Erzincan: İmralı sistemi asla kabul edilemez
KJK Koordinasyon Üyesi Bese Erzincan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapılmamasının sürece etkisini, Türkiye devletinin özgürlük güçlerine karşı çirkin planlamalarını değerlendirdi.
KJK Koordinasyon Üyesi Bese Erzincan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapılmamasının sürece etkisini, Türkiye devletinin özgürlük güçlerine karşı çirkin planlamalarını değerlendirdi.
Kürdistan Kadınlar Topluluğu (KJK) Koordinasyon Üyesi Bese Erzincan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapılmamasının sürece etkisini, Türkiye devletinin özgürlük güçlerine karşı çirkin planlamalarını değerlendirdi. Bese Erzincan, bu süreçteki temel gündemlerinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşulları olduğunu, İmralı sistemini başlangıçtan itibaren Guantanamo Hapishanesi’ne benzer bir yaklaşımla ele alındığını, bu durumun asla kabul edilmediğini ve edilmeyeceğini Önderleri özgürleşinceye dek mücadelelerini daha da yükselterek sürdüreceklerini belirtti.
Temmuz 2011 yılından bu yana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatları ile görüştürülmüyor. İmralı Heyeti ise en son 5 Nisan’da Kürt Halk Önderi ile görüşmüştü. Böylesi önemli bir süreçte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapılmamasının taşıdığı anlam ve yaratacağı sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özgürlük mücadelemizin gelişim karakteri Önderlik etrafında örülmüştür. Önderliğimiz aynı zamanda Türkiye’de tüm halkların, inançların, farklılıkların özgürlüğünü, barışını, kardeşliğini ve birliğini oluşturmanın mimarıdır. Bunu en başta zihinsel dünyasında ve yaşam tarzında somutlaştırmıştır. Halkların Önderliğe duyduğu sempati ve bağlılık özünü buradan almaktadır. Dolayısıyla Önderliği ele alış ve yaklaşım Türkiye’nin gidişatını, kaderini belirleyecek bir konumdadır. Her şeyden önce bu durum en başta Türkiye devlet yetkilileri tarafından anlaşılmak durumundadır. Önderliğe yaklaşımdaki olumsuzluklar aynı biçimde Türk devlet sistemine yansıyacaktır. Tarihsel olarak bakıldığında Türk-Kürt kardeşliğinin bozulduğu her dönemde Anadolu ve Mezopotamya topraklarının hep bir kaos içinde kaldığı, toplumsal gelişme ve refahın sağlanamadığı ve her anlamda bir açılımdan ziyade, giderek marjinalleşen bir gerçekliği görmekteyiz. Türkiye’nin jeopolitik önemi ancak Kürtlerin yaşadığı topraklarda barış ve kardeşliğin gelişmesi ile anlamlı bir duruma gelebilmektedir. Ancak milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ile zihniyet tutulması ve donmasını yaşayan Türk devlet yetkilileri halen bunu anlamaktan uzak, köhnemiş ulus-devlet zihniyeti ile sorunları çözebileceklerini sanmaktadırlar. Bu durumu en fazla Önderliğimize yaklaşımda çok net anlamak mümkündür.
‘İMRALI SİSTEMİ GUANTANAMO HAPİSANESİNE BENZİYOR’
İmralı sistemi halen Türkiye Anayasası’nda tutuklu ve hükümlüler için belirlenen kanunların dışında, çok özel yönetmeliklerle ele alınan ve idare edilen bir hapishane durumundadır. İmralı sistemi başlangıçtan itibaren Guantanamo Hapishanesi’ne benzer bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bu sistem Türkiye’nin tarihsel karakterine uygun, siyasal özgünlüklerine göre biçimlendirilmiştir. Bilindiği gibi Guantanamo Hapishanesi, ABD rejimine düşman Taliban ve El-Kaide militanlarının tutulduğu ABD'nin çok tartışılan askeri üssü ve hapishanesidir. İmralı Cezaevi de esasen bu temelde de kurgulanmış ve uygulanmıştır. Ancak mevcut koşullara göre şekillendirilmiş özel yönetmeliklerle idare edilen bir sisteme sahiptir. Bu konuda Türk devleti büyük bir algı operasyonu yapmakta ve sanki Önderliğimizin yeri ve koşulları çok iyi ve rahatmış gibi bir izlenim yaratmaktadır. Bu tamamen yalan ve saptırmadır.
‘ÖNDERLİĞİMİZ BÜYÜK DÜŞÜNSEL BİR ZİHNİYET DEVRİMİ YAPMIŞTIR’
Önderliğimiz tüm zindan tarihlerinin en büyük direnişini olağanüstü bir şekilde gerçekleştirmiştir. Sadece direnişle sınırlı kalmayarak, kendi şahsında Kürtleri ve özelde de kadınları özgürleştirmenin büyük bilincini ve iradesini büyük bir zihniyet devrim ile birlikte yapmıştır. Bunun ideolojik–politik duruşunu çok büyük zorluklara rağmen gerçekleştirebilmiştir. Bu konuda hiç kimsenin yüzeysel, sıradan, ucuz, kolaycı bir yaklaşım içinde olmaması gerekmektedir. Önderliğimiz çok zor koşullarda büyük bir sabır ve metanetle 1999 yılından bu yana sürekli barışçıl yollardan Kürt sorunun çözümü için büyük bir fedakârlık ve özveri ile yaklaşım göstermiş, halkların kardeşliği ve birliği temelinde bir yaklaşım ortaya koymuştur. Önderliğimiz bir çok kez tecrit ve izolasyon koşullarında tutulmasına rağmen, birçok kez siyasal sürecin rengine göre sık sık hücre cezalarına çarptırılmıştır. Uzun yıllar TV, günlük basın, radyo gibi en doğal iletişim olanaklarından yoksun bırakılmıştır. Tüm bunlarla asıl hedeflenen Önderliğin ve Önderlik şahsında halkımızın teslim alınmak istenmesidir. Önderliğimiz tüm bu uygulamalar karşısında yüksek bir bilinç ve irade ile direnç göstermiş her görüşme ve ilişkilenmeyi Türkiye’deki ezilenlerin ve halkların lehine kullanmasını son derece büyük ustalıkla başarmıştır. Temmuz 2011 yılı itibarı ile de avukatları ile görüşmemesi anayasa ve yasalara aykırı olarak engellenmiştir. İmralı heyeti ile görüşmeleri ise 5 Nisan itibari ile yapılamamaktadır.
‘ÖNDER APO, İNSANLIĞA YENİ YAŞAM MODELİ SUNMAKTADIR’
Önderliğin dışarı ile görüşmelerinin engellenmesinin en temel nedeni yaşanan siyasal sürece müdahil olmaması, düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmasının imkânlarını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Kapitalist modernist sistem, iktidarcı zihniyetle donattığı ulus-devlet anlayışı dolayısıyla kendisinin çizdiği yaşam ve ilişki anlayışı dışında alternatif bir düşünce ve pratikleşmeye karşı son derece öfkelidir. Önderliğimiz insanlığa yeni bir yaşam modeli ve anlayışı sunmaktadır. Birey ve toplum özgürlüğünü bütünlüklü ele alan bu yaşam modeli bir avuç tekelin kendisini an be an tefeci anlayışla, salt kar mantığı ile zenginleştirip toplumu bir köleler ordusuna dönüştürmesini sürekli engellemektedir.
Bunu en fazla da iktidarı ve köleliği günlük üreten kadın cinsini özgürleştirerek yapmaktadır. Kadın etrafında örülen kölelik zincirlerinin kırılması ile müthiş bir özgürlük potansiyeli ortaya çıkmıştır. Önderliğimizin özgürlük anlayışı artık halklara mal olmuştur. Ortadoğu ve Kürdistan’daki gelişmelerin tüm kapitalist sistemi çok güçlü etkileyip belirlediği dikkate alındığında Önderliğe yönelik tecrit ve izolasyon politikalarının ana dayanaklarını anlamak zor olmamaktadır. Önderliğimizin insanlık için oynadığı öncülük rolünün ortadan kaldırılması böylelikle etkisizleştirilmesi hedeflenmektedir.
Özellikle böylesi bir süreçte görüşmelerin olmaması ise içinde yaşadığımız çözüm süreci ile direk bağlantılıdır. AKP, 2013 ile başlanan sürece de sürekli oyalama ve kandırmacalarla Türkiye’de tek gücün kendisi olacağı bir düzeneği geliştirmenin planlarını tekrar denedi. Önderliğimizin, halkımızın ve hareketimizin sağduyusu ve direnişi ile bu kandırmaca hamle ve operasyonlarına karşı güçlü bir duruş sergilendi. Esasında AKP hükümetinin yapmak istediği daha ince ve sinsi yöntemlerle Kürt sorunun tekrardan bir inkâr ve imha ile tamamlanması idi. Bununla birlikte halkımızın dini duyguları da kullanılarak Kürtlerin tekrardan devlete bağlanması hedefleniyordu ama başarılamadı. Büyük düşünsel ve politik hamlelerle Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yollardan çözüme kavuşabilmesinin mücadelesi, kararlılığı ve bunun iradi-politik duruşu Önderliğimiz, halkımız ve hareketimiz tarafından gerçekleştirildi.
‘ÖNDERLİK İLE GÖRÜŞMENİN OLMAMASI SON GELİŞEN OLAYLARDAN KAYNAĞINI ALMAKTADIR’
Şengal ve Kobanê süreci ile birlikte halkları koruyan, özgürleştiren pratiklerimiz karşısında başta Türkiye halkları olmak üzere, ilerici insanlığın büyük sempatisini kazanmayı başardık. Önderliğimizin çalışmaları ile Dolmabahçe’deki görüşmelerde tarihi bir görüşme yaşandı. Ve ilk kez Kürtlerin resmi muhatap alınmasına bir girişim olabilecek görüşmeler gerçekleşti. Ancak giderek büyüyen ve halk desteğini daha da pekiştiren hareketimizin gelişimi Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere kapitalist sistemde büyük endişe yarattı. Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği devlet yaklaşımı daha çok zayıflatılmış, iradesi kırılmış ve teslim olmuş bir Kürtlükle ve dolayısıyla devlet güdümünde bir Kürtlükle yürümeyi planlıyordu. Bu anlamda seçimlerde HDP’nin barajı aşmaması için büyük bir çaba gösterildi. Her türlü özel savaş yöntemleri burada denendi. Seçim sonuçlarında HDP’nin kaybetmesi ile irade ve güç kaybetmiş bir muhatap karşısında kendine göre bir başarı kazanma hedefleniyordu. Sonuçlar tam tersini doğurdu. HDP barajı büyük bir başarı aşarak büyük başarı kazanınca ve Rojava’da Til Ebyad başarısı da eklenince planlar alt üst oldu. Önderliğimiz ile görüşmelerin yaptırılmaması bundan kaynağını almaktadır. Türk devleti son derece milliyetçi bir anlayışla Önderliğimizin, Kürt halkının güç kazanmasını kendi sonu olarak görmektedirler.
Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümünün yasal güvencelerle yürütülmesine ilişkin başlatılan tarihi süreç daha da yoğunlaşmış, ete kemiğe bürünmüş ve kendi içerisinde daha yeni taktik ve stratejileri barındırmaktadır. Kökeni çok öncelere dayanan bir süreç olarak tanımlanabilir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile gerçekleşmesi beklenilen görüşmenin diğer görüşmelerden farkı nedir? Bu sürece Türkiye devletinin nasıl yaklaşması gerekiyor? Sürecin karakteri neyi gerektiriyor?
Şimdi Önderliğimizle heyet ve avukatların görüşmesi konusunda bilindiği gibi tüm Kürt halkının çok ciddi duyarlılıkları var. Önderliğimizin sağlık, güvenlik koşulları, görüşmelerin düzenli ve zamanında yapılması sürece yaklaşımdaki samimiyetin temel bir ölçüsü durumundadır. Devletin sürekli olarak ‘süreç bozulmamıştır’ ifadesi bu durumda bir demagoji ve kandırma ibarelerinden başka bir durumu ifade etmemektedir. Özel savaş mekanizmaları her türlü araç ve gereçleri ile burada devrededir. Sürecin barışçıl ve yasal yollarla çözülmesinde temel muhatap baş müzakereci rolünde olan Önderimiz Abdullah Öcalan’dır. Görüşmelerin gerçekleşmemesi de çözüm sürecinin artık ilerleyemeyeceğinin en somut ifadesi olmaktadır.
Görüşmelerin gerçekleşmemesi, devletin ve AKP’nin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Şu anda Önderliğimizin sürekli belirttiği sekretaryanın oluşturulması ve sürecin çözümüne katkı sunacak çeşitli çevrelerle görüşebilmesinin olanaklarını bir yana bırakalım, kendi avukatı, ailesi ve heyet ile görüşmesine bile izin verilmemesi durumu yaşanmaktadır. Bu da yaşanan durumun vahametini, sürecin bir tıkanma yaşadığını ve bir kez daha Türkiye devletinin özgürlük güçlerine karşı çirkin planlamaların geliştirebileceğini çok açık ve net göstermektedir. AKP Türkiye’yi bir kaosa iterek tekrardan kendi egemenliğini kurmaya çalışacaktır. Ancak tam da bu yaklaşım AKP’nin tamamıyla bitişini beraberinde getirecektir. Bu tutum ise Türkiye’yi daha fazla gerileten, teşhir eden bir pozisyon içinde kalmasını beraberinde getirecektir.
Türkiye devleti bu tutumunu bırakmadığı sürece Kürt halkı ile kalıcı barışı, kardeşliği asla geliştiremez. Bu gelişmedikçe de Türkiye de asla kazanamaz. Marjinal kalır. Tüm bu tutumlar ise sürekli bahsedilen mevcut hali ile aslında olmayan ‘Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yollarla müzakereler temelinde gelişmesi’ sürecine, karakterine ters bir durumu ifade etmektedir. Bu anlamda AKP ötekileştiren, ayrıştıran, kutuplaştıran zihniyet ve üslubunu bırakmalıdır. Önderlikle görüşme sağlanmalı ve sürecin karakterine uygun somut adımlar atmalıdır. Türkiye’yi tarihsel olarak büyütecek yaklaşım ancak bu temelde olabilir. Tersi tutumunda ısrar etmesi sürekli özel savaş yöntemlerini devreye koyarak hareket etmesi AKP’nin daha da zayıflamasını ve giderek bitişini beraberinde getirecektir. Türkiye’yi hem kendi içinde hem de uluslararası alanda çok zayıflatacaktır.
Süreç ne tür riskler barındırıyor? Hem Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hem Kürt Özgürlük Hareketinin hem de halkların karşı karşıya olduğu riskler var mıdır? Varsa nelerdir?
AKP, Türkiye devlet tarihinin çok kritik bir eşiğinde olduğunu artık kavramalıdır. Kürtlerle eşit ve özgür temelde bir yaşam ve anlayış içinde olması gerekir. Kürtlerin bir halk olmaktan kaynaklı tüm kimlik, dil, ekonomik her alanda haklarının anayasal hükümlerle güvence altına alınması lazım. Önderlikle görüşmelerin kesilmesi, Türk devletinin sürekli olarak IŞİD yanlısı bir tutum göstermesi, AKP’yi ve Türk Devletini her geçen gün daha fazla çıkmaza koymakta ve mevcut sorunların ağırlaşmasını beraberinde getirmektedir. Türkiye halklarının kaderleri birbirine bağlıdır. Kürt halkının kaybetmesi kesinlikle AKP hükümetinin kazanması anlamına gelmeyecektir. AKP’nin halkları birbirine düşman eden söylem ve uygulamaları, Önderliğimizin görüşmelere çıkarılmaması, sürecin sağlıklı ilerlememesi ve devreye sokulan özel savaş yöntemleri tüm Türkiye halklarını büyük risklere atmak anlamına gelecektir. Özellikle Rojava’da sağlanan başarılar, HDP’nin barajı aşarak bir siyasal parti olarak ilk kez Meclis’te yer almasıyla Kürt halkı büyük bir güç kazanmıştır. Halkımız bir daha asla köleleştirmeye, kimliksizleştirmeye, yurtsuzlaşmaya izin vermeyecektir. Sürecin ilerlemediği bir Türkiye sürekli gergin ve krizli bir durumu yaşayacaktır.
‘DEVLET, HER TÜRLÜ OYUNU OYNAYACAKTIR’
Dolayısıyla AKP’nin zihniyeti bir savaş zihniyetidir. Yıllardır denenip de bir sonuç alamadığı özel savaş yöntemlerini bir kez daha devreye koymayı düşünecektir. Bunun içinde topyekün saldırılarla Önderliğimizin tecrit altında tutulması, halkımıza yaklaşımda tutuklamalar, baskı ve işkencelerle, faili meçhul cinayetleri gerçekleştirmesi, bu konuda bazı paravan örgütleri kullanması gündemdedir. Bu yöntemlerle halkımız sindirilmeye çalışılacaktır. Gerillaya karşı kapsamlı operasyonlar, hava saldırıları gerçekleştirmeye, imha seferleri düzenleme planlamaları içinde olacaktır. Yine basın-yayını yandaş medyayı etkili kullanacaktır. Ekonomik anlamda tedbirlere gidecektir ve tüm toplumsal alanlarına ilişkin yoksullaştırma, işsiz bırakma, toplumu çürütme yaklaşımı içinde olacaktır. Bunlar daha önce de denenmiş ama sürekli Türk devletini daha da zayıflatan uygulamalardır. Kürtlere yapılan her saldırı sonucu Türk Devleti daha çok gerileme yaşamıştır. Türk-Kürt diyalektiği sürekli tarihsel olarak böyle işlemiştir.
İmralı koşullarının yıkılması ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, sağlığı ve güvenliğini sağlamak amacıyla Kürt kadının bu süreçte üstleneceği rol nedir ve neler yapılması gerekir?
Kürt kadınları özgürlük mücadelesinin öncü dinamik gücü olarak tüm çalışmalarda öncülük rolünü oynadı. Büyük birikim, tecrübe ve güç kazandı. Kürdistan kadınlarının mücadelesi halkımızın özgürleşmesinin temel ana kaynağı durumundadır. Kürt kadınları özgürleşmelerini Önder Apo’nun özgürleşmesine bağlamış durumdadırlar. Kürt kadınları Önderliğin özgürlüğü ve güvenliği için tüm gücünü ve potansiyelini ortaya koyacaktır. Kadınlarla Önderlik arasında sarsılmaz güçlü bağlar söz konusudur. Bu bağ özgürleşme, sevgi, mücadeleyi içermektedir. Dolayısıyla Kürt kadını bu süreçte öncü rolünü daha güçlü ve etkili bir şekilde oynayacaktır. Bu anlamda başta Önderliğin özgürleşmesi çalışmaları olmak üzere Kürt sorununun çözümünde görev alan heyet içinde kadın hareketi bir muhatap olarak etkili çalışmalar yürütecektir. Bunun yanında büyük bir özgürlük ve demokrasi zihniyeti ile toplumu yeniden inşa çalışmalarını yetkin bir şekilde geliştirecektir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın içinde tutulduğu özel İmralı sistemine karşı kadın hareketi olarak tavrınız ve kararınız nedir?
Bu süreçteki temel gündemimiz Önder Apo’nun içinde bulunduğu tecrit koşullarıdır. Bu asla kabul edilemez ve biz Önderliğimiz özgürleşinceye dek mücadelemizi daha da yükselterek sürdüreceğiz. Önderliğimizin özgürlük ve yaşam anlayışını, ülkemizin ve Ortadoğu’nun dört bir yerinde daha da yaygınlaştıracağız. Bu etkili planlama ve pratiklerle sürekli geliştirmeye çalışacağız. Önderliğimizin tecrit altında bulunduğu her gün ve dakika, Önderliğin görüş, düşüncelerinin ve alternatif yaşam tarzının pratikleşmesinin, yaygınlaşmasının temel gerekçesi olacaktır. Önderliğimizin tecridi, yalnızlaştırılması, tüm Kürdistan’da ve Türkiye’de Apo’cu yaşam felsefesinin daha da büyümesine neden olacaktır. Bunu eğitimlerle, örgütlenmelerle, eylemlerle, yeniden inşa çalışmalarını güçlü geliştirme ile yapacağız. İmralı sistemi ile halklarımıza reva görülen köleleştirme planlarını asla kabul etmeyecek boşa çıkaracağız. Alternatif özgür yaşam kadın etrafında örülecektir. Kapitalist yaşam tarzından ve ilişkilerinden kopuş daha güçlü yaşanacaktır. Kadınlar toplumun özgürleşmesinde kendi özgürlüklerini daha güçlü yaratacaklardır. Bu anlamda da tüm kadınlar Önderliğimizin özgürleşmesi için hep birlikte, dayanışma içinde omuz omuza vererek mücadelelerini yükselteceklerdir. Yeni, özgür bir yaşam anlayışı ile toplumun özgürleşmesini nakış nakış işleyeceklerdir. Önderliğimize yönelik tecrit ve izolasyona karşı tavrımız ve kararımız her gün daha fazla bir yoğunlukla, Önderliğimizin yaşam felsefesini, tarzını, ilişkilerini eylemini, duruşunun geliştirilmesi biçiminde her alanda mücadele edeceğiz.