Coşkun: Çözümsüzlük Türkiye’yi Ortadoğu’da çıkmaza soktu

Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün Türkiye’yi Ortadoğu’da çıkmaza soktuğunu ifade eden Dicle Üniversitesi’nden Vahap Coşkun, bölgedeki dengelerin Kürtlerden bağımsız gelişmeyeceğini söyledi.

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, Ortadoğu'da değişen dengelerin Kürtlerden bağımsız gelişemeyeceğini belirterek Suriye’de Kürt yapılanmasının Türkiye için bir tehdit değil, fırsat olduğunu söyledi. Coşkun, Kürt sorununun çözümü için başlatılan müzakerelerin sonlandırılmasının da Türkiye’de demokratik ve ekonomik istikrarı zedelemekle kalmadığını, Ortadoğu’da Türkiye’yi çıkmaza soktuğunu dile getirdi. Kürtlerin yolunun açılmasını çözüm için gerekli bulan Coşkun, "Türkiye’nin eninde sonunda bu yola geri döneceğini düşünüyorum" dedi.

21. yüzyıl itibarıyla Kürt halkının demokrasi ve özgürlük adına ortaya koyduğu mücadelesi, tüm dünya halkları tarafından destek buluyor. Kürdistan özelinde Kürt halkının insanlık düşmanı çeteler başta olmak üzere dikta rejimlere karşı direnişi, halkı hiç olmadığı kadar özgürlüğüne yaklaştırmış durumda. Bir taraftan insanlık düşmanı çeteler ile savaşan Kürt Özgürlük Mücadelesi, bir taraftan da sömürgeci devletlerin başındaki rejimler ile cebelleşiyor. Tüm bunlara karşı Kürt halkının başta Rojava olmak üzere elde etmiş olduğu kazanımlar ve özgürlük mücadelesi Kürt halkı ve ezilen, sömürülen halkların yarınlarına ışık tutuyor. Rojava ve Kuzey Kürdistan'da verilen özgürlük mücadelesi ve bunun yanında yaşanan gelişmeler ile Türkiye'nin Kürt halkı üzerinden şekillendirdiği iç ve dış politikasını, Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun ile konuştuk.

Özelde Rojava olmak üzere Ortadoğu’da Kürtlerin öncülük ettiği gelişmelere dayalı hamleler ile oluşan gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu’da yüzyıllık düzenin ciddi anlamda sarsıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu durum sadece Kürtlerin durumundan kaynaklı değil. Ama halk olarak Kürtler bu değişimin merkezinde yer alıyor. Özellikle Irak ve Suriye’deki gelişmeler bütün dengeleri bozmuş durumda ve oralarda bir devlet yok. Her iki yerde ciddi anlamda bir karmaşa söz konusudur. Yine bu iki ülkenin sınırları tamamıyla ortadan kalkmış ve belirsizleşen bir durumdan geçmekte. Bu gelişmeler Irak ve Suriye’deki Kürtlerin durumunu yakından ilgilendiriyor. Irak’ta Kürtler elde etmiş oldukları federasyon statüsünü bir adım daha ileriye taşıyarak bağımsızlık yolunda ilerlemek istiyorlar. Bu sene içinde yapılması düşünülen bir referandum da söz konusudur.  

Suriye’de 2011 tarihinden beri süren iç savaştan dolayı oradaki Kürtlerin durumu da tamamen değişti. Şu an Suriye’nin gelecekte nasıl şekilleneceği belli değil. Ancak mevcut durumda Suriye’de dört önemli aktörün etkili olduğunu görüyoruz. Sırasıyla bunlar Suriye rejimi, DAİŞ çeteleri, Özgür Suriye Ordusu etrafında şekillenen muhalefet ve PYD. Bu aktörler arasındaki mücadele ve ilişkiler bundan sonra Suriye’nin değişiminde birinci derecede belirleyici olacak. Ortadoğu’da büyük devletlerin ve bölgedeki büyük güçlerin bu şekillendirmede rol oynayacakları mümkündür.

Türkiye’nin yürüttüğü iç ve dış politikayı nasıl buluyorsunuz?

Türkiye’nin Suriye politikasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Türkiye Suriye’de iç savaş başladığında bu iç savaşın kısa sürede şekilleneceği ve Esad rejiminin yenilgiye uğrayacağını düşündü. Fakat gelişmeler Türkiye’yi doğrulamadı. Suriye Türkiye muhalefetinin de gücünü yanlış olarak hesapladı ve bu rejimi kabul edeceğini düşündü. Hatırlayacaksınız, o dönemlerde kısa süre içerisinde Şam’a gidilmekten bahsedildi ama Türkiye’nin de ön gördüğü kadar muhalefetin de güçlü olmadığı açıktı.

‘TÜRKİYE KENDİ ELİYLE ELİNDEKİ FIRSATI İTİYOR’

Suriye Kürdistanı'nda meydana gelen gelişmeleri yanlış bir şekilde okudular. Türkiye, Suriye Kürdistanı'nda Kürt hattının oluşmasını kendisine bir tehlike olarak algıladı ve Türkiye siyasetini buna göre şekillendirdi. Bunun kesinlikle yanlış olduğunu düşünüyorum. Suriye’de Kürt yapılanmasının meydana gelmesinin Türkiye için bir tehdit değil, bir fırsat olduğunun kanaatindeyim. İç politikaya gelecek olursak, son 1 yılın en büyük kaybını yaşadık. 'Çözüm Süreci'nin geriye dönülmüş olması ve tekrar bir çatışma sürecinin başlamış olması söz konusudur. Bu durum Türkiye’de demokratik ve ekonomik istikrarı zedelemekle kalmıyor, aynı zamanda bu kadar zor bir dönem yaşanan Ortadoğu’da Türkiye’nin burayla ilgili meselelerinde çıkmazsa girmesini sağlıyor. Bu durum Türkiye’yi hem içli, hem de dışlı zayıflatıyor.

Minbic'e dönük hamlenin Türkiye’nin dış politikasına bir etkisi olur mu? Olursa, iç politikadaki yansıması için öngörünüz nedir?

Bugün Suriye’deki aktörlere baktığımız zaman her birisinin ayrı bir talepleri var. PYD’nin Suriye’deki temel arzusu 3 kanton arasındaki bağlantıyı kurmak ve yekpare bir bütün haline getirmek. Türkiye ise bunu kendisi için büyük bir tehlike olarak algılıyor ve sınırda tamamıyla PYD egemenliğinde bir yapılandırmanın oluşmasını doğru bulmuyor. Bu sorunun giderilmesi gerekiyor.

‘DAİŞ ÇETELERİ İKİ YÖNLÜ SIKIŞTIRMAYLA KARŞI KARŞIYA’

Minbic'e yapılan ve daha sonra Rakka’ya yapılması düşünen operasyonun temel amacı DAİŞ çetelerinin oradan çıkarılması. PYD’nin içinde yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri'nin gerçekleştirdiği bir operasyon bu, fakat hepimiz biliyoruz, oradaki güç PYD’yi oluşturuyor. Önemli olan bu operasyon bittiğinde orada nasıl bir şeklin ortaya çıkacağıdır. DAİŞ çeteleri şu an iki yönlü bir sıkıştırılmayla karşı karşıya. Bir tarafta Irak’tan diğer taraftan Suriye Rakka’dan çıkarılmaya çalışıyor. Eğer bu iki tarafta da kaybederse bu ciddi anlamda DAİŞ çetelerinin güç kaybetmesine yol açar.

Sykes-Picot Anlaşması miadını doldururken içinde bulunduğumuz yüzyıl Kürtler için ne anlam ifade ediyor? Kürt halkının başta Rojava olmak üzere elde etmiş olduğu kazanımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu’da 1916 yılında imzalanmış Sykes-Picot Anlaşması'nın miadının doldurulduğu herkes tarafından dile getiriliyor. Ortadoğu’daki yapılandırmayı yanlızca Sykes-Picot Anlaşması'na bağlamak doğru değil. Genel olarak baktığımız zaman aslında Sykes-Picot Anlaşması uygulanabilmiş değildir. Ortadoğu’yu şekillendiren daha önemli antlaşmalar vardır. Örneğin Lozan gibi. Ama yine de ister Sykes-Picot Anlaşması, ister diğer antlaşmalara bağlı Ortadoğu’da düzen değişiyor. Dört parçadaki Kürtlerin de bundan etkilenmemesi kaçınılmazdır. Ve bu yeni yapılanmada Kürtlerin de bir şekillenmeye gideceği mümkündür.

‘TÜRKİYE MEVCUT DURUMLA İLERLEYEMEZ’

Türkiye’deki Kürtlerin durumuna baktığımız zaman maalesef sonuca ulaşılmayan bir 'çözüm süreci' vardı. Bu süreci demokratik bir şekilde çözüme ulaştırılabilseydik eğer, hem Kürtlerin kendi haklarını yaşayabilmeleri, hem de Türkiye’nin demokrasi standartlarının ilerlemesi konusunda oldukça sağlıklı bir zemin oluşturulabilirdi. Ancak şu an da bir çatışma dönemi var ve ben bu çatışma süreci ile Türkiye’nin ilerleyemeyeceğini düşünüyorum. Bir an önce siyasi yollara dönmeleri gerekmektedir.

'KÜRTLERİN YOLU AÇILMALI'

Çözüm için nasıl bir öngörünüz var?

Kürt sorununun çözülebilmesinin yolu kuşkusuz ki siyasetten geçiyor. 2013 yılında başlayıp 2.5 yıl süren 'çözüm süreci' toplumsal olarak önemli bir destek sağlamıştı. Maalesef ki başlayan çatışmalı dönem ile o kazanımların hepsi gitti. Şu an tozu dumana katan bir dönemdeyiz. Bu süreçte siyasetten ve demokratik bir yapıdan bahsetmek zordur. Son 30 yıldır savaşın bize gösterdiği şudur ki; bu çatışmalarla asla kimse bir şey kazanamaz. Siyaset yollarının açılması gerekmektedir. Hem Kürtlerin demokratik bir şekilde siyaset yapmaları için yol açılmalı, hem de PKK’nin silahsızlanması için bir görüşme modeli gerekmektedir. Türkiye’nin eninde sonunda bu yola geri döneceğini düşünüyorum.