Dinç: Öcalan’a uygulanan tecrit anayasal suçtur

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın vasisi ve avukatı Mazlum Dinç, Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridin anayasal bir suç olduğunu söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın vasisi ve avukatı Mazlum Dinç, Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridin anayasal bir suç olduğunu söyledi. Müvekkilinin en temel haklarının dahil siyaset malzemesi haline getirildiğine dikkat çeken Dinç, Öcalan’ı tecrit altında tutmanın hem Türkiye hem de Ortadoğu’daki yangını körüklemek anlamına geleceğini belirtti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecritti ANF’ye değerlendiren vasisi ve avukatı Mazlum Dinç, Öcalan’a yönelik süregelen tecrit ve hak gasplarını tüm boyutuyla anlattı. Beş mahkumun İmralı Adası’na sekretarya olarak getirildiğine dair yaratılan algının gerçek dışı olduğuna dikkat çeken Dinç, Türkiye ve Ortadoğu hakları için elzem olan sürecin devam ettirilmesinin Öcalan’ın özgürlüğüne bağlı olduğunu vurguladı.

‘ÖCALAN’IN EN TEMEL HAKLARI SİYASET MALZEMESİ YAPILIYOR’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrittin yeni olmadığını, uluslararası bir komplo sonucu Türkiye getirildiği 1999 yılından bu yana aralıksız devam ettiğini vurgulayan Öcalan’ın vasisi ve avukat Mazlum Dinç, İmralı heyetiyle ayda bir yapılan görüşmelerin tecrit gerçeğini değiştirmediğini söyledi. Müvekkili Öcalan’ın anayasada ve uluslararası insan hakları sözleşmelerde güvence altına alınmış en temel hakları dahil engellendiğine, siyaset malzemesi haline getirildiğine dikkat çeken Dinç, “1999 yılından 2013 yılına kadar tüm mahkumlara tanınmış televizyon izleme hakkı Sayın Öcalan’a tanınmadı. Ayda toplu bir şekilde verilen gazeteler paramparça edilip, sansürlendikten sonra verildi. Mektuplaşmasının önüne engel konulduğu gibi, telefon hakkı da gasp edildi.

Bu tecrit durumu özellikle AKP’Nin 13 yıllık iktidarı döneminde ağırlaştı. Siyasi iktidar kendi menfaatine olduğu sürece görüştürürüm, olmadığı takdirde görüştürmem zihniyetiyle davrandığı için bu tecrittin birebir sorumlusudur” dedi.

‘400 BAŞVURU YAPILDI HEPSİ REDDEDİLDİ’

Yasal olarak avukat –müvekkil görüşlerinin engellenemeyeceği hatırlatan Dinç, ancak buna rağmen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana müvekkilleri Öcalan ile görüştürülmediğini belirti. Bu keyfi engelin kaldırılması için şimdiye kadar 400 başvuru yaptıklarını ancak hepsinin “Gemi bozuk” veya “Hava bozuk” gibi ciddiyetsiz gerekçelerle reddedildiğini belirten Dinç, şunları vurguladı: “Kendilerince Sayın Öcalan’a yönelik tecritti, Kürt halkına ve Kürt hareketine karşı bir şantaj olarak kullanıyorlar. Ortada başlayan bir süreç olmasına ve Sayın Öcalan’ın bu sürecin baş müzakerecisi olmasına rağmen, koşullarında her hangi bir düzeltme, bir iyileştirme yok.”

‘7 HAZİRAN AKP’NİN SAMİMİYETSİZLİĞİNE BİR CEVAP OLDU’

Öcalan’a yönelik bu uygulamaların AKP’nin çözüme yönelik yaklaşımını da ortaya koyduğunu ifade eden Dinç, AKP’nin çözüm sürecini yaklaşımın Türkiye ve Kürt halkının menfaati temelinde değil, kendi iktidarını, kendi hegemonyasını güçlendirmeye dönük olduğunu söyledi. Bu samimiyetsiz ve pragmatist yaklaşımı gören haklarının iktidara verdiği en anlamlı cevabının 7 Haziran’da verdiğini belirten Dinç, “Kürt ve Türkiye hakları artık bu sürecin bu tür şantajlarla ilerlemeyeceğinin tercihleriyle açıkça beyan etmiş oldu” dedi.

HDP heyetinin iki aydır Öcalan ile görüştürülmemesinin de bu samimiyetsizliğin bir parçası olduğunu dile getiren Dinç, seçimden sonra bu tecrittin devam ettirilmesinin HDP’nin seçimlerde elde ettiği başarıya yönelik bir intikam alma operasyonu olduğunu ve bu durumun barış adına iyi sonuçlar vermeyeceğini altını çizdi.

‘SEKRETERYA KURULDU HABERLERİ GERÇEK DIŞI’

Yasal prosedüre göre vasi ve ailenin Öcalan ile iki haftada bir görüşmesi hakkı olmasına rağmen, 22 Eylül 2014 tarihinden bu yana basit gerekçelerle engellendiklerini de aktaran Dinç, bu keyfi engellemelerden ötürü İmralı Adası’na yeni getirilen Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar, Nasrullah Kuran, Çetin Arkaş, Veysi Aktaş isimli beş mahkumun da Eylül’den bu yana aile ve avukatlarıyla görüştürülmediğini bildirdi.

Dinç, mahkumların son bir aydır ailelerine, hatta avukatlarına gönderdikleri mektuplara dahil el konulduğunu açıkladı. Sekretarya meselesine de değinen Dinç, beş mahkumun adaya sekretarya olarak getirildiği dair yaratılan algının gerçeği yansıtmadığına dikkat çekerek, “Haftada bir F Tiplerinde yasal olarak tanınan 20 saatlik bir sohbet, ortak alana çıkma hakkı bile gerçekleştirilmiyor. Sadece hafta içerisinde günde sadece 5 saat sohbet hakkı tanınıyor ve sınırlı bir şekilde bir araya gelebiliyorlar” dedi. Öcalan bu koşulları hep eleştirdiğini kendisine dönük bu uygulamaları, “Susuz bir havuzda yüzmem isteniyor” cümlesiyle açıkladığını belirten Dinç, “Sayın Öcalan bu koşullarda bu süreci iletmenin mümkün olmadığını, artık koşullarının düzeltilmesi gerektiğini hep belirtiyordu” diye konuştu.

‘BIRAKIN TEDAVİYİ TEŞHİS BİLE KONULMUYOR’

Müvekkili Öcalan’ın ada koşullarının ötürü sağlık sorunları yaşadığını, ancak bu durumun devlet tarafından dikkate alınmadığını da aktaran Dinç, son görüşünde gözlemlediği durumu şöyle sıraladı: “Sayın Öcalan’ı son gördüğümde boğazında ve genzinde yanmalar vardı, sürekli burnunda bir akıntı, gözleri sürekli yaşarıyordu. Ancak buna rağmen kendisine dönük bir tedavi uygulanmış değil. Biz yıllardır tam teşekkülü bir hastaneye götürülmesi için yıllardır başvurular yapıyoruz ancak bırakın tedaviyi, bir teşhis dahil yapılmıyor.”

‘ÖCALAN AKP’NİN SAMİMİYETSİZLİĞİNDEN RAHATSIZDI’

Öcalan’ın AKP’nin samimiyetsizliğinden rahatsızlığı duyduğunu kendisine defalarca aktardığını belirten Dinç, Öcalan ile yaptığı görüşmeleri şöyle aktardı: “Sayın Öcalan AKP’nin sürece samimi yaklaşmadığını söylüyordu. Şu anda devam eden bir ateşkes olmasına rağmen, AKP’nin savaşı Rojava’ya kaydırdığını, diğer bir taraftan Kuzey’de kalekol, karakol ve HES’ler gibi güvenlik barajları inşa ederek savaşı körüklediğini belirtiyordu. Yine aynı şekilde hasta tutsakların gibi insani ve vicdani bir mevzuyu bile bir pazarlık meselesi haline dönüştürülmesinin AKP’nin bu sürece oyalama mantığıyla yaklaştığını ortaya koyduğunu vurguluyordu. Sayın Öcalan sorunun daha fazla acıya sebep olmaması için AKP’nin bir an önce müzakereyi başlatması ve çözüm noktasında üzerine düşeni yapması gerektiğini altını çiziyordu.”

‘İÇ HUKUKTAN DA DIŞ HUKUKTAN DA ETKİLİ BİR SONUÇ ALAMADIK’

Müvekkili Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit ve hak gasplarının anayasal bir suç olduğunu vurgulayan Dinç, bu durumun sonlandırması için iç hukuktan uluslararası hukuka başvurmadıkları kurum kalmadığını belirti. Aynı zamanda alenen suç işleyen Adalet Bakanı ve dönemin Başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında da suç duyurusunda bulunduklarını aktaran Dinç, ancak gerek iç hukuktan gerekse Avrupa Konseyi bünyesinde işlev görev CPT gibi kendilerine demokrasi ve insan hakları konusunda hassas olduklarını iddia edem kurumlardan dahil etkili bir sonuç almadıklarını söyledi.

‘SÜRECİN DEVAM ETMESİ ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNE BAĞLI’

Sürecin devam etmesinin Türkiye ve Ortadoğu hakları için elzem olduğunu hatırlatan Dinç, böyle bir sürecin devam ettirilmesinin Öcalan’ın özgürlüğüne bağlı olduğunu vurguladı. Bu ağırlaştırılmış tecritti altında tutmanın sürdürmenin Ortadoğu’daki yangına körüklemek anlamına geldiğini belirten Dinç, “Bir an önce Sayın Öcalan üzerinde tecritte son verilmeli ve müzakerelerin eşit bir şekilde başlaması için Öcalan’ın sağlık-güvenlik-özgürlük koşullarının sağlanması gerekiyor” dedi.