'Er ist immer noch krank' (O adam hala hasta) - Perwer Yaş

'Er ist immer noch krank' (O adam hala hasta) - Perwer Yaş

Soðuk bir Berlin sabahı. Hava güneşli, ama Almanya'nın tipik sahte güneşli havası. "Brandenburger Tor" ya da Türkçe adıyla Brandenburg Kapısı'ndayız. 220 yıllık tarihi kapı aynı zamanda yakın Alman tarihinin tanıðı. Napolyon askerleriyle bu kapının altından geçerek Moskova önlerine uzanmış, cumhuriyet bu kapıda ilan edilmiş, 30 Ocak 1933 günü Naziler bu kapının önünde toplanarak 'ilk zaferi' kutlamıştı.

Kapının batıya bakan yolun üstünde "1961-1989 arasında buradan Berlin duvarı geçiyordu" yazısı işlenmiş ince uzun bir demirli tabela geçiyor. Kapının sol tarafında Federal Meclis, solunda ise 2711 siyah bloktan oluşan Avrupa'nın en büyük Yahudi anıtı var. Anıtın kuzeyinde "Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar" diyen Hitler'in en sadık adamı Goebbels'in öðlen arası gelip dinlediði çay bahçesi vardı, bir zamanlar.

Dün sabah, sabahın ilk saatlerinde Brandenburg Kapısı'na yürüyen Kürdistanlı ve Türkiyeli göçmenleri görürken, 'utanç duvarı'ndan kalan izlere ve anıtlara bakarken Almanya'nın tarihi gözümde canlandı. Yol boyu karşılaştıðım bir avuç göçmen ise bu tarihin son halkasıydı. 51 yıl önce; 30 Ekim 1961 günü Türkiye-Almanya arasında imzalanan iş anlaşmasıyla hayatları deðişmişti. Kimisi Dersim'in acısıyla büyümüş, kimisi Maraş'ı yaşamış, kimisi Sivas yangınını görmüş, kimisi de 90'ları ensesinde hissetmişti.

Toplandıkları meydan polis barikatlarıyla çevrilmişti. Zira binlerce polisin koruduðu barikatların az ötesinde Almanya Şansölyesi ile görüşen Erdoðan'ın "Avrupa'nın önünde söylüyorum" diyerek Ankara'dan birlikte getirdiði "Yalan Rüzgarı"nda açtıðı yeni perde görülmemeliydi. Açlık grevinde bedenlerini ölüme yatıran yüzlerce tutsak için cebinden çıkarttıðı Yeni Akit'in kupürüyle "Kuzu kebabı şen şakrak götürüyorlar" sözleri meydana ulaşmamalıydı.

Burası "Beni öldürmeyen acı güçlendirir" diyen Nietzsche'nin, "Işık, biraz daha ışık" diyen Goethe'nin, "Dünyayı anlamak yetmez, onu deðiştirmek gerekir" diyen Marks'ın, "Var olan her şey gerçektir" diyen Hegel'in ülkesi. "Her ferdin kilisesi kendi yüreðidir" diyerek Vatikan'a savaş açan, Hıristiyanlık tarihinde çıðır açan Martin Luther'in doðduðu topraklar.

Soðuk, yılda sadece ortalama 4 haftası güneşli geçen, çoðu zaman kapalı-bulutlu ülkeyi göz kamaştıran bilimleriyle yaşanır kılan, uçsuz-bucaksız hayal dünyaları, mum ışıðı altında yazılan fikirleri dünyayı sarsan, önünde eðilecek kadar erdemleri ve hiç tereddüt etmeden karanlık geçmişleriyle hesaplaşan insanların coðrafyası.

Aynı zamanda "Naziler komünistleri almaya geldiðinde sustum, komünist deðildim ya. Naziler sosyal demokratları almaya geldiðinde sustum, sosyal demokrat deðildim ya. Naziler sendikacıları aldıklarında sustum, sendikacı deðildim ya. Beni almaya geldiklerinde, protesto edecek kimse kalmamıştı" diyerek pişmanlıðını 8 yıl toplama kamplarında geçirerek ödeyen Martin Niemöller gibi alimlerin ülkesi.

Tüm Alman tarih dokusu bir yana, Erdoðan'ın pervasızlıðı karşısında sessiz kalan aynı Merkel ne gariptir bir hafta önce Nazilerin öldürdüðü Romanlar için dikilen anıtın açılışında gözyaşları arasında "Yaşayanlar da suçlu" demişti. Üstelik Alman siyaseti yalanı affetmeyecek kadar da gaddardı. 2009 yılında 142 Afgan sivilin hayatına mal olan NATO'nun Kunduz saldırısında gerçekleri gizlediði için Merkel'in savunma bakanı Jung, generalleri istifa etmişti. Ne kadar da Roboski'ye benziyor deðil mi? (!)

Daha sonra gelen savunma bakanı Guttenberg ise doktora tezi çalıntı çıktıðı ve bunu zamanında itiraf etmediði için, Cumhurbaşkanı Köhler aðzından "Aslında Afganistan'da ekonomik çıkarlarımız için bulunuyoruz" kaçırdıðı için, bir sonraki reisi cumhur Wulff özel bir kredisini söylemediði ve basına baskı yaptıðı için istifa etti. "Alman siyaset çöplüðü"ne atılan tüm bu isimler "Merkel'in adamları"ydı.

2012'nin en iyi korku romanıyla boy ölçüşen Türkiye'nin ilerleme raporu ortada dururken, Erdoðan "Avrupa Birliði üyeliðimiz için dürüst deðilsiniz" dedi. Bütün derslerde zayıf alan öðrencinin öðretmenini suçlaması gibi bir şey bu. Erdoðan hızını alamadı ve "Yeter artık bizi 50 yıldır kapıda beklettiniz, 2023'te AB üyesi olacaðız" dedi. Merkel buna da sesini çıkarmadı. Derdi oy olan Erdoðan çift vatandaşlıkta da ısrar etti, Merkel yine gıkını çıkarmadı.

"Berlin yalanları" ile biyografisinde yeni bir sayfa açan Erdoðan, Alman medyasına ise şu başlıklarla yansıdı: "Erdoðan Brandenburg Kapısı'na kadar geldi" (Stern), "Türkler Goethe'yi öðrenmeli" (Bild), "Erdoðan AB'ye ültimatom verdi" (Frankfurter Allgemeine), "Hoş gelmedin Erdoðan" (Neues Deutschland), "Erdoðan, Merkel'den üç kat daha fazla puan aldı" (Die Welt), "Erdoðan AB için son teslim tarihi istedi" (Der Spiegel), "Avrupa ve Türkiye: Kimin kime ihtiyacı var?" (Westdeutsche Zeitung).

9 Ocak 1853 günü Petersburg'da yemekte buluşan Ýngiliz elçisi ve Rus çarı I. Nicolas çöküşe geçen Osmanlı'yı konuşuyorlardı. Rus Çarı, elçinin kulaðına eðilerek Osmanlı için "Avrupa'nın hasta adamı" demişti. Eðer Alman gazetelerinin yazı işlerinde çalışan editörlerin yerinde olsaydım, bu sözün 170. yıldönümü 2023'ü beklemeden, 'Er ist immer noch krank' (O adam hala hasta) başlıðını atardım.