Çarşamba akşamı Türkiye ve Kürdistan iki farklı duruşu çıplak gözle izledi. Türk başbakanı Tayyip Erdoðan kamuoyunda jöleli olarak bilinen, hükümet yanlısı çıkışlarıyla daha doðrusu her dönemin fırıldaðı olarak kabul edilen Yiðit Bulut adlı özel elemanın sunduðu Ahmet Kekeç, Fehmi Koru ve Mustafa Karaalioðlunun huzura kabul edildiði bir programa konuktu. Başka bir televizyonda ise Hilmi Hacaloðlu, BDP eş başkanı Selahattin Demirtaşı aðırladı.
Ýki lider başta Suriye ve Batı Kürdistandaki gelişmeler olmak üzere birçok konuda görüşlerini açıkladılar. Başbakan çanak sorularla mest oldu. Demirtaş ise hem sunucunun, hem de twitter sosyal paylaşım aðı üzerinden gelen soruları çok net cümlelerle, ikirciksiz, yalan ve dolana başvurmadan açık bir dille yanıtladı. Demirtaş, ayrıca performansıyla Türk başbakanına ciddi manada fark attı. Onun tezlerini yerle bir etti.
Erdoðanın gazetecileri tasmalı olarak suçladıðı zaman, ona destek çıkan sözde gazetecilerden Ahmet Kekeçte bir ara jöleli kadar olmasa da eðilip bükülerek bir şeyler sormaya çalıştı. Erdoðanın harçlara karşı pankart açan öðrencileri ve haber yazdıðı için cezaevine konulan gazetecileri katil ve terörist olarak nitelemesinden sonra köşesine çekildi. Bu kadarı da olmaz diyemedi. Demedi. Zaten demesi de beklenmiyordu.
Erdoðanın huzurunda sus-pus olan Kekeç bugün (Perşembe) köşesinde maşallahı var döktürmüşte döktürmüş. Yazısının başlıðını Şimdi de Suriye Kürtleri mi çıktı başımıza? koyacak kadar ırkçı hezeyanlar içinde olan Kekeç, Türkiye kurulacak bir Kürt devletini savaş sebebi sayarız anlayışını devam ettiriyor mu? diye sanki cevabı bilinmeyen bir soruyu ortaya atmış. Herkesi kendisi gibi cehalet içinde sandıðından olacak ki, sorduðu aslında Erdoðanın da müdahale ederiz diye yanıtladıðı bu soruya bilmiyorum cevabını vermiş.
Kekeç oradan buradan evirip- çevirerek Ankara, büyük müttefikin-herhalde ABDyi kast ediyor- Kuzey Irakta oluşturduðu ya da oluşturulmasına katkıda bulunduðu yapıya itiraz etmedi diye yazmış. Beyefendi bununla da kalmamış, bu yapıyı bir de kendince Kuzey Irak Özerk Yönetimi diye adlandırmış. Keyfiyete bak sen!
Kekeç, bu keyfiyetini daha doðrusu bu ırkçı şımarıklıðını bir adım daha öne taşımış. Ve Güney Kürdistan demeyi tercih edenleri bu ırkçı hezeyan içinde bazıları diye nitelemiş. Çokbilmişler gibi ama isimlendirmeler ya da isimlendirmelerden duyulan rahatsızlıklar, gerçeði deðiştirmiyor diye eklemeyi unutmamış.
Sormak gerekmez mi? Milyonlarca insanın yaşadıðı bir ülkeyi ismi ile anmak veya Kekeçin deðimiyle isimlendirmeler ya da isimlendirmelerden duyulan rahatsızlıklar, gerçeði deðiştirmiyorsa neden bu tipler Irak Anayasasında yazılan ve uluslararası camia tarafından kabul gören, dahası Kürtler tarafından Federal Kürdistan Bölgesi olarak adlandırılan ülkeyi Kuzey Irak Özerk Yönetimi diye keyfi bir tanımlamaya tabi tutuyor? Bu hakkı nereden alıyorlar? Neden?
Bu iki nedenden olabilir. Ya ırkçı oldukları için dillerinin ucuna Kürdistanı getiremiyorlar, bir türlü Kürdistan gerçeðini kabullenemiyorlar ve resmi Türk ideolojisinin deðişmez tutsaðı oluyorlar. Her seferinde resmi dilin altını çizerek kendileri için bu fani dünyada kaptıkları yeri korumaya çalışıyorlar.Ya da bu tipler tarih bilincinden yoksun, düpedüz cahil ve cehalet içindeler.
Kekeç yazısının bir yerinde Kuzey Iraktaki Kürt varlıðı kopuş sürecine girebilir. Ýşin burası yüksek siyaset ve dış politika bilgisi gerektiriyor, geçiyorum... diyerek boyundan büyük işlere karışmamayı yeðlese de, cehalet karışımı ırkçı şımarıklıðını sürdürüyor.
Ve Mahut kırmızı çizgilerimize raðmen, kendisini de facto dayatan Kuzey Irak Özerk Yönetimi, yaşamasını ve totalitesini genişletmesini, ilginç bir biçimde Türkiyeye borçlu diye yazıyor. Mahut kırmızı çizgi, de facto, özerk, yönetim, yaşamsal, totalitesi gibi kavramları bir cümle içinde sunarak entelektüel bilgisini ispatlamaya çalışan Kekeç, patenti kendisine ait tespiti yapmayı çocuk oyuncaðı olduðunu söylüyor.
Ancak bir cümle sonra kendi yazdıðından tam emin olmadıðı için veya herkesi kendisi gibi akıl fukarası sandıðından olsa gerek Şunu demek istiyorum dedikten sonra Bölgede kurulacak yarı özerk ya da tam baðımsız bir yapı, Türkiyesiz var olamaz, Türkiyesiz kendini gerçekleştiremez, Türkiyesiz nefes alamaz diye buyuruyor. Ne tespit ama! Demagoji ile ırkçı şımarıklık arasında bir yerde duran hayli eskimiş bir tespit ama.
Kekeç acaba bir şey çıkarabilir miyim diye bilmediði, zırcahil olduðu Kürdistan alana dalmaya devam ediyor. Kendi yazdıðı gazete de dahil, son günlerde Batı Kürdistan halkının özgürlük arayışına karşı yürütülen kara propagandayı unutuyor. Özal dönemine gidiyor. O dönemde Güney Kürdistana karşı yürütülen kampanyaya dikkat çekiyor ve PKK terörünün biricik kaynaðı ilan edildi, Peşmerge diye aşaðılandı, hatta düşmanlaştırıldı... Açın o dönemin gazetelerini; laik cumhuriyetçisiyle, Atatürkçüsüyle, milliyetçisiyle, Beyaz Türküyle, Ertuðrul Özköküyle nasıl saldırdıklarını, Hadi, Iraka gidiyoruz, Peşmergenin icabına bakıyoruz histerisiyle nasıl gaz verip kafaları bulandırdıklarını göreceksiniz diye yazıyor. Hem de bütün gazetelerin Erdoðanın müdahale ederiz tehditlerini manşete çektiði gün yazıyor.
Kekeç, Erdoðanın Batı Kürdistanın bir parça özgürlüðüne tahammülsüzlüðünü gizlemek için daha da eðilip bükülüyor. Ona bir takım kılıflar bulmaya çalışıyor. Olmayan bir şeyi varmış gibi göstererek, hatta Erdoðan adına Bugün artık itidal var diyor.
Birkaç cümle önce bu işler bilgi gerektiriyor diyerek kıvıran Kekeç, bu kez Osmanlıcılık oynamaya karar vermiş olsa gerek ki, Bölgede Türkiyeye raðmen bir şey olamayacaðı vakıa diye yazıyor. Bölgede Türkiyeye raðmen olan onca vakıaya raðmen.
Garip bir şekilde Ertuðrul Özkök sendromu yaşayan, daha doðrusu ona özenen Dr. Welat Zeydanlıoðlunun klasik inkâr dan manipülatif tanımaya geçiş olarak tanımladıðı AKP rejiminin Amiral Kaptanlıðına özenen Ahmet Kekeç hangi durum oluşursa oluşsun, bu ancak Türkiyenin patronajında, Türkiyenin izni ve himayesi çerçevesinde olacaktır, tarihsel kardeşliðimize halel gelmeyecektir diye yazıyor.
Bu patronaj havası, izin ve himaye gibi burnu havada böbürlenmeleri, ırkçı şımarıklıkları bir tarafa da, bu nasıl kardeşliktir diye sormaya gerek var mı acaba? Bunu Çarşamba akşamı Kekeçin de hazır bulunduðu, jölelinin sunduðu, daha doðrusu yıkayıp-yaðladıðı programda Erdoðan pek güzel cevapladı. Erdoðan Suriyede Kürt Konseyi oluşturarak bir yeni adım atıldı.. Kuzey'de oluşabilecek bir yapılanma bizim için terör anlamına gelir. Biz buna müsaade etmeyiz dedi. Ve hava atarcasına bu oluşuma 'eyvallah' edecek halimiz yok diyerek açıktan tehdidini de savurmayı ihmal etmedi.
Şimdi Kekeç gibi ırkçılık ve cehalet karışımı tipler, Erdoðanın bu açık tehdidini, bir halkın kendi geleceðini belirleme hakkına karşı kin, nefret ve daha da önemlisi saygısızlıðına nasıl bir kılıf bulurlar bilinmez. Ama bilinen ve sabit olan gerçek şu ki, bir ülkenin başına gelecek en büyük felaket cehalet olduðu kadar, ırkçı hezeyan ve şımarıklıktır. Bu da zaten Erdoðan ve Kekeç örneðinde olduðu gibi Türkiyede yeterince var.