Berber Yaşar’ın dönüşü-Ahmet Kahraman
Berber Yaşar’ın dönüşü-Ahmet Kahraman
Berber Yaşar’ın dönüşü-Ahmet Kahraman
AKP iktidarı, yaptıklarını, götürdüklerini yüzüne vuran muhalefet, irdeleyen medya yokluğunu fırsat bilip, din, iman, cami, minare üzere giderek, cennet yolunu pazarlıyor, "yetim hakkı"yla alttakilerin hak muhafızlığını üstleniyordu.
Ama yaşanan gerçek, söylemin tersineydi. Cam eşya satan dükkana girmiş fili andırıyordu, iktidar. Adım atıp, hortumunu salladıkça muhalifler savrulup yere düşüyor, hak, hukuk, adalet ve özgürlükler yerde paramparça oluyor, cinayetler işleniyordu.
Ayşegül Doğan’ın İMC Tv’deki proğramının üst köşesinde dün, "Roboskî 723 gün" tarihi yazılıydı. Roboskî'de uçakların hücumuyla katledilen 34 Kürtler arasında 13-14 yaşında çocuklar vardı. Yeni nişanlı, taze evliler…
Onlar devletten izinli, devletin himayesinde sınır tacileriydi. Karda, tipide çıktıkları yolculukta, elde ettikleri kazanç, en fazla 25 Dolardı.
Buna karşılık, ülkeyi avucunda bulunduran iktidarın kimi Bakanlarının uluslararası altın kaçakçılığı Mafyaya hizmet başına milyonlarca dolar aldığı medyaya serpiliyordu.
Karda, tipide titreyerek mazot ticaretine çıkan ve Roboskî'de katledilen Kürtler suçlu, katilleri saklı, Mafya personeli Bakanlar vatana hizmet yolunda fedakardı.
İnsan hayatının fiyatı kurşun değerinde bile değildi.
Ülkenin zaptiyesi ise (İçişleri Bakanı) Muammer Güler’di. O da, Berber Yaşar lakalı Kilisli Yaşar Aktürk’ün yakın dostu ve Mafya’dan balya balya dolar alan adam çıkıyordu.
Berber Yaşar mı? Hayatı, sanatı ve eserleri uzun ama, Türk siyasetindeki yeri şöyleydi:
Süleyman Demirel, 1979 yılında, altıncı kez Başbakan, yani "kurtarıcı baba" olduğunda, ülke, onun deyimiyle 70 cente muhtaçtı. Bakanlar üstü yetkiyle Devlet Planlama Teşkilatının başına getirdiği Turgut Özal, muhtaçlığı gidermekle görevliydi.
Özal, diyar diyar geziyor, dilenci gibi "fakire bir sadaka" deme yerine "bir kaç dolar kredi" diyerek para arıyor, koku aldığı her kapıyı çalıyor, neredeyse 100 bin Dolar verenin elini öpüyordu.
Kilisli Berber Yaşar, bu dönemde para babası olarak pek ünlüydü. Karvizitinde "iş adamı" ama, Türk basını da onu uluslararası altın kaçakçısı olarak geçiyordu.
Özal için kimin ne olduğu, paranın kaynağı önemli değildi. Onun için, Berber Yaşar’ı arayıp bulmuş, "koş vatan imdadına" demek için İsviçre'de buluşmuş, ancak Mafyatik ilişkileri, "temizliğine zarar verir" düşüncesiyle gizli tutmuştu. Ancak, gizlilik pertdesi her nasılsa yırtılmış, gerçek her "fahş" olmuş ve bu olay Türk basınında "skandal" (rezalet) diye işlem görmüş, Berber Yaşar, yıllar yılı kara leke olarak Özal’ın yüzüne vurulmuştu.
Özal’dan sonra olay unutulmuştu.
Ancak görülmemiş kalkınmanın hırsızlık, rüşvet, yağma hamleleri AKP iktidarının kalbinde patlayınca, Berber Yaşar'ın adı bir kere daha orta yerde siviriliverdi.
Hikayeyi biraz açarsak, yer yüzündeki devletlerin İçişleri Bakanları, hırsızı, dolandırıcıyı, rüşvetçiyi, katili, tekmil Mafyayı kovalamakla görevli polis teşkilatının başıdır. Türk polisi de bu gibi işlerle iştigal eder. Ancak bir kerteye geliyor ki, bütün işleri bırakır ve kendi Bakanını takibe almak zorunda kalır. O zaman Bakan Güler’in uluslararası Mafyanın altın sektöründe nakliyat ve teslimat personel olarak istihdam edildiğini tesbit için kovalamaya başlar. Telefonlarını dinlemeye alır ki, bravo gırtlağına kadar dolara bulanmış…
Mafya’nın TC’deki temsilcisi 30 yaşında bile olmayan İranlı çocuk Reza Zarrab. Zarrab'ı, Muammer Güler’e yönlendirip de tanıştıran kişi de Berber Yaşar…
Muammer Güler’in Mafya şefiyle yaptığı konuşmaların dökümünü de yayımlayan Taraf gazetesine göre, ikili derinliği olan kadim dost.
Gazete şunları yazıyor:
"Soruşturmada, Zarrab’ın Güler ile tanışmasından günümüze kadarki menfaat ve rüşvet alışverişi ayrıntıları ile birlikte tespit edildi. Zarrab’ın Bakan Güler’e toplam 20 Milyon TL rüşvet verdiği öne sürüldü. Soruşturma dosyasına yansıyan bilgilere göre, Zarrab ile Güler’i, bakanın yakın arkadaşlarından "Berber Yaşar" lakaplı Yaşar Aktürk tanıştırdı. Yaşar Aktürk ile Zarrab arasında geçen görüşmede Aktürk’ün "Seni göz bebeği ediyorum, hadi işine bak, her şeyi konuş" şeklindeki ifadeleri dikkat çekti. Bu telefon görüşmesinin ardından buluşan Zarrab ile Güler’in 1.500.000 (birbuçuk milyon) Dolarlık rüşvet üzerinde anlaştıkları öne sürüldü. Görüşmeden sonra Aktürk’ü arayan Zarrab, "Görüşmenin iyi geçtiğini, ancak 1 Milyon Dolar’a değil de 1.5 milyon Dolara anlaştıklarını" söyledi."
Muammer Güler’den başka üç Bakanın daha, Zarrab’dan yüklüce paralar aldığı ortaya çıktı. Bu arada parklar, bahçelerin yağması, yandaşlara dağıtılması da üstüne eklenince, AKP’nin dini, imanı da tas gibi beliriverdi...
En önemlisi, sonu görününce hukuku bile hatırladı.
Oysa ele geçirdiği Kürtler ve öteki muhaliflerini önce sözcülerinin ağzı ve medyanın diliyle peşinen mahkum ediyor, sonra tutuklamak üzere mahkemeye havale ediyordu.
Hırsızlıklar, rüşvet ve Mafyaya hizmet servisinden sonra, kendilerine de lazım olunca, hukukun ispatlanana kadar masumiyet karinesini hatırladılar.
Oysa hukuk dışlayarak yaktıkları can, söndürdükleri ocaklar mafya personeli, hırsız, soyguncu, rüşvetçi, gaspçı da değildi..
*Kaynak: Yeni Özgür Politika