Görümlü kayıpları davası 5 Kasım’da Şırnak’ta görülecek

Görümlü kayıpları davası 5 Kasım’da Şırnak’ta görülecek

1993 yılı Haziran ayında Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü beldesinde gözaltına alınıp kaybedilen altı köylüye ilişkin dava görülüyor. Dava dönemin 23’üncü Jandarma Sınır Tugay Komutanı Mete Sayar’ın da aralarında bulnduğu 6 asker hakkında. Davanın ilk duruşması 5 Kasım’da Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Davaya ilişkin açıklama yapan Diyarbakır Barosu, davada, dönemin Şırnak 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı Tuğgeneral Mete Sayar’ın da aralarında bulunduğu altı jandarma görevlisinin sanık olarak yargılandığını belirtti.

Sanıkların güvenlik gerekçesiyle davanın nakli talepleri bulunduğunu da belirten Baro, gözaltında kaybedilen altı sivilin yakınlarının 20 yıl süren adalet mücadelesinin, zaman aşımına günler kala hazırlanan iddianamenin Şırnak ACM tarafından kabulüyle önemli bir mesafe kat ettiğini de belirtti.

Davanın aynı zamanda 1990’lı yıllarda gözaltında kayıp, zorla, keyfi ve kısa yoldan infazların sorumlusu olan kamu görevlilerinin suç ve cezadan muaf kalan ‘cezasızlık’ uygulamasına karşı mücadele bakımından da önemli olduğu kaydedildi.

NE OLMUŞTU

Dava iddianamesinde, 13 Haziran 1993’te gerillaların Görümlü, Selçik, Koyunören köyleri içerisinde ve yakın çevrelerinde düzenlediği eylemde 6 askerin ölümü, 13 askerin de yaralanması ardından baskınların düzenlendiği belirtildi.

Baskınlarda Görümlü köyünden Hükmet Şimşek, Hamdo Şimşek, Mehmet Salih Demirhan, Abdulkerim Özdemir, Mihyedin Özdemir, Telli Özdemir, Ramazan Özdemir, Halit Özdemir, köyün imamı İbrahim Akıl ile Derecik mezrasından Şemdin Cülaz ve Abdurrahman Kayek, Koyunören’den de Ömer Kurtay’ın Görümlü Jandarma Karakolu’nda geçici olarak konuşlanan Tekirdağ Ulaş’tan gelen 3’üncü Zırhlı Tugay, 2’inci Tabur Komutanlığı’na götürüldükleri yazıldı.

İddianamede Ramazan Özdemir, Abdulkerim Özdemir, Telli Özdemir, Mihyedin Özdemir, Ömer Kurtay ve Aburrahman Kayek’in serbest bırakıldıkları, diğerlerinden bir daha haber alınamadığının ileri sürüldüğü yer aldı.

Hamdo Şimşek’in eşi ve Hükmet Şimşek’in annesi Güle Şimşek, Silopi savcılığına 30 Aralık 1993’te verdiği verdiği dilekçe ve ifadede , 7 ay kadar önce sabah saatlerinde Gürümlü Köyünde bulunan komando birliğinden askerlerin köylerine gelip arama yaptıklarını söyledi. Aramadan sonra eşi Hamdo Şimşek ile oğlu Hükmet Şimşek’i götürdüklerini, o tarihden sonra da eşi ile oğlundan haber alamadığını belirtti.

Şemdin Cülaz’ın eşi Mevlüde Cülaz ise, 15 Ağustozs 2002’de verdiği ifadede, Gürümlü köyüne 4-5 km mesafedeki Derecik mezrasında eşi ve 5 çocuğu ile birlikte yaşadığını, o gece Görümlü tarafından yoğun şekilde silah seslerinin geldiğini, ertesi sabah da Görümlü ve Selçik köyleri tarafından çok sayıda askerin değildiğini söyledi.

Askerlerin herkesi bir tarlada topladıklarını, eşi Şemdin Cülaz ile Abdurrahman Kayek’i kalabalığın arasından çıkartıp götürdüklerini, başka askerlerinin de kendilerinin ve Abdurrahman’ın evini yaktıklarını ifade etti. Aynı gün akşam, Abdurrahman Kayek’in geri geldiğini, Görümlü Jandarma Karakolu’na götürülerek işkence edildiğini, kendisinin serbest bırakıldığını söylediğini aktardı.

O gün yaşadıklarını, serbest bırakılanlardan Abdurrahman Kayek’in mektubu dava avukatı Tahir Elçi’nin 26 Ağustos 2009’da dilekçe eki ile yetkililere verdi.

Kayek mektubunda, Görümlü taburundan gelen askerlerin bütün köylüleri köy meydanında topladığını, kendisi ve Şemdin Cülaz’ın evlerinin yakıldığını, ikisinin isimlerinin okunup kalabalıktan ayrıldıklarını, döve döve tabura götürüldüklerini, yolda kendilerine kaçın dediklerini, ancak öldürüleceklerini bildiklerinden biz suçsuzuz diyerek kaçmadıklarını, tabur nizamiyesinin önde gözlerinin bağlanarak işkenceye devam edildiğini yazdı.

10 dakika kadar sonra gözlerini açtıklarında Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, İbrahim Akıl, Hamdo Şimşek, Hükmet Şimşek, Halit Özdemir, Mehmet Özdemir, Muhittin Özdemir, Abdulkerim Özdemir ve Koyunören köyünden Ömer Kırtay’ı gördüğünü belirtti.

Diğerlerinin kendilerinden önce getirildiklerini anladığını, açık bir alanda tek sıra yapıp işkence yaptıklarını, her birine 4-5 kişinin vurduğunu, sonra da taburun ortalarına bir yere götürdüklerini, hiçbirşey sormadan akla gelebilecek her türlü işkencenin yapıldığını, kapalı bir binaya sokulmadıklarını, gözaltına alınanlardan Şemdin, Mehmet Salih, İbrahim, Hamdo, Hükmet ve Halit’i son olarak taburun ortasında askerlerin arasında gördüğünü söyledi.

Kendisiyle beraber Ömer, Mühittin, Abdulkerim ve Mehmet’i onlardan ayırıp, Görümlü Jandarma Kakarolu’na teslim ettiklerini, daha sonra silah seslerinin geldiğini, her taraflarının kan içinde olduğunu, karakol komutanının ellerini yüzlerini yıkamalarını istediğini, hava kararınca da nizamiyeye götürülerek serbest bırakıldıklarını belirtti.

Abdurrahman Kayek, Görümlü köyü muhtarı Ahmet Temyer’in evine gittiğini, diğer 4 kişinin de evlerine gittiklerini, bir hafta sonra yeniden gözaltına alınacağını öğrendiğinde Güney Kürdistan’a gittiğini de mektubunda yazdı.

Kayek’in ifadeleri, Osman Kayek, İsmail Kayek, Abdullah Kayek tarafından da doğrulandı.

Diğer bir serbest bırakılan olan Abdulkerim Özdemir ise, 16 Haziran 2003 ve 9 Nisan 2012’de verdiği ifadelerinde bilgileri doğrularken, serbest bırakılışlarına ilişkin, ismini hatırlamadığı karakol komutanının kendilerine gitmelerini söylediğini, bunun üzerine karakol komutanına diğer kişileri sorduğunu ve “onlar gittiler” cevabını aldığını söyledi.

Ancak nizamiyeden çıkan kişi görmediklerini, evlerine gittiklerinde de evlerinin yanmış olduğunu gördüğünü aktardı. Özdemir, nizamiye girişinde Mete Sayar’ın konuştuğunu hatırladığını, çatışma ile ilgili soru sorduğunu hatırladığını da belirtti.