜZAKERE SÜRECİ HALKI UMUTLANDIRMIŞTI
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde başlatılan müzakere sürecini hatırlatan Bilici, “Bu süreçte kullanılan yöntem diyalog ve müzakereydi. Sayın Öcalan şiddeti yöntem dışına çıkararak sonuç almak istedi. On maddelik bir deklarasyon hazırladı. Bu deklarasyonu temel alarak sorunu çözmeye çalıştı. Üç yıl devam eden bu süreçte biz insan hakları savunucuları ve halklar nihayet bu sorun çözülecek diye derin bir nefes almaya ve umutlanmaya başlamıştık ki devletin eski aklı devreye girip; ‘Biz ne yapıyoruz, neden inkar ve imhadan vazgeçiyoruz?’ diyerek müzakere sürecini sona erdirip tekrar şiddete başvurmaya başladı” şeklinde konuştu.
Devletin imzaladığı Cenevre sözleşmesi ve ek protokollerini hiçe sayarak birçok sivili katlederek kirli savaş politikası yürütmekte olduğuna dikkat çeken Bilici, “24 Temmuz’dan bu yana resmi operasyonlar başlatıldı. Bu tarihten itibaren hak ihlalleri de çok ciddi boyutlara ulaştı” ifadelerini kullandı.
2015’DE EN ÇOK YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLDİ
2015’de yaşam hakkı ihlalinin ciddi boyutlara ulaştığını aktaran Bilici, “İşkence, gözaltı, kötü muamele, düşünce ve ifade özgürlüğü, çocuk ölümleri, çocuğa yönelik şiddet, çocuk tacizleri, çocuk tecavüzleri, çocuk tutuklanmaları, kadına yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal hak ihlalleri ile doğanın tahribatı gibi birçok konuda hak ihlalleri tavan yaptı. Bu kadar vahim bir tablo ve bilançonun karşılaşmamızın temel nedeni inkar ve imha politikalarıdır” cümlelerine yer verdi.
DEVLET YOK ETMEK İÇİN YAKLAŞIYOR
Öz yönetim talebinde bulunan halkların devleti yok etmeden, eşit, özgür ve demokratik bir ortamda birlikte yaşayarak kendi kendilerinin yönetmek istediklerini vurgulayan Bilici, “Kürdistan’daki istem çok net, insani, meşru ve uluslar arası sözleşmelere uygundur. Bu bir statü talebidir, halkın kendi kendini yönetme istemidir. Bugün Suriçi’nde, Silopi’de, Şırnak’ta, Varto’da, Silvan’da, Hakkari’de ve Kürdistan’ın birçok yerinde sokaktaki insanların talebi aynıdır. Kürdistan’daki halkın talebi meşrudur, devletin tutumu meşru değildir. Devlet yok etmek için yaklaşıyor. Buna karşılık genelde halk, özelde ise gençler kendi öz savunmalarını gerçekleştiriyor. Bunu tartışabilirsiniz, bunu doğru bulmayabilirsiniz ama inkar ve imha ile yaklaşamazsınız” dedi.
SİYASİ SOYKIRIM HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR
Siyasi soykırım operasyonlarının da hız kesmeden devam ettiğine dikkat çeken Bilici, “Devletin bize söylediği şey şu; ‘Ben bugün elinde silah olan kesimlere savaş ilan ediyorum’ fakat biz elinde silah olamayan kesimleri de hedef alındığını çok net olarak biliyoruz. Statü talebinde bulunan, bireysel ve kolektif haklarına sahip çıkmak isteyen ve devletin politikalarına karşısında durup sisteme muhalif olan herkes devletin hedefi haline geliyor. Çocuklar, kadınlar, gençler, eylemciler, siyasetçiler, belediye başkanları, STÖ’ler şu an devletin açık hedefidirler” ifadelerini kullandı.
Devletin hukuku kullanarak hukuksuzluk yarattığını ifade eden Bilici, “Bazı belediye başkanları sırf ‘Biz kendimizi yönetmek istiyoruz biz demokratik özerklik modelini benimsiyoruz çünkü bu model içerisinde sağlık, eğitim, alt yapı, ekonomi ve çevre hizmetlerini daha verimli bir şekilde sağlarız’ deyip, devlettin bazı sorumluluklarını devretmesini istedikleri için çok sert tepki ve yönelimleri ile karşı karşıya kaldılar. Birçoğu müebbet hapis cezası ile yargılanıyor. Yargıya sevk edilmeyen belediye başkanları, belediye çalışanları, meclis üyeleri ve encümenler ise görevinden alındı” dedi.
İÇ SAVAŞA SÜRÜKLENİYORUZ
Devletin politikalarının şiddeti derinleştirdiğini ve bu haliyle halkta endişe yarattığını belirten Bilici, “Devletin uyguladığı politika tekçi, retçi ve ayrıştırıcı bir politikadır. Bu politikalar yüzünden halklar birbirinden uzaklaşıyor, halkları birbirine linç ettiriyor ve korkumuz o ki bizi bir iç savaşa sürüklüyor” cümlelerini kullandı.
TECRİT İŞKENCEDİR, İŞKENCE İNSANLIK SUÇUDUR
Öcalan üzerindeki tecridin kanunlara ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğuna dikkat çeken Bilici, “Tecrit, işkencedir, işkence ise bir insanlık suçudur. Devlet uzun süredir işlediği bu suça son verip Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi derhal kaldırmalı ve bu sorunun çözülmesi için müzakerenin önünü açmalıdır. Tabi Sayın Abdullah Öcalan’ın bu sorunun çözümünü sağlamak için örgütüyle, gazetecilerle, bilim insanlarıyla, kadın örgütleriyle, gençlik örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle ve bu sürece katkı sağlayacak insanlarla görüşmesinin koşulları oluşturulmalıdır” ifadelerini kullandı.
Kürt sorununun çözülmesi için önemli adımlardan birinin de yeni sivil, demokratik bir anayasanın oluşturulması ve devletin kendi organlarında ciddi reformlar gerçekleştirmesi gerektiğini belirten Bilici, “Güçlü, huzurlu, özgür ve eşit bir Türkiye ve Ortadoğu ancak Kürt sorunun çözülmesiyle mümkün olabilir” dedi.