Baydemir: İkisinin de canı cehenneme!-YENİLENDİ

HDP Sözcüsü Baydemir, AKP'nin kendi darbesini yaptığını belirterek, "Apoletli darbenin de kravatlı darbenin de canı cehenneme" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Osman Baydemir, partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi...

Baydemir, "Bu grup toplantımızı 257'nci gününde eş genel başkanlarımızın yokluğunda yapıyoruz. Bu toplantıda çözüm yollarını tartışma görevi hakkı, benim değil, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın hakkıydı" diye konuşmasına başladı.

Baydemir, İstanbul'da bugünkü sağanak yağışa değinen Baydemir, "20 yıldır kadim şehir İstanbul'u bu hükümet yönetiyor. En büyük afet hükümet eliyle rant politikalarından kaynaklı olduğunu bir kez daha belirtmek istiyorum. İstanbul'da sele bakıp bundan iyi HES çıkar demeleri an meselesidir. Ya da ne ‘Venedik’e bakın İstanbul'u da Venedik yaptık’ demeleri an meselesidir. Fatura bir kez daha İstanbullu vatandaşlarımıza çıkarıldı" dedi.

'İKİ YIL GEÇTİ, SURUÇ'UN FAİLLERİ AÇIKLANMADI'

Suruç Katliamı'nın ikinci yılında katliamda yaşamını yitirenleri anarak konuşmasını sürdüren Baydemir, yaşamını yitirenlerin “AKP-DAİŞ zihniyeti” sonucu katledildiğini ifade etti. Aradan iki yıl geçmesine rağmen faillerin ortaya çıkarılmadığını kaydeden Baydemir, şöyle devam etti:

"Arka bahçesine dair tek bir gelişme, mesafe kat edilmiş değil. Mahkemeye 'Ben bu dosyaya müdahil olmak istiyorum' diyen mağdurlara, 'Siz nasıl bir zarar gördünüz?' diye akla ziyan sorular yöneltildi. Bunların zihniyetinde o saldırının mağduru olabilmek sadece ve sadece hayatınızı yitirmiş olmanız gerekiyor. O günün zihniyeti bugünün yargı zihniyetinde kendisini bir kez daha gösteriyor. Suruç Katliamı bir dönemin kapatılması savaş döneminin açılmasıdır. Aynı zamanda Ceylanpınar'da iki polisin evinde katledilmesinin sürecidir. Katiller aynı saikin ürünüdür. Kanla gözyaşıyla iktidar devşirenlerin hiçbiri bu iktidardan hayır görmemiştir, sizler de hayır görmediniz, görmeyeceksiniz. Defalarca Suruç ve Ceylanpınar araştırılsın, gerçekler ortaya çıkarılsın dediğimizde, bugünün iktidarı muhalefetin sesine kulak vermek yerine başka darbelerin hesabını yapıyordu."

'AKP KENDİ DARBESİNİ YAPTI'

Baydemir, 15 Temmuz darbe girişimine de şöyle değindi:

"Cunta hayat bulmuş olsaydı ne tür bir politikanın bu ülkeyi beklediğini 12 Eylül'den biliyoruz ki, başarıya ulaşamayan cunta kalkışması AKP adım adım hayata geçirmiştir. 20 Temmuz'da OHAL rejimine geçiş sağlandı. Darbenin başarıya ulaşamadığı dönemde 'Bu Allah'ın lütfu' deyip kendi darbesini gerçekleştirdi. Bu parti adına darbeye karşı deklarasyona atan liderlerini cezaevine atmak hayatını yitirenlerin ruhuna en büyük ihanetlerden birisidir. Darbe gerçekleşmiş olsaydı eş başkanlarımız yine cezaevinde olacaktı. Kravatlıdan gelen darbenin de apoletlinden gelen darbeyle aynı sonuca yol açtığı açıktır. Dolayısıyla apoletli darbenin de kravatlı darbenin de her ikisinin de canı cehenneme!"

Baydemir, konuşmasında şu değerlendirmeleri de yaptı:

"Darbenin siyasi ayağı nerede? Henüz yanıtlanmamış onlarca soru var. Çıkmış AKP Genel Başkanı, her fırsatta Fethullah Gülen’i suçluyor. Peki, sen Fethullah Gülen’in bu ülkeye gerçekten gelmesini istiyorsan neden her fırsatta asacağım, keseceğim, lime lime doğrayacağım açıklaması yapıyorsun. Sen bilmiyor musun ki ölüm cezasının tartışıldığı bir ülkede iade olmaz. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede iade olmaz. Çok iyi biliyorsun. Bildiğin için böyle konuşuyorsun. Çünkü onun gelmesini yargılanmasını ve konuşmasını istemiyorsun. Niye istemiyorsun biliyor musun? Sen de biliyorsun, Allah da biliyor.

1996 Bank Asya’nın açılışı işte. Hepiniz oradaydınız, hepiniz beraberdiniz. 15 Temmuz’un yapı taşlarını beraber inşa rettiniz. Bu da 15 Temmuz 2017. Bir tek Gülen Hoca yok. Ekip tam takım orada. Bu görüntü ülkeye yansımasın diye muhalefetin sesini kısıyorlar. Muhalefetin muhalefet etmesini terörizm olarak nitelendiriyorlar. Kalkış, 15 Temmuz’un yıl dönümünde, Meclis’te halka hitap ederken, sözüm ona demokrasi şehitlerine sahip çıkarken, ağzında şiddet dışında tek bir kelime çıkmıyor. Şiddet çağrıları dışında tek bir kelime çıkmıyor, tehdit dışında ağzından kelime çıkmıyor. Kim olursanız olun bir darbe suçunu başka bir darbe suçuyla ortadan kaldıramazsınız. Bir darbe suçunu, bir başka darbe suçu işleyerek hafifletemezsiniz.

Emin olun korkunun ecele de faydası yok. Her canlı nasıl ki doğar büyür ve günü geldiğinde hakkın rahmetine kavuşursa her siyasi akım da her siyasi parti de kurulur gelişir kimi dönem hükümet olur ve hükümetten düşer. Bu iktidar baki değil. Siz bu iktidarı, zulüm politikalarıyla uzattıkça sadece Demirtaş’ın dediği gibi, suçlarınız ağırlaştırıyor, suçlarınıza yeni suçlar eklemiş oluyorsunuz.

'MİRAZ BEBEK'İN PASTASINDAN BİLE KORKUYORSUNUZ!'

Korkunuzun esiri olmak aynı zamanda toplumu korkuyla yönetmek politikasına sadece benzin dökmüş olursunuz. Bakın Miraz Bebek'in pastasından bile korkan bir hükümet düşünün. Bu nasıl bir ruh halidir. Bu tablo bu ülkenin insanına yakışmaz.

12 milletvekili cezaevinde, bir siyasi partinin eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, milletvekilliği ve parti üyeliği düşürüldü. Sana sorduklarında, sen bu ülkenin liderisin. Yanındakilere sorulduğunda dünya liderisin hatta. Hatta onun şakşakçısı, onun borazanına dönüşmüş medyaya sorulduğunda o dünyanın en uzun lideri. Uzunluk kısalım mühim değil. Mühim olan akıldır, mühim olan mantıktır. Mühim olan hangi saikle bu toplumu yönettiğinizdir. Siz yüzde 50’nin lideri olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Peki %50’nin lideri kim tarafından seçildi? Halk tarafından. Yüzde 50 alan bir lider, neden yüzde 13 oy alan bir liderden, Selahattin Demirtaş’tan bu kadar korkar? Sadece korkmakla da sınırlı kalmaz. Muhalefetine, rakibine bu parlamento kürsüsünde siyaset yapmak suretiyle onun fikriyatını kendi fikriyatıyla çürütmek yerine onu cezaevine koyar. Cezaevine koymakla da yetinmez, çünkü içi soğumaz, korkusu devam eder. “Ben ne yapar ederim de bunu zindanda tutarım” der. Yetmez, 104 tane fezleke düzenler. Yine içi soğumaz. Anayasa mahkemesini korkutur. Anayasa Mahkemesine de der ki “kararını verme, kararını açıklama”. Peki, başka bir izahı var mı Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ortada bir içtihadınız varken verilmiş bir kararınız varken ve o kararda sizin şahsınızın da imzası varken adaleti bu kadar geciktirmenin başka bir izahı var mı?

'OLMAYAN ŞEYİN BAKANI!'

Yok. Ne demiş Adalet Bakanı? Bu ülkede olmayan bir şeyi bakanı var mı diye sorarsanız, o da adalet bakanlığıdır. Olmayan bir şeyin bakanı nasıl olur? İşte şöyle olur. Demiş ki AYM’ye gönderdiği yanıtta: “Demirtaş ve milletvekillerinin tutuklu bulunmaları yasama faaliyetlerinin önünde engel olmuyor.” Diyarbakırlıların deyimiyle, Urfalıların da desteğiyle bi Xwedê yalan söylüyorsunuz yalan!

Selahattin Demirtaş Meclis faaliyetlerine katılması, milletvekili olma ve bir siyasi partinin eş genel başkanı olma ifası önünde bir engel yoksa, o halde bu dilekçenin gereğini Meclis Başkanı derhal yerine getirmelidir."

DEMİRTAŞ'IN DİLEKÇESİ

Baydemir, Demirtaş’ın Meclis Başkanı’na gönderdiği dilekçeyi de şöyle paylaştı:

"TBMM Başkanlığına, Ankara

Sekiz aydır ben ve diğer milletvekili arkadaşlarım yasa dışı bir şekilde tutukluyuz.

Ancak Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesindeki tutukluluk itiraz dosyama sunduğu savunmada, tutukluluğumuzun yasama faaliyetlerimize katılmada herhangi bir engel teşkil etmediğini belirtmiştir.

Parlamentonun üçüncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisi’nin Eş Genel Başkanı ve Grup Başkanı olarak, TBMM’de yasama ve denetleme faaliyetlerinin bir parçası olan grup toplantısına, cezaevinden SEGBİS yoluyla bağlanıp Meclis Grubuma hitap etmek istiyorum. Eş zamanlı olarak bütün HDP vekillerinin de SEGBİS yoluyla grup toplantılarına katılımının sağlanmasını talep ediyorum."

Her fırsatta milletin iradesinden bahseden, her fırsatta seçilmiş siyasete darbe yapmak istediler diye Meclisin haysiyeti konusunda 1 gram çabanız olacaksa Eş genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın dilekçesinin gereği derhal yerine getirilmelidir. Grup Başkanı, Eş Genel Başkandır. Burada hitap etme hakkı da onundur. Dolayısıyla bu hukuksuzluğu ortadan kaldırmanın bir yolu da budur. Dolayısıyla bu hukuksuzluğu ortadan kaldırmanın bir yolu da budur. Yok, eğer bu sistem olmazsa AYM önündeki tehdidinizi, şantajını kaldırın, AYM kararını açıklasın.

Bakın, HDP’nin sözcüsü olarak, Eş Genel Başkanımız rehin alındığı için buradan hitap ediyorum. AYM’nin kararını vermesinin önündeki tek engel korkudur. Başka bir şey olamaz. Çünkü daha önce verilen emsal karar var.

'ERDOĞAN TALİMAT VERİYOR'

Bakın neden bu kadar açık, net ve özgüvenli konuşuyoruz. 19. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde Eş Genel Başkanımızın tutuklu olduğu bir dosya var. 257 gündür hala bu dosyanın duruşması yapılmadı. Ne zaman yapılacağı hala muamma. Neden? Mahkeme eş genel başkanımızın dosyasını bir başka dosyayla birleştirmek istiyor. İkinci Ağır Ceza Mahkemesi, Yasin Börü davası olarak bilinen dosyayla birleştirmek istiyor. Bu vesileyle kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu tamamen hukuksuz bir uygulama. Çünkü Selahattin Demirtaş hakkında böylesi bir fezleke yok. Bir milletvekilinin dokunulmazlığının ancak ve ancak kaldırıldığı dosyada yargılaması yapılabilir. Böyle bir dosya yok. Böyle bir suçlama yok, mahkeme bu dosyayla birleştirmek istiyor. İkinci Ağır Ceza Mahkemesi hayır diyor, çünkü böyle bir fezleke yok diyor.

19. Ağır Ceza Mahkemesi bu talebinde ısrar ediyor. Niye? ısrarının sebebi açığa çıkıyor. Erdoğan, Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’a ilişkin “53 Kürt kardeşimin ölümünden sorumludur. Selahattin Demirtaş teröristtir” ithamında bulunuyor. Anlaşıldı ki, 19. Ağır Ceza Mahkemesi bu kanunsuzluk ile kalkışmış? Erdoğan’ın talimatı olduğu bu vesileyle bir kez daha açığa çıkmış oluyor.

ERDOĞAN'A: YALANCISIN!

Eğer ki gerçekten o 53 kişinin bir tanesinin hayatını yitirmesinde HDP’nin, Selahattin Demirtaş’ın miskali zerre kadar dahiliyeti varsa ve sen bunun delilini ortaya koymazsan en büyük siyasi yalancı sensin. Cezaevine konulmuş muhatabın, rakibin, için rahat etmiyor, meydanı da boş bulmuşsun, salladıkça sallıyorsun.

Burada olması gereken bu konuşmayı yapması gereken sayın Selahattin Demirtaş’tır."

Tutuklu eş başkan ve vekilleri selamlayan Baydemir, şöyle devam etti:

"Neresinden bakarsan, neresinden tutarsan tutarsızlık olan bir surumla karşı karşıyayız. “53 Kürt kardeşim” diyor. Bu yalan. Niye? Sen Kürtleri kardeşim olarak görseydin, müzakere masasını devirmezdin. Sen Kürtleri kardeşin olarak görseydin Kobanê düştü düşecek demezdin. Bütün bu insanların hayatını yitirmesinde siyasi sorumluluk, iktidar olmandan kaynaklı olarak, sana aittir. Sen Kürtleri kardeşim olarak görseydin, Güney Kürdistan yönetimine MGK bildirisinde yer vermezdin. Bağımsızlık senin için vazgeçilmez de niye Kürtler için vazgeçilmez olsun. Senin için hak olan Kürt için niye olmasın. Senin için hak olan HDP için niye olmasın. Senin için helal olan, Kürt için niye haram olsun? Bir kez daha, HDP olarak Güney Kürdistan iradesini kabul ediyoruz. Başımız gözümüz üstüne diyoruz.

Konuşan eleştiren kim varsa mutlaka ya terörist ya da teröriste yardım ediyor. En son Adalet diyen yürüyüşçüleri bile terörist ilan etti. Kürt halkının ruspîsi Ahmet Türk’ü terörist ilan etti.

Niçin? Adalet yürüyüşüne katıldığı için. Bir de dönüyor, Adalet Bakanına soruyor, hani hastaydı diye. İyi de iki gözüm memleket hasta memleket. Demokrasi ölüm döşeğinde. Ahmet Türk adalet için desteğe gitti. Bu hasta haliyle hem de... Ve bu hasta haliyle. Ben sana bir şeye söyleyeyim mi, Ahmet Türk’ü şiddetle özdeşleştirmek akla uygun bir şey değildir. Akla ziyandır. Son sözüm de yürümek sağlığa iyidir. Sen de yürü.

'NURİYE VE SEMİH'E BİR ŞEY OLURSA VİCDANLAR ÖLÜR!'

Bunların taşıdığı, vicdan değil. Olsaydı, Nuriye ve Semih vicdan duruşunda, vicdan orucunda. Allah aşkına, taş eriyor ama bunların duruşunda tık yok. Tıpkı o tekçilikleri gibi vicdan karşısında kalpleri tekliyor. Vicdan karşında kalpleri tekliyor. Onlar cezaevinde açlık grevinde, aileleri dışarıda açlık grevinde 150 binin üzerinde insanın ekmeği elinden alınmış. Bu insanların tek bir talepleri var “işimi istiyorum” diyorlar. Onlar zulme maruz kaldılar bu zulümden vazgeçin. Ama bunlar insani değerlerden korkar hale geldiler. Herkesin cezaevinde fotoğraf çekmeye hakkı var ama Nuriye ve Semih’in yok. Çünkü Nuriye ve Semih’in bedeninin erimesi onların iktidarının nasıl bir zulmün içinde eridiğinin göstergesi, vesikası olacak, bundan korkuyorlar. Bir kez daha soruyorum, tek bir Allah’ın kulunun haya hakkına halel gelmemelidir. Allah korusun, Nuriye ve Semih’in başına bir şey gelirse sadece onların başına gelmiş olmayacak. Bu ülke 80 milyonuyla en azından iktidarın bu zulmüne sessiz kalanların vicdanı da ölecek. Vicdanların ölmemesi için herkesi çaba göstermeye davet ediyoruz.

TUTUKLANAN HAK SAVUNUCULARI

Önce cumhuriyet tarihinde ilk defa insan hakları anıtı gözaltına alındı. Sadece insan hakları anıtı değil, bugün insan hakları savunucuları da tutuklandı. Onlara sorsan, hükümete sorsan, insan hakları savunucuları teröristtir. Onlar yaşam hakkını, ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü savunurlar. Ey AKP Genel Başkanı, hatırlar mısın, sen bir şiir okumuştun, Vallahi öyle pek güzel de bir şiir değildi. O şiiri okumandan dolayı cezalandırıldın. Cezaevine konuldun. Bu tutukladığın hak savunucuları var ya senin fikir hürriyetin için kampanya düzenledi. Ben de onlardan bir tanesiydim. Bugün olsa, insan hakları savunucuları aynı şeyi yine yaparlar. İnsan hakları savunucuları mı terörist yoksa insan hakları savunucularını cezaevine koyanlar mı suçlu? Takdiri halklarımıza bırakıyorum.

Sadece OHAL rejimini devlete karşı, devlet içindeki yapılanmaya karşı getirdik yalanı, her gün kendi ağızlarından bir kez daha yalanlanıyor. En son çıkıp dedi ki beyefendi “OHAL uygulamasından istifade grev hakkını da engelliyoruz”. Grev hakkını engellemek Anayasa’ya göre suçtur. Bugün, ekonomi çökme noktasına gelmiş, turizm can çekişiyor, OHAL rejiminin, işverenin elini kolunu rahattlattığını iddia edecek kadar gaflet içinde olabiliyor.

'SUR'A İNSANLIK DIŞI SALDIRI YAPILIYOR'

Bütün bu ahval içinde en büyük gasp belediyelere kayyum atanması gaspıdır. Bugün Sur’da yıkım gerçekleşebiliyorsa, bu kayyum ucubesinin açığa çıkardığı sonuçlardan biridir. Sur insanlık ailesinin mirasıdır. Sur henüz doğmamış nesillerin emanetidir. Bu emanete saldırmak DAİŞ’in Palmira’ya saldırması gibi insanlık dışı bir uygulamadır. Bir kez daha, Sur Platformunu’nun, Sur’un yıkımına karşı çıkmasını destekliyoruz. Ne yaparsanız yapın bu halk köklerinden hafızasından inancından ve Rabbi onu nasıl yaratmışsa ondan vazgeçmeyecektir.

Akademi dünyasına karşı büyük bir düşmanlıkla karşı karşıyayız. Barış için imza atan akademisyenler açığa alınmıştı. Şu ana kadar 8.427 akademisyen KHK ile işinden atıldı. Üniversiteler çoraklaştırılıyor. Bu ülkenin gelecek nesillerini tek tip yetişmesinin alanları açılıyor. Bunlar bilim düşmanı, bunlar aydınlanma düşmanı aynı zamanda. Eğer Rahmetli Erbakan sağ olsaydı bunlara fasa fiso derdi. Akademisyenler, barış için imza atan akademisyenler. Sanıyorlar ki derslerinden alıkonuldular. Emin olun onlar, en büyük derslerini ihraç edildikten sonra verdiler. Bakın Cem Terzi’nin duruşuna, en büyük derslerini faşizme, savaşa boyun eğmeyeceğiz. Barış talebimizin arkasındayız diyerek en büyük dersi verdiler. Bir kez daha akademisyenlerin bu duruşuna binlerce kez selam olsun.

'KÜRDİSTAN DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ'

Meclis tamamen işlevsizleştirilmek isteniyor, iktidarın noteri haline getirilmek isteniyor. Bir fotoğraf göstersem ceza verilecek. Çünkü gerçeğin açığa çıkarılması para cezasıyla yok edilmeye çalışılacak. Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın fotoğrafını göstermek suç sayılacak. Kürt halkı dediğimizde, Kürdistan dediğimizde, Dersim Katliamı, Koçgiri Katliamı, Çorum Katliamı dediğimizde bu cezalandırılabilecek. İşçi cinayetleri, kadın cinayetleri dediğimizde cezalandırılabilecek. Unuttukları bir şey var. Dünya yuvarlaktır, dünya kendi etrafında dönüyor diyenleri de yargıladılar. Ama onlar, iddialarından vazgeçmediler. Onlar vazgeçmiş olsalardı, bugün belki dünya düzdür diyenler olacaktı. Dolayısıyla biz Kürdistan’a Kürdistan demeye devam edeceğiz. Kürt halkına Kürt halkı demeye devam edeceğiz, Dersim’e Dersim demeye devam edeceğiz. İnsana insan demeye devam edeceğiz. Yalan söyleyenlerin yalanlarını deşifre etmeye devam edeceğiz.

'FAŞİZMİ SOLDURACAĞIZ!'

Bu yol çıkmaz yoldur. Bu yol faşizmin yoludur. Faşizmden hiçbir toplum, hiçbir siyaset kazançlı çıkmamıştır. Goebbels’in yöntemleri politik yalanlarının bu ülkede bir tezahürü olacaktır, ama eninde sonunda faşizm kaybedecektir. Onun için, adalet için, eşitlik için, özgürlük için durmayacağız, faşizmi durduracağız. Susmayacağız, faşizmin sesini soluğunu solduracağız."