Baluken: Yasallaşmasını beklemeden proje oluşturacağız
Baluken: Yasallaşmasını beklemeden proje oluşturacağız
Baluken: Yasallaşmasını beklemeden proje oluşturacağız
BDP Grup Başkanvekili Baluken, yeni dönemde Demokratik Ulus Projesinin 8 boyutuyla ilgili çalışmalar yapmaya hazırlandıklarını bildirdi. "Halkta meşru zeminini bulan çalışmalar devlete yasal güvence zorunluluğunu dayatabilir" diyen Baluken, önümüzdeki dönemde yerel yönetim çalışmalarında "önce yasallaşsın sonra hayata geçirelim" gibi bir beklentiye girmeyeceklerini kaydetti. Baluken, AKP'nin 'çözüm süreci' ile ilgili siyasi tutumunu da eleştirerek, Öcalan'ın dış dünyayla temasının sağlanması, yapılan çalışmaların yasal statüye kavuşturulması ve süreci denetleyici mekanizmanın oluşturulması gerektiğini ifade etti.
BDP Grup Başkanvekili ve Bingöl milletvekili İdris Baluken, Demokratik Ulus Projesinin hayata geçirilmesi ve 'çözüm süreci' ile ilgili ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.
ANF'ye konuşan BDP Grup Başkanvekili ve Bingöl milletvekili İdris Baluken, önümüzdeki dönemde, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından ortaya konulan, Demokratik Ulus Projesinin siyasal, ekonomik, ekolojik, sosyal, kültürel, diplomasi, hukuki, öz savunma boyutlarına uygun bir gündem belirleyeceklerini açıkladı. "Bu 8 başlık altında bugüne kadar kurumsallaşmış pek çok çalışma ortaya konabilirdi. Bundan sonraki süreçte bu 8 boyutun detaylarıyla ilgili ciddi çalışmalar yapıp, bunların hayata geçmesi noktasında bir çaba içinde olacağız" diyen Baluken, siyasi boyut ile ilgili köy komünleri, kent ve mahalle meclislerine kadar halkın katılım süreçleriyle ilgili söz sahibi olabilecekleri toplumsal yapıyı hazırlamada görev üstleneceklerini kaydetti. Bu yönlü gayretlerin şimdiye kadar olduğunu ancak beklentiyi karşılamada ciddi yetersizliklerin yaşandığını dile getiren Baluken, örneğin kendi belediyelerinin olduğu yerlerde kent, mahalle meclislerini dahil edeceği modeller ortaya konması halinde, bunların Türkiye'nin bölgelerine de örnek olarak gösterilebileceğini ifade etti.
"Örneğin bize bağlı belediyede halk meclislerinin, kömünlerin tamamen yönetime katılma süreçlerine dahil olduğu; bu yönüyle mevcut sistemden farklı olarak denetlenebilir, halka karşı hesap verebilir bir modelden, mekanizmadan bahsedemiyoruz. Yapılan çalışmaları hiçleştirme olarak söylemiyorum ama bütün bir sistemi ortaya çıkarmış model olabilseydik bugün onu İstanbul'a, Mersin'e, Antalya'ya da model olarak önerebilirdik."
'YASALLAŞMASINI BEKLEMEYECEK; YASA ÇIKARMAYA MECBUR BIRAKACAĞIZ'
Baluken, toplumsal sorunlara alternatif çözümler yaratmada demokratik siyasetin, "önce yasal ve anayasal çerçeve oluşmalı; sonra hayata geçirebiliriz" gibi bir yanılgıya düştüğüne dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Mesela, bahsettiğimiz 8 boyutun kültürel boyutuyla ilgili olarak, Kürt meselesinin çözümünün anahtarı yada halkın en büyük taleplerinden biri anadilde eğitimdir. Yeni dönemde devletten beklentide olmadan, anadilde eğitimin bütün zeminine uygun olarak materyalini, alt yapısını oluşturup, bunlarla ilgili örnek projeleri hayata geçirebiliriz. Halkın somutlaşmış talepleriyle ilgili ortaya koyacağımız çalışmalar yaygınlaştırılabilir. Halkta meşru zeminini bulan bu çalışmalar devlete yasal güvence zorunluluğunu dayatabilir. Bu 8 boyutla ilgili çalışmalar yaptığımızda toplum düzeyinde meşru bir zemin oluşturunca devlet de yasasını çıkarmak zorunda kalırdı, anayasal olarak güvenceye almak zorunda olurdu... Mesela, yıllardır uyguladığımız eşbaşkanlık sisteminde de böyle oldu. Fiili olarak uyguladık, halk nezdinde yapılabilir, doğru bir kanaat olarak şekillendi ve devlet de yasasını oluşturmak zorunda kaldı."
Önümüzdeki dönemde ekolojik olarak da alternatifler oluşturmaya çalışacaklarını belirten Baluken, HES'ler, kullanılan enerji şekilleri ve doğayı tahrip eden projelerle ilgili ciddi tepkilerinin olduğunu ve alternatifini oluşturmada üretken modellerin geliştirilebileceğini ifade etti: "Hem Kürt coğrafyasında hem de Türkiye coğrafyasına baktığımızda, güneş enerjisinden rüzgara, jeotermal enerjiye kadar doğaya zarar vermeyen pek çok enerji kullanılabilir. HES'lerle, nükleer santrallerle ilgili tepkimizi koyarken bunun alternatifini hayata geçirme noktasında toplumu ikna edecek çalışmaları da gündeme getirebilmeliyiz. Örneğin Amed'de belediyemizin yaptığı güneş enerjisi projesi var; güneş evi dediğimiz ve bütün enerjisini güneşten alan, içerisindeki bütün cihazların bu enerjiden elde edilen enerjiyle çalıştığı bir proje... Güneş evi projesini mesela daha geniş kapsamda kullanabilmeliyiz. Bir ilçenin tamamen enerjisini böyle karşılayabildiği bir proje oluşturabilmeliyiz. Önümüzdeki seçimleri sadece seçim yarışı olarak, belediyelerin alınıp alınmaması, adayların kişisel özellikleri üzerinden değerlendirmemeliyiz; bu paradigmanın hayata geçirilmesi üzerinden ele almamız gerekiyor."
Demokratik Ulus Projesinin kültür boyutuna ilişkin; bütün dillerin, kimliklerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde pratiklerin hayata geçirilmesi gerektiğini ifade eden Baluken, bunların denendiğini ancak devlet baskısıyla karşılaşıldığını belirtti. Baluken, "Büyükşehir belediyemiz, Sur ve Nusaybin belediyelerimizin Kürtçe, Türkçe, Arapça ve yine farklı dillerde vermek istediği hizmetlerle ilgili meclis kararları da oldu ama devletin ciddi bariyeriyle, yasal mevzuattaki bariyerleriyle karşılaştı. Bunları aşma noktasında gücümüzü örgütlü toplumdan aldığımızda bunları bugün birçok bölgemizde hayata geçirmiş olacaktık... Diyarbakır'da, örnek veriyorum; bir su faturasını eline aldığında okuyamayan insanlarımız var. Oysa çokdilli bu hizmeti oradaki yerelde kullanılan dile uygun halka ulaştırdığınızda bu kendiliğinden halk tarafından meşrulaştırılmış olur ve müdahaleler de teşhir edilmiş olur. Önümüzdeki dönemde bunlar ciddi tartışmalarla somutlaşması noktasında gündemimizde olacak" dedi.
'ALT YAPI HAZIRLIKLARIMIZI ORTAYA ÇIKARMALIYIZ'
Baluken, "Kreşlerden ortaöğretime ve üniversiteye kadar Kürt çocuk ve gençlerin kendi dillerinde eğitim alabilmelerini sağlayan kurumsal yapılara gitmeliydik" diyerek, yeni dönemde bunun mücadelesini de vereceklerini belirtti. Baluken, şöyle konuştu: "Aslında eksiklik şuradadır; ömrgütlü toplumu açığa çıkartmada eksiklik var... Açığa çıkartılsaydı, devletin önümüze koyduklarını aşmada baskı kurabilir ve yasal zemini hazırlatabilirdik. Kreşler düzeyinde ciddi bir talep var; halk çocuklarının anadillerinde eğitilmesini istiyor. Kentin yüzde 80'inde söz sahibi olduğumuz yerlerde hayata geçirebilmeliyiz. Devlet, 'anadilde eğitim şu an yasal güvenceye alınsa bile hayata geçmesi için şu kadar personele, materyale ihtiyaç var' gibi yasağı meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa biz bütün bu alt yapı hazırlıklarını, kurumsallaşmaları örnek olarak ortaya çıkarırsak devlet, hükümet yetkililerinin savunma argümanlarını da boşa çıkarırız."
Kürdistan'ın genelinde devletin büyük bir ahlaki yozlaşma baskısı uyguladığına vurgu yapan Baluken, uyuşturucu ve fuhuşla da mücadele edecek kurumsallaşmaların olabileceğini ifade etti.
Amed'de bütün inanç kesimlerine hitap eden çalışmaların uygulandığını anımsatan Baluken, devletin ibadethane statüsünde kabul etmemesine rağmen belediye tarafından cem evinin yapıldığını, Hıristiyan toplumunun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde de kliselerin düzenlendiğini ve hizmete açıldığını örnek göstererek, bu yönlü projelerle devletin de politikasını gözden geçirmesinin sağlayabileceğini kaydetti.
Baluken, konferans ve çalıştaylar yaparak Demokratik Ulus Projesini hayata geçireceklerini bildirdi: "Konferanslarla, çalıştaylarla ortaklaştırıp, bütün toplumsal kesimlerin taleplerini ortaya koyma noktasında güçlü iradelerle hayata geçireceğiz... Anadilde eğitimle ilgili kurumsallaşma, ahlaki yozlaşmaya dair kurumsal yapılar oluşturacağız. Kültürel boyutta bahsettiğimiz; bütün dillerin verilen kamusal hizmette kullanılabileceği ve yine ekonomik anlamda kooperatifçilikle projelerimizi hayata geçireceğiz. Bunlar imkansız planlar değildir. Dünya ülkelerinin tamamında yasal, anayasal güvencelerle hayata geçirilmiş şeylerdir."
DIŞ DÜNYAYLA TEMAS, YASALLAŞMA VE DENETLEYİCİ MEKANİZMA
Çözüm sürecine ilişkin AKP hükümetinin yaklaşımına da değinen Baluken, bir yıllık çalışmanın 15 Ekim itibarıyla sonuçlandığını belirterek, "Bizim kendi gözlemlerimiz şudur; hükümetin duyarsız, samimiyetsiz ve daha çok faydacı yaklaşımıyla tıkanma noktasına gelmiş süreç açısından Sayın Öcalan'a yaklaşımın değişmesi noktasında ciddi bir gereklilik var. Reel politika açısından düşündüğümüzde, bugüne kadarki yaklaşımla devam etmeyeceği belli. Süreci açacak, rahatlatacak en önemli şeylerden biri Sayın Öcalan'ın dış dünyayla bağlantısını rahatlatacak; bu noktada gazetecilerin görüntülü röportaj vs. dahil olmak üzere yapabileceği yada akil insanların, sivil toplum alanının kendisiyle diyalog halinde olabileceği ve bunları toplumla paylaşılabileceği mekanizmaya ihtiyaç var. Sürecin devamı açısından bu mekanizmalarla dış dünyayla temasının olması son derece önemlidir" şeklinde konuştu.
Bugüne kadar yapılan çalışmaları da hükümetin yasal dayanaklar ile şekillendirmesi gerektiğini ifade eden Baluken, "Bunlarla beraber süreci takip edecek üçüncü güce ihtiyaç var. Sayın Öcalan'ın, KCK'nin, PKK'nin, devletin, hükümetin yaklaşımını tarafsız olarak değerlendirebilecek ve toplumla bir köprü oluşturabilecek üçüncü gücün oluşturulması gerekir. Tıkanıklığın aşılması için bunun hayata geçirilmesi gerekir. Dış dünyayla temasın sağlanması, yasallaşma ve tarafsız denetleyici mekanizmanın kurulması süreci rahatlatır ve 'anlamlı müzakere' yaşanır" dedi.
Baluken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın demokratik siyasetin önünün açılmadığı yönünde eleştirileri olduğunu anlatarak, "Hala cezaevinde siyasetçilerin, aydınların, gazeteci ve yazarların, muhalif kesimlerin olması büyük problemdir. Siyaset yapma özgürlüğünü yasaklayan Terörle Mücadele Kanunu'nun kaldırılması, basın özgürlüğünün sağlanması ve muhalefet üzerinde ciddi baskı oluşturan Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması gerekiyor" dedi.
İmralı'da çekilen, Öcalan ile BDP heyetinin fotoğraflarının yayımlanmaması ile ilgili olarak da hükümeti eleştiren Baluken, halkın Öcalan'ın son halini görmek istediğini vurguladı: "Devletin ya da Adalet Bakanlığı'nın direncini anlaşılır bulmuyoruz. 'Hassasiyet' diyorlar ama bunun yapay olduğunu biliyoruz. Eğer bir hassasiyetten bahsedilecekse Kürtlerin hassasiyetinin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Kendi yerellerimize gittiğimizde halk ısrarla neden yayımlanmadığını soruyor. Bir fotoğrafın bile yayımlanmaması noktasında direnç varsa, bu, sürecin en güçlü aktörüne karşı devletin siyasal tavrı olarak algılanıyor."
'KÜRT SİYASETİNDE FARKLI KANATLAR YOK; AKP'NİN TASFİYE POLİTİKASI VAR'
BDP'li Baluken, son günlerde devlet yoluyla, Kürt siyaseti içerisinde farklı kanatların olduğu yönünde iddiaların gündeme getirilmesi hakkında ise, "Bu aslında tasfiyeyi amaçlayan bir proje. Psikolojik savaş boyutuna varan ve Kürt özgürlük hareketinin bileşenlerini karşı karşıya getirmeyi amaçlayan, aslında bu yönüyle de tasfiye projesi... Sonuç alamayacaklar. Ama bu bize şunu gösteriyor; seçime yakın dönemlerde tasfiye döneminin argümanlarına sarılmış olmaları zihniyet değişimi yaşanmadığını gösteriyor. Bu açıdan, AKP'nin, devletin tasfiye politikasından arınmadığı anlamına geldiğini göstermesi bakımından önemli. Kendilerine cevap vermeye bile tenezzül etmiyoruz" ifadelerini kullandı.
Baluken, hükümetin seçime göre pozisyon belirleyen ve sürece de böyle yaklaşan bir siyasal tutum içinde olduğunu belirterek, "Bu şekildeki yaklaşım süreç açısından geri dönülemez ciddi riskleri barındırır. Bundan vazgeçilmesi gerekir" uyarısında bulundu ve yine hükümeti sürecin önünü açan girişimlerde bulunmaya çağırdı.
Baluken, İmralı görüşmesinin ardından, hem hükümet hem de Adalet Bakanlığı yetkilileriyle kısa süre içinde görüşme yapabileceklerini bildirdi.