Glazova: Türkiye’de PKK değil sivil halk savaşıyor
Dr. Anna Glazova, "Kürtler yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde öz yönetimlerini kanton şeklinde kurdu ve ortaya çıkan bu fiili durum artık göz ardı edilemez” dedi.
Dr. Anna Glazova, "Kürtler yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde öz yönetimlerini kanton şeklinde kurdu ve ortaya çıkan bu fiili durum artık göz ardı edilemez” dedi.
Erdoğan’ın PKK ile bu sorunu barışçıl yöntemlerle çözme imkanını değerlendiremediğini söyleyen Dr. Anna Glazova, “Rusya her zaman Suriye’nin birliğinden ve üniter yapısından yanaydı. Ama şu an bölgede yaşanan bazı gerçekleri göz ardı edemeyiz. Kürtler yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde özyönetimlerini kanton şeklinde kurdu ve ortaya çıkan bu fiili durum artık göz ardı edilemez” dedi.
Ortadoğu’da meydana gelen olaylar ve Kürtlerin Rusya’dan nasıl göründüğüne dair görüşlerine başvurduğumuz Dr. Anna Glazova, AKP’nin Kürtlere karşı geliştirdiği savaşla beraber Türkiye’de iç savaşın başladığını söyledi. Rojava Özerk Yönetimi Temsilciliğinin Moskova’da açılması kararının Kürt konferansında çıkan değerlendirmeler çerçevesinde olduğunu söyleyen Glazova, Türkiye göçmen politikasiyla Avrupa ülkelerine şantaj yapıyor diye konuştu.
Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Ortadoğu Dairesi Başkanı Dr. Anna Glazova, Ortadoğu ve bölgede gelişen olaylara ilişkin ajansımıza verdiği röportaj şöyle:
Kuzey Kürdistan’daki durumlar bir iç savaş manzarasını yansıtıyor okullar kapalı, aylardır süren sokağa çıkma yasaklarıyla beraber birçok bölgede olağan üstü hal ilan edilmiş durumda. Bu savaşı ve bu savaşın diğer bölgelere yansıma ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz. Bu savaş iç savaşına neden olabilir mi?
Şu an Türkiye’de bir iç savaş yaşanıyor zaten. Yapılan askeri operasyonlara baktığımızda savaşın diğer bölgelere yansıması işten bile değil. Böyle devam ederse Türkiye iç savaşın yaşandığı sıcak bir bölge haline gelir.
Bu savaş sadece Kürt kentlerinde mi yaşanacak?
Kürtler sadece Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda değil Türkiye’nin tüm kentlerinde yaşıyor. Bu savaş kıvılcımı bir şekilde Türkiye’nin diğer bölgelerini de sıçrayacaktır. Şu an Türkiye’de yaşanan olaylara baktığımızda ve Ortadoğu’daki diğer ülkelerde meydana gelen olaylarla karşılaştırdığımızda o ülkelerde karşılıklı çıkara dayalı bir çatışmanın ve karşılıklı bir provokasyon olduğunu görüyoruz. Ama Türkiye’deki olayların tek sorumlusu yani olayların bu düzeye gelmesinin tek sorumlusu Türkiye yönetiminin kendisidir. Kürt sorununu daha detaylı ele alırsak, bu sorunun Türkiye’de uzun zamandan beri devam eden bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. Bu sorunu Türkiye’nin “Aşil topuğu” olarak da adlandırabiliriz. Türkiye Kuzey Kürdistan Kürtlerine karşı 1930’lu yıllarda Kürtlere karşı geliştirdiği katliamlara baktığımızda eskiden beri devam eden katliamvari bir yaklaşımlar var. 1930’lu yıllarda Türk devletinin geliştirdiği katliamlarda kadın çocuk demeden on binlerce insanı katlettiğini biliyoruz. Türk devletinin şu an uyguladığı politikalar da o dönemin devamıdır.
Erdoğan, PKK ile bu sorunu barışçıl yöntemlerle çözme imkanını değerlendiremedi. Geliştirilen barış süreciyle birlikte hem ekonomik hem de siyasi olarak bu sorunun çözümü için uygun bir atmosfer yakalanmıştı. 2012 yılına kadar Türkiye belli bir istikrarı vardı ve Kürtler de buna entegre olmuştu. Aynı zamanda Erdoğan tarafından Kürtlerin bazı haklarının tanımaya yönelik adımlar atılmıştı. Türkiye Parlamentosu’nda Kürtler bu sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi için Türk devleti ile PKK yönetimi arasında arabulucu oldular. Ama işler Erdoğan’ın istediği gibi ilerleyemedi ve süreç baltalandı. Şu an yaşanan olayları 7 Haziran seçimlerine bağlayabiliriz, başlangıç noktası orasıdır. AKP seçimlerde istediği oyu alamadığı için olaylar başladı. AKP seçimlerde tek parti olmak istedi HDP’nin büyük bir başarıyla barajı aşarak meclise girmesi AKP ve Erdoğan’ın tüm planları alt üst etti. HDP’nin elde etmiş olduğu başarıyı gölgelemek ve kaybettiği oyları geri almak için AKP, HDP’yi karalayan propagandaya başladı. Ayrıca bu süreçte AKP başından beri çözüm sürecine karşı olan CHP ve MHP’yi de yanına alarak Kürt hareketine karşı topyekun bir saldırının ilk adımını atmış oldu. Türkiye halkı devletin Öcalan’la görüşmesine pozitif yaklaşıyor. Ama ana muhalefet partisi ve MHP bu görüşmelere karşı olduklarını her fırsatta dilendirdiler. Eğer Türkiye yönetimi ve siyasiler Kürt sorunu için akılcı bir çözüm bulmazlarsa bu savaş tüm Türkiye’ye yayılabilir.
Erdoğan Türkiye’nin uzun zamandır en derin yarası olan Kürt sorunu ve özellikle de son 38 yıldır devam eden ve on binlerce insanın yaşamına mal olan bu savaşı sonlandırsaydı Türkiye tarihine geçerdi. Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmeyen Türkiye, 19 Temmuz 2015 Suruç’tan Kobanê’ye geçmek isteyen 32 gencin katledilmesi ardından yükselen tansiyonu düşürmeyip Kürt hareketine daha sert saldırmaya başladı. Bu saldırıyı Türk yetkililer DAIŞ’e yüklediler. Bu olayla birlikte ilk defa DAIŞ Türkiye sınırları içerisinde öyle kanlı bir saldırıya imza atıyordu. Bu saldırının DAIŞ tarafından yapılıp yapılmadığı da hala netlik kazanmış bir konu değil. Bu kanlı eylemden sonra HDP’nin Ankara mitinginde Kürt kitlesine karşı daha kanlı bir saldırı geliştirildi. Bu saldırı ile birlikte Türk devletinin Kürtlerle barışmak istemediği hatta barışın gelişmemesi için çok büyük bir direniş içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Herkes Türkiye’nin bölgede NATO’nun en güçlü devleti olduğunu bilir. Buna rağmen herkes Kürt sorunun silah zoruyla çözülemeyeceğini de biliyor. Bunu Türkiye’de iyi anlamış durumda ama bireylerin çıkarları için hala bu seçenekte ısrar ediliyor. Bu sorunun çözümü için tarafların masaya oturması gerek. Ama buna rağmen Türkiye yine silahlı çözümde ısrar ediyorlar. Bu çerçevede birçok bölgede olağanüstü hal uygulaması başladı, birçok kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu süreçte 700’den fazla insan yaşamını yitirdi. Türkiye’nin kendi vatandaşlarına karşı geliştirdiği bu kirli savaşı batılı devletlerin görmemesi mümkün değil.
Erdoğan’ın izlediği politikayı değerlendirdiğimizde ilerde Türkiye’nin geleceğine nasıl bakıyorsunuz?
Bu gidişatla Erdoğan ülkeyi bölünme eşiğine getirebilir. 2012 yıllına kadar Türkiye geleceği olan ve istikrarlı bir ülke konumundaydı. Ama şu an Türkiye’nin durumu hiç de iç açıcı değil. Ayrıca o dönemde Türkiye komşu ülkeler için siyasi açıdan örnek alınacak, geleceği olan parlak bir ülkeydi. Şu an Erdoğan Suriye’de radikal İslam gruplarına her türlü yardımı yaparak ülke rejimini değiştirme uğraşında. İkincisi Rusya ile kritik bir çatışma içerisinde. Üçüncüsü ise Irak devleti sınırları içerisine askerlerini yerleştirerek Irak merkezi hükümetiyle de arasını bozdu. Rojava’da Kürtlerin özerklik ilanlarına karşı geliyor ve onları tehdit ediyor. Bu yetmezmiş gibi kendi ülkesinde kendi vatandaşlarına karşı bir iç savaş başlattı. Erdoğan bu şekilde o istikrarlı ve geleceği parlak olan ülkeyi büyük bir çöküşün eşiğine getirmiş bulunuyor. Hatırlıyorum daha önce batı ülkeleri PKK ile devletin arasında 2013’te başlayan görüşmelere ilişkin “eğer bu süreç sonuç almadan biterse daha kanlı bir sürecin başlayacak” öngörüsünde bulunmuşlardı. Ben de bu teze katılıyorum. Süreç sonlandıktan sonra Türkiye bölgede sadece PKK’ye karşı değil sivil halka karşıda kirli bir savaş yürütmeye başladı. Silahsız ve sivil insanlar katledilmeye başlandı. Türkiye devleti bölgede yaşayan sivil halka normal yaşam hakkı tanımıyor. Halk öyle bir çıkmaza sürüklenmiş ki yaşamak için direnişten başka seçenekleri kalmamış. Şu an bölgede çatışanlar PKK değil yaşam hakkı elinden alınmak istenen sivil halktır. Sokağa çıkma yasaklarıyla halkın tüm yaşam ihtiyaçları kısıtlanıyor. Günlerce süren sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte halka direnişten başka seçenek bırakılmıyor. Türkiye bu zorlu süreçten nasıl çıkacak bilmiyorum ama çok sancılı olacağı kesin. Kürt halkını bir daha barış sürecine ikna etmek çok zor olacaktır.
Türkiye bir taraftan Kürtlere karşı bu kadar yoğun bir saldırı içerisindeyken diğer bir taraftan da Barzani ile bu kadar yakınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güney Kürdistan’da Amerika’nın desteğiyle bölgesel Kürt hükümeti kurulduktan sonra Türkiye bunu bir tehdit olarak gördü ve onlarla çatışma yerine uzlaşmayı seçti. Bu çerçevede Türkiye, Kürt bölgesel yönetimiyle ekonomik ilişkiler geliştirerek ilişkilerini sürdürmektedir. Irak merkezi hükümetiyle Türk devletinin arası yok. Türkiye Güney Kürdistan yönetimi ile imzaladığı ekonomik ve petrol anlaşmalarını güvenceye almak için Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını bile kabul edecek duruma gelmiş bulunuyor.
Rusya yönetimi buna nasıl bakıyor?
Rusya Türkiye’nin şu anki konumundan çok rahatsızdır. Bölgede durumu iyi olan bir ülkeyken birden bu hale gelmesi bizi endişelendiriyor. Dilerim Türkiye hükümeti değişir ve yeni gelecek olan hükümet ile Rusya ile daha verimli ve ılımlı bir siyasi prosedürün içerisinde olur. Bu durumda Türkiye’nin geçmişten ders çıkararak bir iyileştirme sürecine girerek istikrara kavuşacağı ve iki ülkede aralarındaki gerilimi aşarak bir normalleşme sürecine girerler.
Suriye’de beş yıla yakın bir süredir devam eden bir savaş var. Bu beş yıl boyunca hep sesiz kalan Rusya ne oldu da birden Kürtleri desteklemeye başladı. Şimdiye kadar neden yardım etmiyordu bunun nedeni nasıl yorumluyorsunuz?
Hatırlarsanız Kasım ayında enstitümüz ve ülkemizde faaliyet yürüten Kürt kurumları “DAIŞ’e Karşı Uluslararası Mücadele Koalisyonun Kurulma Perspektifi” ile ortak bir konferans gerçekleştirdi. Bu konferans Kürt sorunundan ziyade DAIŞ’e karşı oluşturulacak bir koalisyon ön görmesine rağmen Kürt sorununa ilişkinde değerli tartışmalar yürütüldü. İlk defa o konferansta Rusya’da Rojava temsilciliğinin açılması gündeme geldi. Konferansı geride bıraktığımız için artık bahsetmekte sakınca görmüyorum. Bu konferansın gerçekleştirilmesine ve Rusya’da Rojava temsilciliğinin açılmasına karşı çıkanlar vardı. Bunun nedeni ise, bu konferans ile birlikte Rusya bölgede dostlarını ve yakın ilişkide olduğu arkadaşlarını kaybeder kaygısı vardı. Bu konferans, Rusya uçağının Türkiye tarafından düşürülmeden bir iki hafta önce yapıldı. Ama kimse öyle bir olayın olacağını ön göremiyordu. Fakat herkes bölgede Türkiye politikalarının yanlış olduğu konusunda hemfikirdi.
Onun için Rusya bölgede hem etkisini artırmak hem de radikal İslami gruplara karşı daha etkili bir mücadele yürütmek için yeni partnerler arıyordu. Konferanstaki konuşmaların büyük bir bölümü de bu eksenli olduğu için verimli oldu. Şüphesiz Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Rusya’nın en etkili araştırma enstitüleri arasındadır hatta ön gürlerimizin devlet politikalarını etkilediği de söyleniyor bu abartılı olabilir ama öne sürdüğümüz fikirlerimiz etkili olduğuna inanıyorum. Bu olaylardan önce attığımız bu adımlar ve bizzat o konferans ve toplantılarda kendim de bulundum. Şüphesiz artık herkes bu konuna hemfikirdir ki tüm Kürt temsilcileriyle özellikle de Suriye Kürtleriyle ilişkilerimizi geliştireceğiz.
Rusya, Rojava Kürdistan’daki kazanımları nasıl değerlendiriyor?
Sıkça sorulan sorulardan bir tanesi de Rusya’nın Rojava Kürdistanı federasyonunu resmi olarak tanıyıp tanımayacağıdır. Bu sorunun cevabı çok kolaydır. Bu olaylardan önce Rusya her zaman Suriye’nin birliğinden ve üniter yapısından yanaydı. Ama şu an bölgede yaşanan bazı gerçekleri göz ardı edemeyiz. Kürtler yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde özyönetimlerini kanton şeklinde kurdu ve ortaya çıkan bu fiili durum artık göz ardı edilemez. Bizim de buna göre hareket etmemiz gerek. Tabii artık Suriye eski Suriye olmayacak ama yine de toprak bütünlüğü korunacak. Zaten Kürtler de her platformda Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduklarını söylüyorlar. Rusya, Rojava Kürdistan temsilcilerinin Suriye’deki sorunların barışçıl yöntemlerle çözümü için gerçekleştirilen toplantılara katılmasını istiyor. Tabii Rusya’nın bu girişimleri hala gözle görülür bir sonuç almamış ama bunun gerçekleştirilmesi için girişimlerimiz devam edecektir.
Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesi gündemde Rusya’nın buna karşı tepkisi nasıl olur?
Şu an Suriye Türkiye sınırında gelişen olayları çok tehlikeli olarak değerlendirdiğimi söylemek isterim. Bazı batılı güçler ve Rus yetkililerin dile getirdiği Türkiye’nin Suriye politikalarının iflas ettiği ve Türkiye’nin bölgede kaybeden güç olduğu yönündeki açıklamalara katılıyorum. Türkiye bölgedeki pozisyonunu kaybediyor Erdoğan kaybediyor. Türkiye ve Erdoğan son dönemde çok büyük hatalar yapmaya başladı. Özellikle komşularıyla sıfır problem politikasından yani aracı olmaktan çıkıp aktör olmak için girişimlerde bulunan Türkiye bunun için de Suriye muhalefetini desteklemeye başladı. Türkiye’nin en büyük hatası Arap Baharı’nın başlamasıyla muhalifleri desteklemesi ve özellikle de Suriye gibi bir komşu ülkede bunu yapması büyük hataydı. Her şeyin daha da kötüye gittiğine dönük açık belirtiler olmasına rağmen Türkiye yanlış politikalarında ısrar etti. Türkiye yönetimi bundan hiç ders çıkarmadı. Bu politikanın kaybetmesi Türkiye’yi bir çıkmaza sürüklediği gibi Erdoğan’ın da kaybetmesi anlamına geliyor. Şu an Erdoğan’ın içinde olduğu çıkmaz budur. Türkiye ve Erdoğan içinde olduğu bu çıkmazı aşmak için ve Rusya’nın başarılı politikalarını engellemek için kirli yöntemlere başvurabilir. Bunların arasında askeri olarak provokatif saldırılar da olabilir.
Türkiye’nin kurmak istediği tampon bölge konusuna değinirsek, bu konuda da Türkiye’nin Amerika’nın desteği olmadan hareket etmesi mümkün değil. Amerika tampon bölgeye çekimser yaklaşıyor. Her ne kadar bu konuda yer yer pozitif bir yaklaşım sergilese de bu projeye negatif yaklaştığını söyleyebiliriz. Bunun nedeni de Amerika hem bölgeye hem de Suriye’ye yönelik ciddi bir politikasının olmamasıdır. Özellikle başkanlık seçimleri öncesi Başkan Obama’nın bölge politikasının bu kadar eleştirilirken Türkiye’nin önerdiği tampon bölgeye ilişkin bu süreçte somut adım atması biraz zor gibi görünüyor. Kuşkusuz bu da Türkiye’yi çok rahatsız ediyor ve Amerika’nın biran önce bu konuda adım atması için baskı uyguluyor. Erdoğan Amerika’ya “Müttefikin ben miyim yoksa Kürtler mi?” diye şantaj yapmaya başlamasını da böyle yorumlayabiliriz. Türkiye’nin içine girdiği bu çıkmaz Erdoğan’ı psikolojik ve sinirsel bir kriz içerisine sokuyor. Girdiği her çıkmaz için ilk olarak Amerika’ya sesleniyor. Ama eğer Erdoğan bu yanlış politikalarında ısrar ederse artık onu Amerika’da kurtaramaz.
Suriye’deki savaş artık Esad rejimine karşı verilen bir savaş olmaktan çıkmış iç ve dış güçlerin kendi çıkarları için savaştığı bir savaş haline gelmiş bulunuyor. Bu durum bize göre çok ciddi bir sorundur Suriye halkı ise bu savaş ortamında rehin konumunda bulunuyor.
Rusya’nın “Türkiye Rusya’yı sırtından bıçakladı, hainlik yaptı” değerlendirmeleri tüm sıcaklığıyla gündemde. Sizce Türkiye’nin Rus jetini düşürmesi Rusya ile NATO’yu karşı karşıya getirmek için hazırlanan bir plan değil midir?
Türk Rus ilişkilerinden bahsedersek son on yılda çok büyük gelişmeler oldu. Ama bu gelişmeler sadece ekonomik alanda oldu. Karşılıklı ithalat ve ihracat anlaşmalarının yanı sıra enerji ve tarizim alanlarında da anlaşmalar vardı. Birçok analizciye göre bu ekonomik anlaşmalar politik anlaşmalarının da zeminini hazırlayacaktı. Ayrıca bu ekonomik ortaklık her iki devletin politik alanda da bir biriyle çelişmesini önleyecekti. Bu anlaşmalar bazı çelişkilerin üstünü örtse de politik alanda karşılıklı atılan sert adımlar bu günkü durumu kaçınılmaz hale getirdi. Büyük bir emekle kurulan ekonomik ortaklık bir anda yok olup gitti. Bu da bize şunu gösteriyor ki eğer bir ülkeyle stratejik ve ekonomik bir ilişki kurmak istiyorsan o ülkenin politik çıkarlarını ve görüşlerini göz önünde bulundurman gerekiyor. Türkiye ve Rusya geliştirdikleri ilişkilerde buna dikkat etmedi. Tabii Türkiye ile Rusya’nın şu an içinde olduğu durum en çok Amerika’nın işine yarıyor. Çünkü Amerika direkt olarak biri ile çatışmaya girmek istemiyor bunun yerine Türkiye gibi agresif ve Ortadoğu’da liderlik iddiası olan bir devlet üzerinden olaylara müdahale etmek ve kontrol altına almak istiyor. Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya gelme gelmesi Amerika’nın işine geldiği kadar her iki devletin yararına gelmiyor.
Türkiye Suriye’ye müdahale etmek için Avrupa ülkelerini göçmenlerle tehdit etmesi göçmenlerin Türkiye tarafından siyasi bir koz olarak kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa’nın şu an göçmenlerle yaşadığı sorunlar var. Bu kriz bana göre kısmen başkaları tarafından provoke ediliyor. Bilindiği gibi Türkiye güya göçmenlere yardım ediyor diye kapılarını açtı ve Avrupa’ya büyük bir göç dalgasının önünü açtı. Türkiye bunu yaparken göçmenleri bir tehdit ve şantaj unsuru olarak Avrupa’ya karşı kullanıp Avrupa’yı istikrarsızlaştırabileceğini göstermeye çalıştı. Eğer dikkat ettiyseniz göçmenler arasında Türkiye tarafından gönderilen yanında ailesi olmayan oldukça genç olanlar da var. Bunlara ödemenin de yapıldığı söyleniyor. Şu açıktır ki bu insanlar Avrupa’ya entegre olmak ve orada yaşamak için gitmiyor. Bu göçmenler Avrupa’ya kesinlikle belli bir amaç için gönderiliyor. Yeni yıl kutlamaları öncesi yaşanan bazı eylemler bu görüşümüzü doğruluyor. Finlandiya daha önce istihbarat aldığı için bunu önledi ama Avrupa’nın birçok yerinde bazı eylemler gerçekleşti. Bu yaşananlar bütün göçmenlere mal edilmek istendi. Ama bu doğru değil çünkü krizden önceki Suriye’ye baktığımızda gayet modern istikrarlı herkesin rahat rahat dolaşabildiği bir ülkeydi. Bu yüzden Avrupa’daki bu durumun bilinçli olarak provoke edildiğine inanıyoruz. Bunda Türkiye’nin rolü de küçümsenmemeli.
Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirdiğimiz de Kürtlerin bu günkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii tahmin yürütmek kolay değil ama tarihe baktığımızda 40 milyonluk bir halkın kendi devletinin olmamasını insan hakları açısından da doğru bulmuyoruz. Kürdistan haritası olarak tanılan yer ise tarihte kanlı yer olarak tanımlanıyor. Kürtlerin bu bölgede yine şiddet askeri yöntemlerle haklarını elde etmelerini doğru bulmuyoruz. Kürtlerin kendi bağımsız ülkelerini kurmak için BM gibi bağımsız kuruluşlarda haklarını aramalarından yanayız. Şu an Irak’ın kuzeyinde doğru veya yanlış sever miyiz sevmez miyiz ama orada bir Kürt hükümeti var. Hatta bu defakto olarak bağımsız bir Kürt devleti gibi işlev de görüyor. Suriye’nin kuzeyinde de şu an Kürtlerin oluşturduğu otonom bir bölge var. Tabii bu oluşturulan sistem Kürtlerin hiç bir şey yokken yaptığı bir şey değil mecbur kaldıkları için oluşturdukları ve batı ülkeleri tarafından da tanınan yönetimleri var. Sadece resmi olarak tanınması kalmış Türkiye’deki olayları da izliyoruz. Orada da trajik olaylar yaşanıyor. Ama sonunda Türkiye’de de Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin bir federasyon çerçevesinde haklarını alacağını öngörüyoruz.