ANALİZ

Cezayir'de tarihi hata: Türkiye-Suriye görüşmesi

19 Temmuz 2012 Rojava Devrimi’yle Kürtler çok önemli bir tarihi dönemece girmiş, tarihi kazanımlar elde etmiştir.

19 Temmuz 2012 Rojava Devrimi’yle Kürtler çok önemli bir tarihi dönemece girmiş, tarihi kazanımlar elde etmiştir. Rojava Kürdistanı’nda Kürtlerin ve Ortadoğu’daki tüm halkların kaderini belirleyecek olan bu devrim, yüzyılın ve halkların devrimi olarak tarih kayıtlarına girmiştir. 

Keza Kuzey Kürdistan’da AKP ve sömürgeci faşist Türk devletinin çözümsüzlük ve soykırım politikalarına karşı özyönetim ilanlarına giden Kürt halkı, şehirlerini ve mahallelerini işgalcilerden korumak için büyük bir direnişi geliştirmektedir. Bu direniş, sömürgeci faşist Türk devleti ve AKP faşizmini o kadar zorlamaktadır ki; bu zorlanma en üst düzeyde faşizmin elebaşısı Recep Tayyip Erdoğan tarafından itiraf edilmiştir. 

Güncel konjonktürde özellikle de Nusaybin’de halkın gösterdiği direniş, sömürgeci çeteler ve elebaşlarının psikolojilerini bozmuş, ağır kayıplar verdirmiştir. Bu nedenle Tayyip Erdoğan ruh ve zihniyet ikizi olan faşist Devlet Bahçeli ile hemfikir bir halde Nusaybin’in yerle bir edilmesi emrini tüm kamuoyu önünde vermiştir.

Bir süredir sömürgeci faşist Türk devlet çeteleri, sokak çatışmalarından kaçınmakta, şehir içerisine girmemekte, uzaktan tank ve top atışlarıyla kenti bombalamaktadır. Buna rağmen YPS ve YPS-Jin direnişçilerinin aldığı tedbirler nedeniyle herhangi bir sonuç elde edememektedir. Buna karşı yakaladıkları sivil insanları öldürüp sınır üzerine atmakta, bu insanları direnişçi olarak göstererek sahte bir zafer havası yaratmak istemektedir. Son olarak 18 gencin öldürülüp cenazelerinin sınır hattına atılması bu nedenledir. Aynı zamanda yenilgilerinin ve direnişin bu kadar başarılı olmasının nedeni olarak da direnişçilerin Rojava’dan destek aldığı, savaşçı, lojistik ve cephane ihtiyaçlarını Rojava’dan karşıladığı gibi bir algı yaratıp geliştirmek istedikleri kimi planlarına da zemin hazırlamaya çalışmaktadır. 

Nusaybin’in hemen karşısında Qamişlo şehri bulunmaktadır. Sömürgeci faşist Türk devleti sınırın her iki tarafında da benzer bir saldırı geliştirilmesi halinde istediği sonuçlara daha kolay ulaşabileceğini düşünmektedir. Peki, bu ne kadar doğrudur?

Kuşkusuz Qamişlo’da yaşayan insanlar ile Nusaybin’de yaşayanlar yakın akrabadırlar. Nusaybin’de direnen Kürt gençleri Qamişlo’dan aldıkları moral ve manevi destekle direnmekte, Kobanê ruhuyla sömürgeci faşist Türk çetelerine karşı savaşmakta, Rojava Devrimi'nin temsil ettiği insanlık değerlerini savunmak için mücadele etmektedir. Ancak sömürgeci Türk faşizminin iddia ettiği ve yaratmak istediği algı gibi Qamişlo’dan Nusaybin’e veya herhangi bir Kuzey Kürdistan direniş merkezine savaşçı, lojistik ve cephane yardımında bulunmamaktadır. Bulunma koşulları da yoktur. Çünkü sömürgeci faşist Türk devleti tüm sınırı kapatmış, duvarlar örmüş, hendekler kazmış, son model teknik araçlarla adeta kuş uçmasına bile izin vermemektedir. Kaçakçılık veya başka nedenlerle (akraba ziyareti, mültecilik vb.) sınırı geçmek isteyen sivilleri de katletmektedir. Buna ilişkin geçmiş zaman diliminde çokça olay yaşanmış ve basına da yansımıştır. Bu nedenle ileri sürülen iddialar doğru değildir. 

Sömürgeci faşist Türk devleti ve onun elebaşısı Recep Tayyip Erdoğan bu iddialarla aslında çok daha temel bir amaçlarını gerçekleştirmek istemektedirler. Kuzey Suriye’de gelişen demokratik federalizmi ve Kürt statüsünü önleme amacı, başta sömürgeci faşist Türk devleti olmak üzere Kürdistan’ı sömüren tüm sömürgeci güçlerin ortak amacı durumundadır. Geçtiğimiz ay Davutoğlu’nun İran’a giderek Ruhani ve diğer İran yetkilileriyle yaptığı görüşmede hiçbir konuda anlaşmayan, hatta düşmanlık içinde olan Türkiye ve İran sömürgeci devletleri, Kürt düşmanlığı üzerinde ortaklaşmış ve birlikte hareket etme kararı almıştır.

TÜRKİYE-SURİYE'NİN KÜRT KARŞITI GÖRÜŞMESİ

Buna benzer bir görüşme ve anlaşmanın gizli bir şekilde Suriye ve Türkiye sömürgeci faşist devletleri arasında da gerçekleştiği söylenmektedir. Cezayir’de yapılan bu görüşmede sömürgecilerin, Kürtlerin statüsüz bırakılması ve soykırımı konusunda anlaştıkları anlaşılıyor. Esad-Rejim askerlerinin Qamişlo’da halka ve özerk yönetimin güvenlik güçlerine saldırması, bu plan ve anlaşmayla bağlantılıdır. O nedenle Qamişlo’da yaşanan olay ve çatışmaların spontane ve lokal olduğu düşünülmemeli, kısa sürede biteceği de beklenmemelidir. Benzer olay ve çatışmalara hazır olmak, bunların tedbirlerini geliştirmek Rojava güçlerinin dikkatle üzerinde durması gereken hususlar olmaktadır. 

Çünkü Suriye ve Türkiye sömürgeci devletleri arasında Cezayir’de yapılan görüşme tehlikeli sonuçlar da verebilecek niteliklere sahiptir. Bugün her ne kadar Suriye ve Türkiye sömürgeci devletleri birbirleriyle savaş halindeyse de konu Kürtler olduğunda ortak hareket edecekleri bilinmelidir. Bu nedenle Kürtler tarihten ders çıkarmayı bilmelidir. Irak ve İran arasında 8 yıl süren savaş sonrası Cezayir’de anlaşmaya varması sonucu Güney Kürdistan’da bulunan halkımız Enfal ve Halepçe gibi katliamlara maruz bırakılmıştı. 

Suriye ve Türkiye’nin de; İran ve Irak gibi Cezayir’de görüşmeleri ve anlaşmaları kesinlikle bir tesadüf değil, bilinçli bir tercihtir. Amaç da aynıdır; Kürt soykırımı!

Benzerliklerin yanı sıra farklılıklar da bulunmaktadır. Öncelikle Güney Kürdistan’dan farklı olarak Rojava’da her şart ve koşulda her türlü saldırı karşısında halkı savunan ve bunda başarılı olan Apocu fedai bir ruh ve güç bulunmaktadır. YPG ve YPJ güçleri herkese korku salan ve gittikleri her yeri ele geçiren DAİŞ çetelerine tarihi bir yenilgi yaşatmış, Kobanê gibi küçük bir yeri tüm olanaksızlık ve cephane azlığına rağmen Arin Mirkan gibi fedai savaşçılarıyla aylarca savunmasını bilmiş bir güçtür. Bu nedenle KDP ve diğer Güney Kürdistanlı güçler gibi düşman saldırıları karşısında halkı bırakıp kaçacak değillerdir. 

ÇÖZÜM ÜRETEN AVANTAJLI ÇIKACAK

İkincisi; başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan savaşın esasta bir ideolojik savaş ve mücadele olduğu gerçeğinden hareketle Rojava’da Önder Apo’nun 21. yüzyıla damgasını vuracak; halklara, dinlere, kültürlere ve tüm farklı topluluklara umut olan felsefesi ve ideolojik çizgisi bedenleşmektedir. Demokratik Konfederalizm tüm halkların farklılık içinde birlikte yaşamasını öngören bir siyasi proje ve çizgidir. Ortadoğu’da yaşanan bu kadar keşmekeşlik içinde, mezhep, etnik, din vb. kimliklerin çatıştırılmak istendiği nefret ortamında bu proje ve çizgi yegane çözüm olarak gün gittikçe halklar tarafından kabul görmektedir. Bu nedenlerle her ne kadar Suriye ve Türkiye sömürgeci devletleri kendi aralarında Kürtleri statüsüz bırakma ve soykırıma uğratma konusunda anlaşma sağlasa da gelişmelerin bu sömürgecilerin istemleri doğrultusunda seyredeceği doğru bir beklenti olmaz. Bu bir mücadele konusudur ve bu mücadelede ideolojik, örgütsel ve toplumsal olarak en etkili, güçlü, çözüm üretme kapasitesinde olan güç daha avantajlı olacaktır. 

Gerek Suriye’deki Esad iktidarı gerekse de Türkiye’deki Erdoğan iktidarının "topal ördek" konumunda olduğu, yıkılma trendine girdikleri ve ülkelerinin kimi imkanlarını uluslararası kimi güçlere pazarlayıp peşkeş çekerek ayakta durmaya çalıştıkları bir gerçektir. Ayrıca İran ve Irak arasında gerçekleştirilen Cezayir Anlaşması sonrası yaşanılanların da iyi analiz edilmesi gerekir. Irak rejimi çökmüş, Saddam idam edilmiş, Güney Kürdistanlı Kürtler federal bir statü kazanmıştır. Bu nedenle Esad ve Erdoğan rejimlerinin bu anlaşmanın aleyhlerine de döneceğini bilmesi gerekir. Özellikle de Esad rejimi bunu asla aklından çıkarmamalıdır. Türkiye ile girdikleri her türlü ortaklıkta ne kadar zarar gördüklerini hatırlamalı, 1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komploya zemin olan Adana Anlaşması sonrası bugün içine düştüğü durumu, iç savaşı görerek, Türkiye ile geliştireceği her ortak tutumun kendisi aleyhine de döneceğini asla unutmamalıdır. Çünkü Türkiye bu anlaşmayla “bir taşla iki kuş vurma” taktiğini geliştirmek istemektedir. 

Bu taktiğe göre Türkiye DAİŞ, El Nusra vb. çete örgütleriyle yıkamadığı Suriye rejimini Kürtler üzerine saldırtmak istemektedir. Kürtlerin, besledikleri çetelerden çok daha güçlü ve direnişçi olduğunu bildiği için Suriye rejimini bu yolla zayıf düşürmeyi, hatta yıkmayı, Kürtleri de Esad rejim güçleriyle uğraştırıp zayıflatarak KDP ve ona bağlı kimi işbirlikçi Kürtlere alan açarak Rojava ve Suriye’deki amaçlarına ulaşmak istemektedir. Zira daha şimdiden işbirlikçi KDP tarafından beslenen, parayla örgütlendirilen ve kendilerine “Rojava peşmergeleri” adı verilen çete yapılanmaları Qamişlo’daki çatışmaları gerekçe gösterip YPG ve YPJ’nin tek başına saldırıları püskürtemeyeceği ve halkı koruyamayacağı gibi bir saçma iddiayla Rojava’ya geçmek istediğini açıkladı. Bu durumun kendisi bile yaşanan durumun ne kadar organizeli, planlı ve kirli hesaplar taşıdığını gözler önüne sermektedir. Gerçi bu çete yapılanmasının bu taleplerinin kabul edilmeyeceğini bildiği için bu kadar rahat konuşmakta, sahte kabadayılar gibi sahte cesaret gösterileri yaptığını söylemek de gerekir. İnsana sorarlar; Rojava Devrimi’nin geliştiği 4 yıl boyunca halkımız, ülkemiz vahşi saldırılara maruz kalırken siz neden Rojava’yı bırakıp Güney Kürdistan’a kaçtınız? Neden direniş saflarına katılmamaları için gençlerinizi evlerde saklayıp sınır dışına gönderdiniz? Madem bu kadar savaşabilecek gücünüz vardı, bu kadar ülkenizi savunma duygularıyla yurtsever bir duruşa sahiptiniz; neden her platformda, her uzatılan mikrofonda, kanlarıyla, canlarıyla Rojava’yı savunan direniş güçlerine en ağır hakaretleri yaptınız? Neden bağlı bulunduğunuz ENKS yoluyla Halep’in Şêx Meqsut Mahallesi’nde kendilerine Suriye muhalefeti diyen çetelerle bir olup halkımıza karşı saldırıyorsunuz? Kuşkusuz bu konu daha çok su götürür, ama konumuz şimdilik bu değildir. Kısacası KDP’nin bu çete yapılanmasını iradeleri hilafına da olsa ileri sürüp kullanmak isteyeceği nettir. 

KÜRTLER ÇETİN MÜCADELEYE HAZIRLANMALI

Kürtler oynanan oyunların farkında olmalı, tedbirlerini geliştirmeli ve çetin bir mücadele sürecine kendilerini hazırlamalıdır. Herhangi bir minnet ve beklentimiz olmasa da barışçı bir yönteme şans tanıma niyetiyle şunu söyleyebiliriz; umarız, Esad ve Erdoğan gibi diktatörler akıllarını başına toplar ve yol yakınken sonlarını getirecek ve bölgemizdeki acı tabloyu daha da çıkılmaz hale getirebilecek bu tarihi akıl tutulmasından vazgeçerler. Kürtler her koşulda direnip sonuç alacaktır, gerisi sömürgeci düşmanın bileceği bir iş!