Davutoðlu'nun Brüksel’de kaçtıðı an - Erdal Er

Davutoðlu'nun Brüksel’de kaçtıðı an - Erdal Er

AKP Hükümet yetkilerileri Avrupa’ya her geldiklerinde Roj TV, Nuçe TV, ANF, Yeni Özgür Politika sendromu yaşıyorlar. Kürt basınından, kasabalarda borçlunun alacaklısından kaçtıðı gibi, kaçıyorlar.

Bunu kim yapar? Kendine güvenmeyen, her an suçüstü yakalanacaðına inanan kişi veya kişiler yapar. Sırf suçüstü halini yaşamamak için mümkün olsa Brüksel'le ilişkileri askıya alıp Avrupa’ya gelmeyecekler ama elleri mahkûm, geliyorlar. Geldiklerinde ise ilk işleri muhataplarına; ‘Kürt basınını içeri almayın, ya onlar ya biz’ gibi ilkel, kaba yöntemlere başvuruyorlar. Buna Recep Tayyip Erdoðan ve Abdullah Gül de dahil.

7 Kasım 2012 günü Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoðlu, ‘Türkiye’de Zaman’ isimli fotoðraf sergisinin açılışı için Brüksel’deydi. Anlaşılan, Davutoðlu için Zaman Gazetesi’nin fotoðraf sergisi ülkenin asıl gündemi olan savaş, açlık grevleri gibi başlıklardan daha öncelikli olmalıydı ki; 'Hoca Efendi'yi kırmamış ve orada bulunmuştu.

Davutoðlu için önemsiz olan ancak kamuoyu için önemli olan soruları sormak adına kameraman arkadaşım Cemal Lorin’le birlikte toplantının yapılacaðı Avrupa Parlamentosu binasına gittik. Ýşin mesleki tarafını bir tarafa bırakırsak, doðrusu Davutoðlu ve Gülencilerle aynı platformda olmaktan keyif almadıðımı söylemeliyim. Davutoðlu’nun katıldıðı toplantı saat 17.30’da serginin açılışıyla başladı. Yeşiller Grubu'ndan Daniel Cohn Bendit, Zaman Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Ahmet Davutoðlu havadan sudan konuşmalar yaptılar.

Ardından panelin düzenleneceði kata inmek için Davutoðlu ve beraberindekiler hareketlendi. Diðer basın mensupları gibi biz de Davutoðlu’nu izledik. Korumaları bir Belçikalı gazeteciyle tartışırken ben Davutoðlu'nun yanına gittim, soru sormak istediðimi söyledim. Önce duraksayıp tebessüm eden Davutoðlu’na; 'Nuçe TV’den Erdal Er, birkaç soru sormak istiyorum' deyince gözleri faltaşı gibi açıldı; donup kaldı ve ne yapacaðını bilmez, çaresiz bir insana dönüştü. Kısa bir tereddütten sonra önce kendisi, ardından korumaları beni iterek Davutoðlu’nu büyük bir tehlikeden kurtarmış gibi bir köşeye aldılar. Avrupa Parlamentosu’ndan Davutoðlu’nun Türk korumaları adeta 'Roj Tv alarmı' verdiler.

Parlamentoda ‘evlere şenlik’ bir durum yaşıyorduk. Bir bakan bizim soru sormamızdan korkuyor, soru sormayalım, diye onlarca koruması bizim başımıza üşüşmüş halde tetikte bekliyor. Türkiye olsa apar topar alıp bizi hapse atacaklar. Ama Avrupa. 'Ayıp! Ülkenizde yapıyorsunuz bari Avrupa’da yapmayın' diyeceðim ama kime diyeyelim? Roj TV’nin kapatılması için başkentten başkente koşuşturup duran, Kürtler hak sahibi olmasın diye Suriye’yi kan gölüne çeviren Davutoðlu’na mı? Ya da Kürt sorununun çözümü için ‘Sri Lanka modeli’ öneren yazılar yazan, hocaefendisi Kürtlere soykırım önerdiðinde onu ateşli biçimde savunan Ekrem Dumanlı’ya mı?

Panelin olduðu salona geçtiðimizde Davutoðlu ve heyetinin gerginliði ve korkuları adeta kâbusa dönüştü. Hiçbiri yerinde duramıyor, salonda aðır bir hava oluşmuştu. Davutoðlu’nun tam karşısına oturdum. Platformdan beni görüyordu. Omuzları, yüzü düşmüş, işaret parmaðıyla burnuna düşen gözlüklerini sık sık yukarı kaldırıyor ve bana bakıyordu.

Moderasyonu yapan Helene Fullete, toplantının kısa konuşmalar ardından soru-cevap şeklinde devam edeceðini duyurdu. Bu bölüme geçildiðinde elimi kaldırdım, söz istedim. Yeşiller Grubu danışmanı Ali Yurttagül ‘olur’ anlamında başıyla söz vereceðini onayladı ancak bunun bize oyalamaya yönelik bir davranış olduðunu sonradan anladık. Maksat bizi söz vereceðiz diye oyalayıp Davutoðlu’nun sorularımıza muhatap olmadan salondan çıkmasını saðlamaktı. Bunun için Yurttagül, Ekrem Dumanlı, Davutoðlu’nun korumaları arasında notlar gelip gitti.

Bütün gözler bize çevrildi ve işaret parmakları bizi gösterdi. Her hallerinden bir an önce kaçmak istedikleri belliydi. Davutoðlu’nun korumalarından beş-altısı bizi yakın markaja almış, oturduðum koltuðuðun saðına soluna yerleşmişlerdi. Korumalar, ellerindeki fotoðraflarımızı birbirlerine gösterip; ‘salonda üç kişi var, ikisi tehlikeli, biri zararsız’ diye konuştuklarını orada bulunan gazeteciler bize anlattı. ‘Tehlikeli’ dedikleri ben ve Cemal Lorin; ‘zararsız’ buldukları ise gazeteci Roni Alasor.

Toplantının normal süresi dolmadan Ahmet Davutoðlu, 'Türkiye’de on bakanın toplantı halinde olduðunu, kendisinin de telekonferansla toplantıya katılacaðından dolayı panelden erken ayrılacaðını' söyledi ve salonu kaçar gibi yanındakilerle birlikte terk etti.

Bakanın yalan söylediðini, Avrupa saat ile 20.00 civarında (Türkiye’de 21.00) toplantının olmadıðını, bizden kaçtıðını biliyorduk. Avrupalı muhataplarına da durumu açıklayamıyordu. Kaldı ki, Bakanlar Kurulu toplantısı pazartesi günleri yapılıyor. Dolayısıyla olaðanüstü bir durum söz konusu deðilse (ki deðildi) on bakanın toplanması için bir neden yok. Emin olmak adına haberleri taradım ve on bakanın toplandıðına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadım!

Sonuç olarak:

Onlar açısından acınacak bir durum bizim için eðlenceli bir duruma dönüşmüştü. Ancak eðlenceli olmayan açlık grevleri ve yaşanan savaştı! Bunun da tek sorumlusu Davutoðlu’nun da üyesi olduðu AKP Hükümeti'ydi.

Bizim bu gerçeði Avrupa platformunda kendilerine hatırlatacaðımızı bildiklerinden korkuyorlardı. Zira yaşadıkları ruh hali suçlunun yüzüne karşı suçunu söylemenin getirdiði korkuydu. Zira Türkiye’ AKP hükümetinin 10 bin BDP’liyi hapse attıðını, hükümetin emriyle Roboski’de 34 Kürt köylüsünün katlediðdiðini, savaşın sürdüðünü, çatışmada ölen askerlerin bu hükümet tarafından kamuoyundan gizlendiðini, Pozantı’da tutuklu Kürt çocuklarına gardiyanlar tarafından tecavüz edildiðini yazan meslektaşlarımızı hapse attıllar. Kürt basınından suçlarını yazacaðımız için korkuyorlar. Dolayısıyla Kürt basını AKP’nin, Gülen Cemaatinin kabusu olmuş durumda.