Demirtaş: Faşizm ancak radikal direniş ile yenilecektir
Amed, Suruç ve 10 Ekim Ankara Garı Katliamının ikinci yıldönümünde konuşan PKK Eğitim Komitesi üyesi Nurettin Demirtaş, faşizmin ancak radikal direniş ile yenileceğini belirtti.
Amed, Suruç ve 10 Ekim Ankara Garı Katliamının ikinci yıldönümünde konuşan PKK Eğitim Komitesi üyesi Nurettin Demirtaş, faşizmin ancak radikal direniş ile yenileceğini belirtti.
Demirtaş ile AKP-Erdoğan faşizminin 7 Haziran yenilgisi ardından başlattığı topyekun imha konseptini, Amed, Suruç, Ankara katliamı ve demokrasi güçlerinin mücadelesini konuştuk.
DAİŞ’İ BESLEYEN BÜYÜTEN ERDOĞAN’DIR
5 Haziran Amed, 22 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara Garı Katliamının ikinci yıldönümü… AKP/Erdoğan iktidarı bu katliamlar ile ne amaçladı?
5 Haziran Amed, 22 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara Garı Katliamının ikinci yıldönümü dolayısıyla AKP/Erdoğan’ın DAİŞ çeteleri eliyle yaptığı bu katliamlarda hayatını kaybedenlerin ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyor ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
On binlerin katıldığı eylemselliklerde yüzlerce insanın şehir merkezinde nasıl hunharca katledildiğini ve AKP/Erdoğan’ın bu katliamlar ile ne amaçladığını hemen hemen herkes tarafından görüldü ve aslında bu durum çok net bir biçimde de ortaya çıktı. AKP/Erdoğan eliyle gelişen bu katliamların boyutu Türkiye ve Kürdistan’ı nasıl bir soykırımcı saldırıların beklediğinin de göstergesi oldu.
O dönemde AKP/Erdoğan eliyle gelişen bu katliamların ve soykırımcı saldırıların durdurulması için her türlü mücadele ortaya konuldu. AKP bu saldırıları DAİŞ’e ihale etti. Ancak herkes gördü ki DAİŞ’İ besleyen, büyüten ve halklara saldırtan AKP/Erdoğan’dır. Kaldı ki 5 Haziran Amed, 22 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara garı katliamının planlayıcısı ve uygulatıcısı bizzat AKP/Erdoğan’dır. 10 Ekim katliamı ardından bazı kesimlerde istifa beklentileri oluştu.
Bu beklentiler yanlıştı. Çünkü katliamın planlayıcısının istifa etmesi beklenemezdi. Hatırlanacağı gibi dönemin iç işleri bakanı 10 Ekim Ankara Garı saldırısının akabinde ortaya çıkarak herhangi bir güvenlik zafiyetinin olmadığını iddia etti. Oysa ortalıkta istihbarata raporları uçuşuyordu. Yine sosyal mecralarda bu tür saldırıların olabileceği yönünde yazılar çıkıyordu. AKP/Erdoğan iktidarı gayri ciddi açıklamalar ile katliamın sorumluluğunu üstünden atmaya kalkıştı. Hatta Veysel Eroğlu adlı bir AKP bakanı o dönem HDP’nin oylarını artırmak için böyle bir yönteme başvurduğunu iddia ederek AKP’yi aklama pozisyonuna geçti.
Fakat zaman gösterdi ki AKP/Erdoğan’ın ilişkisinin ne kadar derin olduğu ortaya daha net bir biçimde ilerleyen süreçte çıktı. AKP’yi sadece iktidar olduğu için siyasi sorumluluğu vardı diyerek bu durumu geçiştiremeyiz. AKP/Erdoğan’ın katliamların planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu bir süreç yaşandı. 2015 yılındaki bu katliamlar serisiyle AKP/Erdoğan’ın başlattığı kaosu topyekün bir savaşa dönüştürdü. Öz yönetim direnişlerine saldırılar, olağan üstü hal uygulamaları, tüm toplum kesimlerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar ortadadır.
AKP/Erdoğan iktidarı gerek Türkiye gerekse de Kürdistan’da koyu bir faşizm dalgası başlattı. Dolayısıyla AKP/Erdoğan katliamlar ile kaosu ve topyekün bir savaşı amaçlamıştır. Soykırım savaşını amaçlamış ve bu temelde de başlatmıştır.
BOMBALAMA İLE BİRLİKTE ATEŞKES HEDEFLENDİ
10 Ekim barış mitinginde demokrasi güçlerinin ateşkes çağrısı yapacağı yine PKK’nin de ateşkes ilan edebileceği konuşuluyordu. Ancak 10 Ekim katliamı ile bu girişimler bertaraf edildi. O süreci kısaca özetleyebilir misiniz?
AKP/Erdoğan iktidarı Kobanê direnişi ve 6-8 Ekim direnişleri ardından yeni kararlar almıştı. 30 Ekim 2014’te yapılan MGK toplatısı da bunlardan biridir. AKP/Erdoğan iktidarı MGK toplantısı ardından aldığı kararlar ile Rojava, Suriye’ye yönelik müdahaleyi gündemine aldı. AKP/Erdoğan iktidarı Kürdistan Özgürlük Hareketini de Bakurê Kürdistan’da askeri, siyasal ve toplumsal olarak tasfiye etmeyi amaçlamıştır. Bu temelde de Bakurê Kürdistan’da Çöktürme planı ile soykırım saldırılarını başlatmıştır.
Neden? Çünkü Gezi direnişi, Kobanê direnişi, 6-8 Ekim direnişi ve son olarak da 7 Haziran seçimleri ardından demokrasi güçleri büyük bir başarı yakalamıştır. O süreçte Türkiye ve Kürdistan’da gelişen devrimci dinamik faşist AKP iktidarını korkuturken demokrasi güçlerinin umutlarını ve mücadelesini büyütüyordu. Ancak AKP/Erdoğan iktidarı 5 Haziran, 22 Temmuz ve 10 Ekim saldırıları ile bu durumu kendi lehine çevirmek istedi. Ve katliamlara imza attı.
Tam da böylesi bir süreçte herşeye rağmen PKK, seçimlere çatışmasız bir ortamda gidilmesi ve barışa bir şans daha tanımak adına Ekim ve Kasım seçimlerini kapsayan süreçte çatışmasızlık durumuna gidebileceğinin sinyallerini vermişti. Ve hatta 11 Ekim günü çatışmasızlık durumunun açıklanması bekleniyordu.
Ancak AKP/Erdoğan iktidarı Ankara katliamı ile Türkiye ve Kürdistan’da gelişen mücadelenin önünü ve PKK’nin çatışmasızlık ilanının önünü almıştır.
FAŞİST REJİMLER SANDIK VE SEÇİMLER İLE DEVRİLMEZ
Demokrasi güçleri gerek AKP’nin işlediği bu insanlık suçlarından hesap sormak gerekse de AKP-MHP faşist ittifakını yenilgiye uğratmak için ne yapmalı? Faşizm nasıl yenilgiye uğratılacak?
Takip edebildiğimiz kadarıyla Türkiye’de birçok çevre son dönemlerde Türkiye’de gelişen koyu faşizmden hesap sormak için ortak demokratik bir cephenin kurulması yönünde tartışmalar yürütüyor.
Türkiye’de faşist bir rejimin varlığından ve faşizmin varlığından söz ediliyor ve böylesi tespitler ortaya konuyor. Yine halkların hergün daha fazla katmerleşen faşizm karşısında suskun ve tepkisiz kaldığı belirtiliyor. Halkların sessiz ve tepkisiz kaldığından yakınmak yerine nasıl bir devrimci öncülük ile halkların mücadeleye çekilebileceği tartışılmalıdır. Halkların faşizm karşısında eylemsiz kalmayacağını da bilmek gerek.
Faşist rejimler sandıklar ve seçimler ile devrilmemiştir. Faşist rejimlere karşı her türlü mücadele meşru ve kaçınılmazdır. Bugün Kürdistan’da büyük bir gerilla direnişi vardır. Gerilla ortaya koyduğu mücadele ve eylemler ile soykırımcı, sömürgeci Türk devletine ağır darbeler vururken, halklara da umut ve mücadele azmi aşılamaktadır.
Yani demokrasi güçleri ve halklarımızın son dönemlerde ortaya koyduğu direniş her ne kadar ihtiyaçlara cevap olamasa da önemli ve değerlidir. Bu direnişin geliştirilmesi için çalışılmalıdır. Eylemsellikler yayılmalı fakat sadece protesto düzeyinde kalmamalı. Faşizmi yıkacak bir iradenin ortaya konulması gerekmektedir. Demokrasi güçleri de gerilla direnişine denk düşen bir yaklaşım ile faşizme karşı birleşik bir cephe kurmalı.
Faşizmi alaşağı edebilecek bir ortak demokratik cephenin kurulmasına ihtiyaç var. Demokrasi güçleri ortak bir cephede örgütlenmeli ve radikal bir mücadele izlemeli. Esas itibariyle faşizmi yenmenin yolu Kobanê ruhunu yakalamaktan geçer. Kobanê’de DAİŞ faşizmine karşı ortaya konan radikal devrimci direniş yeni bir durum yaratmış ve Kobanê tüm dünyanın ilgi odağı haline gelmiştir. Yani Kobanê’yi korumak ve kurtarmak adına ortaya konan direniş ruhu yeniden yaratılabilir ise faşizmi yıkacak olan ivme de kazanılmış olacaktır.
Nedir Kobanê ruhu? Ya Özgürlük kazanılacak Ya kaybedilecek… Bu nedenle diyorum ki Ya kazanacağız Ya kaybedeceğiz denilirse ve bu bilinçli de mücadele ortaya konulursa faşizm geriletilecek ve yenilgiye uğratılacaktır. Faşizmi durdurma yada zayıflatma üzerine yapılan bir mücadele ve örgütlenme başarı kazanamaz.
Başarı kazanmak ve ortak bir cephe kurulmak isteniyorsa tüm hesaplar faşizmi yıkma üzerine yapılmalı ve bu temelde radikal bir mücadele tarzı izlenmelidir. Unutulmamalı ki faşizm ancak radikal direniş ve mücadele ile yenilecektir. Yani artık söz değil radikal eylem ve mücadele zamanı.