Hak ihlalleri tavan yaptı
Hak ihlalleri tavan yaptı
Hak ihlalleri tavan yaptı
Yaşam hakkı ihlali başta olmak üzere hemen her hakkın gasp edildiği, şiddetle, baskıyla tehdit altında olduğu Türkiye’de 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, ölümler, çatışmalar ve savaş yüzünden kelimenin tam anlamıyla karanlık bir tablonun gölgesinde karşılanıyor. Ancak temel hak ve özgürlükler mücadelesi de bu tabloya karşı yürüttüğü direnişle karşılıyor 10 Aralık'ı.
Dünya tarihinin önemli günlerinden biri de 10 Aralık. Bu gün, 2. Dünya Savaşı’nın ardından 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu’nun hazırladığı 30 maddelik bildiriyle Paris’te “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak ilan edildi. Türkiye’de ise son yıllarda sadece bir gün olmaktan çıkıp 10-17 Aralık tarihleri arasında “İnsan Hakları Haftası” olarak ele alınıyor.
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de insan hakları sorunu en temel sorun olmaya devam ediyor. Kimlik ve kültür haklarından kadın haklarına, çocuk haklarından öğrencilere, işçi haklarına kadar bir yığın sorunun artarak sürdüğü Türkiye’de yaşam hakkı ihlali de sıradan bir hale büründü. İşçilerin “kaza” denilen iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmelerinden demokratik haklarını kullanmak isteyenlerin polisin kurşunuyla yaşamlarını yitirmesine kadar her yıl yaşanan bu ölümlerin faili bilinmesine rağmen uygulanan cezasızlık politikası nedeniyle Türkiye dahil birçok devletin teminat altına aldığı evrensel beyannamelerde yer alan kutsal yaşam hakkı, bu denli fütursuzca ihlallerden kaynaklı hiçe sayılıyor.
Sadece devletin uyguladığı şiddet ve baskıyla gözaltına alınıp tutuklanan binlerce insan, pek çok hakkı hiçe sayıldığı için mağdur ediliyor. Ayrıca cezaevlerinde hasta tutsakların tedavileri önündeki engellerden, özellikle çocuk tutsaklara yönelik işkencelere kadar bir yığın ihlal de ayrı bir boyut.
CEZAEVLERİNDEN TABUTLAR ÇIKIYOR
En önemli ve temel sorunların başında ise Kürt sorununa bağlı ihlaller geliyor. Yaşam hakkı ihlalinden, hak ve özgürlükler baskı ve şiddetle kıskaç altında tutulurken, temel mesele cezaevleri meselesi oluyor. Cezaevlerinde süreçte pazarlık haline getirildiği için tedavi edilme koşullarının engellenmesi sonucu hasta tutsaklar Yaşar Dere, Celal Kılıçaslan, Celal Binici, Şehmus Yetek, Ali Çakıcı, Seyithan Taşkıran, Çağdaş Aktepe, Aram Akyüz, İrfan Eskibağ, Ramazan Özalp ve Osman Akan yaşamlarını yitirdi.
Hasta tutsaklar kaderine terk edilirken, cezaevlerindeki keyfi ve nefret uygulamaları ve baskılarla ihlaller tavan yaparken, yaşam hakkı da bu yönüyle hiçe sayılmaya devam ediyor.
YAŞAMSAL HAKLARIN ZERRESİ YOK
Kobanê ve Şengal’den Türkiye’ye zorunlu göç etmek durumunda kalan on binlerce Kürdün yaşadıkları da bu ihlallerin başında geliyor. Eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi birçok temel insan hakkından yoksun bırakılan on binlerce insanın yaşadığı mağduriyet halen sürüyor. Ayrıca Suriye’deki savaştan ötürü de Türkiye’ye gelen Araplar da bu yönlü mağduriyetleri yaşıyor. Türkiye’nin pek çok metropolüne gelen göçzedelerin sokakta dilencilik yapmak zorunda kalmaları yüzünden hiçbir haktan yararlanamazken, ihlallerin giderilmesi bir yana artık durum kanıksanmış durumda ve toplum tarafından da sıradan görülmeye devam ediyor.
Sadece 6-12 Ekim tarihleri arasında Kobanê’ye destek eylemlerinde ortaya çıkan yaşam hakkı ihlalleri dahi tablodaki vehameti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 46 insanın en temel hak olan yaşam hakkının elinden alınmasıyla birlikte failleri, sorumluları hakkında kimseden ses çıkmaması Türkiye’deki insan haklarının düzeyini de gözler önüne sermesi açısından trajik bir gerçekliğe tekabül ediyor.
Son olarak geçtiğimiz hafta meclise getirilen İç Güvenlik Paketi’yle birlikte hükümetin, insan hakları yerine hükümetin haklarını gözettiğini açıkça dile getirmesinin üzerinden henüz günler geçmişken Yüksekova’da geçtiğimiz yıl polis kurşunuyla hayatını kaybeden Veysel İşbilir, Mehmet Reşit İşbilir ve Bermal Tokçu'nun ölüm yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen protesto eylemine polisin müdahalesi sonrası Rojhat Özdel yaşamını yitirdi.
ÇOCUKLARA YAŞATILANLAR
İHD’nin verilerine göre 1 Ocak-19 Kasım 2014 tarihleri arasında 49 çocuk cezaevlerinde, 64 çocuk ise gözaltında işkenceye, kötü muameleye uğradı. Yine aynı zaman dilimi içindeki toplumsal olaylarda ve gösterilerde 360 çocuk gözaltına alınırken, bunlardan 59’u tutuklandı ve 42 çocuk ise yaralandı. Bunun dışında çocuklar dilendiriliyor, ucuz iş gücü olarak birçok sektörde emekleri ve hayatları kayıt dışı bir halde sömürülüyor.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET SAVAŞLA BİRLİKTE TAM BİR YIKIMI YAŞATIYOR
Her gün ortalama 4-5 kadının şiddet ve istismara uğradığı tabloda kadın cinayetleri de artarak devam ediyor. Türkiye’deki yargı ise kadın cinayetleri ya da kadına yönelik şiddet davalarında yoğunlukla failleri neredeyse ödüllendiren bir mekanizmaya sahip. Çıkarılan yasalar da yargının bu tutumu nedeniyle hiçbir caydırıcılık içermediği yönündeki tepkiler ve eleştiriler ise hükümet nezdinde muhatapsız bırakılıyor.
Bu yıl içinde namus adı altında 5 kadın öldürülürken, LGBTİ ve gayrimüslim 6 kadın nefret cinayetiyle öldürüldü, 16 kadın yaralandı, 32’isi ise intihar etti! 10 kadın intihar girişiminde bulunurken, 294 kadın da katledildi. Bu saldırı ve şiddetten 458 kadın yaralı olarak kurtulurken, 142 kadın taciz ve tecavüze uğradı, 202 kadın fuhuşa zorlandı.
Ayrıca Kobanê ve Şengal’e yönelik çete saldırılarının ardından yüzlerce kadın bu şiddetten etkilendi. Köle pazarlarında satılmaktan tecavüze ve cinayete kadar yaşatılan vahşet halen yaşanmakta.
GÜNLÜK YAŞAMDAKİ ŞİDDET, SÖMÜRÜ VE İHLALLER
TÜİK’in Eylül ayında açıkladığı verilere göre de kadınların ancak yüzde 26’sı iş bulabiliyor. Kayıt dışı olarak çalışan kadın sayısı, 4 milyon’u aşmış durumda. İstihdam oranlarında kadın sayısı az olmasının ötesinde kadınların emek sömürüsü de söz konusu. Tekstilden ev işlerine, mevsimlik işçiliğe kadar hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalıştırılan kadınlar iş cinayetlerinde de katlediliyor. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar aynı zamanda devletin de hedefinde. Polisin uyguladığı aleni şiddet ve tacize de uğrayan kadınlar, ayrımcı ve erkek egemen devlet zihniyetine sahip hükümetin şiddeti ve nefret söylemine de uğruyor.
İŞ CİNAYETLERİYLE YAŞAM HAKKI İHLALLERİNİN SONU GELMİYOR
Sadece bu yılın ilk 8 ayında bilindiği ya da kamuoyuna yansıdığı kadarıyla 1.269 işçi, iş cinayetleri nedeniyle hayatını kaybetti. Kasım ayında ise bu rakam 123 olarak açıklandı. Soma’dan Ermenek’e yüzlerce maden işçisinin hayatını kaybettiği iş cinayetlerinde tarım, inşaat gibi diğer sektörlerde de olan güvencesiz, sömürü çarkı içinde çalıştırıldığı sırada yitip giden canlara oluyor. Bunun üzerine faillerin, sorumluların da cezasızlık politikasıyla korunması da eklenince devletin çalışandan, işçiden, yaşam ve insan haklarından yana değil, sermaye ve paradan yana tavrı nedeniyle bu cinayetlerin ve yaşam hakkı ihlallerinin de sonu gelmiyor.
Daha pek çok ihlalin yaşandığı Türkiye’de 10-17 Aralık, böylesi bir tablo ve gerçeklik ortamında karşılanırken, insan hakları savunucuları, örgütler, kadınlar, işçiler, alanlarda yine taleplerini haykırarak, demokrasi, eşitlik, adalet için yürüyecek.