Cezaevlerinde neler oluyor?

Tutuklu bulunduğu Şakran Cezaevi’nden tahliye edilen TAY-DER İzmir Şube Eş Başkanı Musa Karbadağ, Şakran Cezaevi’nde ‘FETÖ isyanı’ adı altında Kürt ve devrimci tutsaklara yönelik katliam planı olduğunu söyledi.

OHAL ilanının ardından KHK ile kapatılan yüzlerce dernekten biri de Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Dayanışma Derneği (TAY-DER). Kapatılmasının ardından tutuklanan İzmir Şube Eş Başkanı Musa Karbadağ 17 Ocak günü tahliye edildi. İlk tutukluluğunu 90’lı yıllarda 10 yıllık ceza ile yaşayan Karbadağ, o günden beri hayatını cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı mücadeleye adamı bir isim. Karbadağ, 2012 yılından bu yana İzmir TAY-DER Şube Eş Başkanlığını yapıyordu. 

‘Cezaevlerinde artık sözün bittiği yerdeyiz’ diyen Karbadağ ile, tahliye olduğu Şakran cezaevinde OHAL ile birlikte ortaya çıkan yeni hak ihlalleri tablosunu ve hasta tutsakların durumunu konuştuk.

GAYRİ AHLAKİ GAYRİ HUKUKİ UYGULAMALAR

Cezaevlerine ilişkin hak ihlallerine karşı mücadele ederken bir kez daha tutuklandınız. Kapatıldığınız Şakran Cezaevi başta olmak üzere cezaevlerindeki son duruma ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde yaşanan sorun, özünde bugün toplumun boynunda değirmen taşı haline gelen sistemin kurumsal ve yapısal sorunudur. Bu sorun yeni bir rejim öneriyor, her açıdan toplumun ve devletin önüne yeni bir strateji koyuyor. Bu temelde yasal bir forma kavuşmadığı müddetçe kanayan yara olmaya devam edecektir. Şu anda ceza infaz sisteminden tutalım da cezanın infaz edildiği yerleşkelere kadar evrensel hukukun dışında gayri ahlaki, gayri hukuki uygulamalar söz konusu. ‘Islah’ ve ‘iyileştirme’, ‘Avrupa standardizasyonu’ dedikleri F ve T Tipleri, bireyin psikolojik bütünlüğünü parçalayan birer laboratuvar haline gelmiştir. Toplumsal muhalefetin beyni bu laboratuvar ortamında yıkanmak, parçalanmak istenmektedir. 

En ufak bireysel ya da kolektif talebiniz ya iç tüzük yönetmenliğine ya bürokrasi duvarına çarpmaktadır. Özellikle tutuklu kaldığım Şakran Kampüs Cezaevi her açıdan hem psikolojik hem de fiziki işkence merkezi haline gelmiş. Özellikle kampüs içinde T4 bölümü ile başlayan T3'e ve en son tahliye olduğum bölüm olan T2’ye sıçrayan bir hak ihlalleri zinciri, fiili işkenceye dönüşen uygulamalar söz konusudur. Bir kurum müdürü eğer fiziki ve psikolojik sağlığından sorumlu olduğu hükümlü ve tutuklulara "Benim iki yüzüm var, biri köpek diğeri ise insan yüzüm, hangisini tercih edersiniz?” diye soruyorsa cezaevlerine dair sözün bittiği yerdeyiz demektir. 12 Eylül, Evren ve onun yeminli subayı olan Esat Oktay Yıldıran'ın uygulamalarını görmek isteyen bu müdürün sözündeki derinlikte bulabilir.

OHAL İLE BİRLİKTE KÜRTÇE YASAKLANDI

OHAL uygulaması ile birlikte başlayan değişiklikler nelerdir? 

Şakran Cezaevi’ne ilişkin yandaş medya aracılığıyla bazı söylentiler topluma empoze edildi. FETÖ tutuklularının isyan çıkartacakları, buna karşı uçaksavar ve benzeri silahlarla olağanüstü şeyler olacakmış gibi bir hava verildi. Bu propagandadan sonra güvenlik üst düzeye çıkartıldı. Kadın arkadaşların bulunduğu bölümden tutalım erkeklerin bulunduğu bölüme kadar ‘arama’ adı altında ani baskınlar yapıldı. Ortak alanlara çıkartmama, tutsakları birbirinden izole etme, gazete, dergi, kitap vermeme özellikle Kürtçe yayın yapan kısa dalga radyolara el konulmaya başlandı. Oda giriş ve çıkışlarında ‘Mahkum tanıtma kartı’ adı altında kimlik bildirimi dayatması, ziyarete gelen ailelere dönük ince arama yöntemi ile onur kırıcı muameleler, çıplak aramalar devreye girdi. Halay çekildiğinde tutsakların iletişim ve ziyaret hakları ellerinden alınıyor. Üç kişilik görüş kontenjanı kampüs içindeki birçok cezaevinde iptal edilmiş durumda.

‘TÜRKİYE İMZA ATTIĞI SÖZLEŞMEYİ İHLAL EDİYOR’

Hasta tutsakların tedavileri konusunda bir değişiklik var mı?

Hasta tutsaklar konusunda bütün taleplerimiz sessizlik ve yoğunluk mazereti duvarına çarpıyor. OHAL’den önce de bu sorun demokratik sivil toplum kurumlarının gündemindeydi. O zaman da tedavi edilmiyorlardı şimdi de edilmiyorlar. OHAL’den önce onların sesini dışarıdaki kamuoyu ile paylaşan kurumlar vardı ama şimdi daha koyu bir yalnızlığa terkedildiler. Tedaviye erişim hakları fiili olarak ortadan kaldırılmış durumda. Yanında kaldığım, İHD başta olmak üzere birçok kurumun hasta tutsak listesinde bulunan, Faysal Yacan, vücudunda ikinci derecede yanık olan ve enfeksiyon riski bulunan İdris Çalışkan tedavi edilmiyor. İki kolu olmayan Ergin Aktaş tahliye edilmiyor. Oysa devletin 2003 yılında, Avrupa İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’ne imza attı. Bu sözleşmede; “Eğer özgürlüğünden men ettiğiniz bir birey içeride tedavisini gerçekleştiremiyorsa infazını erteleyin” deniliyor. Ancak devlet, tarafı olduğu bu uluslararası sözleşmeye uymuyor ve hasta tutsakları ölüme terk ediyor. Ali Alp, Yaşar Dere ve Kasım isimli hasta tutsaklar bu yüzden bu cezaevinde yaşamlarını yitirdi. Devletin geçmişten gelen siyasi muhalif ve Kürt tutsaklara dair geleneksel bakış açısı ve milliyetçi kodlarının maalesef değişmediğini bir de gözlerimle gördüm.

‘KAPASİTENİN ÜZERİNDE TUTSAK VAR’

Cezaevlerinde kapasitelerinin üzerinde tutsak olduğu belirtiliyor, bu konuda bilgi verir misiniz?

Cezaevinde büyük bir yığılma var. 8 kişilik hücrede 18 kişi kalmak zorunda kalıyorduk. Mutfakta yemek yemek için yeterli yer olmadığından, yemeğimizi soğuk havalarda battaniyelere sarılarak havalandırmada yemek zorunda kalıyorduk. Verilen yemekler de iaşe bedelinin çok altında. Cezaevi idaresi tutsakların yemek hakkına bile göz dikerek, belirlenen yemek miktarının altında yemek veriyor.

ŞAKRAN CEZAEVİ KATLİAM LABORATUVARI OLMADAN BİR ŞEY YAPILMALI

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Öncelikle cezaevinde yaşanan sorunlara gösterdiğiniz ilgiden dolayı özgürlükleri kısıtlanmış, hak mahrumiyeti yaşayan, bir dizi ölümcül hastalık ile pençeleşen insanlar adına size ve tüm özgür basın çalışanlarına teşekkür ediyorum. Onların; o izbe, köhne zulüm kalesi mekanlara rağmen hayata ve mücadeleye dair ilmek ilmek yoğurdukları sevgi, barış, umut ve dirençlerini herkese iletiyorum. Ünlü Rus yazar Fiyodor Dostoyevski, şunu der: "Tanrının olmadığı yerde her şey mümkündür.” Aslında adaletin olmadığı yerde her şey mümkündür demeliydi. Zira adaletin olmadığı yerde yaratıcı da yoktur.

Bir arkadaşın "Heval biz yitik kuşak olduk!" sözü yüreğimi çok acıtmıştı. Barış, özgürlük ve eşitçe yaşam için bedel bandını erken göğüsleyen bu insanları böyle düşünmeye sevk eden şey bizim ilgisizliğimizdir. Bence hem devlet hem de toplum için, eğer vicdani bir kriter aranıyorsa bu cezaevleriyle kurduğumuz ilişki ve empatide saklıdır. Hem genelde vurguladığım sorunlar için hem de hasta tutsaklar için yarın çok geç olabilir. Şakran Cezaevi katliam laboratuvarı olmadan herkes bir şeyler yapmalı.