'Halk fırtına öncesi sessizlikte; 1 Kasım'da HDP ile barış gelecek'

HDP’nin en genç adaylarından biri de, Selda Çelik. Devrimci bir ailenin kızı olan İstanbul 2. Bölge adaylarından Çelik, "Kim ki barışı, kardeşliği, birlikte yaşamı, özgürlüğü ve eşitliği istiyorsa adres HDP’dir" dedi.

HDP’nin en genç adaylarından biri de, Selda Çelik. Devrimci bir ailenin kızı olan İstanbul 2. Bölge adaylarından Çelik, kendi deyimiyle doğduğundan beri siyaset ile iç içe. Devletin zulmüyle, annesinin gözaltına alınması ve polis tarafından darp edilmesi vesilesiyle küçük yaşında tanışan, daha sonra hem annesi hem de babası 'KCK Davası'ndan' haksız yere tutuklanan, ziyaretçi olarak iki cezaevi arasında mekik dokuyan Çelik, aday olmasının en büyük nedeninin Kürdistan’da yaşanan son katliamlar olduğunu söylüyor.
HDP İstanbul. 2 Bölge adaylarından Selda Çelik, ANF'nin sorularını yanıtladı...

'ANNEM HER EYLEMDEN ELİ KOLU MORARMIŞ DÖNERDİ'

Siyasete ilgin nasıl gelişti?
Doğduğumdan beri annem ve babam dolayısıyla siyaset ile iç içeyim. Annem 1989 yılında HEP kurulduğundan bu yana siyasetin içinde ve ben de Kürt özgürlük hareketinin fikirleriyle büyüdüm. Çocukken annemin gözaltına alınması, baskıya maruz kalması beni çok etkiliyordu. Hatırlıyorum da anneme hep “Gitme anne, bu eyleme gitme” derdim. Çünkü her eylem her dönüşünde polisin darbından eli, kolu morarmış halde gelirdi. 2002 Newrozu'nda bacağından vuruldu. Öyle bir psikolojiyle büyüdüm. Bu kadar zulüm, bu kadar işkence, bu kadar haksızlığın olduğu bir yerde anneme bir yandan gitme derken, diğer bir yandan da farkında olmadan aynı yola sürüklendim. Yaşım ilerledikçe hem Alevi, hem Kürt, hem sosyalist, hem de kadın kimlikli olmamdan ötürü de siyasetle birebir ilgilendim. 

'HDP HEPİMİZİZ'

Neden HDP? 
Neden HDP değil, zaten HDP olarak cevaplayım bu soruyu. Çünkü HDP benim taşıdığım bütün değerleri içinde barındırıyor. HDP benim, biziz, hepimiziz. Neden aday olduğuma gelince, en son Kürdistan’da yaşanan katliamlar beni aday olmaya itti. Her genç gibi söyleyecek bir sözüm olduğunu düşündüm. Böyle bir süreçte benim de bir katkım olmasını istedim. 
'Söyleyecek bir sözüm olduğunu düşündüm' dedin; o söz nedir ve seçildiğin takdirde nelerin değişmesine katkı sunmak istersin?
Aslında her şeyi değiştirmek isterim. Çünkü yaşadığımız o kadar çok sorun var ki. Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin yaşadığı o kadar sorun var ki. Yıllardır yaşanan cezaevi sorunları, işkenceler, haksız hukuksuz tutuklamalar, halkın gerçekleri sorgulamasının yasaklanması, insanların üzerindeki bitmek bilmeyen baskı politikaları, bütün bunlar benim psikolojimi sürekli etkileyen hususlar olmuştur. Adaletin, gelir eşitliğinin, özgürlüğün olduğu, kimsenin ötekileştirilmediği ve ötelenmediği bir ülke yaratmaktır benim amacım. Ancak özellikle Suruç ve Ankara katliamlarından sonra en acil hedefin barış olması gerektiğini biliyorum. O nedenle milletvekili olmak değil, barış için ufacık da olsa bir katkım olursa benim için gerçek zafer odur. Ama barışın gelmesi için de yaşanan bütün bu katliamların hesabının sorulması önceliktir. 

'GENÇLERE YA SUSUN YA ÖLÜN DENİLİYOR'

Bu ülkede siyasete atılan tüm genç kuşaklar gibi sizin kuşak da büyük bedeller ödüyor ve katliamlarla karşı karşıya kalıyor. Bu durum sizi umutsuzluğa sevk ediyor mu? 
Bu katliamların amacı gençleri korkutmak, apolitikleştirmek, sorgulamayan, tepki vermeyen bir gençlik yaratmaktır. Burada sadece gençler değil, tüm insanlık korkutulmak isteniyor. Çünkü diktatörler hep korku üzerine egemenlik kurar. O nedenle bizi katlederek, tutuklayarak gençlerin geleceğe ve barışa olan umudunu kırmaya, insanları evlerine hapsetmeye çalışıyorlar. Bize aslında sorgulamayın, düşünmeyin, aktif olmayın, susun ya da ölün deniliyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca özellikle ilerici kesimlere verilen bir gözdağıdır. Bu gözdağı ya etnik kimlik üzerinden ya inanç üzerinden ya da solcu kimlikleri üzerinden verildi. Dersim, Zîlan, Maraş, Sivas, Gazi bunlardan sadece birkaçı. Ama hiçbir zaman bu amaçlarına ulaşamadılar. Dün nasıl ki başaramadılar bugün de başaramayacaklar. Bu ülkede gençler umudunu kaybetmeyecek, barışı inşa etmek için yürümeye ve direnmeye devam edecek. Sorgulayacak, düşünecek ve değiştirecek. Barış, özgürlük, eşitlik için mücadele eden insanlık hep çoğalarak gelecek. 

'BU KEZ HERKES AYNI GEMİDE'

Doğduğundan beri siyasetin içinde olduğunu ifade ediyorsun. Dünden bugüne sistem açısından bir şeylerin değiştiğini düşünüyor musun? 
Bu ülkede devrimci, ilerici kesim her dönem baskı altındaydı. Ama özellikle AKP iktidarı döneminde bu zulmün daha da genişlediğini düşünüyorum. Şöyle ki artık cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AKP’ye muhalif olan her kesim hedefte. Bunun olması için Kürt, Alevi, devrimci olmasına da gerek yok. Hükümete karşı ses çıkartan herkes ya yargılanıyor, ya tutuklanıyor ya katlediliyor. Bir nevi bir cadı avı hüküm sürüyor. Biz bu baskı ve zulmü tanıyoruz, yıllardır yaşıyoruz ama bu kez herkes aynı gemide. Değişen nokta ise bence artık insanlar korkmuyor. Son noktaya gelmişler. Bıkmışlar artık. 13 yıllık bir iktidar ve yükseldikçe zalimleşen bir iktidar mevcut. Son nokta ise artık katliamlar.

'FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK!'

Katliamlara, zulme ve baskılara karşı halkta neden bir sessizlik hakim?

Bana göre bu sessizlik fırtına öncesi sessizlik. Herkes sanki 1 Kasım’ı bekliyor. Bu defa halk sandıkta cevabını verecek. 
"Çözüm Süreci" masası yine devrildi. Oslo görüşmeleri sonrasında masa devrildiğinde, o dönem BDP’de siyaset yapan anne ve baban 'KCK' adı altındaki operasyonlarda tutuklandı. Aylarca Silivri ve Bakırköy cezaevleri arasında mekik dokudun. 7 Haziran seçimleri sonrası masa yine devrildi ve yine savaş konsepti devreye girdi. Bu iki süreci de sıcağı sıcağına yaşamış biri olarak, nasıl yorumluyorsun?
Ben masanın AKP tarafından tekrar devrilmesinin 7 Haziran seçimleriyle birebir ilişkili olduğunu düşünüyorum. AKP büyük oranda Kürt halkının desteğini kaybetti. Çünkü önceki seçimlerde AKP Kürdistan’dan büyük oranda oy alıyordu. Neden oy alıyorlardı? Çünkü Kürt halkı sürece gerçekten inanmıştı. Ancak AKP Kürt halkını hep oyaladı, çözümü başlatmakla övündü ancak hiçbir adım atmadı. Özellikle Kobanê’de yaşananlar ve hükümetin tuttuğu taraf bir kırılma noktası oldu. AKP 7 Haziran’da iktidarının sarsıldığını anlayınca bu kez devreye katliamları, kaldırmakla övündüğü OHAL yöntemlerini devreye soktu. Seçimlerden sonra AKP’nin maskesi düştü.

'AKP KÜRTLERDEN OY ALAMAYACAK'

1 Kasım seçimlerinde AKP’nin Kürtlerden oy alabileceğini düşünüyor musun?
Düşünmüyorum. Zaten bence AKP de düşünmüyor. Diyarbakır’da barış barış, çözüm çözüm, diye bağıran Erdoğan’a ne oldu? 7 Haziran’da ne değişti? İki yıl boyunca cenazeler gelmediği için insanlar mutluydu, umutluydu; peki ne oldu da yine savaş ortamına geri dönüldü...

Seçim sonuçlarıyla ilgili bir öngörün var mı?
Sonuçların 7 Haziran’dan çok farklı çıkacağını düşünmüyorum, ancak kararsız seçmenlerin oranı bu defa daha yüksek. 

'BARIŞ HDP İLE GELECEK'

Peki, seçmene son olarak çağrın nedir?
Barışa atılan en büyük adımın 1 Kasım'da atılacağını düşünüyorum. Kim ki barışı, kardeşliği, birlikte yaşamı, özgürlüğü ve eşitliği istiyorsa adres HDP’dir. İstanbul’da esnafı, semtleri gezdiğimde hiç kimsenin işim ne olacak, maaşım ne olacak; dediğine tanık olmadım. Herkes tek ağızdan ne zaman barış gelecek, diye soruyordu. Halk emeği, aşı ikinci plana atmış durumda, en önemli gündemleri kanın durması, barışın gelmesi ve gerçek barış ancak HDP ile gelir. 

KİMDİR?
26 yaşında, Muş Vartolu. İstanbul’da doğup büyüdü. İlk öğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladıktan sonra, Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi İstatistik Bölümü’nden mezun oldu.