Firaz’dan Dağ’ın heybeti Memo’dan tebessümü kaldı
Gonca Aksoy: Her şeyini topluyordu, eve habire kamera ile ilgili siparişler geliyordu. Ben anladım zaten gideceğini. Bir şey de söylemedi. Ama yalan da söylemedi.
Gonca Aksoy: Her şeyini topluyordu, eve habire kamera ile ilgili siparişler geliyordu. Ben anladım zaten gideceğini. Bir şey de söylemedi. Ama yalan da söylemedi.
"Yalnızca yıldızlara bakın,
beni orada göreceksiniz
tam Samanyolu’nun kavisinde;
galaksiler birbirine kavuşurken…"
Yukarıdaki satırlar, geçtiğimiz günlerde Reqa’da DAİŞ saldırısında yaşamını yitiren belgesel yapımcısı, gazeteci, -arkadaşlarının anlatımıyla Londra sokaklarını sesiyle ve heybetiyle inleten- aktivist Mehmet Aksoy’a (Firaz Dağ) ait.
Genç ömrüne birçok başarı sığdıran Aksoy, Rojava’daki gelişmeleri dünyaya daha iyi aktarabilmek için boynunda kamerası, elinde kalemi ile ölümün kol gezdiği Reqa’daydı.
En büyük hayali Rojava’da insanlık düşmanlarına karşı verilen mücadeleyi dünyaya duyurmak olan Aksoy’u, kardeşi Gonca Aksoy ve arkadaşları Aladdin Sinayiç, Elif Sarıcan anlattı.
"Abiden öte benim babamdı" diyen Aksoy’un kız kardeşi Gonca Aksoy, ağabeyinin aile ilişkilerini şu cümlelerle özetliyor: “Annem ile birbirlerine çok yakınlardı. Mehmet, annemin favorisiydi. Bana hep iyi bir insan olmamı öğütlüyordu. Okulda başarılı olmam gerektiğini anlatıyordu. Hep yanımda durdu benim. Yakında ya da uzakta fark etmez her zaman benimle idi. Ben ve annemle ilişkisi çok başkaydı. Her şeyi ona danışırdım. Abiden öte benim babam gibiydi. Aile ilişkileri çok iyiydi. Herkes çok severdi O’nu. O çok farklıydı.”
‘GİDECEĞİNİ ANLAMIŞTIK’
Ağabeyinin Rojava’ya gitmeden önce ailesiyle vedalaştığını anlatan Aksoy, “Gitmeden önce evde her şeyini topluyordu, hazırlık yapıyordu. Gitmeden kısa bir süre önce İsviçre’deydik kuzenimin sünnet düğünü için. Hepimiz oradaydık. Annemle orada bir tartışma yaşamıştı. Sanki annemden ve diğer aile fertlerinden hatır alır gibiydi. Annem orada anladı biraz. Annem bayağı konuştu onunla. Birkaç ay sonra Almanya’ya gitti. Sonra döndüğünde bir arkadaşı ile birlikte eve geldi. Her şeyini topluyordu, eve habire kamera ile ilgili siparişler geliyordu. Ben anladım zaten gideceğini. Bir şey de söylemedi. Ama yalan da söylemedi.”
‘BURADA SON GÜNLERİM’
“Mehmet’in en büyük hayali Kürdistan’dı. Bu mücadeleyi büyütmek ve herkese duyurmaktı” diyen Gonca Aksoy, abisiyle görüşmesini şöyle anlatıyor: “Vefat etmeden 1 gün önce mesajlaştık. Durumumu sordu, annemleri sordu. Hesekê’den Reqa’ya dönmüştü. Mesajda ise buradaki son günlerim demişti. Gerçekten de son günleri oldu.”
‘İNSANİ DEĞERLERİ BÜYÜTME SAVAŞI VERDİ’
Sözlerine “Dokunduğu herkese bir şey katan ve aynı zamanda onlardan almasını da bilen yiğit bir gençti” diyerek başlayan Aksoy’un yakın arkadaşı Aladdin Sinayiç, “Firaz’ını dayısından, Dağ’ını dağların sinemacısı Halil’den alan Memo’nun güzelliğine güzellik katan, inandığı, savunduğu ve uğruna yaşamını verdiği değerler, yaşamdaki duruşu ve hayat felsefesiydi” diyor.
Memo’nun Avrupa yaşamını hiçbir zaman kabullenmediğini aksi yönde mücadele ettiğini altını çizen Sinayiç, “İnsana dair her şeyin tüketildiği bir dünyada o inatla insani değerleri büyütme savaşı verdi. Avrupa’nın soğuk kentlerinde büyüyen Memo, hiçbir zaman o soğuk kentlerin kurallarını kabul etmedi, tasvip etmedi, yaşamadı ve yaşatmamak için büyük mücadele verdi” diye de sözlerine ekliyor.
‘BAZEN BİR YÖNETMENDİ, BAZEN BİR DİPLOMAT, BAZEN DE…’
Aksoy’un yeteneklerini hiçbir zaman bireysel çıkarları için kullanmadığına vurgu yapan Sinayiç, şu sözlerle Aksoy’un mütevazi kişiliğine dikkat çekiyor: “Kürt halkının acılarını, kahramanlığını, direnişini diğer halklara anlatmak için gece gündüz emek verdi. Bazen bir filmin yönetmeniydi, bazen diplomat, bazen bir panelde konuşan akademisyen, bazen bir gazeteci, bazen bir tercüman, bazen de bir eylemciydi. Ama hep işin emek kısmını omuzlardı. Hiçbir zaman potansiyelinin, birikiminin ve yeteneklerinin nimetini bireysel çıkarlara kurban etmedi. Hepsini inandığı değerlere harcadı. En büyük maddiyatıydı inandığı değerler ve en büyük kârı bu değerleri birilerine aktarmaktı.”
‘KISA ÖMRÜNÜN EN UZUN FİLMİNİ ÇEKTİ’
Mehmet’in Rojava’dayken çok mutlu olduğunu belirten Sinayiç, Aksoy’un büyük hayallerinin olduğunu söylüyor ve şu cümlelerle noktalıyor: “Bir hakikat arayışçısının hakikate ulaştığı andaki mutluluğu yaşadı Rojava’ya ayak bastığında. Ve ilk sloganı ‘Bijî Serok Apo’ olmuştu. Çünkü onun düşlediği dünyanın yaratıcısıydı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan. O düşteki dünyanın yaşam bulduğu topraklardaydı artık. Evet yılların hayaliydi o gidiş ama aynı zamanda büyük bir yaranın sonucuydu. Sürekli bu rahatsızlığını dile getirirdi; 'Dünya, Önder Apo ile Rojava Devrimi'ni birbirinden koparamaya çalışıyor.' Ayrıca Rojava Devrimi'nin yeterince Batı’da görünür olmadığından, yetersiz ve yanlış anlatımından çok rahatsızdı. Bunun üzerine yıllardır içinde biriktirdiği her gün biraz daha büyüttüğü hayalleri vardı. Tabii çoğumuz gibi aile ile mücadele arasında kalmış ve hayallerini hep ertelemişti. Ne denilebilir ki Memo’nun arkasından... Kısa bir ömrün en uzun filmini çekti. Biz bir sevdiğimizi, parçamızı kaybettik ve zamanla bu kayıba alışacağız belki, ancak Kürdistan çok büyük bir değerini, yiğit ve onurlu bir evladını kaybetti.”
'HÜYESİN ÇELEBİ ETKİNLİĞİ’NE BAŞVURU YAPMIŞ’
Mehmet Aksoy’la birlikte çalışma yürüten Elif Sarıcan ise Avrupa yaşamının Aksoy’u tatmin etmediğini ve Rojava’ya gittikten sonra mutlu olduğunu söylüyor. “Rojava’da gerçek yolunu buldu” diyen Sarıcan mücadele arkadaşı Aksoy’u şu cümlelerle özetliyor: “Hayalleri sadece orada DAİŞ’in yaptıklarını göstermek değildi aynı zamanda orda inşa edilen umut dolu alternatifi bütün dünyaya duyurmak, anlatmak istiyordu. Örnek olmak istiyordu. Hepimiz konuşuyoruz ‘alternatiftir’ diye ama o gerçekten pratik olarak bunu yaşamak istiyordu.”
Sarıcan, Aksoy ile yaptığı son görüşmeyi şu ifadelerle aktarıyor: “Hüseyin Çelebi Öykü ve Şiir Etkinliği için çalışma yürütüyoruz. Mehmet ile son konuştuğumuzda bana, ‘Çok iyi bir etkinlik yapıyorsunuz, keşke birlikte yapabilseydik. Çünkü biz savaşabiliriz, savaşları da kazanabiliriz ama onun uzun vadeli olması için devrimci bir kültüre ihtiyaç var. Bu ideolojiye, bu mücadeleye yakışan bir kültüre ihtiyaç var. Bu sanatsal olsun işte müzik olsun dans olsun, folklor olsun. Bir şekilde biz bunları ön plana koymamız gerekiyor’ demişti. Biraz bunun üzerine konuştuk. Dün baktık Hüseyin Çelebi Öykü ve Şiir Etkinliği’ne başvuru yapmış hem Türkçe hem İngilizce.”
‘GİDERKEN ÇOK MUTLUYDU’
Aksoy’un Rojava’ya giderken çok mutlu olduğunu dile getiren Sarıcan, “O’nu havaalanına götürdük. Çok mutluydu ama çok da sakindi. Oraya gitmenin getirdiği bazı gerçekliklerin de farkındaydı tabii öyle kör bir şekilde gitmedi. Bence Mehmet’in en büyük farkı bu. Her boyutunu çok düşünerek gitti. Sanırsam o yüzden çok mutluydu orada” dedi.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA