Bayık: Deklarasyonunun gereği yerine getirilirse PKK kongresi hemen toplanır
MedNuçe televizyonunda yayınlanan özel programa konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ve Bese Hozat, çözüm süreci, PKK’nin kongresi toplanacak mı, 28 Şubat Dolmabahçe Deklarasyonunu değerlendirdi.
ANF
BEHDİNAN
Salı, 19 Mayıs 2015, 10:40
MedNuçe televizyonunda yayınlanan özel programa konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ve Bese Hozat, çözüm süreci, PKK’nin kongresi toplanacak mı, 28 Şubat Dolmabahçe Deklarasyonunu değerlendirdi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanları Cemil Bayık ve Bese Hozat, Gazeteci Erdal Er, Veysi Sarısözen, Ramazan Ölçen ve Rojbin Ekin’in sorularını yanıtladı.
“Müzakereler başlarsa on madde temelinde, izlemeyi heyeti de oluşursa, izleme heyetiyle konuşacağını, onlarla görüşürse hakikat komisyonunu geliştireceğini ve o zaman PKK’nin kongresini toplayıp bu durumları değerlendirmesi gerektiğini yeni bir karara ulaşması gerektiğini belirtmişti” diyen Bayık, kendilerinin de bu temelde örgüt olarak kongre hazırlıklarına başladıklarını belirtti. Hazırlıkları tamamladıklarını da kaydeden Bayık, “Dolmabahçe’deki mutabakata dayanarak böyle bir PKK kongresini toplamayı hedefledik. Tüm hazırlıklarımızı tamamladık, böyle bir kongreyi yapacaktık, ama Erdoğan’ın sürece müdahale etmesi, müzakereyi reddetmesi, masayı reddetmesi, tarafı reddetmesi, ‘Kürt sorunu diye bir sorun yoktur, bölücülüktür, kim ki müzakereden, taraflardan bahsederse, bu Türkiye devletini yıkmadır’ deyip aslında kongrenin gerçekleşme koşullarını ortadan kaldırdı” dedi.
Erdal Er: Sayın Hozat çözüm süreci ile bir bakıma seçim kampanyası ile içi içe tartışılan bir mesele oldu. Elbette bugünün tartışma meselesi değil ama en azından son durum nedir sizden duymak istiyoruz?
Süreç durduruldu, AKP özelikle Dolmabahçe deklarasyonundan sonra Erdoğan’ın tutumu ile diyalog süreci de kesildi. Yaklaşık iki aydır önderliğimiz ile görüşme de olmuyor. Heyet adaya gidemiyor. Zaten çeşitli açıklamalar da oldu. Erdoğan ve hükümet yetkilileri tarafından. ‘Masa yok’ dediler, ‘Kürt sorunu yok’ dedi Erdoğan, ‘izleme kuruluna gerek yok dediler çünkü bu Öcalan’ı meşrulaştırır’ dediler. Bu anlamda AKP demokratik temelde Kürt sorununu çözmeyeceğini çok açık bir şekilde kamuoyuna deklere eti. Bu seçim sürecinde de bunu ilan eti. Böylesi bir plan ve projelerinin olmadığını söyledi. Tekrardan üslup olarak da inkar ve imha üslubuna geri döndü. Bu anlamda işleyen bir süreç yoktur. Diyalog süreci de yok. Diyalog süreci şu aşamada durdurulmuş durumda. Mevcut haliyle de ortadan kaldırılmış durumda.
Ateş kes devam ediyor mu?
Ateş kes devam ediyor. Bu ateşkes durumu da seçimlerin hatırına devam ediyor. AKP seçimlere dönük yoğun bir provokasyon çabası içerisindedir. Özelikle milliyetçiliği tahrik ederek milliyetçi oyları ele geçirme üzerinden yapıyor. HDP’ye yönelik saldırıları Alperenleri devreye koyarak yoğunlaştırarak bir konsept yürütüyor. Türkiye’den HDP’yi çıkarma, Kürdistan’a sıkıştırma, baraj altında bırakma, meclis dışı bırakma üzerinden çok faşizan bir siyaset yürütüyor. Bu siyaseti boşa çıkarmak için, AKP’nin bu provokatif ve anti demokratik faşizan bu siyasetini bu seçimler sürecinde boşa düşürmek için biz ateşkesi sürdürmek istedik. Mevcut durumda AKP zaten süreci bitirmiştir. AKP savaş ilan etmiştir ve bir savaş yürütüyor. Şu anda da ateşkes tek taraflı olarak bizim sorumlu yaklaşımımız ile devam ediyor. AKP’nin HDP’ye dönük bu kirli planını boşa çıkarmak amacı ile bu ateşkes devam ediyor.
Dolmabahçe’de Kürt Halk Önderi’nin 10 maddelik çözüm taslağı, deklerasyonu Sırrı Süreyya Önder tarafından okundu. Bu deklarasyonda silahsızlanma diye bir madde yoktu mesaj kısmında. Fakat belirli şartlar yerine getirildiği takdirde silahlı mücadelenin sona erdirileceği ve gerekenlerin yapılması için bir bölüm vardı. Fakat ne oldu ise oldu ve aynı toplantı da hükümet sözcüsü Yalçın Akdoğan orada duymadığı silahsızlanma kavramını kendi konuşmasında dile getirdi. Şimdi AKP’nin silahsızlanma kavramını bu şekilde sürekli bir şekilde dilendirmesinin esas amacı nedir? Bu konuda siz nasıl yaklaşıyorsunuz?
Şimdi aslında AKP’nin Kürt sorununu demokratik siyaset yolu ile çözme projesi ve amacı yoktur. Eğer olsaydı önder Apo ya ve sürece böyle yaklaşmazdı. Çünkü çözümü geliştiren Önder Apo’nun kendisidir. Önder Apo, Kürt sorununun demokratik siyasal yöntem ile çözülmesi için tek yanlı, sabırlı ve büyük çabalar yürüttü. Müzakere aşamasına kadar da getirdi. 2013 Newrozu’nda bütün dünyanın önünde Kürt sorununu artık silahlı yöntem ile değil siyaset yolu ile çözmek istediğimizi ilan eti. Bu dünya kamuoyu önünde yapılan bir ilandır. Eğer AKP’nin ve sözcülerinin idea etiği gibi PKK silahlı mücadelede ısrar etmiş olsaydı her halde dünya kamuoyu önünde ısrarla böylesi bir açıklama yapmazdı. 1993’ten beri Önder Apo ve PKK Kürt sorununun demokratik siyaset ile çözümü için defalarca tek taraflı ateşkesler ilan eti. Bunu dünya kamuoyu biliyor. Bu önder Apo ve PKK’nin ne kadar kendine güvendiğini ve de sorunu siyasi yöntem ile çözmede ne kadar ısrarlı olduğunu gösteriyor. Ama sorunu çözmek istemeyen AKP’nin ve Türk devletinin kendisidir. Çünkü önder Apo 2013 ten sonra yine 10 çözüm deklarasyonları geliştirdi. Barış ve demokrasi deklarasyonunu geliştirdi. Bunu Türkiye’ye de verdi. Biz hemen kamuoyuna açıklamalarda bulunduk. Dedik ki bu deklarasyon Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü için uygundur. Biz müzakerelere hazırız dedik. Aynı şeyi Türkiye hükümetinden de beklediğimizi söyledik. Daha sonra önder Apo 28 Şubat’ta Dolmabahçe’de yeni bir adım attı. Hükümet heyetiyle HDP heyeti birlikte bir açıklamada bulundu. Orada deklarasyon üzerine bir mutabakat sağlandı. O açıklama mutabakatın sağlandığı açıklamasıydı. Yani bununla artık müzakerelere hazır olunduğu kamuoyuna duyuruldu ve bu kamuoyunu oldukça rahatlattı. Çünkü bu beklentilere cevaptı.
Erdal Er: On maddeyle ilgili anlaşma tamam. Nasıl yol alması gerekiyordu merak ediliyor.
Orada bu mutabakat sağlandı, Önder Apo müzakere üzerinden bir mutabakatın sağlanması gerektiğini belirtti. Çünkü bu müzakerenin başlatılması mutabakatıydı. Bu sağlanmıştı. Onun üzerinden izleme heyetinin Önder Apo’nun yanına gelmesi gerekiyordu, bu konuda da hükümetle anlaşmaya varılmıştı. İzleme komitesi Önder Apo’nun yanına gelecekti, izleme komitesini Önder Apo müzakerenin koşullarını yeniden ortaya koyacaktı, Dolmabahçe’de sağlanan mutabakatı ortaya koyacaktı, eğer bu yönde müzakereler başlarsa parlamentoda bir heyetin oluşturulması söylenmişti ki bunu kabul etmişlerdi. Bu temelde bir hakikatleri araştırma komisyonu da kurulacaktı. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulduktan sonra önder Apo bu süreci işletecekti. Yani müzakereler başlayacaktı, gelişecekti. Önder Apo bu mekanizme işlerse PKK kongre toplayıp silahlı mücadeleye son verdiğini açıklamalıdır dedi, bunun niyetini beyan etti bu tarzda. Ama ne yaptı Erdoğan? Bu sürece müdahale etti. Müzakere aşamasına gelinmiş, artık müzakerelerin başlayacağı bir süreçte Erdoğan buna müdahalede bulundu. ‘Ben Dolmabahçe’deki mutabakatı kabul etmiyorum’ dedi. Yani müzakereleri kabul etmiyorum. İzleme heyetinin Önder Apo’nun yanına gitmesini kabul etmiyorum. ‘Bunlar kesinlikle Apo’yu, PKK’yi, Kürt halkını meşrulaştıran şeylerdir’ dedi, ben bunu kabul etmiyorum dedi. Arkasından ‘Kürt sorunu diye bir sorun yoktur’ dedi. Bazı Kürt vatandaşlarımın sorunları vardır, onlar da zaten çözüldü. Yani Kürtleri bir halk olarak görmediğini, onların herhangi bir sorununun olmadığını söyledi. Kürt sorununu denilen sorunun sadece bireysel haklardan ibaret olduğunu, onu da zaten geliştirdiğini, dolayısıyla çözdüklerini söyledi. Yani ortada bir sorun kalmadı. Peki, bir sorun yoktuysa, Oslo’dan beri yapılan görüşmeler var, en son Dolmabahçe’de Önder Apo’nun çabalarıyla müzakerenin başlatılması kabul edildi. İzleme heyetinin önderliği gidip ziyaret etmesi kabul edildi. O zaman bu konuşmalar, bu tartışmalar, bu çabalar neyi ifade ediyor madem ortada bir Kürt sorunu yoktuysa. Demek ki bir sorun var ki Oslo’dan beri bu diyaloglar yürütüldü, işler müzakere aşamasına kadar getirildi. İşte burada Erdoğan Kürt sorunu yoktur diyerek, masa yoktur, iki taraf yoktur, izleme komitesi yoktur diyerek tümüyle inkar ve imha siyasetine döndü.
Oradan devam edebiliriz. Şu soru çok merak ediliyor. İki yılın öncesini saymazsak çözüm süreci devam ediyor. Hükümete göre bunun öncülüğünü Erdoğan yapıyor. Bugüne kadar da geldi. Siyasi sorumluluk veto olduğuna göre cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan neden böyle sürece müdahale etme ihtiyacı hissetti. En çok da bu merak ediliyor?
‘AKP İNKAR VE İMHA SİYASETİNE DEVAM EDİYOR’
Çünkü belirttiğim gibi AKP’nin, devletin siyasetinde, projesinde, amacında Kürt sorununu çözme gibi bir durum yok. Ama şimdiye kadar toplumu aldatma vardı. Sanki bu sorunu çözecekmiş gibi bir propaganda yürüttü. Hâlbuki amacında böyle bir sorunu çözme yoktu. Ama Önder Apo, hareketimiz, halkımız, demokrasi güçleri sürekli Türkiye’nin önüne, hükümetin önüne bu sorunu getirdi ve bu sorunun çözüm mekanizmalarını getirdi. Bir yere kadar idare etmek zorunda kaldı. Artık öyle bir noktaya geldi ki, çünkü Önder Apo tek taraflı geliştirdiği çabalarla müzakere masasına getirmek istedi. Sorunu müzakere aşamasına getirdi. Müzakere aşamasına kadar idare edebiliyordu, ama müzakere masası kurulacak, müzakereler başlayacak denildiğinde işte burada AKP, Erdoğan ve Türk devleti gerçek niyetini ortaya koydu. Amacında Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığını, amacında PKK sorunu olduğunu ve PKK’yi tasfiye etmek istediğini ortaya koydu. Onun için böyle bir sorun yoktur, masa yoktur, taraflar yoktur, müzakere olamaz dedi. Peki, bir sorun taraflar olmadan çözülebilir mi? Bu taraf kimdir? Bir taraf Türk devleti olduğuna göre, diğer taraf da Kürtlerdir. Kürtler adına bir mücadele yürüten bir hareket vardır. Şimdi sen bir tarafı ortadan kaldırırsan, müzakere yok, masa yok dersen, izleme heyeti yok dersen, Kürt sorunu yok dersen, o zaman nedir? Savaştır. İnkar ve imha siyasetine devam etmektir. Yüz yıllardır sürdürülen politikayı sürdürmedir. Yapılmak istenen budur. Şimdi öyle olunca PKK kongresi nasıl toplanıp da silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıklayacak. Kaldı ki.
Sayın Hozat, Sayın Bayık da dile getirdi, aslında AKP çözüme karşıyım diyor bu politikalarıyla. Bu bir yerde de elinde bir çözüm projesi olmadığı anlamına geliyor. Ama diğer bir taraftan AKP’nin inandığı bir Dolmabahçe de var aslında. 28 Şubat olmasa da 2007 Dolmabahçe mutabakatı diye bir mutabakat var. Acaba tekrar o konsept mi devreye giriyor?
Hozat: Biz çokça AKP’yi değerlendirdik fakat sanırsam çok fazla da anlaşılmadı. AKP Kürt sorununu araçsallaştırdı, süreci kendisine araçsallaştırdı, sürece taktik olarak yaklaştı. AKP’nin süreci stratejik ti görme, o konuda taktik geliştirme, proje geliştirme Kürt sorununu çözüme dönük bir niyeti, bir yaklaşımı da olmadı. AKP’nin zihniyeti son derece milliyetçi ırkçı bir zihniyet ve AKP’nin bu zihniyeti çok değişmedi. AKP baktı Kürt sorunun üzerinde üreteceği siyasi argümanlar para ediyor, bunun toplumda bir karşılığı var, hem de ciddi bir karşılığı var, toplum Kürt sorununun çözülmesini istiyor, Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyor, barış istiyor, huzur istiyor AKP toplumun bu nabzını iyi tuttu. Kürt halkının talepleri, Türkiye halklarının talepleri nedir bunu iyi fark etti, bunu gördü bunun üzerinden siyaset üretti.
Bunu istismar etmenin üzerinden, halkın bu taleplerini Türkiye halklarının bu talepleri istismar etme, kendisini devlet içerisinde kurumsallaştırma, devleti ele geçirme, iktidarını güçlendirme üzerinden bir siyaset yürüttü ve bu anlamda Kürt sorununu sürecini araçsallaştırdı. Yani devletin içerisinde baştan beri 90’lardan itibaren başlıyor diyalogdan yana, siyasi çözümden yana zayıf da olsa bir eğilim var. Öncesinden de görüşmeler oldu 93 ateşkesi bunun üzerinden ilan edildi. Özal biraz buna yeltendi, geliştirmek istedi, müdahale yedi ve öldürüldü. Birçok hükümet Özal’dır, Erbakan’dır ondan da bir eğilim gerçekleşti. O devler içerisinden eğilim hükümet içerisinden de kısmi etkili oldu. Bunlarda da bu yönlü bir eğilim gerçekleşti ve bunları da götürdüler. Yani her defasında biraz o devlet içerisindeki eğilim ile ortak bir yaklaşım geliştiren, ona kayan bir hükümet olduğunda da darbelerle yüz yüze geldi, darbelerle tasfiye edildi ve bunlar götürüldüler.
Bu anlamda devlet içerisinden de bu yönlü bir eğilim var. İmralı süreci ile de bu eğilim biraz aktif olmak istendi. AKP bu eğilimi de suiistimal etti, Devlet içerisindeki bu eğilimi AKP kullandı. Bu anlamda işte süreci araçsallaştırma dediğimiz şeyin kendisi budur. Devlet içerisindeki bu eğilimin kullanarak bu anlamda toplumunda talebini gördüler ve bunu da suiistimal ederek sürekli bir süreç, barış Kürt sorununu çözeceğim argümanlarıyla 13 yıllık süreçte AKP devlet içerisinde kendini çok ciddi örgütledi, devlete çok büyük oranda hakim oldu, hatta devletleşti, orduda da etkili bir pozisyona geldi. Amerika’nın da desteğini alarak orduyla da uzlaştı, ordunun vesayetini kırdı ve 13 yıldır orduyla uzlaşarak götürüyor ve bu uluslararası güçlerin desteğiyle de oldu. Çünkü AKP uluslararası bir projeydi.
AKP’yi böyle anlamak lazım 12 Eylül darbesinden sonra bu hazırlandı. Yani hem böyle Veki Funda’nın Talis deyimleri, etkisiz kılma, kırma Arap Fars milliyetçiliğini, Türk milliyetçiliğini, laik katı ulusçu eğilimini çözme, zayıflatma üzerinden uluslararası güçler ılımlı İslam üzerinden bir proje geliştirdiler. AKP’nin zeminini böyle hazırladılar 2002’de de bu güçler özelde de Amerika ve İsrail desteğiyle AKP iktidar oldu. Orduyu da AKP ile uzlaştırdılar 13 yıl boyunca da ordu AKP’nin politikalarına tabi oldu AKP istediği süreçte savaşın çıkarını gördüğü süreçte çok şiddetli bir savaşı da gündeme koydu. 5 Kasım 2007’de Amerika’da yapılan Washington görüşmesi, ardından hava saldırıları başladı, Zap operasyonu onun üzerinden başladı o zaman AKP’nin çıkarı öyle şiddetli bir savaşı öngörüyordu, bunu yürüttü. Sonra baktı ki bunun toplumda bir karşılığı yoktur, AKP’yi zayıflatıyor, AKP’ye oy kaybettiriyor. Çünkü AKP Kürtlerden de çok sayıda oy alıyor, muhafazakar Kürtlerde belli bir etkisi var önemli bir kesim üzerinden.
Kürdistan da bir HDP ve de AKP var başka da diğer partiler yoktur. CHP veya MHP yoktur şimdi Kürdistan’da da oy almasa AKP etkili olamıyor devlet üzerinde, devleti ele geçiremez, iktidarını kurumsallaştıramaz bunu gördü baktı o tarzda bir savaş AKP’yi zayıflatıyor bunun üzerine de gerilla, PKK’de ciddi bir hamle başlattı, devrimci halk savaşı ile ciddi bir direniş başladı. Toplumsal direniş başladı, zindanlarda direniş başladı gittikçe sıkıştı, zorlandı ve dilini değiştirdi. Bu defa da barış, çözüm diyerek 2013 başlarında devrimci halk savaşı ile zindan direnişi ile ciddi bir sıkışma yaşadı biraz o süreçte de devletin içerisindeki barıştan yana eğilimde biraz aktifleşti AKP’de bu eğilime dayanarak bu eğilimi kullanarak çözüm sürecinden, barış sürecinden yana olduğunu söyleyerek üslubunu değiştirdi, argümanını değiştirdi.
‘AKP TASFİYE POLİTİKASINDAN VAZ GEÇMEDİ’
Ama AKP stratejisini değiştirmedi, AKP zihniyetini değiştirmedi, AKP Kürt sorununa dönük politikasını değiştirmedi. Tasfiye politikasından vazgeçmedi, istismarcı yaklaşarak o devlet içerisindeki eğilimi de kullandı. Önderliğimizi de kullanmak istedi, hareketimizi de, toplumu da kullanmak istedi. Toplumun bu taleplerini, duygularını, istemlerini böyle istismarcı bir siyaset izledi.
Rojbin Ekin: Yaşanan gelişmelerden sonra Erdoğan’ın tutumu, “Kürt sorunu yoktur” söylemleri Türkiye toplumunda ve Kürt toplumu içerisinde nasıl bir duruma yol açacak. Bu gerilim politikaları iç ve dış siyasette etkileri neler olacak?
Bu seçim süreci çok önemliydi. AKP’yi AKP’nin siyasetinin Kürt sorunundaki o samimiyetsiz, gayri ciddi, aldatmaya kandırmaya dayanan, işte oyalamaya dayanan, siyasetini yani sorununu araçsallaştıran taktik olarak kullanan siyasetini bu seçim süreci çok açık bir biçimde deşifre etti. AKP’nin bütün maskelerini düşürdü. Bu anlamda kralın çıplaklığını herkes gördü, artık herkes görüyor. AKP’nin gerçek yüzünü, aldattığını biraz özel savaşı, anti propaganda ile demogoji ile aldattığı kesimlerin de gözünü açtı uyandırdı. Bu anlamda bu seçim süreçleri çok önemli. AKP’nin bütün maskelerini düşürdü. Ciddi bir sınavdı gerçekten, bir demokrasi sınavıydı da, Kürt sorununun çözümü konusunda da ciddi bir sınava tabi tuttu Türkiye’yi, düzen partilerini özelde de AKP ile açık bir gerçeği ortaya çıkardı ve AKP’nin oyalama siyaseti çöktü. Şimdi Erdoğan’ın ‘masa yok ne tarafı taraf olursa bu sorunu meşrulaştırır, PKK’yi meşrulaştırır’ aslında şunu meşrulaştırır bir yandan doğru söylüyor o zaman Türk devleti AKP hükümeti Kürt sorununu gerçekten kabul etmiş olacak, o zaman demogoji yapmamış olacak, aldatma siyasetinden vazgeçmiş olacak, o zaman ciddi, ciddi oturacak.
Şimdi Kürt sorununu çözüme dönük plan, program hazırlamış olacak, çözüm projeleri geliştirecek, meclisi bu temelde çalıştıracak, yasa çıkaracak, demokratik, özgürlükçü bir anayasa çıkaracak, 12 Eylül anayasasını ortadan kaldıracak ve bu anlamda Türkiye de rejim değişecek ama rejim demokratik temelde değişecek. AKP Kürt sorununun demokratik çözümünü kabul etmiş olacak.
Şimdi bu süreç AKP’yi bu noktaya getirdi, Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Müzakere ile Kürt sorununun demokratik çözümü ile demokratik müzakere ile karşı karşıya getirdi böyle bir süreci kaçınılmaz kıldı. Kaçınılmaz olarak devlet AKP’ye dayattı. Bu sürecin kendisi onun üzerinden sıkıştı, baktı ki ya çözecek, ya çözecek başka yolu yok. Şimdi AKP buna hazır değil çünkü AKP’nin böyle bir niyeti yok, böyle bir fikri yok, böyle bir düşüncesi yok AKP milliyetçi, Faşist politikalarda ısrar ediyor, sürdürüyor böyle bir zihniyeti de yok bu temel de de gerçek yüzüne, gerçek kimliğine de dönmüş oldu. Aslında o kimlikteydi fakat dediğim gibi aldatma, oyalama, demogoji ile biraz kurtarıyordu, kandırarak götürüyordu. Parada ediyordu, beklenti de yaratıyordu. Çünkü toplum gerçekten barış, demokrasi çözüm istiyor. Beklenti de yaratıyordu. AKP bakıyordu ki bu beklentiyi de rahat, rahat suiistimal ediyor, istismar ediyor bir kesimde buna kanıyor baktı ki artık kimse AKP’ye kanmıyor. Herkes somut çözüm istiyor bu defada dedi ki Kürt sorunu yoktur, masa yoktur dedi.
Erdal Er: AKP ve Erdoğan çözüm sürecinin “kararlılıkla” devam ettiğini de söylüyor. Ayrıca “Biz olmazsak, çözüm süreci de olmaz” gibi söylemleri var. Buna ne diyorsunuz, Sayın Bayık?
Bayık: Bu da aslında bir demogojidir. ‘AKP olmadan sorun çözümlenemez, işte her şey benim ipoteğimdedir’, diyor onun içinde ben ne yaparsam doğru yaparım, haklıyım herkes bunu desteklemelidir. Adeta toplumu kendine mecbur kılmak istiyor, rehin almak istiyor fakat toplum bunu artık kabul etmiyor çünkü Kürt sorunu sadece AKP’nin sorunu falan değil Kürt sorunu tüm Türkiye’nin sorunudur. Türkiye’de ki esasta da demokrasi güçlerinin sorunudur. Türkiye de eğer Kürt sorunu çözülecekse bu Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçiyor, bu Kürt halkıyla, demokrasi güçlerinin birleşmesinden, bütünleşmesinde geçiyor. İşte bu seçimler aslında buna da hizmet eden seçimler hiçbir zaman Türk devleti AKP, Erdoğan Kürtler le demokrasi güçlerinin birleşmesini, bütünleşmesini istemiyor. Çünkü bu demokratik ulusun gelişmesi demek olacaktır, Türkiye’nin değişmesi demektir. Ulus devlet anlayışının o tekçi anlayışın, imha, inkar siyasetinin son bulması demektir. Demokratik ulusun inşa edilmesi demektir bu herkesin kendi kimlik ve değerleri ile özgürce yaşaması demektir. Gerçek kardeşliğin ve birliğin ortaya çıkması demektir Türk devleti ve hükümetleri iktidarları buna karşıdır. Onun için dikkat edilirse Kürtlerle demokrasi güçlerinin bir araya gelmesinden, demokratik ulusun gelişmesinden oldukça rahatsızlar bunlara saldırıyorlar, Bunun gerçekleşmesini önlemeye çalışıyorlar. Demokratik ulusun inşa edilmesinin önünü almaya çalışıyorlar. Çünkü bu gerçekten Türkiye’de yeni bir Türkiye’yi ortaya çıkaracaktır, demokratik bir Türkiye’yi özgür bir yaşamı ortaya çıkaracaktır bunu önlemeye çalışıyor. Onun için ne diyor çözümü ‘biz geliştirdik biz geliştireceğiz. Bizim dışımızda hiç kimse geliştiremez’ diyor. Bu büyük bir yalandır, aldatmadır. Kürt sorunu Türkiye’deki yaşayan herkesin sorunudur. Sadece iktidarın sorunu değildir. Esasta da, toplumun sorunudur, demokrasi güçlerinin sorunudur. Demokrasi güçleri geliştiği oranda Kürt sorununun çözümü de demokratik yolda geçebilir işte ilk kes aslında bunun şansı ortaya çıkıyor. Şimdiye kadar AKP demogoji yapıyordu, ilk kez Önder Apo öncülüğünde başlatılan bir demokratik ulus süreci var, bu Türkiye’yi demokratikleştirmeye götürüyor bu AKP’ye rağmen gelişiyor, AKP’ye rağmen de gelişecektir. Türkiye’deki demokrasi güçlerinin bu açıdan sahip çıkması gerekiyor. Barışa sorunların demokratik siyasal yöntemle çözümüne sahip çıkmaları gerekiyor, demokratik ulusun inşasına sahip çıkmaları gerekiyor.
Bu süreç sadece bugün için geliştirilen bir süreç değil, seçim sonrasını da kapsayan bir süreçtir onun için Kürt sorununun çözümü esasta demokrasi güçlerini ilgilendiriyor. Sadece AKP’yi ilgilendiren bir sorun değil AKP’ye kalsaydı bu süreç bugünkü aşamaya kadar getirilemezdi zaten bu süreci Önder Apo geliştirdi ve demokratik ulusu geliştirerek, Türkiye’yi demokratikleştirerek Kürt sorununu çözümünü geliştirmek istedi. Esas olarak, muhatap olarak demokrasi güçlerini gösterdi bunu geliştirerek çözmek istedi ve AKP’yi de buna zorladı işte AKP kendini demokrasi gücü, Kürt sorununu çözecek güç olarak gösteriyordu Önder Apo müzakere sürecine getirince burada ya müzakereye girmesi gerekiyor, ya da karşısında durması gerekiyor. Çünkü başka bir yolu kalmadı eskiden diyalog süreci ile işleri idare ediyordu, ama Önderlik müzakereyi ortaya çıkarınca AKP gerçek yüzüyle ortaya çıktı müzakereye karşı olduğunu ve inkar, imha siyasetini yürüteceğini söyledi. Yani demokratikleşmeye karşı olduğunu, demokratik ulusa karşı olduğunu ortaya koymaya başladı.
Veysi Sarısözen: AKP’nin bir sloganı var. Büyük afişler yapmış vaziyetteler. O afişlerde diyor ki; ‘biz yapıyoruz, onlar konuşuyor.’ Siz gerçekten sırf konuşuyor musunuz? Hozat arkadaşa soralım. Mesela kadın konusunda bazı adımlar atıyorsunuz acaba bu adımların bir neticesi oluyor mu? Ya da diyelim ki ülkede farklı etnisitelerden dinlerden, mezheplerden ve kültürlerden insanlarla ilgili attığınız adımlar somut olarak netice veriyor mu? Mesela AKP ya da CHP üzerinde?
Hozat: Biz konuşuyoruz aynı oranda yapıyoruz. Zaten AKP’nin de en büyük korkusu bu noktada ortaya çıkıyor. Sadece konuşan bir örgüt olsaydık, AKP korkmazdı. AKP bu kadar paniğe girmezdi. Biliyor konuştuğumuz kadar yapıyoruz, mücadele ediyoruz ve ortaya da çok önemli sonuçlar çıkıyor. Ortaya çıkan bu sonuçlar AKP’yi büyük bir panik içerisine koymuş durumdadır. Çok ciddi bir korku içerisindedir. Olası HDP’nin başarısı durumunda ciddi bir oy oranıyla meclise girmesi durumunda bunu kendi bitişi olarak görüyor. O açıdan da HDP’yi adeta bir kabus gibi görüyor. Şimdi böyle bir durumu yaşıyor. Bu mücadele ortaya çıkardığı çok önemli sonuçlar var. Bugün toplumda yüzde yetmiş oranında demokratik çözüme dönük bir kanıt ve bir istek yani bu kadar yoğun bir destek varsa Kürt sorununun demokratik çözümüne dönük barışa dönük bu verilen mücadelenin sonucudur. Türkiye’de verdiğimiz demokrasi mücadelesi özgürlükler mücadelesi toplumda çok ciddi bir bilinçlenme ve örgütlenme ve çok ciddi bir demokrasi mücadelesi ortaya çıkardı. Kürt toplumunda da böyle Türkiye toplumunda da böyledir. Demokrasi güçlerini diriltti. Mücadele cesareti ve gücü oluştu. Bu anlamda halklar, Kürt başta olmak üzere Türkiye de yaşayan diğer azınlıklar devletin halkları, kültürleri, inançları özelde de AKP’nin ne kadar sömürdüğünü, istismar ettiğini ve ne kadar yok ettiğini çok net bir şekilde ortaya çıktı ve bunu gördüler. Bunun karşısında kendi varlıklarının ve özgürlüklerinin bilincine vardılar. Bu ciddi bir demokrasi mücadelesini ortaya çıkardı. Verdiğimiz bu mücadele olmasaydı, şimdi Türkiye’de ne Kürtlerden bahsedilebilirdi ne bugün Aleviler, Alevilikten bahsedilebilirdi, ne Ermeniler ne Süryaniler ne de Hıristiyanlar bahsedilebilirdi. Hiçbir halkı ve toplumu efsanesi bile okunamazdı. Türkiye’nin durumu da çok daha felaket bir noktada olurdu. Bugün bu noktadaysa bile bu verdiğimiz demokrasi mücadele sayesindedir. Kadın özgürlük mücadelesi sayesindedir.
Erdal Er: AKP diyor ki ‘biz üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yaptık ama PKK yapmadı, gerillalar çekilmedi, sözünde durmadı, o yüzden işler yolunda gitmiyor diyor.’ Bu son olup bitenlerle ilgili benzer argümanlar söylüyor. Ne diyorsunuz buna?
Hozat. Yani demagoji yapıyor. AKP’nin siyaseti demagoji siyasetidir. Manipülasyona, aldatmaya dayanıyor yani budur. Bu AKP’nin siyaset felsefesidir. Siyasetini bir bütünen buna oturtmuş.
Erdal Er: Siz ne yaptınız AKP ne yaptı iki yılda? Somut veriler üzerine konuştuğumuz da fotoğraf daha netleşecek.
Hozat: Biz demokratik siyasetin gelişmesi, Kürt sorununun gelişmesi için her türlü fedakarlıkta bulunduk. En somutun da hareket olarak savaşan bir güç olarak da çok riskli olmasına rağmen güçleri sınır dışına çektik. Çünkü biz bunun denemesini 1999 yapmıştık ve bedeli bize çok ağır olarak dönmüştü. Yüzlerce arkadaşı şehit verdik bu geri çekilmede. Çok kapsamlı operasyonlar oldu ve biz toplu kayıplar verdik. Bunun korkusunu ve kaygısını yaşamamıza rağmen sırf bu süreç selametle yürüsün bir şanstır Önderliğimizde büyük bir fedakarlıkta bulunuyor, çağrı yapıyor, devlet heyetiyle görüşmeler yapıyor, bir diyalog süreci var bu diyalog sürecini olgunlaştırıp bir müzakere sürecine getirmek lazım bunun koşullarını kendi açımızdan geliştirelim dedik ve güçleri sınır dışına çekerek, çatışmaları durdurarak bunu biraz sağlama almak istedik. Böyle bir adım attık. Askerler bir iyi niyet yaklaşımı olarak devler hiçbir şey yapmadan askerleri serbest bıraktık ceza evindeki açlık grevi durduruldu, birçok alan gerillanın denetimindeydi bu konuda gene olumlu bir adım atma durumu gelişti, müzakerenin koşullar oluşturma üzerinden bu kadar büyük bir fedakarlıkta bulunduk. Ve ateşkesi uzun bir sürece yaydık ve şu ana kadarda devam ediyor. Peki, buna karşı AKP ne yaptı? AKP siyasi soykırım operasyonlarına devam etti. Bırakalım bunu daha öncede söyledim, hasta tutsakları dahi bırakmadı. Her gün yüzlerce insanı yine tutukluyor. Karakol ve baraj yapımlarını sürdürdü. Kültürel soykırım alabildiğine devam ediyor. Anadilde eğitim verildi mi? Yok. Bireysel hak çerçevesinde alındı. Marjinal haklar çerçevesinde bu sorun ele alındı. Anadil eğitimi kabul edilmedi. Herhangi bir dil gibi öğretim olarak ele alındı. Rojava’da savaşı derinliğine sürdürdü. Rojava devrimini tasfiye etme üzerinden DAİŞ’la ittifak yaptı. DAIŞ’a her türlü desteği sundu. Halende sürdürüyor bu desteği. Suudi Arabistan ile yaptığı bir ittifak var. El Nusra ve DAIŞ’ı destekleme ve bir fetih ordusu kurma. Hem Rojava’da oluşan devrimi ve statüyü tasfiye etme hem de kendince Esad rejimini tasfiye etme üzerinden Suriye’nin yeniden şekillenmesi etkide bulunma üzerinden Suudi Arabistan ile geliştirdikleri bir proje var. ABD ve İsrail’in desteği de var bunda. Böyle de bir süreç başlattı ve bir destek sundu.
Erdal Er: PKK’nin kongreyi toplayacağı, o kongreden silahsızlanma çağrısı çıkacağı yönünde tartışmalar da var. Bu olacak mı, olmayacak mı? Eğer olmayacaksa neden?
Bayık: Şimdi Önderliğimiz Dolmabahçe ile birlikte bir süreci başlattı. Bunu Newroz’da da yine dünyaya ilan etti. Niyetini belirtmişti. Müzakereler başlarsa on madde temelinde, izlemeyi heyeti de oluşursa, izleme heyetiyle konuşacağını, onlarla görüşürse hakikat komisyonunu geliştireceğini ve o zaman PKK’nin kongresini toplayıp bu durumları değerlendirmesi gerektiğini yeni bir karara ulaşması gerektiğini belirtmişti. Biz bu temelde örgüt olarak kongre hazırlıklarına başladık ve hazırlıklarımızı tamamladık. Dolmabahçe’deki mutabakata dayanarak böyle bir PKK kongresini toplamayı hedefledik. Tüm hazırlıklarımızı tamamladık, böyle bir kongreyi yapacaktık, ama Erdoğan’ın sürece müdahale etmesi, müzakereyi reddetmesi, masayı reddetmesi, tarafı reddetmesi, ‘Kürt sorunu diye bir sorun yoktur, bölücülüktür, kim ki müzakereden, taraflardan bahsederse, bu Türkiye devletini yıkmadır’ deyip aslında kongrenin gerçekleşme koşullarını ortadan kaldırdı. Çünkü süreci bitirdi. Önder Apo’nun büyük çabalarla geliştirdiği çözüm sürecini ki müzakere aşamasına getirdi, buradan PKK bir kongreyle silahlı mücadeleye son verecekti, demokratik siyaseti geliştirecekti, fakat Erdoğan bu sürece müdahale ederek bitirdi süreci. Bunun üzerine biz kongreyi yapmayı erteledik, durdurduk. Yoksa kongreyi yapacaktık, ama şimdi bunu durdurmuş durumdayız. Eğer Önder Apo’nun Dolmabahçe’de geliştirdiği mutabakatı esas alırlarsa, o on maddeyi müzakere maddesi olarak kabul ederlerse, müzakereyi bu temelde başlatırlarsa, izleme heyeti Önder Apo ile görüşürse, parlamentoda çözüm için bir komisyon oluşursa, hakikatleri araştırma komisyonu çalışırsa biz böyle bir kongreyi toplamaya ve silahlı mücadeleyi sona erdirdiğimizi açıklamaya şimdi bile hazırız. Şu an bunları eğer Türkiye yaparsa, şu anda böyle bir kongreyi toplamaya bu kararı almaya hazırız. Bunun kamuoyu tarafından bilinmesi gerekiyor. Erdoğan kesinlikle sorunun çözümünü istemiyor. Eğer sorununun çözümünü isteseydi mutabakatlar sağlanmıştı, müzakere masası kurulmuştu, müzakereler başlayacaktı. Kürt sorunu demokratik çözüme girecekti. Ama buna karşı olduğu için, bunu reddettiği için kongreyi durdurduk. Nedeni budur. Kamuoyunun bunu bilmesi gerekir.
Hep Erdoğan’dan söz ediyorsunuz, neden hep Erdoğan hükümet değil mi muhatabınız, hükümet temsil etmiyor mu?
Şimdi normalde hükümetin temsil etmesi gerekiyor ve Önder Apo hükümetle bütün mutabakatları geliştirdi. Dolmabahçe’de HDP heyetiyle hükümet heyeti ortak açıklama yaptı. Bu Türkiye tarihi bir ilktir. Kamuoyuna böyle bir sorunu şu temelde çözeceğiz diye açıklamalarda bulundu. Yine hükümet izleme heyetinin Önderliğin yanına gideceğini söyledi. Bu konularda hep mutabakatlar sağlandı. Artık müzakere başlayacaktı. Hükümet bunları yaptı. Ama Erdoğan hükümetin yaptıklarına müdahale etti ve bir tarafa itti. Hükümet yaptıklarına sahip çıkamadı, çıkmıyor. Sizin aracılığınızla ben hükümete çağrıda bulunuyorum. Hükümet verdiği sözleri tutmalıdır, o Önderlikle ulaşılan mutabakatlara sahip çıktığını kamuoyuna açıklamalıdır ve kamuoyu da hükümetten bunu istemelidir. Siz Önder Apo ile birlikte anlaşmalara vardınız, görüşmeler yaptınız, ortak açıklamalar yaptınız, mutabakatlara vardınız neden şimdi bunlara sahip çıkmıyorsunuz, neden Erdoğan bunlara müdahale etti bir tarafa itti bütün süreci bitirdi ateşkesi bitirdi, müzakereyi bitirdi, çözümü bitirdi. Neden siz buna karşı durmuyorsunuz, neden yaptıklarınıza sahip çıkmıyorsunuz diye kamuoyunun Davutoğlu’ndan bu konuda açıklama istemesi gerekiyor.
Veysi Sarısözen: Çok ilginç bir durum çıktı ortaya, KCK kongre yapmayı bir bütün olarak reddetmiş değil, tam tersine eğer PKK Önderinin, açıkladığı deklarasyondaki koşullar yerine gelirse siz bu kongreyi hemen şimdi toplamaya hazır olduğunuzu söylemiş bulunuyorsunuz. Böylece bu kongreden silahlı mücadelenin de sona ereceğine dair bir kararın çıkacağını ifade etmiş oluyorsunuz, bu tam da her şeyin bittiği sanılan noktada Türkiye’nin önüne sanırsam yeni bir şans kapısı açıyor ve siz bu kapıdan hükümet girecek mi girmeyecek mi sorusunu şu anda tartışıyorsunuz bizimle bu yeni bir durum. Acaba ben doğru mu düşünüyorum?
Bayık: Belirttikleriniz tamamen doğrudur, Türk devleti Kürtlere karşı sürekli çözümsüzlük politikasını geliştirdi. Hep onda ısrar etti. Hep inkar, imhayı sürdürdü. Bunun karşısında ise Önder Apo ve PKK hep çözümü geliştirmeye çalıştı. Dikkat edilirse onlar hep çözümü tıkattı. Önder Apo, PKK ise hep çözümün önünü açmaya çalıştı. Bu çabalar işte müzakere aşamasını ortaya çıkardı. Bu Önder Apo’nun ve PKK’nin, halkımızın, demokrasi güçlerinin çabası sayesinde gerçekleşti. Tek yönlü çabalarla bu oluştu. Eğer Türk devletin de, Erdoğan da çözüm amacı olsaydı gerçekten bu çözüm çabalarına değer biçmesi, anlam vermesi gerekiyordu. Bu Türkiye için büyük bir şanstı. Ortadoğu kan gölüne dönmüş durumda. Önder Apo Türkiye halkına duyduğu saygıdan dolayı Türkiye bu savaşın dışına çıkarmak istedi. Türkiye toplumuna savaşı yaşatmak istemedi. Türkiye felaketten kurtarmak istedi. Bunun için Türkiye’ye büyük bir şans tanıdı. Ama Türk devleti Erdoğan bunu elinin tersiyle itti. Türk toplumunun bunu görmesi gerekiyor. Biz hala burada şu çağrıyı yapıyoruz, Türkiye’nin aydınlarına, yazarlarına, sanatçılarına, işverenlerine, bütün halklarına, bütün kültürlerine şu çağrıyı yapıyoruz: Erdoğan Türkiye cumhuriyetini temsil ediyor. Türk devleti adına ateşkesi ortadan kaldırdı. Türkiye’deki yaşayan bütün vicdanlı insanların, Türkiye’yi seven insanların, Türkiye’yi bir felaketten kurtarmak isteyenlerin ateşkese sahip çıkması gerekiyor. Biz ateşkesin korunması için çaba yürütüyoruz. Çabalarımız bir yere kadardır.
Eğer Türkiye toplumu bütün kesimleriyle bu ateşkese sahip çıkmazsa bizim tek yanlı çabalarımız bu ateşkesi korumaya yetmez. Bunu bilmeleri gerek. Eğer sahiplik yapmazlarsa Türkiye savaşa gidecektir. Hem de büyük bir savaşa gidecektir. Türkiye Irak’a silah gönderiyor, asker gönderiyor. Irak’taki sorunlara taraf olmak istiyor. Bir bataklığa Irak’ta saplanmak istiyor, yine Suriye’de Türkiye büyük bir bataklığa girmek üzere, oradaki savaşı yürütüyor. Oradaki savaş güçlerini destekliyor, DAİŞ’i destekliyor, El Nusra’yı destekliyor. Savaşı derinleştiriyor, kardeş kavgasını geliştiriyor. Irak’ta, Suriye’de savaşı geliştiren bir Türkiye’nin içinde de savaşla karşı karşıya geleceğini Türkiye toplumu bilmesi gerekiyor. Onun için sorun sadece Türkiye’nin PKK ile savaşı başlatma sorunu değil, Kürtlerle başlatma sorunu değil. Bir bütün Türkiye’yi içeride ve dışarıda bir savaşa sürüklüyor. Bir bataklığa sürüklüyor. Yani Irak’ta, Suriye’de bir bataklığın içine çekiliyor. Bunun için Türkiye toplumunun bunu önlemesi gerekiyor, savaşa karşı durması gerekiyor. Ateşkese sahiplik yapması ve Türkiye’yi hükümeti, cumhurbaşkanını ateşkese riayet etmesini istemesi gerekiyor.
Yine müzakerelere müdahalede bulundu, müzakereleri ortadan kaldırdı, müzakerelere Türkiye’deki toplumun sahip çıkması gerekiyor. Müzakereleri dayatması gerekiyor. Eğer bunu yaparsa Türkiye savaştan çıkar o belayı, o bataklığı yaşamaz, Türkiye halkı rahat yüzü görebilir, aksi takdirde belki Kürtler rahat yüzü görmeyecek ama Türkiye halkı esas rahat yüzü görmeyecektir, esas Türkiye halkı savaşa girecek, bataklığa girecek, Türkiye’yi sevenlerin bunu önlemesi gerekiyor. Biz bugün de hazırız, Türkiye’yi bu durumdan çıkartmak için biz bunun çabasını yürütüyoruz. Onun için biz kongreyi de hazırladık, her şey tamamdı kongreyi yapacaktık, kongrenin yapılmamasının nedeni Erdoğan’ın müzakereyi reddetmesi, Kürt tarafını taraf olarak reddetmesi, Kürt iradesini kabul etmemesi, Kürtlere savaşı, imhayı dayatmasından ötürüdür. Bu koşullarda biz nasıl kongreyi toplayıp silahlı mücadeleyi durdurduğumuzun kararını verebiliriz, bunu kamuoyunun anlaması gerekiyor. Burada savaş isteyen Türkiye’dir, Erdoğan’dır. PKK falan değildir. PKK tek taraflı barışı korumaya, ateşkesi korumaya çalışıyor. Müzakereyi hala yürütmeye çalışıyor.
Rojbin Ekin: Türk devleti ve hükümetinin atması gereken adımlar vardı, bunlar atılmadı diyorsunuz. Şimdi gelmiş olduğumuz bu aşama itibariyle çözüm süreci için öngörülen adımlar atılmazsa, Sayın Öcalan’ın çözüm süreci için öngördükleri gerçekleşmezse, bu adımlar atılmazsa PKK nasıl bir yol izleyecek?
Hozat: AKP PKK’nin savaşmasını istiyor. Şu anda AKP’nin tutumu odur. Çok açıktır. Israrla PKK’nin savaşmasını istiyor. Aslında AKP Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi durdurmasını istemiyor. Bunu AKP öyle bir zihniyet ki, çok gerçekten faşist bir zihniyet AKP bunu kendi çıkarına görmüyor. Çünkü PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi durdurması için AKP’nin demokratik adım atması gerekiyor.
AKP’nin Kürt sorununu müzakereyle çözmesi gerekiyor. Önderliğimizle İmralı’da izleme heyetinin de hazır olduğu bir ortamda bu süreci on başlık üzerinden müzakere etmesi gerekiyor, bunu meclisin gündemine getirmesi gerekiyor. Yasa çıkarması gerekiyor, anayasayı değiştirmesi gerekiyor. Demokratik bir anayasayı, çoğulcu, özgürlükçü bir anayasayı çıkarması gerekiyor. AKP bunu istemiyor. AKP böyle bir anayasayı öngörmüyor, AKP Türkiye’nin rejimini değiştirmek istiyor, ama Türkiye’nin rejimi faşizmi kurumsallaştırmak üzerinden, Türk İslam sentezine dayalı işte ikinci cumhuriyet dönemini kalıcılaştırmak üzere anayasayı değiştirmek istiyor.
İkinci cumhuriyetin anayasasını çıkartmak istiyor. Türk İslam sentezine dayanan AKP faşizmiyle yürütülen bu sürecin anayasasını çıkartmak istiyor, bu anayasa da 12 Eylül anayasasının çok daha gerisinde bir anayasa. Şimdi AKP o açıdan tabii ki PKK’nin de savaşmasını istiyor. PKK savaşacak, sürekli içte ve dışta bir tehdit algısı oluşturacak, 90 yıldır yürütülen siyasetin yaptığı gibi kendisi de aynı şeyi yapacak, işte düşman var. Kimdir? PKK’dir, Kürtlerdir, böyle bir düşman algısı, bunu sürdürecek. Dışta da düşman var. Kimdir? İşte İsrail’dir, Beşar Esad’dır, işte Irak’tır, yarın İran da olur, çevresinde de zaten bütün bölge ülkeleri bir savaşın içerisindedir. Kendisi bu savaşı yarattı. Hepsini de kendisine düşman haline getirdi. Şu anda bölgeden de tecrit olmuş durumda. Şimdi de dillendiriyor zaten ne olacak şimdi bunun siyasetiyle büyük bir içte düşman, dışta düşman o yüzden Türkiye halkı bu düşmana karşı savaşmalı, cephe almalı, etrafında kenetlenmeli, siyasetini desteklemeli, ancak faşizan bir siyaset, milliyetçi bir siyaset Türkiye’yi kurtarabilir diyerek AKP büyük bir savaş ve kaosla bu süreci böyle sürdürmenin peşindedir. Bu çok tehlikeli bir siyasettir, AKP’nin yürüttüğü siyaset. Aslında Dolmabahçe deklarasyonunu da buna alet etmek istedi. AKP’nin Dolmabahçe deklarasyonundan şöyle bir beklentisi vardı: Dolmabahçe deklarasyonunu şöyle hesapladı, dedi PKK’ye bu deklarasyon üzerinden silah bırakmayı dayatacağım, zaten biliyor hiçbir adım atmamış, bu durumda PKK silah bırakmayı gündemine alamaz. Bir kongre toplayamaz, Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi durduramaz. Bu ancak demokratik adımlarla olur, böyle bir şey yok ortada.
Doğal olarak PKK hiçbir adımın atılmadığı yerde kongreyi toplayıp Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi durdurma kararı almaz. Bunu yapmaz, bunu yapmayacağını çok iyi biliyordu, o yüzden bunun siyasetini ucuzundan yapmak için böyle bir algı yaratmak, işte bu deklarasyon PKK’ye silah bırakma çağrısıdır, böyle bir algı yaratmak istedi. Özü de o değil, özü on madde üzerinden müzakeredir. Somut adımdır, bunun karşılığında da silahlı mücadelenin durdurulmasıdır. Ama tersinden bir algı yaratmaya çalıştı. Şimdi onu başaracağına inandı, onun hesabını yaptı. Bu tutmayınca hemen siyasetini değiştirdi, üslubunu değiştirdi ve Kürt sorunu yoktur dedi. Baktı ki tutmuyor o siyaset, dedi Kürt sorunu yok.
Veysi Sarısözen: PKK’nin Öcalan’ın tüm çizgisine rağmen kongreyi toplamak istememiş de bahane arıyormuş gibi yaratılmak istenen algı bence çökmüş bulunuyor. Bu kongrenin toplanması için, var olan, gerekli olan şartların yaratılması için bundan sonra neler yapacaksınız Sayın Bayık?
Bayık: Biz şuna kadar yaptıklarımızla müzakerelerde ne kadar ısrarlı olduğumuzu, Kürt sorununu demokratik siyasal çözümünden ne kadar ısrarlı olduğumuz çok net ortaya çıkıyor. Biz Türkiye’de demokratik ulusu geliştirmeye çalışıyoruz. Bu seçimler de bunun en önemli bir aracı oluyor. Biz demokratik ulusu geliştirirken sadece seçim sürecini kapsayan bir çalışma olarak bunu ele almıyoruz, bunu geliştirmiyoruz. Seçimle bunun mayası atıldı. Ve bu maya da Türkiye toplumu tarafından kabul edildi. Şimdi demokratik ulus bütün devletin Erdoğan’ın bütün olumsuz çabalarına rağmen gelişiyor, inşa ediliyor.
Çünkü HDP bünyesinde Türkiye’nin tümü yer aldı. Yani bütün dinleri, mezhepleri, kültürleri, halkları, çeşitli siyasi görüşlerin hepsi yer aldı. Bunu benimsedi. Bunu şimdi yaşıyor ve geliştiriyor. Bu seçimlerden sonra da devam edecektir. İnşa başlamıştır. Devlet ve AKP’ye rağmen başlamıştır, yürüyor ve yürüyecektir. Ve onlara da kabul ettirmiş durumdayız, dikkat edilirse geçmişte hakaretler yapan bu güçler, bunun siyasi partileri bugün geliştirdiğimiz demokratik ulus inşasının etkileri sonucu geçmişte hakaret ettikleri halklara şimdi yer veriyorlar ve kadına yer veriyor bazıları, bu istemedikleri halde onlara rağmen oluyor.
Yani Önder Apo geliştirdiği siyasetle bunun pratiğiyle bunları da etkiliyor, Türkiye’yi etkiliyor, değiştiriyor. Belki bunlar istemiyor, ama buna rağmen bu değişim yaşanıyor. Hepsinde bu yaşanıyor. Eğer bazıları kadına yer veriyorsa bu, bunun sonucudur, bazıları çeşitli halklardan temsilcilere yer vermek zorunda kalıyorsa bunun sonucudur. Yani Önder Apo, bir bütün sadece Kürtleri değil, Türkiye toplumunu değiştiriyor, siyasetini değiştiriyor, devletini değiştirmeye zorluyor. Zihniyetini değiştirmeye zorluyor. Bu devam edecektir. Bu öyle seçimlerle bitmeyecektir. Bu süreç başlamıştır, devam edecektir.
Seçimlerden sonra da gelişip güçlenecektir. Şunu açıkça söyleyeyim, Türkiye’deki demokrasiyi geliştirme artık Kürt Özgürlük hareketinin omuzlarına düşmüştür. Bunu koruma her türlü tehlikeye karşı ister seçim sürecinde olsun, ister seçimden sonra olsun bunu koruma bütün değerleriyle yaşatma geliştirme de yine Kürt özgürlük hareketinin temel bir görevidir. Biz Türkiye’deki demokrasi ve değerlerini, halkları, kültürleri, din ve mezhepleri, kimlikleriyle koruyacağız. Bunun mücadelesini yürüteceğiz. Bunun geliştirilmesi için bizden ne istenirse biz bunu yapacağız. Türkiye toplumu bizden ne istiyor, demokrasi güçleri bizden ne istiyor, bunu açıkça bize söylemelidirler, biz bunun gereklerini yerine getireceğiz. Çünkü artık bu bizim önümüzdeki bir görev olmuş durumda, tarih, Türkiye halkı bu görevi önümüze koymuş, biz de bu görevi üstlenmiş durumdayız. Bunu sürdüreceğiz.
Erdal Er: Sayın Hozat ile kapatalım, geride bıraktığımız günlerde KCK yönetiminden, yine PKK yönetiminden kamuoyuna yönelik çağıralar oldu, demokrasiye sahip çıkma çağrısı. Böyle bir çağrıya neden ihtiyaç duyuyorsunuz? İkinci sorum ise, kamuoyunun KCK’den beklentisi var. AKP’nin provokasyonlarıyla ilgili herhangi bir şeyin yaşanmaması için KCK ne yapacak, nasıl bir tedbir alacak, ya da ne diyecek?
Hozat: Türkiye’yi bu felaketten, bataklıktan kurtaracak tek şey demokrasinin zaferidir, Türkiye’de demokrasinin gelişmesidir. Bu anlamda HDP projesinin gelişmesidir, güçlenmesidir Türkiye’de. Türkiye’yi gerçekten HDP kurtaracak ve şu anda Türkiye’yi kaderi HDP’nin ellerindedir, Türkiye’nin geleceği HDP’nin ellerindedir. HDP’nin temsil ettiği çizginin kendisidir Türkiye’yi kurtaracak olan, o da demokratik ulus projesidir. Demokratik ulus çizgisidir. Çünkü AKP Türkiye’de çok ciddi bir mezhep savaşı, çok ciddi bir etnik savaş yaratmış durumda. Bunu derinleştirmiş durumda. Bölgedeki bu tarzdaki siyaseti de aktif bir biçimde destekliyor durumdadır. Bölgede de çok kapsamlı, derin bir mezhep savaşı var, etnik savaş var ve şuanda bu Türkiye’yi de sarmış durumdadır.
AKP’nin politikaları buna yol açmıştır. AKP bu seçimlerde başarılı olursa kesinlikle Türkiye’de büyük bir mezhep savaşı patlak verecektir. Etnik savaş çok üst düzeye tırmanacaktır ve Türkiye büyük bir savaşın içine girecektir. Bu kesinlikle böyledir. Bu anlamda HDP Türkiye’nin varlığının da temel garantisidir, garantörüdür. Demokrasi güçlerinin başarısı Türkiye’nin mevcut bu tehlikleli durumdan çıkmasında çok belirgin bir rol oynayacak. Bu seçimler bu açıdan çok önemlidir. Biz birçok defa çağrı yaptık Türkiye’nin barışını, Türkiye’nin demokrasisini, Türkiye’nin huzurunu düşünen bu konuda hassas olan, kaygı yaşayan, sorumlu yaklaşan tüm halklar, tüm güçler, tüm kesimler gerçekten HDP’ye sahip çıkmalıdır, demokratik siyasete sahip çıkmalıdır. Bu seçimlerde HDP’nin başarması için başarılı seçimleri zaferle kazanması için çok ciddi çaba sarf etmelidir, çalışmalıdır, katılmalıdır. Herkes seferber olmalıdır, en başta Kürtler, Aleviler, Türkiye’de yaşayan bütün halklar, bütün kesimler. Çünkü HDP başarmazsa Türkiye’de yaşanacak tek şey şu anda Suriye’de, Irak’ta yaşanan şey olacak. Büyük bir savaştır. Bu kesinlikle böyledir.
Sayın Bayık ekleyeceğiniz bir şey var mı, özellikle provokasyonlarla ilgili, birkaç cümleyle, daha sonra kapatacağız.
Bayık: Şimdi Türkiye’de demokratik ulusu geliştiren, Türkiye’yi felaketten kurtarmak isteyen Önder Apo’dur. AKP’lilerin kendisi bile işte barışı isteyen Önder Apo’dur demişlerdi. Ama şimdi Önder Apo ile 5 Nisan’dan beri herhangi bir ilişki yoktur, Önderliğimiz hakkında herhangi bir bilgi yoktur. İlişkiler tamamen kesilmiş durumdadır. Bu hassas bir konudur, Kürtler ve Türkiye’de barışı isteyen güçler açısından.
Onun için herkesin Önder Apo’nun tecridine karşı durması gerekiyor. Önder Apo’nun müzakereyi başlatma çabalarına destek olması gerekiyor. Türkiye’de demokrasiye sahip çıkmak demek Önderliğe sahip çıkmak demektir. Bu tecride karşı durmak demektir. Tecride karşı durulmadığı sürece Türkiye demokrasisi gelişemez. Çünkü Türk ulusunun demokrasisini geliştiren, felaketi önleyen Önder Apo’dur.
Türkiye’deki bütün aydınların, yazarların, sanatçıların, işveren çevrelerin, halkların ve kültürlerin bütün kesimlerin, barıştan yana olan kesimlerin demokrasiden yana olan kesimlerin bu tecride karşı durmaları gerekiyor. İkincisi: eğer Afrin’e yönelik bir saldırı olursa, bunun sorumlusunun Erdoğan olduğunu herkes bilmelidir. Çünkü Kobanê’ye DAİŞ saldırdığında benzer bir saldırının Afrin’e yönelik olacağını da söylemişti. Eğer Afrin’e yönelik saldırı olursa bunun Erdoğan tarafından, Türkiye tarafından yapıldığını herkesin bilmesi gerekir.
Onun için Türkiye’deki bütün demokrasiden, barıştan, Kürt sorununun demokratik çözümünden, Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana olan ama herkesin bu seçimlere gidip oy kullanması gerekiyor, oyunu HDP’ye, demokrasi güçlerine vermesi gerekiyor. Oyunu koruması gerekiyor, sandıkları koruması gerekiyor. Hilelerin önünü alması gerekiyor. Bir oy, bir oydur. Bir oy süreci değiştirebilir, savaşın önünü alabilir, Türkiye’yi barışa götürebilir. Onun için herkesin bu yönlü çaba yürütmesi gerekiyor. Özellikle Türkiye’de aydınlara çağrıda bulunuyorum, AKP’yi iktidara taşıyan, onu meşrulaştıran aydınlar bugün AKP, Erdoğan gerçeğini çok iyi görmüş durumda ve bunlar nasıl ki iktidara taşıdıysa iktidardan alaşağı etmesini de bilmelidir. Osmanlı tokadı meşhurdur. İşte bu seçimlerde herkes demokrasi güçleri buna öncülük eden aydınların bu tokadı Erdoğan’ın yüzünde patlatması gerekiyor. AKP’nin yüzünde patlatması gerekiyor.