Dağdan AKP gözlemi -Erdal Er

Dağdan AKP gözlemi -Erdal Er

Silahlı savaşın son bulması ve Kürt sorunun demokratik çözümünün sağlanması için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile devlet görevlileri arasında görüşmelerin yapıldığı Kasım 2012 tarihinde kamuoyuna yansımıştı.  O tarihten bugüne süreci Kürdistan dağlarından izliyorum. Görüşmelerin yapıldığı kamuoyuna yansıdığında Türk ordusuyla Halk Savunma Güçleri (HPG) arasında şiddetli savaş sürüyordu.

Aradan geçen altı ayda Paris katliamı başta olmak üzere pek çok olumlu ve olumsuz gelişme yaşandı. Sayın Öcalan’ın 21 Mart açıklaması ve ardından KCK’nin 23 Mart’ta ilan ettiği ateşkes altı aylık süreçte atılan en tarihi adımlardı. Bu adımları gerillanın geri çekilmesi izleyecek. Atılan adımlarla sayın Öcalan ve PKK dünyaya ne kadar kararlı olduğunu göstermiş oldu.

Atılan adımlar üç aşamalı olarak ilan edilen sürecin ilk etabının da tamamlanması anlamına geliyor. İkinci aşamada hükümetin atması gereken adımlar var. Elbette PKK bu süreci AKP’nin insafına bırakmayacaktır. Ancak taraflardan biri olduğu için sürecin geleceği de hükümetin atacağı bu adımlara sıkı sıkıya bağlı. Hükümetin önümüzdeki günlerde nasıl bir yol izleyeceğini hep birlikte göreceğiz. Hükümetin Kürdistan’daki bazı uygulamaları, Yalçın Akdoğan’ın yazdığı bazı yazılar süreci sabote etmeye yöneliktir. Hükümet öyle bir görüntü veriyor ki; rüzgara göre yön değiştiriyor.

Anlatayım;  yüz bine yakın sayısıyla sosyal bir felakete dönüşen, katliamlar, uyuşturucuyla gündeme gelen koruculuk dağıtılacağına yeni koruculuk kadrosu açılıyor. Son aylarda sadece Uludere’de 220 genç silahlandırıldı. Hükümet bir taraftan PKK’in silahsızlandırılması istediğini söylüyor bir taraftan koruculuk adı altında Kürt gençlerini silahlandırıyor. Peki, PKK gerillaları geri çekildiğine göre hükümet bu gençleri kime karşı savaştıracak? Tek soru bu değil. Kürdistan’da ‘Kalekol’ adı verilen ve yapımı süren karakollardan 149’unun tamamlanarak teslim edildiğini yapılan açıklamalardan öğrendik. Geriye kalanların da kısa sürede tamamlanacağı açıkladı. Kışlaya dönüştürülen Kürdistan’da var olanlarla yetinmeyip yenilerini yapmanın çözüme hizmet etmeyeceği açık. Askeri operasyonların sürdürülmesi de buna eklendiğinde hükümetin ne yapmak istediği daha da sorgulanır hale geliyor ve kuşkuları artırıyor.

Dersim’den Botan’a kadar güvenlik amacıyla yapımına başlanan onlarca barajdan çoğunun inşaatı gerillaların eylemleri sonucu durdurulmuştu. Ateşkes ve çözüm sürecini fırsat bilen hükümet yeniden baraj inşaatlarına başladı. Kürdistan’da barajların enerji elde etmek için yapılmadığını, 1970’li yıllarda genelkurmayın güvenlik projesi olarak hayata geçirildiğini meseleyi yakından izleyenler biliyor. Amaç Kürdistan’ı insansızlaştırmak ve su altında kalmayan yerleşim yerleri arasında bağlantıyı kesmektir. Kürdistan’da tarihi su altında bırakmak, kültürü yok etmek de devletin bir başka stratejik hedefini oluşturuyor.

Süreç başladığında tarafların savaş dilini terk etmesi gerektiği uyarıları yapılmıştı. Ancak hükümet kanadından bazı isimlerin yaptığı açıklamalar, kullandığı dil ve yazdığı yazılar tahrik edici. Elbette bunlar not ediliyor. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan son günlerde yazdığı yazılarda PKK yetkililerinin konuşmaması gerektiğini, PKK içinde kanatların olduğunu, Alevi kanadın sorun çıkartabileceğini yazıyor. Akdoğan’ın yaşı kadar hayatlarını dağlarda mücadele ederek geçiren PKK yönetici ve militanları, birilerinden izin alarak bu dağlara çıkmadılar. Kürt halkı devletten izin alarak mücadele etmedi. Aksine, var olan sisteme başkaldırarak dağlara çıktılar. 90 yıllık inkarcı, katliamcı, asimilasyoncu sömürgeci Türk devlet sistemine boyun eğmeyenler; 'entegre strateji', 'tam saha pres', 'Sri Lanka katliamı modeli'ni PKK’ye karşı uygulayan ancak başarısız olan ekibin içinde yer alan Akdoğan’a mı boyun eğecekler? Akdoğan’ın sadece sınırlarını bilmesi gerekmiyor, saygılı da olması gerekiyor. Onun aklı 2012 yılında Türkiye’yi felaketin eşiğine getirdi. Halen ne yaparız da PKK’yi böleriz rüyası görüyorlar. Kürt halkı da PKK de bu konuda önemli deneyimlere sahip.  Ancak bu beyhude çabalar hükümetin gizli bir ajandası mı var sorularını akıllara getirirken, sorunun çözümü için bir stratejiye sahip olmadığını da gösteriyor. Hükümetin bu savaş politikasını derhal terk etmesi, kendi içindeki bu tür isimleri de susturması gerekiyor. Bu, çözüme değil, çözümsüzlüğe hizmet ediyor.  Zira bu savaş ve fırsatçılık politikası süreci de provokasyonlara açık hale getiriyor.