Daðdan görüşmelere bakmak-Erdal Er

Daðdan görüşmelere bakmak-Erdal Er

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında Ýmralı adasında görüşmelerin 2012 yılının Kasım ayında başlamasının kamuoyuna yansıması ve tarafların bunu doðrulamasından sonra ‘ne oluyor?’ sorusu sorulmaya başlandı.

Kamuoyu, şimdilik tarafların medya üzerinden yaptıkları açıklamaların satır aralarını okumaya çalışarak olup biteni anlamaya çalışıyor. TV’lerin ana başlıkları ile gazetelerin manşetlerinde ‘Ýmralı’, ‘Ankara’ ve ‘Kandil’ başlıkları altında birçok yoruma yer veriliyor. Bu üç merkezin son derece önemli olduðuna dikkat çekiliyor. Çünkü söz konusu merkezlerden çıkacak çözüm iradesi Kürdistan ve Türkiye’nin geçmişinden bugüne taşınan sorunun çözümünü belirleyecek, geleceðini tayin edecek.

Bu merkezlerden biri de Medya Savunma Alanları. Bir süredir durumu anlamak ve kamuoyuyla paylaşmak için Medya Savunma Alanları’nda bulunuyorum. Medya Savunma Alanları, ‘Ýmralı görüşmeleri yeniden başladı’ haberinin kamuoyuna yansımasından sonra daha fazla ilginin odaðı oldu. Yerli ve yabancı medya mensupları kendine özgü yöntemlerle KCK yetkilileriyle röportaj yapıp, merkezlerine geçmek istiyorlar. Ben de çeşitli ajanslara çalışan meslektaşlarımla birlikte burada gelişmeleri izliyorum. Görüşmeler ve sonrasında yapılan tartışmalarla ilgili gözlemlerimi şöyle özetleyebilirim.

MEDYA SAVUNMA ALANLARI'NDA HÜKÜMETE GÜVEN YOK

Medya Savunma Alanları'nda konuştuðumuz gerilla ve KCK yetkilileri her fırsatta AKP hükümetine olan güvensizliði dile getiriyorlar. Bu güvensizliðin nedenlerini geçmişi hatırlatarak açıklıyorlar.

Oslo sürecinde hükümetin izlediði tutarsız, tasfiyeyi amaçlayan yol halen hafızalarda tazeliðini koruyor. Eðer Oslo sürecinde hazırlanan protokoller hükümet tarafından imzalanmış olsaydı, başka bir atmosferi yaşıyor olacaktık. Söz konusu süre içinde çatışmalarda iki bine yakın asker ve gerilla yaşamını yitirmeyecekti.

AKP hükümetinin tek zayıf notu elbette Oslo süreci deðil. Erdoðan hükümeti benzer açıklamaları daha önce de yapmış, beklentiler yaratılmış, ancak çözmek yerine çözümsüz bırakılarak sorun daha da büyütülmüş ve kan akmıştı.

Erdoðan yönetiminin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın oluşturduðu barış iklimini istismar etmiş olması, 2005 yılında Amed’de yaptıðı konuşma sonrasında tersi istikamette izlediði savaş politikaları güvensizliðin bir diðer nedenlerini oluşturuyor. Kürt Özgürlük Hareketini suçlayan ve ‘AKP Kürt sorunu çözer’ diyen çevrelere 2007 yılı hatırlatılıyor.

AKP hükümeti 2007 yılının sonbaharında parlamentodan CHP ve MHP’nin desteðini alarak savaş tezkeresini çıkardı. Bu, Kürt halkına karşı açık bir savaş ilanıydı. Ekim 2007’de çıkardıkları savaş tezkeresinden sonra Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoðan ile dönemin Genelkurmay ikinci başkanı Ergin Saygun (şimdi Ergenekon’dan tutuklu) Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD)gittiler. Beyaz Saray’da Bush ile yapılan görüşmeden sonra Kürt halkı ‘ortak düşman’ ilan edildi. Erdoðan Kürt halkına karşı ilan ettiði savaşa dönemin ABD yönetiminin tam desteðini alarak ülkesine dönmüştü.

16 ARALIK 2007’DE ÝLK SALDIRI

16 Aralık 2007’de Medya Savunma Alanları’na hava saldırısı başlatıldı. 19 Şubat 2008’de Medya Savunma Alanları'na işgal harekâtı düzenlendi. Hava saldırıları ve işgal harekâtından netice alamayan hükümet, 14 Nisan 2009’da ise Kürt siyasetçileri ve seçilmişlerine karşı siyasi soykırım operasyonlarını başlattı. 2010 yılında da sürdürülen bu konsept, 2011 yılında güncellendi. 12 Haziran seçimlerinden sonra da PKK’yi tasfiye etmek için askeri ve siyasi operasyonlar başlatıldı, Oslo süreci böylece sabote edildi. ‘Sri Lanka modeli’ olarak isimlendirilen katliam konsepti devreye konuldu ve bu halen de devam ediyor. AKP ve Gülencilerin PKK’yi tasfiye etme planı böyleydi. Ancak hedeflerine ulaşmadılar. Erdoðan şimdi bunlar olmamış gibi, bunları kendileri yapmamış gibi ‘silah bırakıp gelip demokratik zeminde siyaset yapsınlar’ diyor. Demokratik zemin olarak tarif ettiði alanda siyaset yapan on bin Kürt insanın kendisinin talimatıyla tutuklandıðını Erdoðan yok saysa da, Kürtlerin toplumsal hafızası unutmuş deðil. Erdoðan’ın ‘görüşmeler var, hedefimiz silah bıraktırmak’ dediði günlerde Lice’de on gerilla kimyasal silah kullanılarak katledildi. Silvan bir eylem deðil operasyona çıkan askerlerle çıkan bir çatışma olduðu halde ısrarla ‘PKK’nin Silvan saldırısı Oslo sürecini sabote etti’ diyenlerin Lice’de yapılan bu açık katliam karşısında susmaları ne kadar samimi olduklarını göstermesi bakımından iyi bir örnek. Dolayısıyla Lice, hükümetin çözüm konusunda samimi olmadıðının açık bir göstergesi deðil de nedir? Kuzey’de askeri operasyonlar sürüyor, Medya Savunma Alanları bombalanıyor. Afyon’un Sultandaðı ilçesinde Kürtlerin işyerleri yakıldı, Amed’de bir ailenin tüm üyelerine işkence yapıldı. ‘Görüşüyoruz’ dediði Sayın Öcalan’a tecrit uygulaması sürüyor. Bu kapkaranlık ve güven vermeyen tablo içinde ‘silah bırakın’ çaðrısının gerillada bir karşılıðı yok. Yukarda sıraladıklarım Medya Savunma Alanları’nda hükümete neden güvenilmediðin bazı nedenleri.

ÇÖZÜM ÝÇÝN GÜVEN ŞART

Haklı olarak güvensizlik üzerine ortak bir gelecek ve toplumsal barış inşa edilemez. Güvensizliðin geleceði ipotek altına almasında izin verilmemeli. Bu nedenle AKP hükümetinin bir an önce güven artıran adımlar atması hayati önemde.

Gerek daha önce KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan ile yaptıðım mülakat, gerek Medya Savunma Alanları’nda yaptıðım çeşitli görüşmelerden edindiðim izlenimi şöyle özetleyebilirim:

Kimsenin elinde sihirli bir formül yok ancak izlenmesi gereken rasyonel bir yol var. Bu da çözüm niyeti ve samimiyetidir. Bir defa dünyanın sahip olduðu tecrübe göstermiştir ki benzer sorunların çözümü bir süreç ve öncelikler meselesini oluşturuyor. Atılacak öncelikli adımlara nereden başlanacaðı, nerede durulacaðı, hangi sınırlar içinde kabuller oluşturulacaðı karşılıklı yapılacak müzakerelerle tayin edilir.

Daðda aldatılma duygusu çok hakim ve AKP hükümetine güven yok. Dolayısıyla bu defa iş sıkı tutuluyor. Laf deðil somut adımların atılması bekleniyor.

KCK yetkililerinin daha önce açıkladıkları gibi barış konusunda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tek ve tartışmasız muhatap olarak görülüyor. Ancak görüşmelerin saðlıklı yapılabilmesi için hükümetin güven verici adımlar atmasının kesinlikle şart olduðunun altı çiziliyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması, Ýmralı sisteminin daðıtılması ve müzakereleri sürdürebileceði koşullarının oluşturulması gerekiyor. Bu da Sayın Öcalan’ın özgürlüðü demek.

Rehin tutulan 10 bin KCK tutuklusunun serbest bırakılması sorunun çözümü için öncelikler arasında yer alıyor.

Askeri ve siyasi soykırım operasyonlarının durdurulması olmazsa olmazları oluşturuyor.

Kuzey Kürdistan’da bulunan gerillaların sınır dışına çekilsin görüşü kabul görmüyor ve 1999 yılı hatırlatılıyor. Zira geri çekilme sürecinde en az 500 gerilla Türk ordusunun kurduðu pusular sonucu hayatını kaybetmişti.

Sonuç olarak, Erdoðan’ın görüşmeler konusunda ‘amacımız silah bıraktırmaktır, operasyonlar devam edecek’ açıklamaları ve hemen ardından gelen Lice katliamı gösterdi ki, hükümet çözüm deðil tasfiyeyi amaçlıyor görüşü gerillada yaygın. Yaygın çünkü meselenin özü silah deðil, Kürt halkının demokratik haklarıdır. Bu gerçek içinde silah neden deðil, sonuçtur. Dolayısıyla silah bırakmak öncelik deðil, öncelik olan Kürt halkının anayasal, hukuki ve siyasi statüsüdür. Bu saðlandıðında gerilla siyasal sürece savunma gücü olarak dahil olur. Gerçekçi çözüm de budur.