Eziz: Eğer Kürtler birlik olmazsa bir yüzyılı daha kaybedebilir
Hizbi Ayinde Genel Sekreteri Kadir Eziz, Kürtlerin demokratik birliklerini gerçekleştirmemeleri durumunda geçtiğimiz yüzyılı kaybettikleri gibi bu yüzyılı da kaybedebileceğini ifade etti.
CİHAN ÖZGÜR / DİREN ROJ
SÜLEYMANİYE
Çarşamba, 17 Şubat 2016, 07:13
Hizbi Ayinde Genel Sekreteri Qadir Eziz, Kürt halkının bugün bir statü elde etme aşamasına bugün bu kadar yaklaşmasının Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan sayesinde olduğunu belirterek “Eğer Kürt güçleri demokratik birliklerini geliştiremezlerse geçen yüzyılda olduğu gibi uluslararası anlaşmaların kurbanı olabiliriz” dedi.
“Kürt halkının Kuzey Kürdistan’da hak ve özgürlüklerine kavuşacaklarına ve direnişi zaferle taçlandıracaklarına inanıyorum” diyen Hizbi Ayinde yi Kûrdistan (Kürdistan Gelecek Partisi) Genel Sekreteri Qadir Eziz, Avrupa ve uluslararası güçlerin Erdoğan ve Türk devletinin Kürt halkına karşı gerçekleştirdiği katliamlara karşı kendi çıkarları için sessiz kaldığını belirtti. Kadir AKP faşizmine sessiz kalan başta KDP olmak üzere Güney Kürdistan hükümetine de sert eleştirilerde bulundu.
Eziz, „Güney Kürdistan’ın KDP gibi bir despot iktidar tarafından yönetildiği unutulmamalıdır. Şimdiye kadar Rojava kantonlarının bile resmi olarak tanınmasına izin vermediler. Bu, miadını doldurmuş yanlış bir siyasettir“ diyen Qadir Eziz, Türk devletinin Güney Kürdistan siyasetine ilişkin ise, „AKP ve Erdoğan çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyorlar. İlkeli bir ilişki tarzları yok. Yarın Güney Kürdistan’ı düşman ilan edip uluslararası arenada karşıtlık yaparsa şaşırmamak gerekir“ şeklinde konuştu.
Hizbi Ayinde Yi Kûrdistan(Kürdistan Gelecek Partisi) Genel Sekreteri Qadir Eziz, bölge ve Kürdistan gündemine dair sorularımızı yanıtladı.
Türk devleti öz yönetim ilan eden Kürt kentlerine yönelik topyekün bir saldırı içerisinde. Aylardır sokağa çıkma yasağı var. Yüzler sivil yakılarak katledildi, şehirler yakılıp yıkılıyor. Bu saldırılara karşı Kürtler 7’den 70’e direniyor. Parti olarak Kuzey Kürdistan’daki durumu nasıl tanımlıyorsunuz?
Öncelikle, Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı geliştirilen uluslararası 15 Şubat komplosunu kınıyorum. Bu komplo halklarını iradesine karşı geliştirilen bir komplodur. Bugün komplonun başarıya ulaşmamış olması ve Önder Apo’nun görkemli direnişi ile boşa çıkarılmış olması Kürt halkı için büyük bir kazanımdır. Kürt halkının statü elde etme şansına bu denli yaklaşmış olması, İmralı’daki direniş sayesindedir.
Tarihten beri Türk devletinin Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözme gibi bir politikası hiç olmadı. AKP iktidara geldiği günden beri hep ‘Kürt sorununu çözeceğim’ diyor ama son saldırılarla da ortaya çıktı ki, Erdoğan ve partisi de Kürt halkını kandırmaya ve oyalamaya çalışmışlar. Erdoğan aslında hiç kimseye karşı dürüst olmadı. Güney Kürdistan’a karşı da dürüst değil. DAİŞ Güney Kürdistan’ı tehdit etmeye başladığında DAİŞ’in yanında yer aldı. Erdoğan Kuzey Kürdistan’da bilinçli bir şekilde çatışma ortamı yaratarak kendi iktidarını korumaya çalışıyor.
KUZEY HALKIMIZ DİRENİŞİNİ ZAFERLE SONUÇLANDIRACAK
Buna karşı gelişen direnişi nasıl ele alıyorsunuz?
Bu saldırılara karşı halkımız tabii ki büyük bir direnişin içindedir. Kürt halkı 7’den 70’e bu saldırılar karşısında öz yönetimlerini savunuyorlar. İçinden geçtiğimiz süreçte başarının anahtarı direnmektir. Direnmenin dışında başka bir yol kalmamıştır. Teslim olma veya devletten bir şey bekleme intihar olur. Ben Kürt halkının Kuzey Kürdistan’da hak ve özgürlüklerine kavuşacaklarına ve direnişi zaferle taçlandıracaklarına inanıyorum. Halkımızın Kuzey Kürdistan’da sergilediği görkemli direnişi desteklediğimi ve yanlarında olduğumu belirtiyorum.
Uluslararası güçlerin Türk devletinin Kuzey Kürdistan’da Kürt halkına karşı başlatmış olduğu saldırılar karşısındaki sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk devletinin katliamlarına karşı neden sessiz kalınıyor?
Uluslararası güçler kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutarlar. Uluslararası güçler şu an Ortadoğu politikaları nedeniyle Erdoğan’a muhtaçlar. Erdoğan, batılı güçlere göçmenlerle şantaj uyguluyor. Avrupa’ya eğer politikalarıma karşı çıkarsanız ben de ülkelerinize göç yolu açarım diyor açık açık. ABD, İncirlik Hava Üssü’nü kullanıyor, Türkiye’yi Rusya’ya karşı kullanıyor. Rus uçağının Türk ordusu tarafından düşürülmesi örneğinde de görüldü bu. Ve aynı zamanda Türkiye NATO üyesi bir ülke. Bu etkenlerin hepsi sessizlik konusunda belirleyici. Avrupa ve uluslararası güçler insan haklarından ve demokrasiden söz ediyorlar fakat Erdoğan ve Türk devletinin Kürt halkına karşı gerçekleştirdiği katliamlara karşı kendi çıkarları için sessiz kalmayı tercih ediyorlar.
KDP’NİN AKP İLE DERİN İŞBİRLİĞİ VAR
Uluslararası güçlerin sessizliği çıkarlarından dolayı dediniz. Peki Güney Kürdistan’da da Türk devletinin katliamlarına karşı bir sessizlik söz konusu. Güney Kürdistan hükümetinin Kuzey Kürdistan halkının yanında yer alması gerekmez mi? Güney hükümetinin sessizliği ne anlama geliyor?
Güney Kürdistan’da bilindiği gibi iktidarı elinde tutan KDP, Erdoğan ve AKP ile ekonomik ve siyasi olarak derin işbirliği içerisinde. Güney Kürdistan’da KDP dışındaki diğer partilerin hiç birisinin AKP ve Erdoğan ile ilişkisi yok. Fakat buna rağmen Türk devletinin katliam politikasına karşı tutumları çok zayıftır. Türk devletinin örgütlediği Türkmen cephesi bile Türk devletinin Kuzey Kürdistan’da başlatmış olduğu katliam politikalarını sonlandırması gerektiğini isterken, Kürt siyasi partilerinin net bir tavır almaması üzüntü verici bir konudur. Güney Kürdistan’da şimdi on binlerce insanın alanlara dökülerek Türk devletinin katliamlarını lanetleyip Kuzey Kürdistan halkının yanında yer aldıklarını belirtmeliydiler. Maalesef Güney Kürdistan’da bu konuda bir zayıflık var.
GÜNEY KÜRDİSTAN’I KDP DESPOTİZMİ YÖNETİYOR
Güney Kürdistan’ın KDP gibi bir despot iktidar tarafından yönetildiği unutulmamalıdır. Şimdiye kadar Rojava kantonlarının bile resmi olarak tanınmasına izin vermemiştir. Artık gerisini siz düşünün. Bu siyaset yanlış bir siyasettir. Bu siyaset miadını doldurmuştur. Erdoğan ile ekonomik ve siyasi olarak ilişkilenmenin karşısında değiliz ama eğer işbirliğine gidilecekse Kürt halkının çıkarlarını savunan bir ilişki temelinde ve Kürtlerin menfaatleri korunarak olmalıdır. Parti çıkarları temelinde gelişen ilişkileri yanlış buluyoruz.
TÜRK DEVLETİ KDP’Yİ ORTADA BIRAKTI, AKP YARIN GÜNEY KÜRDİSTAN’A DÜŞMAN OLURSA ŞAŞIRMAYIN
KDP AKP işbirliğinin çift taraflı ya da stratejik olduğunu düşünüyor musunuz?
KDP Türk devleti ile kurduğu ilişkilerden çok umutluydu. Fakat DAİŞ Hewler’in kapısına dayandığında Türk devleti onları ortada bıraktı. Tam tersine DAİŞ çetelerine yardım ediyorlardı. İran ve ABD bize yardım ettiler. Bunu Mesut Barzani ve bölge başkanlık divanı üyeleri açık bir şekilde dile getirdiler. Türk devletinin yardım isteklerine olumsuz cevap aldıklarını açıkladılar o zaman. AKP dün kardeşim dediğine bugün en büyük düşmanım diyebiliyor. Bunu Gülen cemaati, Esad rejimi, Irak hükümeti vb. örneklerden görebiliyoruz. AKP ve Erdoğan çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyorlar. İlkeli bir ilişki tarzları yok. Yarın Güney Kürdistan’ı düşman ilan edip uluslararası arenada karşıtlık yaparsa şaşırmamak gerekir. KDP bunları göz önünde bulundurarak sonradan pişman olacağı yollara girmemelidir.
GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ KRİZİN ASIL KAYNAĞI İKTİDAR VE SİSTEMDİR
Biraz da Güney Kürdistan’ı konuşalım. Güney Kürdistan aylardır siyasi ve ekonomik krizle boğuşuyor. Kriz her geçen gün daha da derinleşiyor. Siz parti olarak yaşanan krizi nasıl tanımlıyorsunuz, sizce krizin temel kaynağı nedir?
Güney Kürdistan’daki krizin temel kaynağı iktidar sisteminin krizidir. Tek parti ve Tek kişi üzerinden şekillendirilen iktidar sistemi bölgede kriz yaratıyor. Bunun yanında ekonomik, siyasi ve diplomasi alanlarında yanlış siyaset izlenildiği için bölgemiz bugün krizlerle boğuşmak zorunda kaldı. Siyasi kriz bütün krizlerin anasıdır. Şimdiye kadar bütün siyasi parti yetkilileri televizyon kanallarına çıkarak neticeden bahsediyor. Onun üzerinden tartışıyor. Hiç kimse krizin sebeplerinden bahsetmiyor. Tartışmıyor bile. Bölgede eğer demokratik bir parlamento sistemimiz olsaydı, bugün bu krizleri yaşamamış olurduk. Ama maalesef böyle bir sistemin oluşturulmasına izin verilmediği için bölgede ekonomik, siyasi, idari olarak büyük bir krizin içine girdik.
KRİZİN SEBEBİ OLAN GÜÇLER ÇÖZÜM GELİŞTİREMEZLER
Güney Kürdistan’da siyasi ve ekonomik krizin aşılması için şimdiye kadar siyasi partiler arası onlarca kez görüşme gerçekleşti fakat bir türlü çözüm gelişmiyor. Sizce neden bu taraflar krizin aşılması için uzlaşamıyorlar?
Başta bu krizi ortaya çıkaranlar krizin aşılması için çözüm geliştiremezler. Çünkü krizi onlar yaratmıştır. Yaşanan kriz birkaç toplantı ve görüşme ile aşılmaz. Eğer siyasi partiler halkın çıkarlarını parti çıkarlarının önüne alırsa çözüm gelişebilir. Fakat onların öyle bir dertleri yok. Bütün iktidarlar özellikle Güney Kürdistan’da var olan iktidar anlayışı toplum tarafından baskı altına alınmadan çözüm gelişmez. Siyasi partilerin bu konuda iktidara baskıları yok. Bazıları da zaten bu süreçte KDP politikalarına destek sunarak zaman kazanmasını sağlamaya çalışıyor. KDP’nin temel hedefi de bu süreçte zaman kazanmaktır. Toplum boykot eylemleri yapıyor. Halk tepkisini dile getiriyor fakat zayıftır. Eğer bu eylemler büyüyüp ciddi bir baskı yaratırsa iktidardakiler mecburen çözüm politikaları üretmek zorunda kalır. Eğer iktidar buna rağmen de çözüm yaratamıyorsa devrim gelişir, Raperin olur. Çünkü bu iktidar onun dışında halka başka bir yol bırakmamıştır.
YASADIŞI TUTUMLAR SORUNLARI DERİNLEŞTİRDİ BUNU KABUL ETMİYORUZ
KDP Başkanı Mesut Barzani’nin siyasi partiler ile gerçekleştirdiği toplantıya parti olarak katılmadınız. Katılmamanızın sebebi neydi?
Biz daha önce de tutumumuzu belirttik. Goran hareketi, Komala islami ve biz toplantının yapılmasına karşı değildik fakat bu toplantının sonuç alması için alt yapısının hazırlanması gerekiyordu. Biz toplantıdan önce parlamentonun çalıştırılması gerekir dedik. Bu sorunun çözüm yeri parlamentodur. Bu sorunlar yasadışılıktan bu hale geldi. Ancak parlamento çatısı altında yasalar çerçevesinde çözüleceğini düşündüğümüz için katılmadık. Çözüm yaratamayacağını düşündük ve bizim dediğimiz çıktı. Hiçbir çözüm çıkmadı o toplantıdan. Bir komite oluşturdular ama o komite de dağıldı. Yekgırtu İslami komiteden çekildi. Komite çalışmaları da başarısız oldu.
BARZANİ BİR TELEFONLA MECLİSİ KAPATTI, YNK VE YEKGİRTU DÜRÜST YAKLAŞMIYOR
Toplantı neden başarısız oldu?
YNK ve Yekgırtu İslami soruna dürüst yaklaşmıyor. Toplantıdan önce YNK ve Yekgırtu İslami Mesut Barzani’yi eleştirerek ‘sen parlamentoya böyle yaklaşamazsın’ demeliydiler. Demokrasinin alfabesinden haberdar olan hiçbir ülkede, bölge başkanı parlamentoya karşı böyle bir tutum sergileyemez. Eğer Barzani’yi eleştiremiyor iseler bile şunu demeliydiler; ‘parlamento çalışmayacaksa böyle bir komitenin oluşturulmasının ne anlamı var.’ Barzani’nin kendisi bir telefon ile parlamentoyu işlevsizleştirdi bir telefon ile çalışmasını da sağlayabilir. Demek istediğim YNK ve Yekgırtu İslami’nin hükümet ortağı ve büyük güçler olarak hiçbir etkilerinin olmadığı ortaya çıktı. Senin yaptığın iyi bir iş değil diyememişlerdir. Yasalara aykırı bir iş yaptığını söyleyememişlerdir. Bu nedenle görüşmeler başarısız oldu. Sorunlar halkın çıkarları göz önünde bulundurulmadığı için başarısız oldu.
BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU KONUSU TAM BİR KANDIRMACA
Güney Kürdistan’da bağımsızlık referandumu tartışmaları da yürütülüyor. Mesut Barzani toplantısına katılmayan güçler referandum ve bağımsızlık karşıtı olarak nitelendiriliyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Onlar mı bağımsızlığın yanındalar? Bu konuda benim hiç inancım yok. Bağımsızlık referandumu tartışmaları bilinçli olarak gündeme getirilerek halkın var olan krizler karşısındaki tepkileri dengelenmek isteniyor. Mesut Barzani kendisi bağımsızlığın zamanı daha gelmemiştir dedi. Yani biz yine diyoruz hiçbir Kürt bağımsızlık karşısında değildir. Fakat bağımsızlık ilan edilmeden önce siyasi ve hukuki zemini hazırlanmalıdır. Onlar referandum yapalım halkın istemini alalım bağımsızlığı erteleyelim diyorlar. Hiç kimsenin halkı referanduma götürüp görüşünü alıp bağımsızlık kararını belirsiz bir tarihe ertelemeye hakkı yoktur. Eğer referandum yapılıyorsa gereğini yapılmalıdır diyoruz. Bizim bağımsızlık karşısında olduğumuz söylemleri iyi niyetli söylemler değildir. Ayrıca bağımsızlık sözde değil pratikte gerçekleştirilir. Ne çok dillendiren bağımsızlığı ilan ediyor, ne de az dillendiren bağımsızlığın önünde engeldir.
YARGI İKTİDARIN ELİNDE VE YOLSUZLUK YAPANLAR KORUNUYOR
Güney Kürdistan’da en çok konuşulan konulardan biri de yolsuzluklar. Fakat yolsuzluğun kimler tarafından yapıldığı ve hangi konularda yapıldığı açıklanmıyor. Sizce bu yolsuzlukların sorumluları kimler? Yolsuzluk yapanlar neden açığa çıkarılıp yargılanamıyor?
Yolsuzluğu iktidarı elinde tutan güçler yapıyor. Neden açıklasınlar ki? Yolsuzluk yapanlar bu güçler tarafından korunuyor. Çünkü Güney Kürdistan’da yasalar tamamıyla devre dışı bırakılmıştır. İktidarı elinde tutan güçler yargıyı da parti çıkarları çerçevesinde kullanıyorlar. Dünya da yolsuzluk gizlice yapılıyor. Güney Kürdistan’da ise yasal olarak yapılıyor. Şimdiye kadar daha hükümetin bir yasal gelir kasası bile yok. Petrol gelirleri partilerin gizli kasalarına akıyor. Tabii ki yolsuzluk olur ve kimse yolsuzluk yapanları ortay çıkartmaz. Çünkü kendileri yapıyor. Güney Kürdistan’da hiçbir iş yasal ve şeffaf değildir. Şeffaf olmadığı için de bazıları milyarder oluyor bazıları açlıkla boğuşuyor.
TÜRKİYE VE SUUDİ BLOKU KÜRT DÜŞMANIDIR
Suriye ve Rojava’da olup bitenlere dair de görüşünüzü almak istiyoruz. Dünya bölgemizde savaşıyor diyebiliriz. Son dönemlerde de özellikle Türkiye ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği Sunni blok Rojava Kürdistanı’na yönelik düşmanca girişimlerde bulunuyor. Size göre Sunni blok neden Kürtleri hedef alıyor?
Kürtler halk olarak bilimselliğe inandığı için Sunni blok düşmanlık yapıyor. Kürt sorununu ulusal bir sorun olarak görmüyorlar. Mezhep sorunu olarak yaklaşıyorlar. Güney Kürdistan’da da KDP ve Mesut Barzani o cepheye yakındır. Hatta o cepheyle ittifakları da var ama Kürt halkı o cephe içinde değildir. Kürdistan halkı o cepheye karşıdır. Çünkü Erdoğan ve Suudi Arabistan her yönüyle Kürt düşmanıdır. Mesut Barzani’nin kendisi de bu hakikatı çok iyi biliyor. Kürt partiler hiçbir etnik ve mezhebi bloğa katılmamalıdır. Bu blokların Kürt halkına vereceği hiçbir şey yoktur. Kürtler bağımsız ve ulusal çıkarları esas alan siyasette ısrar etmelidirler.
Kürtler ulusal birliklerini sağlayamadıkları için Geçen yüzyılda statüsüz kaldılar ve egemenlik altında yaşamak zorunda kaldılar. Ortadoğu yeniden dizayn edilirken yeni yüzyılda böyle bir kaderi yaşamaması için Kürtler ne yapmalı?
Eğer Kürt güçleri bölgede demokratik birliklerini geliştiremezlerse, yüzyıl önce olduğu gibi bu parçalı siyasetleri ile uluslararası anlaşmaların kurbanı olabilir. Bu tehlike vardır. Yani yeni bir Sykes- Picot felaketi Kürtlerin başına gelebilir. Kürtlerin DAİŞ ile savaşta en etkin güç olmalarına rağmen Cenevre-3 toplantısına çağrılmaması önümüzdeki süreç için tehlikeli bir mesajdır. Türkiye ve Suudi Arabistan Ortadoğu siyasetlerini Kürt düşmanlığı üzerine kurgulamıştır. Bu güçler önümüzdeki dönemde DAİŞ savaşı sonrası yapılacak dizayn anlaşmalarında her türlü Kürt düşmanlığı yapacaklar. Kürtlerin statü sahibi olmaması için ellerinden geleni yapacaklar.
ROJAVA VE KUZEY’E DÜŞMAN OLANLAR GÜNEY’E DOST OLAMAZLAR
Rojava ve Kuzey Kürdistan’da Kürt halkına düşmanlık yapan Güney Kürdistan’a da düşmanlık yapacaktır. Öyle anlamak gerekiyor. O güçler bir kesim Kürtlere düşmanlık yapıp bir kesim Kürtlerle dost olamazlar. Kürt partileri bunu kabul etmemelidir. Onun için Kürt siyasi hareketlerinin öncelikle yapması gereken ulusal çıkarları esas alan bir siyaset izlemeleridir.
ULUSAL ÇIKARLARI ESAS ALAN BİR SİYASET GEREKİYOR
2013 yılında Ulusal kongre çalışmaları başladı bir dizi görüşmelerde oldu fakat başarılı olunamadı. Sizde ulusal kongre çalışmaları içerisinde yer aldınız. Ulusal kongre çalışmaları neden başarılı olamadı? Çalışmaların yarıda bırakılmasının sebebi neydi?
Ulusal Kongre çalışmaları içerisinde bizzat bende yer aldım. Ulusal kongre oturumları başladığında da ben başarıya ulaşması için öncelikle alt yapısının oluşturulması gerektiği söylemiştim. Toplantılarda temel sorun eş başkanlık ve Rojava konusundaki görüş farklılıklarıydı. KDP, Rojava’da ENKS gurubunun baskın olmasını istiyordu ve bütün yolları tıkıyordu. PYD ve PKK ise eşit katılım olmalı diyordu. Eş başkanlık konusunda ise KDP ve ona bağlı partiler, Barzani’nin tek başına başkan olmasını istiyorlardı. Türkiye’de çok yoğun bir şekilde ilişkide olduğu malum güçlere baskı yapıyordu ve ulusal kongre çalışmaları başarısız oldu.
Bütün siyasi taraflar şunu iyi bilmelidirler; parti ve şahsi çıkarlar gelip geçicidir. Kalıcı olan ulusal çıkarlardır. Eğer bir ulusumuz yoksa resmi olarak statümüz kabul edilmez ise parti olarak da bizi kimse kabul etmez. Eğer halkımız kazanırsa biz de kazanırız. Yok eğer halkımız kaybederse biz de kaybederiz.