Güney Kürdistan’ın enerji hatları sorunu

Güney Kürdistan’ın enerji hatları sorunu

Güney Kürdistan’daki enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara ulaştırması planlanan ilk transit boru hattı tamamlanmak üzere. Khurmala'dan başlayan boru hattı, Türkiye ve Irak arasındaki, Kürt bölgesi kontrolündeki Fiskabur'a uzanıyor. İlk olması açısından önemli görülen bu boru hattı, Kürdistan hidrokarbon rezervlerinin ihracatı konusundaki ihtiyacı karşılamaktan uzak.  

Küresel kaynaklar arasında yer alan Güney Kürdistan enerji potansiyelinin uluslararası pazarlara ulaştırılması için gerekli transit hatlar sorunu Federal Kürdistan Bölgesi’nin gelecekte daha otonom bir pozisyon kazanması açısında hayati öneme sahip. Zira Irak Anayasası Kürdistan Bölgesi’nin enerji kaynaklarını uluslararası pazara taşımasına engel teşkil ediyor. Ayrıca merkezi ihracattan elde edilen gelirlerin yarısından çok azına karşılık gelecek bir payın Kürdistan Bölgesi’ne verilmesini öngörüyor. Bağdat hükümeti, Federal Kürdistan Bölgesi karşısında en zayıf dönemini yaşamasına rağmen, bu payı ödemeyi reddediyor.

Kürdistan Bölgesi hükümetinin kendi hidrokarbon rezervlerini uluslararası pazarlara ulaştırması için bağımsız, yani Bağdat hükümetinin denetiminin dışındaki alanlardan geçecek, transit hatlara ihtiyacı var. Hatta sadece Bağdat değil Tahran ve Ankara’nın da kontrollerinin dışında transit koridorlarına ihtiyacı var. Kürdistan Bölgesi, her ne kadar “yarı devlet” olarak değerlendirilen geniş bir özerkliğe sahip olsa da enerji alanında bile Kürdistan’ın diğer parçalarının durumuna bağımlı halde bulunuyor. Çevresindeki kuşatma bunu gerektiriyor.

Kürdistan için üç kıtaya açılan güzergâhların buluştuğu, en dar hatlarının ortasında yer alan, kritik bir bölge olduğu söylenebilir. Bu konumu ile dünyanın kavşağı olarak değerlendirilen Basra Körfezi’ni, Doğu Karadeniz ve Kafkasya’yı, Doğu Akdeniz ve orta Asya’yı etkileyebiliyor. Ancak Güney Kürdistan bu kadar önemli bir jeopolitik kavşakta kendi enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara ulaştıramıyor.

Kürtler özgürlük umutlarını enerji kaynaklarının sömürgeleştirilmesine bağlayamazlar. Ancak enerji tüm uluslar için olduğu gibi Kürtler için de, ekonomi, savunma uluslararası ilişkileri etkileyen önemli bir faktör olarak öne çıkıyor.

Güney Kürdistan 2011 yılından beri Bağdat’ın tüm baskılarına rağmen bağımsız enerji üretimi için gerekli uluslararası koşulları yakaladı.

Bunda ABD’nin küresel kaynakları düzenleme ve yönetme politikalarının kısmi etkisinin de payı var. Exxon Mobil'in dışında Fransız "Total",  Rus "Gazprom Neft", "Chevron" ve Çin Devlet Şirketleri,  merkezi Bağdat hükümetinin baskılarına rağmen Kürdistan Bölgesi’nden vazgeçmedi.

Güney Kürdistan enerji rezervlerini tartışırken Kerkük ve Musul önem kazanıyor. Buradaki kaynaklar Kürdistan’ın enerji kaynakları olarak değerlendiriliyor.  Bu açıdan Kürdistan’ın enerji rezervini 45 milyar değil 65 milyar varil olarak görmek gerekiyor. Ama bu aynı zamanda Kürt halkının stratejik sorunlarından biridir. Oysa Federal Kürdistan Hükümeti, sadece Tak Tak ve Tawke sahalarını esas alan bir enerji stratejisi izlemekle yetiniyor.

Halen Kürdistan Bölgesi günde yaklaşık 350 bin varil petrol üretiyor ve kendi açıklamalarına göre 2015’e kadar günde 1 milyon varile çıkarılması umut ediliyor.  Yerel hükümet bu petrolün 210 bin varilini ihraç ediyor. Kürt Enerji Kaynakları Bakanı,  Kürdistan Bölgesinin Bağdat’tan petrol payı olarak yılda 11 milyar dolar aldığını ancak eğer Kürdistan’daki petrolü kendileri pazarlarsa, örneğin Türkiye ile ortak yürütülen boru hattı hayata geçerse, 16 milyar elde edeceğini belirtiyor. 

TÜRKİYE İÇİN GÜNEY KÜRDİSTAN KARLI BİR STAJYER ALAN

Türkiye’nin başlarda bir enerji istasyonu, enerji transit merkezi gibi hayalleri vardı. Türkiye’nin enerji politikaları üretmesinde kendi stratejik konumunu doğru hesaplıyordu ancak çevresindeki küresel kaynaklara sahip ülkelerin jeopolitik hesapları ve transit için alternatif eğilimleri Türkiye’nin bu hesaplarını boşa çıkardı.

İran’a yönelik ambargo Türkiye’nin enerji politikalarında daha gerçekçi düşünmeye zorladı. Türkiye şimdi en karlı ve en gerçekçi iki kaynağa üzerinde daha özel bir yoğunlaşmaya sahip. Bunlardan biri Azerbaycan ikincisi Güney Kürdistan’dır. Rusya da özellikle doğal gaz için önemli bir kaynak oluşturuyor. Ancak bu çok fazla Rusya inisiyatifli bir ticarettir.  

Ayrıca Türkiye’nin enerjide transit olma iddialarının dışında sessizce yürüttüğü farklı bir enerji politikası da petrol sahalarındaki üretim sürecine katılma çabası olarak dikkat çekiyor. Türkiye bunun için Güney Kürdistan’ı karlı bir stajyerlik alanı olarak gördü.  Böylece hem kendi üretiminden elde ettiği kar hem de kendisi için sağladığı ucuz enerji ile cari açığı azaltmak istiyor. Ayrıca uluslararası petrol üretim girişimleri için önemli bir deneyim elde ediyor.   

Genel Energy 2012 yılında Federal Kürdistan Bölgesi’nden 509 milyon dolarlık alım yapmıştı. Bu yıl ise toplam üretim kapasitesi günlük 165 bin varile çıkardı ve 7 bölgede lisansı aldı. Türk şirketleri Güney Kürdistan’daki diğer yabancı şirketlerle de ortaklık yaparak büyümeye çalışıyor.  Şirket, petrol ve gaz konularında Güney Kürdistan’daki en büyük rezerv sahibi ve petrol üreticisi haline geldi. Bunu biraz daha ileri götürmek için Turkish Energy Company (TEG) adlı yeni bir şirket kuruluyor.

TRANSİTTE VAR OLAN DURUM

Güney Kürdistan için artık en büyük sıkıntı enerji yatırımları ve işletmeciliği yapacak ülke veya şirket bulmak değil (en azından şimdilik). Asıl sorun elindeki enerjiyi dış pazarlara ulaştırmak için gerekli bağımsız transit koridorları yaratma sorunudur. Bu yüzden öncelikle etrafındaki kuşatmayı aşması gerekiyor.

Kürtler transit konusunda Bağdat hükümetini kontrolünden çıkmak için önemli bir çaba ve arayış içindedir. Bu konuda çeşitli alternatif arayışları var. Bunların başında Türkiye geliyor. Güney Kürdistan Türkiye’yi Avrupa’ya açılan bir kapı olarak görüyor. Bu yüzden Türkiye’nin enerji konusunda Güney Kürdistan’a ihtiyacı olduğu kadar Güney Kürdistan’ın da Türkiye’ye ihtiyacı var. Bu bir realitedir.  

Şimdiye kadar Güney petrollerini taşıyan en önemli hat Kerkük-Yumurtalık boru hattıydı. Ancak bu hat Irak Ulusal Petrol Şirketi’nin elinde bulunuyor. Bu şirkete bağlı SOMO, Kerkük-Yumurtalık hattından akan petrolü Ceyhan’daki tankerlerden kontrol ediyor. Henüz ekonomisi enkaz halinde olan Irak petrol gelirlerine bağımlı Irak hükümeti, gelirinin yüzde 95'ini buradan karşılıyor. Petrol geliri yurt içi gayrı safi milli hasılanın da üçte ikisini temsil ediyor.  Bu petrolün dış pazarlara ulaştırılmasında Kerkük Yumurtalık hattı stratejik bir önemde.

Bu hattın yüksek bir taşıma kapasitesi var ama ABD’nin ünlü Halliburton-Kellog-Brown&Root şirketi tarafından korunmasına rağmen sık sık bombalanıyor. Bunun Kuzey Kürdistan topraklarından geçen bölümü de PKK gerillalarının denetimi de sözkonusu. Diğer bir ifadeyle,  PKK bu hattı stratejik olarak kontrol edebilme yeteneğine sahip.

Bu yüzdendir ki son dönemlerde enerji uzmanlarının çoğu Türkiye’nin PKK ile yaptığı ateşkesin bir sebebinin de Güney Kürdistan ve Irak enerji kaynaklarından elde edilen payın sürdürülmesi olduğunu iddia ediyor.  

KÜRTLERİN İLK TRANSİT PETROL BORU HATTI

Yapımına 2012 yılında başlanan ve bunun için 400 milyon harcanan Erbil-Türkiye petrol boru hattı Kürdistan’ın ilk transit boru hattı olacak. Bu hat Taq Taq petrol sahasından, Türkiye sınırına kadar Kerkük-Yumurtalık boru hattına bağlanacak. Günlük yaklaşık 400 bin varilden fazla kapasiteye sahip olması planlanan boru hattının uzunluğu 250 kilometredir. Bu hattı bölgede faaliyet gösteren uluslararası şirketler de kullanmayı düşünüyor. Güney Kürdistan Enerji Bakanı Ashti Hawrami, Londra'da katıldığı bir konferansta, boru hattının başlangıç sevkiyat kapasitesinin günde 300 bin varil olacağını ve günde 1 milyon varile yükselebileceğini söylemişti. Boru hattı ham petrolün, Türkiye’ye ve uluslararası pazarlara doğrudan ihracatına imkân tanıyacak. Bu hat kaynakların paraya çevrilmesi açısından son derece önemli.

Ama en önemli ve stratejik hat, 2013 yılının Ağustos ayında Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti sırasında yapılan anlaşmayla gündeme geldi.  Türkiye ile Kürdistan Bölgesi,  Kürt bölgesindeki enerjiyi dünya pazarlarına ulaştırmak için Kerkük-Yumurtalık hattından tamamıyla bağımsız yeni bir petrol boru hattı inşa etme konusunda anlaştı. Bu projeye 2014 yılının ilk yarısında başlanması planlanıyor.

Bu konuda sürekli olarak yeni gelişmeler de yaşanıyor. Örneğin sözkonusu boru hatı ile ilgili anlaşmalar yapıldıktan sonra Bağdat merkezi hükümeti Kerkük-Yumurtalık boru hattının güvenlik sorununu gerekçe göstererek Türkiye ile yeni bir koridorun oluşturulacağını duyurdu. Ki bunun temelde Türk devletini Kürtler ile yapacağı büyük boru hattı projesinden vazgeçirmeye yönelik olduğu tahmin ediliyor.

NABUCCO’YU KURTARABİLMEK

Kürdistan’ın doğal gaz rezervlerinin petrol rezervlerinden daha fazla olduğu tahmin ediliyor.  Geçtiğimiz Ekim ayının sonunda Fransız petrol şirketi Total, Hewler yakınlarında yeni ve büyük gaz yatakları bulduğunu duyurdu.  Total şirketi bu keşfi, şirketin yeni gaz ve petrol yataklarının bölge ile ilgili stratejilerinin doğru yolda olduğu ve biraz daha büyütülmesi gerektiği şeklinde yorumladı.

Eğer bu konuda koridorlar oluşturulursa var olan rezervlerin işletilmesi ve pazarlanması mümkün olacak. Kürt hükümeti bu yılın başlarına kadar doğal gaz konusunda Nabucco’ya büyük bir ümit bağlıyordu. Onlara göre Avrupa pazarlarına ulaşmanın en garantili yolu Nabucco’ydu. Çünkü her ne kadar Türkiye egemenlik sahasından geçecekse bile bu hat Batının garantisi altında olacaktı. Bu yüzden Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hewrami uluslararası toplantılarda bu hattın döşenmesi için önemli çabalar harcadı.  Kürt hükümeti, Nabucco’da yer alan OMV ve MOL şirketlerinin aynı zamanda Kürdistan Bölgesi’nde çalışılıyor olmalarını bir şans olarak değerlendiriyordu.

Geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa ve Asya enerji işleri temsilcisi Rihchard Morningstar, Kürdistan doğal gazının güney Avrupa’ya bağlanmasının çok önemli olduğunu ve bunun Nabucco için önemli bir kaynak da olacağını açıklamıştı. Aşti Hewrami,  2010 yılında İstanbul’da yapılan bir konferansta Kürdistan’ın 14-15 milyar metre küp gazı garanti edebileceğini söylemiş ve bunun Nabucco’yu kurtarabileceği belirtmişti.  

Şüphesiz Nabucco stratejik olarak Orta Asya jeopolitik denklemini (ve Rusya’nın Orta Asya ilişkilerini parçalamayı) hedefleyen büyük bir projeydi. Ancak Rusya temel olarak Hazar’daki askeri politik gücünü kullanarak bu projeyi şimdilik felç etmiş görünüyor. Nabucco’un Kürdistan transiti için bir umut olması, güçlü ve stratejik olarak yeniden revize edilmesini gerektiriyor. Bu Nabucco’dan bağımsız yeni bir projeyle de mümkün olabilir. Yani Güney Kürdistan gazının batı pazarlarına ulaştırılması için gerekli transit çalışmalara batılı güçlerin de doğrudan katılımına ihtiyaç duyuluyor.

Ama şimdilik Türkiye Güney Kürdistan için güçlü bir pazar adayı olarak kalmayı sürdürüyor.  Türkiye sadece petrol değil 15–20 milyar metreküplük doğalgaz ihracatı gerçekleştirmeyi planlıyor.    Ashti Hawrami ayrıca Türkiye’deki dağıtım şebekelerine yönelik doğalgaz ihracatının 2016 yılında başlamasının beklendiğini ifade etmişti.  Kuşkusuz tüm bunlar Kürdistan Bölgesi’nin kendi transit koridorlarını oluşturulmasına bağlıdır. 

İRAN ENERJİYİ NE YAPACAK   

Bu enerji trafiğinde kaçınılmaz olarak öne çıkan İran’ı da es geçmek kolay gözükmüyor. Diğer bir ifadeyle Türkiye eğer Güney Kürdistan ile herhangi bir ekonomik veya siyasi ilişki geliştirirse, İran’ın da bu konuda adım atması beklenmeli. Tahran belli bir süredir Güney Kürdistan bölgesel yönetimiyle enerji transitinin bir kısmının İran limanlarına aktarılmasını konusunda görüşmeler yürütüyor.

Şimdiden alınan bazı bilgilere göre Güney Kürdistan petrolleri yarı resmi biçimde tankerlerle İran limanlarına ihraç edilmeye başlandı bile. İran bunu daha çok Asya ülkelerine ihraç hattı olarak kullanacak. Zaten Bağdat hükümeti daha önce Kürtleri kaçak olarak İran üzerinden ham petrol satmakla ve gelirleri gizlemekle suçlamıştı. Reuters ajansında yayınlanan bir habere göre Güney Kürdistan İran'a günde 30 bin varil ham petrol gönderiyor. 

Bu girişimlerin Washington ve Bağdat’ı rahatsız edeceği düşünülse de henüz krize yol açacak kadar büyük bir miktar olarak görülmüyor. Bu konu Güney Kürdistan için ekonomik bir mesele olmanın ötesinde politik bir konudur ve denge amaçlıdır. 

IRAK DENETİMİNDEKİ HATLAR  

Güney Kürdistan’a uzanan tüm önemli koridorlar Kerkük çanağına bağlanmıştır.  Ancak halen Kerkük kaynaklarının Bağdat merkezi hükümetinin denetiminde olması ve buraya bağlanan hatlarında Irak topraklarından geçmesi sebebiyle tartışma konusudur. Ama eğer Kürtler Kerkük’e hayati bir mesele olarak bakıyorlarsa, buradaki kaynakların transit haritasıyla da yakından ilgili olmak zorundalar.

Kerkük’e uzanan hatlardan biri olan “Stratejik Boru Hattı”, Kerkük-Basra arasında yer alıyor. Bu hattın tamamen Irak denetiminde olması büyük bir dezavantajdır. 

Kerkük’ten Suriye’nin Baniyas kentine uzanan hat ise 30 yıldır kullanılmıyor ancak onarımı ve petrol aktarımı için önemli görüşmeler yapılıyor.  Baniyas aynı zamanda Rusların Akdeniz’deki en büyük lojistik üssü olan Tartus limanına yakın olmasından dolayı önem kazanıyor.

Kürtler için diğer önemli hatlardan biri de Kerkük-Hayfa ve Musul-Hayfa petrol boru hattıdır. 1948 yılında devre dışı bırakılan Kerkük – Hayfa boru hattının inisiyatifi önemlidir.

KUMAR YA DA SEÇENEKLERİ DOĞU KULLANMAK   

Federal Kürdistan Bölgesi’nin enerji kaynaklarını yönetme becerisine kuşkuyla bakılıyor. Kürt yönetiminin ekonomik büyüme heyecanına çabuk kapılmaması yönünde uyarılar yapılıyor. Ankara, Tahran ve Bağdat hattında bir denge tutturmaya çalışan Kürt yönetiminin, ekonomi ve siyasette bağımsız bir politikaya sahip olması kolay görünmüyor. Mevcut durumda Ankara-Tahran- Bağdat hattında denge oluşturmak için adeta bir kumar oynanıyor. Ancak Kürt hükümetinin enerji kaynaklarını yönetebilmesi ve pazarlayabilmesi için ciddi bir enerji politikasına ihtiyacı var. Yine ekonomik büyümeye paralel olarak demokrasi ve özgürlüklerin de gelişmesi, istikrarın sürdürülmesi için hayati önem arz ediyor. Mevcut durumda Federal Kürdistan Bölgesi’nin halen aşiret ve parti eksenli politikalara sahip olması, sağlam bir enerji politikası oluşturma konusunda da güven vermiyor. Ulusal ve demokratik bir karakter kazanmayan bölge yönetiminin transit konusunda Irak’tan kaçarken Türkiye ve İran’a bağımlı hale gelmesi diğer parçaların politik mücadelelerine de zarar verebilecek riskler taşıyor.