Cuştan: İktidar ve yargı hayatta kalmamızın bedelini ödetiyor

Tahliye edilen ETHA muhabiri ve Suruç Katliamı tanığı Havva Cuştan, "İktidar ve yargı bize resmen hayatta kalmamızın bedelini ödetiyor" dedi.

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 9 ay rehin tutulduktan sonra 17 Temmuz günü tahliye olan ETHA muhabiri Havva Cuştan, cezaevindeki deneyimini ANF’ye anlattı. Siyasi koğuştaki yaşantının bambaşka bir Havva’yı keşfetmesine yol açtığını ifade eden Cuştan, cezaevinden daha güçlü ve olgun çıktığını kaydetti. Aynı zamanda Suruç Katliamı tanığı ve mağduru olan Cuştan, hem özgür basın çalışanı hem de Suruç Katliamı tanığı olduğu için hedef seçildiğini belirtti.

Yaptığı haber takipleri ve katıldığı cenaze törenleri gerekçe gösterilerek tutuklanan 24 yaşındaki ETHA muhabiri Havva Cuştan, arkadaşlarını geride bırakmanın burukluğunu yaşıyor. Tahliyesine sevinmediğini ifade eden Cuştan, sansürün ve gazetecilere yönelik baskının had safhaya ulaştığı böyle bir süreçte tutuklanmış olmasına ise şaşırmadığını ifade etti. İşkenceyle gözaltına alınan Cuştan, ironik bir şekilde kaçma şüphesiyle evinin basıldığı gün Çağlayan Adliyesi’nde haber takibinden döndüğüne dikkat çekti.

POLİSLER DİPÇİKLE VURUP, TECAVÜZLE TEHDİT ETTİLER

Çalışma arkadaşlarıyla birlikte oturduğu evin uzun namlulu ve yüzü maskeli özel harekat polisleri tarafından basıldığını söyleyen Cuştan, yaşananları şöyle anlattı: "Kapıyı balyozla kıran polisler ‘Havva kim?’ diye sorduktan sonra saçımdan çekerek beni odaya götürdüler. Biri beni arkadan kelepçeleyerek üzerime otururken, diğerleri hem arama yapıyor hem de yanımdan geçerken sırtıma dipçikle vuruyorlardı. Bana tecavüz etmekle tehdit edip, hakaretler yağdırıyorlardı. Basın kartlarımı lavaboda yaktılar. Bu işkence tam 2 saat sürdü. Giyinmeme bile izin vermeden götürdüler."

CEZAEVİ YAŞAMI YENİ BİR HAVVA’YI KEŞFETMEME YOL AÇTI

Emniyette 7 gün kaldıktan sonra tutuklanan Cuştan, ilk cezaevi deneyiminin kendisini güçlendirdiğini vurguladı. Siyasi koğuşlardaki komün yaşamının kendisine çok şey kattığını belirten Cuştan, oradaki dayanışmanın bambaşka bir Havva’yı keşfetmesine yol açtığını ifade etti. "Gri duvarlar arasında yemyeşil bir yaşam vardı" diyen Cuştan, şunları kaydetti: "Evet, koğuşumuzun ve havalandırmamızın etrafı gri duvarlarla ve tel örgülerle çevriliydi ama her bir kadının düşünceleriyle, üretimleriyle, gösterdikleri dayanışmayla nasıl güzel bir yaşamı emek emek ördüklerini gördüm.

Koğuşta herkesin ihtiyacı eşit bir şekilde karşılanıyor; yaşam eşit paylaşılıyordu. Bu sadece nesnel ihtiyaçlar da değildi manevi açıdan da büyük dayanışma vardı. Mesela birisi üzülüyorsa herkes bundan etkileniyor ve birlikte çözüm aranıyordu, birisi mutluysa herkes mutlu oluyor, ya da bir tahliye olsa herkes tahliye olmuş gibi seviniyordu. Bu atmosfer yeni bir ben, yeni bir Havva keşfetmeme yol açtı; hayatı paylaşmanın ne anlama geldiğini anladım. Hapishaneden insanlarla daha çok empati kurabilen, kendini dinleyen, daha güçlü ve olgun bir Havva çıktı."

KATLEDİLEN BİZ, SUSTURULMAYA ÇALIŞILAN DA BİZ

Tutukluluk sürecinde en çok müzik dinlemeyi ve kahvaltı yapmayı özlediğini dile getiren Cuştan, Mayıs ayında Adalet Bakanlığı’nın çıkarttığı genelge kapsamında koğuşlardaki radyolar toplandığı için müzik dahi dinleyemediklerine dikkat çekti. Aynı zamanda Suruç Katliamı tanığı ve mağduru olan Cuştan, DAİŞ tarafından katledilen arkadaşlarının cenazesine katılmanın ve gözaltında kaybedilen Hasan Ocak anmasını izlemenin suç olarak gösterilmesinin iktidar ve yargı aklının nasıl işlendiğinin açığa çıktığını kaydetti.

İnsanları gözaltında kaybetmeyi, katletmeyi değil, katledilenleri anmayı, cenazelerine katılmayı "suç" diye lanse etmenin utanç verici olduğunun altını çizen Cuştan, "Bu dolaylı yoldan hem gözaltında insanların kaybedilmesini hem de IŞİD katliamlarını onaylamak anlamına geliyor" dedi. Suruç davasında sadece tek bir sanık tutuklu yargılanırken, katliamdan sağ çıkan hemen herkesin ya soruşturmaya uğradığını ya tutuklandığını, ya da ana akım medya tarafından hedef gösterildiğini hatırlatan Cuştan, "İktidar ve yargı bize resmen hayata kalmamızın bedelini ödetiyor. Katledilen biz, susturulmaya çalışılan da biz" diye tepki gösterdi.

BEDELİ NE OLURSA OLSUN BARIŞI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ!

Kobanê’ye barış köprüsü olmak, barışa el vermek için gitmek istediklerini hatırlatan Cuştan, Suruç’ta onlarca genç ile birlikte aslında barışın katledildiğini vurguladı. Katliam sırasında fotoğraf çeken Cuştan, açıklama sırasında Amara bahçesine uzak duran polisin yaralıların yetiştirildiği hastanenin bahçesine gaz bombalarıyla saldırdığına işaret etti.

Cuştan, katliam sonrası yaşadığı travmayı ise, "İnsan yaşadığına pişman oluyor ve bu iş bitmiyor" diye özetledi. Suruç Katliamı’nın 3. yıldönümü dolayısıyla da mesaj veren Cuştan, bedeli ne olursa olsun sadece Suruç için değil herkes için adalet istemeye, cezasızlığı teşhir edip, barışı savunmaya devam edeceklerini vurguladı.