Dicle: Sur için Amed halkına büyük görev düşüyor
Sur’un Cizre olmaması için Amed halkına büyük görev düştüğünü vurgulayan DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, Kürt halkının kendi özgücüne güvenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Sur’un Cizre olmaması için Amed halkına büyük görev düştüğünü vurgulayan DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, Kürt halkının kendi özgücüne güvenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Sur’un Cizre olmaması için Amed halkına büyük görev düştüğünü vurgulayan DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, Kürt halkının kendi özgücüne güvenmesi gerektiğinin altını çizdi. AKP hükümetinin savaştaki ısrarının baharda büyük bir kaosun habercisi olduğuna dikkat çeken Dicle, bahar ile birlikte savaşın sadece lokal olarak Kürdistan’da kalmayıp her tarafa yayılabileceği uyarısında bulundu. AKP’nin İttihat ve Terakki yolunda ilerlediğine ve bu zihniyetle çözüm masasına dönmenin çok zor olduğuna işaret eden Dicle, “Nasıl Franco faşizmi ömrü billah devam etmediyse, Hitler, Salazar, Kenan Evren faşizmi nasıl bir noktadan sonra bertaraf edildiyse, yeni İslamcı sosa batırılmış AKP’nin faşizan ideolojisi de yenilmeye mahkumdur” dedi.
DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle, çözüm masasından Sur’daki ablukaya, Master Plan’dan Rojava’ya gündemdeki başlıkları ANF’ye değerlendirdi.
Sur’un kritik bir dönemeçten geçtiğini ve çok sayıda sivilin binaların bodrum katlarında mahsur kaldığını hatırlatan Dicle, Sur’da devlet ablukasının bir an önce kaldırılması için Amed’deki sivil toplum örgütlerinin ve duyarlı kesimlerin büyük bir çaba harcadığını aktardı. “Biz Cizre’de yaşanan vahşeti ikinci defa yaşamak istemiyoruz” diyen Dicle, bunu önlemek için tüm Amed halkına büyük görev düştüğünü vurguladı. Çok geç olmadan Amed halkını tepki göstermeye çağıran Dicle, “Cizre’deki sokağa çıkma yasağı sadece birkaç mahalleyle sınırlı değildi, bütün Cizre’yi kapsıyordu. O nedenle halk demokratik tepkilerini göstermek üzere bırakın sokağa çıkmayı, pencereden başını çıkartamıyordu. Hemen hedef oluyorlardı. Ancak Diyarbakır’da durum öyle değil. Bütün Kürdistan bodrumda değil. Sur’da yasaklı olan 6 mahalleden sadece 3’ünde yoğun çatışmalar var, diğer 3 mahalle ise çoktan sessiz. Bu anlamda Kürt halkı demokratik tepkisini ortaya koyabilir. Ben bunu özellikle Diyarbakır halkı için söylüyorum. Çok geç olmadan ve Sur, Cizre olmadan mutlaka demokratik tepkilerini göstermeleri gerek” dedi. Sur’un 5 bin yıllık tarihiyle Amed’in kalbi, tarihi olduğunu hatırlatan Dicle, bu tarihin yara almasını ve masum insanların orada ölmesini önlemek için DTK’nin mücadeleye devam edeceğinin altını çizdi.
‘KURTULUŞ REÇETESİ BİZİM ELLERİMİZDEDİR’
Dünya kamuoyu ve özellikle uluslararası kurumların Sur’da yaşanan insan hakları ihlallerine karşı tepkisizliğini değerlendiren Hatip Dicle, Kürt halkının kimseden yardım beklemeden kendi özgücüne güvenmesi gerektiğini vurguladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu konudaki değerlendirmesinden alıntı yapan Dicle, “Sayın Öcalan hem geçmişte analiz ettiği siyasi konularda, hem de son olarak yazdığı savunmalarında, bu mücadelede Kürt halkının kendi özgücüne ve dostlarına güvenmesi gerektiğini ve ancak kendi özgücüne inanarak bu mücadeleyi zaferi taşıyabileceğini belirtmiştir” diye konuştu. Uluslararası devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini çok iyi bildiklerini ifade eden Dicle, bu konuda Mele Mustafa Barzani’nin 1975’te ABD tarafından yüz üstü bırakıldıktan sonraki yenilgisini örnek göstererek, Kürt tarihinin yol gösterici olduğunu söyledi. Ezilen halkların daima kendi özgüçlerine güvenerek mücadele etmeleri gerektiğini vurgulayan Dicle, Kürt hareketi olarak devletler düzeyinde hiçbir beklentilerinin olmadığını kaydetti. Dicle, “Sonuçta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kendini bir hukuk mahkemesi olarak adlandırır, ama siyasi bir mahkemedir. Adında ne kadar insan hakları da olsa ve insan haklarını inceleyen bir daire de olsa, gördüğünüz gibi birkaç tedbir kararından sonra belli ki devletler arası siyasi görüşmelerin neticesinde bu tür kararlara son verdiler. Evet, biz bu demokratik mekanizmaları sonunda kadar zorlamalıyız, ama onlardan bir kurtuluş reçetesi de beklemeyelim; reçete bizim ve halkımızın ellerindedir, mücadelededir, direngenliktedir. Aksi takdirde büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıya kalınır” dedi.
‘ERDOĞAN ENVER PAŞA’NIN YOLUNDA İLERLİYOR’
AKP hükümetinin Kürt meselesindeki u dönüşünü yorumlayan Dicle, 15 yıllık bir siyasi geçmişi olan AKP’nin vardığı noktayı İttihat ve Terakki’ye benzetti. İttihat ve Terakki’nin aslında devrimci bir örgüt olarak doğduğunu ve örgütlenmenin içinde liberallerin, farklı kesimlerin yer aldığını dile getiren Dicle, meşrutiyet devriminden sonra tıpkı AKP’de olduğu gibi İttihat ve Terakki’nin de adım adım Türkçü, İslamcı, faşizan bir çizgiye kaydığına dikkat çekti. “Bugün AKP artık AKP’nin kurucuları tarafından bile tanınacak halde değil” diyen Dicle, Recep Tayyip Erdoğan dışında eski kuruculardan kimsenin kalmadığını belirtti. Tıpkı İttihat ve Terakki’nin Turan hayalleri gibi AKP’nin de Neo-Osmanlı hayalleri olduğuna işaret eden Dicle, bu anlamda Erdoğan’ın idolünün Enver Paşa olduğunu ve o yolda ilerlediğini söyledi.
‘MUAVİYE VE YEZİT ZİHNİYETİ DAİŞ İLE AKP’DE VÜCUT BULMUŞTUR’
Erdoğan ve AKP hükümetinin giderek DAİŞ zihniyetine doğru kaydığına dikkat çeken Dicle, “Dikkat ederseniz, Erdoğan ve AKP’nin Ortadoğu’da izlediği siyaset de aynen Enver Paşa siyasetine benziyor. AKP ve Saray Neo-Osmanlıcı mantığıyla DAİŞ ve El-Nusra gibi terör örgütlerini destekleyen Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerle işbirliği yapıyor” dedi. AKP’nin laiklikle bir alakası olmadığına, şeriat olarak da Emevi şeriatını öngördüklerine işaret eden Dicle, AKP’nin İslam’ın özüne aykırı hareket ettiğini ve Emevi dönemindeki devleti yücelten, Hz. Ali’nin katledilmesine yol açan, Kerbela’yı yaratan Yezit ve Muaviye İslam’ının zihniyetinde ilerlediğini vurguladı. DAİŞ zihniyetinin de Emevilerin devletçi İslam zihniyetinden türediğini belirten Dicle, “Muaviye, Yezit zihniyeti bugün DAİŞ ve AKP’de vücut bulmuştur” dedi.
‘MASTER PLAN EŞİTTİR ŞARK ISLAHAT PLANI !’
Kürdistan için açıklanan Master Plan’ın, Şark Islahat Planı’yla bire bir özdeşleştiğini vurgulayan Hatip Dicle, “1925 Şark Islahat Planı, 1924 Anayasası’yla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir anlamda kurucu paradigması oldu. Bugünkü Master Plan da o Şark Islahat Planı’nın aynısıdır. Ya da diyelim ki yakın tarihimizde 12 Eylül cuntası aslında İttihat ve Terakki zihniyetinin tekrar diriltilmesi ve devletin ona göre organize edilmesiydi. 30 yıllık bu faşizan dönemi esas taçlandıran ve devlet içindeki hakimiyetini sağlayan Erdoğan ve etrafındakilerdir” şeklinde konuştu. 12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren’in ilk defa Türkiye’de yeşil kuşak konusunda harekete geçen bir darbe generali olduğunu belirten Dicle, AKP’nin belli başlı isimlerinin bu yeşil kuşak ekolünde yetiştirildiğini ve 30 yılda da bu noktaya vardığını vurguladı. Bugün AKP içinde su yüzüne çıkan parçalanmanın gelinen bu faşizan noktadan bağımsız olmadığını dile getiren Dicle, sözlerine şöyle açıklık getirdi: “İttihat ve Terakki kurulduğunda içinde Kürtler, Ermeniler, Çerkesler, Balkanlar’dan ve çeşitli yerlerden halklar vardı. Ama sonradan ne yapıldı? Önce Osmanlıcılık çizgisi, daha sonra İslamcılık ve giderek Türkçü çizgiye kayarak içten parçalandı. AKP’de de öyle bir seyir izlendi. AKP artık 2002, 2005, 2007’nin AKP’si değil. Bunu görmek lazım.”
‘AKP SURİYE’YE MÜDAHALE ETMEK İÇİN YPG’Yİ BAHANE EDİYOR’
AKP’nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla PYD’yi hedef göstermesini de yorumlayan Dicle, AKP ve Saray’ın, emelleri karşısında Kürdistan özgürlük hareketini çok büyük bir engel olarak gördüklerini belirtti. Son Ankara saldırısından sonra TAK eylemi çok açık bir biçimde üstlendiği halde AKP’nin ısrarla YPG’yi hedef göstermesinin de bu kapsamda okunması gerektiğinin altını çizen Dicle, “YPG’nin böyle bir eylem yapması için ortada bir neden yok. YPG’nin bugüne kadar Türkiye’nin güvenliğini sarsacak bir eylemi yoktur ve bilakis o kadar soğukkanlılıkla, o kadar aklı selim hareket ediyor ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin top atışlarını rağmen büyük bir sabır göstererek karşılığını vermiyor” dedi. Türkiye’nin YPG’yi bahane ederek Suriye’ye müdahale etmek istediğini vurgulayan Dicle, ancak Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin ise sadece YPG ile sınırlı kalmayacağına, aynı zamanda devletler arası bir savaşa neden olacağına işaret etti. AKP’nin izlediği bu politikanın Türkiye’yi hem içeriden hem de dışarıdan bir savaş ve diktatörlük kıskacına sokacağı uyarısında bulunan Dicle, barışı, özgürlüğü ve demokrasiyi savunan Kürt halkı ve müttefiklerinin bunu sonuna kadar önlemeye çalışacaklarını kaydetti.
‘FAŞİZM YENİLMEYE MAHKUMDUR’
Faşizmi, ulus devletin zirvesi olarak nitelendiren Dicle, “Faşizm ile birlikte ulus devlet zihniyeti de bitmiştir” dedi. AKP’nin de dünyadaki tüm diğer faşist diktatörlükler gibi sonunun yaklaştığını vurgulayan Dicle, “Nasıl ki Franco faşizmi ömrü billah devam etmediyse, Hitler, Salazar, Kenan Evren faşizmi nasıl ki bir noktadan sonra bertaraf edildiyse, yeni İslami sosa bastırılmış AKP faşizan ideolojisi de halkların mücadelesiyle yenilmeye mahkumdur” diye konuştu. Kürdistan Özgürlük hareketinin bu faşizan anlayış karşısında mücadeleye ne kadar kararlı bir biçimde sarıldığının en iyi örneğinin Rojava’da görüldüğünü hatırlatan Dicle, DAİŞ’in bu kararlı mücadele sayesinde inişe geçtiğini söyledi. AKP zihniyetinin de aynı akıbete uğrayacağını vurgulayan Dicle, “Bugün AKP, devleti arkasına almış olabilir ama er ya da geç bu da sona erecektir. AKP’nin kurucuları nasıl bugün tek tek bu zihniyete karşı çıkıyorsa, devlet içinde en azından dünyayı kavramış, akılcı hareket eden bazı kesimlerin de bunlarla ters düşecekleri ortadadır” şeklinde konuştu.
‘SAVAŞTA ISRAR, BAHARDA KAOSTUR’
Baharın gelişiyle birlikte savaşın derinleşip derinleşmeyeceğine yönelik öngörülerini paylaşan Dicle, “Gerek AKP’nin gerek Saray’ın yaklaşımlarına bakıldığında, tehlikenin çok farkında oldukları görünmüyor” dedi. AKP ve Saray’ın ülkenin hem içinde hem de dışında savaş stratejisini sürdürdüklerini belirten Dicle, bunun da AKP’nin siyasi çözüm arama noktasından tamamen uzaklaştığını ortaya koyduğunu söyledi. DTK olarak 27 Aralık’ta 14 maddelik bir deklarasyon yayınladıklarını hatırlatan Dicle, ancak, DTK, DBP ve HDP’nin birlikte istişare ederek somutlaştırdıkları ve KCK yönetiminin de katıldığı bu deklarasyonu AKP’nin elinin tersiyle ittiğini belirtti. Bu deklarasyonun aynı zamanda Kürt tarafının sürekli bir barış ve demokratik çözüm aradığının göstergesi olduğunu vurgulayan Dicle, hem içeride hem dışarıda savaşı tırmandırmak isteyen tarafın AKP hükümeti olduğunu kaydetti. Dicle, AKP’nin bu savaş siyasetinde ısrar ettiği takdirde bahar ile birlikte karlar eriyince savaşın sadece lokal olarak Kürdistan’ın belli bölgelerinde kalmayıp, her tarafa yayılabileceği yönündeki öngörüye aylardır dikkat çektiklerini vurguladı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bu konudaki sözlerini hatırlatan Dicle, “Sayın Öcalan hep bu sürecin korunması gerektiğini, diyalog masası devrildiği takdirde darbe mekanizmasının harekete geçeceğini belirtmiştir. Nitekim bugün darbe mekanizması Diyarbakır’da, Cizre’de harekete geçmiştir. Kürdistan’da yaşanan bütün gelişmelerde, aslında sivil siyasi otoritenin hiçbir etkisinin kalmadığını görüyoruz. Askeri vesayete geri dönülmüştür. Sayın Öcalan’ın belirttiği gibi, bu siyaset devam ederse Erdoğan’ın sonu ne Menderes ne de Özal’a benzer, sonu Kaddafi’ninki gibi olur. Ordu belki birinci sefer AKP’yi ortak alır, ama ikinci sefer AKP’yi yemeye başlar” diye konuştu. Bu açıdan masaya geri dönülmediği takdirde Türkiye’nin büyük bir kaosa sürükleneceğini, giderek Irak ve Suriye gibi Üçüncü Dünya Savaşı’nın alevleri içinde kalacağı uyarısında bulunan Dicle, bu tehlikenin şu anda önlenebileceğini, ancak bir zaman sonra çok geç olacağını ifade etti.
‘KEFEN VE ÖLÜM SİYASETİ ER YA DA GEÇ ALAŞAĞI EDİLECEK’
Kefen ve ölüm siyasetinin er ya da geç alaşağı edileceğini vurgulayan Dicle, bugün AKP hükümetinin, ne Master Plan’la yapay muhataplar yaratarak, ne de tekrar Şark Islahat Planı’na geri dönerek Kürt hareketini geriletebileceğinin altını çizdi. “Belki çok kayıp verilir ancak bu tür yöntemlerle mazlum bir halkın haklı mücadelesi bitirilemez” diyen Dicle, bu yöntemlerle AKP’nin ancak kendi bitişini hazırladığını söyledi. Savaşların sonu olmadığını hatırlatan Dicle, sözlerini şöyle sürdürdü: “Devletler belli bir yıpranmadan sonra mevcut hükümetlerle bu işin çözülemeyeceğini gördükleri zaman, yıpranan zihniyeti bir şekilde elimine ederek işin içinden çıkmaya çalışırlar. Dünyanın bütün devletleri böyledir. Bunu demokratik yollardan da yapabilirler, bunu çeşitli gayri hukuki yollardan da yapabilirler, ama sonuçta devlet aklı denen akıl bir yerden sonra dengeleri çözümleyip, kendini yaşatma uğruna politik manevralar yapar. Bu konuda Sayın Öcalan, ‘Türkiye bir NATO ülkesidir. Erdoğan zannediyor ki ordu tamamen denetim altında, oysa NATO kullanabildiği yere kadar onu kullanır, kullanamadığı yerde de kullanılmış bir bez gibi kenara atmasını bilir’ demişti. Ben tarihin Sayın Öcalan’ı haklı çıkartacağına inanıyorum.” AKP ile masaya geri dönmenin artık çok zor olduğuna dikkat çeken Dicle, Kürt halkının AKP’ye güveninin kalmadığını vurguladı.