Cenevre konferansları neden boşa çıkıyor…-Seyit Evran
Konferansın fiili olarak engellenmesinde Türkiye yani AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dayatmaları, çetelerini resmileştirme dayatmalarının payı büyük.
Konferansın fiili olarak engellenmesinde Türkiye yani AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dayatmaları, çetelerini resmileştirme dayatmalarının payı büyük.
3. Cenevre Konferansı, daha ikinci gününde resmen olmasa da, fiilen iptal durumda. Çünkü sorunu çözebilecek, bu konuda bir proje sahibi olan güçler değil de Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın oluşturduğu güçler, gruplar söz konusuydu. Konferansın yapılmama nedenleri henüz tümüyle açıklanmış değil. Ancak sözüm ona muhalefet adına katılanların Özel Temsilcisi De Mistura ve düzenleyici güçlerden görüşmelerin başlaması için ön şartlar ileri sürülmesi olarak gösterildi. İleri sürülen ön şartlara bakıldığında bunların muhalefet adına katılanların değil de Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın, aslında bunlardan da öte DAİŞ’in istem ve talepleri olduğu anlaşılıyor. İlerisi sürülen şartların başında Rusya’nın hava saldırılarını sonlandırması geliyor. Rusya hava saldırılarıyla, DAİŞ ile birlikte Suriye’de rejime karşı değil de tamamen AKP çıkarları doğrultusunda iç savaşı yürüttükleri ve daha çok Kürtler ve diğer halkların muhalefet güçlerine saldırdıkları birçok bilgi, belge, itirafla ortaya çıkmıştı. Talepler, Türkiye ve DAİŞ lehineydi.
ÇOK FAZLA ŞEY DEĞİŞMEDİ
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry 'bu konferanstan sonuç alınmazsa şiddetin tüm bölgeye yayılma riski olduğunu' vurguladı. Türkiye ise baştan beri konferansın başarıya ulaşmamasını, doğru ve gerçek taraflarla olmamasını istiyor, bunun için birçok şantaj ile tehdide başvuruyordu. Kerry’nin öngördüğü tehlikenin yaratıcısı, sürdürücüsü olarak Türkiye'yi işaret etmek mümkün. Elbette tehlike var. Ancak konferans proje sahibi olan Kürtler ve ittifak halinde olduğu haklar arasında çok fazla değişen bir şey olmadı. Zira DAİŞ olmak üzere Cephet El Nusra, Ehrar Eş Şam gibi gruplar başta olmak üzere Sultan Murad, yaklaşık 30 silahlı grubu bünyesinde barındıran Fetih Halep gibi gruplar ile Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteği ve KDP ile birlikte Azaz çevresinde yeni oluşturulan grupların saldırıları sürüyor. Bu saldırılara karşı QSD güçleri alanlarını koruyor. Yanı sıra Azaz, Halep, Bab, Mumbij, Cerablus merkez, köy ve kasabalarında yaşayan halk, DAİŞ ve diğer çete gruplarının zulmünden onları kurtarmak için QSD güçlerine çağrı yapıyor. Kürtler ile Rojava yani Kuzey Rusya halkları açısından bakıldığında aslında temsil edilmedikleri ve onlar için tehlike büyük tehlike oluşturan grupların katılımıyla gerçekleştirilmek istenen konferansın olup olmaması çok fazla bir şey değiştirmiyor.
KOBANÊ ZİYARETİ
Konferansın fiili olarak engellenmesinde Türkiye yani AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dayatmaları, çetelerini resmileştirme dayatmalarının payı büyük. Diğer önemli neden ise PYD ve MSD’nin davet edilmemesinin yarattığı tartışmalar oldu. ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler yaşanan bu tartışmalara cevap vermek için üst düzeyde temsilcilerle ilk kez resmi düzeyde Kobanê'ye ziyarette bulundu. Obama’nın DAİŞ ile mücadelede Özel Temsilciliğini yapan Brett McGurkle, İngiltere ve Fransa temsilcilerinin de katılımıyla Kobanê Özerk Kanton Yönetimi ile YPG ve QSD yöneticileriyle görüşmeler yaptı, geçtiğimiz günlerde. Bu ziyaret birçok kesim tarafından, kantonların resmi olmasa da fiili bir şekilde tanınması şeklinde yorumlandı. Aynı zamanda Rusya ile Kürtlerin yakınlaşmasına karşı atılmış bir adım olduğunu görmek gerekiyor. Ancak bu ziyaretin acaba ABD ve AB ülkelerinin, Kürtler ve ittifak halinde oldukları halkları siyasi bir irade olarak görmekten çok, DAİŞ ve çete gruplarına karşı kullanılacak bir asker olarak görme gibi bir durum mu söz konusu, gibi soruların sorulmasına neden oluyor. Ve bu Kürtler ile birlikte yaşadığı halklar açısından da oldukça önemli bir nokta ve büyük bir tehlike içeriyor.
Bu görüşmenin verdiği mesajlar da en az konferansın engellenmesi kadar önemli.
KÜRTLER VE İTTİFAK HALİNDEKİ HALKLARLA ÇÖZÜM GELİR
Konferansın henüz gerçekleşmemiş olmasının asıl nedeni ise sorunun doğru telaffuz edilerek ona göre bir çözüm üretmeyi itiraf etmemekten ileri geliyor. Şu an Suriye şahsında yaşanan aslında bir bölge sorunudur. Yapılmak istenen Ortadoğu'nun yeniden paylaşımıdır. Sorun bölgeseldir. Üretilmek istenen çözüm ise bir ülke şahsında getirilmek isteniyor. O yüzden atılan adımlar soruna çözüm üretmek yerine sorunu derinleştiren nitelikte. Yapılması gereken sorunun bölgesel olduğunu itiraf etmek ve buna göre bir çözüm üretmek. Sorunun bölgesel olduğu doğru bir şekilde itiraf edilirse sorunun asıl nedeninin de Kürt sorununun çözümsüz bırakılıp, güvenlik sorunu olarak ele alınıp palyatif çözümler üretmeye çalışmaktan kaynaklandığı rahatlıkla görülür. Yapılması gerekenin, bunun doğru tespit edilip bir ülke için değil de Kürtler ve ittifak halinde yaşadığı halkların öncülüğüyle bir çözüm üretmek olduğu görülmeli.
KUZEY SURİYE FEDERASYONU...
Kürtler ve ittifak halinde olduğu halkları Cenevre 3 Konferansı'nın dışında bırakmayı amaçlayan güçler, bir başarı elde ettiklerini, böylelikle her şeyin onların istediği yönde seyredeceğini düşündüler. Kürtler, birlikte yaşadıkları halklarla hiç de hazırlıksız değildi. QSD ile MSD'nin örgütlendirilmesi Suriye sorununun çözümüne yönelik en büyük hazırlıktı. Kürtler, yaptıkları bu hazırlıkla artık kantonal oluşumla da yetinmeyeceklerini gösterdi. Kürtler ve ittifak halinde yaşadıkları halklarla yaptıkları hazırlık, aslında Kuzey Suriye Federasyonunu ilan etme, katılması durumunda bunu konferansta tartışmaya açma gibi bir hazırlıktır. Konferanstan dışlanınca artık tek taraflı ve kendi bölgelerinde ilan ederek aslında hem konferansa hem de konferans düzenleyicilerine cevaplarını verecekti. Durumun böyle olduğunu gören ABD ve AB ülkeleri temsilcilerinin Kobanê ziyareti ile aslında bu adımı geciktirme, vazgeçirmeyi amaçladığını söylemek de yanlış olmaz. Egemenler hâlâ başta Kürtler olmak üzere bölge halklarını küçük şeylerle avutup kandıracakları iddiasında. Oysa Kürtler Rojava Devrimi ile halkların özgürlük umutlarını artırdı. Sadece bölge halkları için değil, dünya insanlığı için yeni bir yaşam ve dünyanın mümkün olduğunu gösterdi. Bu durum görmezden gelindiği ya da daha doğrusu tanınmak istenmediğinde konferanslar, toplantılar, anlaşmalar sonuçsuz kalır.