‘Bir tarafa yönelik çözüm açıklamaları, diğer tarafa baskı tezattır’

DBP Marmara Bölge Eş Sözcüsü Mevlüt Aykoç, “Bir taraftan bir sorunun çözümüne yönelik sözler söylerken, diğer taraftan haklarını savunanlara karşı acımasız bir şekilde yaklaşmak tezattır. Sonuçta hak ve hukuk herkes için ortaktır” dedi.

MEVLÜT AYKOÇ

Türkiye, özellikle 27 Şubat’ta Önder Apo’nun yaptığı çağrı sonrasında yeni bir süreci tartışmaya başladı. Önder Apo’nun PKK’ye yönelik fesih açıklamasının ardından, özellikle iktidar kanadının oyalama mantığıyla hareket etmesinin kamuoyunda tepkilere yol açtığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, en güçlü rakibi olarak görülen Ekrem İmamoğlu ve 11 kişiye, “Kent Uzlaşısı” ve “yolsuzluk” iddiaları üzerinden bir operasyon düzenletti ve Türkiye’nin en büyük metropolünün belediye başkanını tutuklattı.

İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından başlayan protestolar, Türkiye’de AKP iktidarına karşı oluşan tepkinin görünenin aksine, daha büyük olduğunu gözler önüne serdi. Türkiye’nin her yerinde süren protestolar sırasında binlerce kişi gözaltına alındı; aralarında çok sayıda üniversite öğrencisinin de bulunduğu yüzlerce kişi tutuklandı. Ancak protestolar sona ermedi, devam etti.

Demokratik Bölgeler Partisi Marmara Bölge Eş Sözcüsü Mevlüt Aykoç, Türkiye’de yaşanan son süreci ve Önder Apo’nun 27 Şubat çağrısı sonrası gelinen noktayı ANF’ye değerlendirdi.

‘DİKTATÖRLER KENDİLERİNE ALTERNATİF İSTEMEZLER’

CHP’nin halkların desteğiyle ülkenin birinci partisi haline geldiğini belirten Mevlüt Aykoç, şunları söyledi: “İmamoğlu operasyonun hedefinde her ne kadar bir ayağı Kent Uzlaşısı, diğer ayağı ise yolsuzluk iddiaları olsa da genel anlamda hedef alınan durum; Kürtlerin metropollerde, farklı düşüncelere sahip, demokratik zeminde ortaklaşabildiği insanlarla batıda ortak belediye çalışmaları yürütmesi ve yerel çalışmalarda ortak güç birliği yapmasıdır.

Bunu bütün partiler yapıyor. AKP’nin MHP ve diğer partilerle yaptığı da kendilerine göre bir uzlaşı biçimidir. Kent Uzlaşısı da kentteki farklı kimlik ve yapıların ortak bir zeminde bir araya gelerek kenti birlikte yönetmesi kavramıdır. Bu, dünyanın birçok yerinde yaşamsallaşan bir kavramdır.

İmamoğlu operasyonu da bu zemin üzerinden değerlendirilmesi gereken bir operasyondur. Her ne kadar kimileri İmamoğlu’nu, Tayyip’in alternatifi olması üzerinden değerlendiriyor olsa da esasen İmamoğlu sürecini, bütün halkların ortak buluştuğu en büyük belediye olarak değerlendirmekte fayda var diye düşünüyorum. ‘Neden Kent Uzlaşısı ile değerlendirilmedi?’ diye sorarsanız, İmamoğlu’nun Kent Uzlaşısı ile çok diyaloğu yoktu. Ama Kent Uzlaşısı kapsamında tutuklanan belediye başkanları var; bunlar, ortaklaşma zeminini yakalayan insanlardır.

Şunu da ifade etmek lazım: Diktatörlük farklı bir kavramdır, dünyadan birçok diktatör geçmiştir. Diktatörler, kendilerine hiçbir zaman alternatif istemezler; bunu da bilmek gerek. Burada da İmamoğlu bir alternatif olarak ortaya çıkıyor ki, her ne kadar meselenin özü, Kürtlerin metropollerde de yönetime ortak olması olsa da diğer ayağı da İmamoğlu’nun alternatif olmasıdır.”

‘CHP HALKIN GÜCÜNE GÜVENMELİDİR’

Kayyım mantığının Osmanlı’dan bu yana sürdürüldüğünü dile getiren Aykoç, “Biz bunu her zaman söylüyoruz; kayyum kavramı Osmanlı’dan beri var olan bir kavramdır. Osmanlı, Kürt beyliklerine paşalar atayarak bu uygulamayı yaşamsallaştırmıştır. Daha sonraki süreçlerde ise kapattıkları dernek ve partilerimize atamalar yaparak şekillendirdiği bir yapıdır. Özellikle son üç dönemde, belediyelerimize yönelik direkt halk iradesine müdahale edilerek, kendi iktidarını orada da yaşamsallaştırma zeminini gerçekleştirmiştir.

Tabii biz yıllardır bu mücadeleyi sürdürürken şunu diyorduk: ‘Eğer siz bu ülkedeki hatalara, yanlışlara, hukuksuzluklara karşı çıkmazsanız, bir gün bu haksızlık, bu adaletsizlik, bu hukuksuzluk gelir sizi de bulur.’ Nitekim haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik, nerede kendi karşıtını görse ona yönelir.

Bu boyutuyla şunu da ifade etmek lazım: CHP, halkların desteğiyle bu ülkenin en güçlü konumuna getirildiği için artık bu konuda da kendine yönelmeli ve bundan sonraki süreçte halkın gücüne biraz güvenmelidir. İmamoğlu’nun başına gelen durum, halka güvenmemekten kaynaklanmaktadır. Esenyurt’ta halka güvenip, halkın sokağa çıkmasına engel olmamış olsalardı belki de bu operasyonlar gerçekleşmeyecekti” dedi.

‘KÜRT ÇOCUKLARINI GÖRMEYEN, AŞAĞILAYAN YAKLAŞIMLARI KABUL ETMİYORUZ’

CHP içerisinde ulusalcı bir kanadın olduğunu ve bu kanadın çözümden yana olmadığını söyleyen Aykoç, Mansur Yavaş’ın açıklamalarına dair de şunları söyledi: “Şunu açıkça ifade etmek gerek; bundan bahseden kişinin geçmişine, nereden geldiğine bakmak lazım. Can çıkar, huy çıkmaz diye bir söz vardır. Her ne kadar bazı insanların süreçten ve bulundukları yerler nedeniyle değişip dönüştükleri düşünülse de değişmiyorlar. O kişi de değişmedi. O kişi, Kürt karşıtlığıyla şekillenmiştir. Yıllarca Kürt'e, demokrata, sol ve sosyaliste karşı duran biridir. O insanı demokrat zeminine koymak yanlıştır. CHP’nin içerisinde de ulus-devlet mantığıyla şekillenmiş ulusalcı bir kanat var. Bunlar, ulusalcı kanadın desteğini almış bir yapıdır.

Bizim mücadele pratiğimiz şunu ortaya koymuştur ki; kafatasçılığa, bir halkı tanımamaya, kimliğini inkâr etmeye karşıyız. O bayrak anayasa tarafından tanınmıştır; o bayrak altında bu ülkenin başbakanı da cumhurbaşkanı da konuşma yapmıştır. Bir ülkenin yasalarında yer almasa dahi bir halkın kendi iradesinin simgesi olarak gördüğü her şey kabullenmelidir. Bir halk, bayrak ya da simgeyi kendisi için bir sembol olarak kabul ediyorsa saygı duymak zorundasınız.

Bahsi geçen kişinin bu konudaki yaklaşımını açık ve net olarak reddediyoruz. Kürt çocuklarını görmeyen, onları aşağılayan bu yaklaşımı kabul etmiyoruz. Filistin halkını desteklediklerini iddia ediyorlar ama Kürt çocukları nerede o zaman? Bütün inançların desteklenmesi için bugüne kadar sahadaydık, bundan sonra da sahada olacağız.”

‘CHP BİR YOL AYRIMINDA, SÜREÇTE YER ALMAZSA ÇÖZÜLÜR’

Türkiye’nin ve CHP’nin büyük bir yol ayrımında olduğunu sözlerine ekleyen Aykoç, CHP’nin artık bir karar vermesi gerektiğini belirterek şöyle devam etti: “Türkiye, ekonomik ve siyasi olarak bir yol ayrımına gelmiştir. Biz eskiden söylüyorduk ancak bu ortak bir ifadeye dönüştü. Artık balçık da bunu kapatamıyor. Durum bu olunca CHP’nin bir karar vermesi gerekiyor. CHP, Türkiye’nin kurucu partisi olarak 1900’lerde mi kalacak, yoksa değişen süreçlere göre kendini yenileyecek mi? CHP’nin buna karar vermesi gerekiyor.

Biz şunu diyoruz: Bu sürecin içerisinde yer alıp sürecin çözümüne katkı sunmayan her yapı, çözülüyor. CHP’nin bu sürecin içinde yer alarak demokratik sürecin gelişmesi için hak ve hukuku savunan bir pozisyonda olması, çok büyük bir güç katar. Ancak ‘tek bayrak, tek millet’ mantığıyla hareket ederse dağılma sürecine girer.

Saraçhane çıkışı önemli bir çıkıştır. Bu ülkedeki anti-demokratik uygulamaların son bulması için insanlar bir şekilde tepkilerini ifade ediyor. Saraçhane, oraya giden kitlelerin kendi duygularını ifade ettiği bir süreçti. Bu tür süreçlerin önünü açmak gerekir. Her ne kadar iktidar bu çıkışları yasa dışı göstermek istese de bu, halkların en meşru hakkıdır. Oraya çıkan gençler şiddet uygulamak ya da ortalığı dağıtmak amacıyla çıkmadılar; tepkilerini dile getirmek için çıktılar. Böyle düşünmek gerek. Sonuçta insanız ve bir şekilde tepkimizi ortaya koymak zorundayız.”

‘BİR BÜTÜN OLARAK HAK VE HUKUKU GÖZETMEK ZORUNDAYIZ, TEK BAŞINA ÇÖZÜM GELMEZ’

Bahçeli’nin bayramda yaptığı açıklamaları da değerlendiren Aykoç, bu açıklamalarda çözüme yönelik nüveler gördüklerini, ancak pratikte bir yandan çözüm isterken, diğer yandan başka topluluklara yönelik baskıların devam ettiğine dikkat çekti. Aykoç şöyle devam etti:

“Bahçeli’nin açıklamasında çözümün gelişmesine yönelik nüveler görüyoruz. Bunlar önemli ve anlamlıdır. Bunun için de bir çabanın olduğunu görüyoruz, ancak bu çaba nereye kadar gider bilmiyoruz. Şuna da dikkat çekmek gerekir: Bir taraftan bir sorunun çözümüne yönelik sözler söylerken, bir taraftan da ülkede haklarını savunan bir kesime karşı acımasız bir yaklaşım göstermek tezattır.

Sonuçta hak ve hukuk ortak değerdir. Kürtlerin sadece demokratikleşme ile ilgili değil; kadına dair, eğitime dair farklı süreçleri var. Siz bir bütün olarak hak ve hukuku gözetme adına sadece bir noktayı ele alırsanız, bir nokta tek başına çözüm getirmez. Sokağa çıkan üniversite öğrencilerini de görmek gerekir. Tek taraflı bir çözüm mantığı olmaz. “

‘TÜRKİYE HALKLARI SÜRECE DESTEK VEREBİLİR’

Kürt halkının 50 yıllık bir savaş pratiğinden ve baskılardan kaynaklı olarak bazı zamanlar umutsuzluk yaşamasının normal olduğunu sözlerine ekleyen Aykoç, bunca yıllık baskılara rağmen Kürt halkının Newroz alanlarını doldurarak sürece tam destek verdiğini dile getirdi. Aykoç, aslında Türk halkının kafasının karışık olduğunu ve bunun da en büyük sebebinin 50 yıldır Türkiye halkları üzerinde uygulanan özel savaş pratiği olduğunu söyleyerek şunları ekledi:

“Kürt halkı, kendi doğasından kaynaklı olarak elli yılı aşkındır yaşadığı çatışmalı süreçten ve gördüğü baskıdan dolayı hep bir tereddüt içerisindedir. Bu kadar uzun süreli mücadelelerde insanlarda dönem dönem umutsuzluklarda gelişiyor. Bu uzun süreç, halkta bir umutsuzluk duygusunu geliştirdi ama bu, halkın aslında bu sürecin karşısında olduğu ya da farklı hareket ettiği anlamına gelmiyor. Böyle olsaydı Newroz alanları bu kadar dolmazdı. Sadece İstanbul Newroz’u son yılların iki üç katı bir kitleye sahipti. Siz hiçbir kitleyi sabah dokuzdan akşam beşe kadar Newroz alanlarına taşıyamazsınız; kitle inanıyorsa gelir. Bu sadece halkın süreci onayladığının beyanıdır.

Aslında Türk halkının kafası karışık, çünkü elli yıllık bir özel savaş sürecinden sonra bir halkın olaylara direkt mantıklı bir şekilde bakmasını beklemek çok doğru değil. Ancak bu çatışmalı sürecin Türkiye’yi getirdiği yöne bakarsak, bu çatışmalı sürecin getirdiği yıkım, insanları düşünür hale getirdi. Türkiye halkının, anti-demokratik uygulamaların bitmesi üzerinde bir çabası var. Doğru şekilde anlatılırsa Türkiyeli halklar da bu zeminde bu sürece kısa sürede evrilebilecek bir durumdadır. Daha önceki süreçlere baktığımızda halk daha fazla tepki gösteriyordu. Bugün ise o tepkileri görmüyoruz. Bir kafa karışıklığı olsa da büyük bir tepki görmüyoruz.

Biz şunu diyoruz her zaman: Halklar birlikte mücadele yürüttüğü zaman kazanacaktır. Kimseden hak hukuk talep etmiyoruz, mücadelemizle kazanacağız. “